MİMARLIK GÜNDEM
			“Hakların Güvence Altına Alınmadığı ve Güçler Ayrılığının Belirlenmediği Bir Toplumun Anayasası Yoktur” (1)
			Berna Çelik, Avukat
			“Her ülkenin devlet teşkilat yapısını gösteren resmî bir anayasasının olduğu, ancak her devletin anayasal devlet olmadığı yani anayasalı devlet / anayasal devlet ayrımı, doktriner tartışmada sıklıkla kullanılan bir ayrımdır. Anayasal devlet olabilmek, temel insan haklarını garanti altına alabilmek ve devlet iktidarını sınırlamakla mümkün olabilir.”
“Anayasaların, yapıldıkları ve kabul edildikleri zamanın ruhunu yansıttıkları ve yapıldıkları zamanın koşullarını sürekli kıldıkları kabul edilir. Bu nedenle anayasaların demokratik yöntemlerle, müzakere edilerek, halkın ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla geniş bir uzlaşma platformu sağlanarak yapılmasıyla başarılı sonuçlar alınabilir. 21 Temmuz 2016’dan itibaren ülke genelinde geçerli olağanüstü hal ortamında yapılan Anayasa değişikliği, öncelikle yapıldığı koşullar nedeniyle endişe vericidir.”
“Atayacağı bakanlar ve yardımcıları ile tek başına yürütme yetkisini kullanacak olan Cumhurbaşkanının aynı zamanda yasamanın çoğunluğunu tayin edebilmesi yasama ve yürütme ayrımını ortadan kaldırmaktadır.”
			
			
			
			
			Anayasaların kanunların  kendisinden türetildiği bir kaynak olma özelliğiyle, bir ülkedeki en üstün  hukuk gücüne sahip resmî belge olduğu kabul edilir. İnsan hakları ve devlet  örgütlenmesinin dayandığı kuralları gösteren yönüyle de anayasaların sadece  hukuk alanına ilişkin olmadığı, siyasal alanı ilgilendirdiği söylenebilir. Anayasa  yapmanın asıl amacı, devleti hukukla sınırlayarak bireylerin özgürlüklerini  güvence altına almaktır. Keyfî yönetim yerine, kurallara bağlı, hukukla  sınırlanmış bir yönetim sağlama hedefi vardır. Daha somut olarak ifade etmek  gerekirse anayasacılık, “devletin temel işlevlerinin farklı organ veya makamlar  arasında paylaştırılmasını, temel hakların anayasal olarak tanınıp güvence  altına alınmasını, devlet iktidarının belli hukuk kurallarına bağlanmasını ve  bunların güvencesi olarak bağımsız mahkemelerin oluşturulmasını gerektirmektedir.”(2)
Her ülkenin devlet  teşkilat yapısını gösteren resmî bir anayasasının olduğu, ancak her devletin  anayasal devlet olmadığı yani anayasalı devlet / anayasal devlet ayrımı,doktriner tartışmada sıklıkla  kullanılan bir ayrımdır. Anayasal devlet olabilmek, temel insan haklarını  garanti altına alabilmek ve devlet iktidarını sınırlamakla mümkün olabilir. Hiçbir  şekilde ihlal edilemez temel haklar ve bu hakların ihlalini engellemek için gerekli  olan kuvvetler ayrılığı, anayasacılığın temelini oluşturmaktadır. Toplumsal  sözleşme olan anayasalarda bireylerin özgürlükleri ile devletin otoritesi arasındaki  denge ve bunun denetimi için farklı sistemler geliştirilmiştir. Kuvvetler  ayrılığının olduğu devletlerde yasama ve yürütme organı arasındaki ilişkiye  göre; parlamenter sistem, başkanlık sistemi, yarı başkanlık ve meclis hükümeti  sistemi olarak adlandırılan siyasal rejimler benimsenmiştir. Bu sistemlerde yargı  erkinin ise bağımsız olması esastır.
Anayasaların, yapıldıkları  ve kabul edildikleri zamanın ruhunu yansıttıkları ve yapıldıkları zamanın  koşullarını sürekli kıldıkları kabul edilir. Bu nedenle anayasaların demokratik  yöntemlerle, müzakere edilerek, halkın ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla  geniş bir uzlaşma platformu sağlanarak yapılmasıyla başarılı sonuçlar  alınabilir. 21 Temmuz 2016’dan itibaren ülke genelinde geçerli olağanüstü hal  ortamında yapılan Anayasa değişikliği, öncelikle yapıldığı koşullar nedeniyle  endişe vericidir. Temel hakların kullanımının askıya alındığı, basın yayın  organlarının, sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin baskı altında  olduğu, demokratik tartışma olanaklarının kısıtlandığı ve hatta ortadan  kaldırıldığı koşullarda, toplumsal hayata katkıda bulunabilecek bir anayasa değişikliği  yapmak için gerekli olan anayasal kamuoyunun varlığından söz etmek olanaklı  değil.
Anayasa değişikliği için  meşru bir zemin olmamasına rağmen; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul  edilen “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 16  Nisan 2017 tarihinde halkoyuna sunulmak üzere 11.02.2017 tarihli Resmî  Gazete’de yayımlandı.
Teklif sahibi  milletvekillerinin mensup olduğu iktidar partisinin gündeme getirdiği Anayasa değişikliği  için her ne kadar bir “rejim değişikliği” olmadığı ileri sürülmekte ise de; adına  ne denirse denilsin parlamenter sistemden uzaklaşılıp, yerine herhangi bir siyasal  sisteme sığmayan, erklerin bir kişide birleştiği bir “kuvvetler birliği” sistemi  getirilmektedir.
Anayasa  değişikliğini incelediğimizde, halkoyu ile seçilen Cumhurbaşkanının hem yasama  hem de yargı organlarında yer alan karar vericilerin kimler olabileceğini  belirleme gücüne sahip olduğu görülüyor.
Anayasa  değişikliğiyle Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanı olabileceği  için, kendisinin aday olduğu seçimlerle aynı gün yapılacak parlamento  seçimlerinde partisinden kimlerin milletvekili seçilebileceğini belirleme  gücüne de sahip olacaktır. Atayacağı bakanlar ve yardımcıları ile tek başına  yürütme yetkisini kullanacak olan Cumhurbaşkanının aynı zamanda yasamanın  çoğunluğunu tayin edebilmesi yasama ve yürütme ayrımını ortadan kaldırmaktadır.
Cumhurbaşkanına  kararname çıkarma yetkisi verilmesi, veto ettiği yasaların, ancak TBMM’nin üye  tam sayısının salt çoğunluğu ile yeniden yasalaştırabilmesi ve gerekçesiz  Meclisi feshetme yetkisi tanınması parlamentonun gücünü zayıflatan diğer değişikliklerdir.  Parlamentonun yürütmeyi denetleme mekanizmaları neredeyse kalmamıştır.
Üye  sayısı 15’e düşürülen Anayasa Mahkemesi’nin 12 üyesinin, 13 üyeli Hakimler ve  Savcılar Kurulu’nun 6 üyesinin doğrudan Cumhurbaşkanı, geri kalanlarının ise  Cumhurbaşkanının kontrolü altındaki TBMM tarafından seçilmesiyle bağımsız bir  yargıdan söz etmek mümkün olmayacaktır.
Anayasa  değişikliğiyle getirilmek istenen sistemde, tek başına yürütme gücünü kullanan Cumhurbaşkanı  ile gerek yasama, gerekse yargı arasındaki ilişkilerde denge ve denetleme  mekanizmaları yoktur. Seçimleri yenileme, yardımcılarını ve bakanları, üst  düzey kamu yöneticilerini, Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu  üyelerini atama gibi Cumhurbaşkanına verilen yetkiler şartsız ve sınırsız bir  şekilde, herhangi bir denetime tabi olmaksızın tanınmaktadır. “Bu şekilde bir  yetki verme örneği çağdaş demokrasilerde yoktur.”(3)
Anayasa’da “sosyal ve  ekonomik haklar” arasında sayılan; aile, eğitim, kamulaştırma, özelleştirme,  çalışma, sosyal güvenlik, sendika, toplu sözleşme, grev, sağlık, çevre, konut,  kıyılardan yararlanma, kültür varlıklarının korunması gibi konular, Anayasa’nın  13. maddesine göre kanunla düzenlenebilir. Ancak Anayasa değişikliğinde kendi içinde  çelişki yaratılarak, “kişi hakları ve ödevleri” ile “siyasi haklar ve  ödevler”in kararname ile düzenlenemeyeceği açıkça belirtilirken, sosyal ve  ekonomik hakların kararname ile düzenlenmesine olanak tanınmıştır. Böyle bir  durumda kanun ile Cumhurbaşkanlığı kararnamesi arasında çelişki sözkonusu olduğunda  hangisinin uygulanacağına dair ortaya çıkması muhtemel bir uyuşmazlığın çözümünde  Cumhurbaşkanının güdümünde olan Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararın bu  hakların korunmasını ne ölçüde sağlayacağı kuşkuludur.
Özetle  ifade etmek gerekirse, yurttaşların birarada yaşama koşullarını, yönetim biçimi  ile temel hak ve özgürlüklerini doğrudan etkileyecek bu Anayasa değişikliği;  hakları güvence altına alan, hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik ve çağdaş  bir anayasa beklentisini karşılamamaktadır.
NOTLAR
1. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin  16. maddesi.
2. Erdoğan,  Mustafa, 2011, Anayasa Hukuku, Orion  Yayınları, 7. Baskı, Ankara.
3.   Kemal Gözler, “Elveda Kuvvetler  Ayrılığı, Elveda Anayasa”, www.anayasa.gen.tr/elveda-anayasa-v2.pdf [Erişim:10.02.2017]
 
			
			
			Bu icerik 6807 defa görüntülenmiştir.