GÜNCEL
Korumak için Yıkılan Karaköy Yolcu Salonu
Ebru Omay Polat, Yrd. Doç. Dr., YTÜ Restorasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, DOCOMOMO Türkiye Üyesi
“İstanbul, Cumhuriyet’in ilk on yılında fazla değişikliğe uğramamıştır. […] Cumhuriyet döneminin yeni zenginleri o zaman moda olmakta devam eden apartmanlar yaptırmışlar; hükümet de halkevleri türünden birkaç bina yaptırmış; kentin eski görüntüsüne yeni bir not getiren belki de tek yapı, Galata Yolcu Salonu olmuştur.”
Doğan Kuban, 1996
Türkiye Denizcilik İşletmeleri yapılarına ait dizinin simgesel ögesi Karaköy Yolcu Salonu; İstanbul’da modernist dilin anıtlarından biri, tescilli bir kültür varlığı ve Galataport projesinin bir parçası. 16 Şubat akşamında yapının beklenmedik kısmî yıkımı, kamuoyunda Haydarpaşa yangınıyla benzer bir etki yarattı. İstanbul’un bir diğer anıtsal giriş kapısı olan yapının kentin belleğindeki modernist kütlesinin yeri, travmatik yıkım görüntüleriyle güncellendi. Çok sayıda çağdaşının yok oluşuyla benzer referanslar içeren süreç, kentin 20. yüzyıla ait katmanının algısına dair tartışmayı da yeniden gündeme taşımayı gerekli kıldı.
Modernizmin anıtları, uzak geçmişin tasarlanmış anıtlarının görkemli dilini, işlevselliğin mimarisine dönüştürmüştür. Bu yapılar, işleve yönelik simgesel ögeler, dönemine ait özgün nitelikler ve Yolcu Salonu kulesi gibi anıtsal biçimlenmeleri barındırsa dahi; yapım sistemi ve malzemenin güncelliğini koruması nedeniyle sıradan, güncel olanın eskimesine dair algı nedeniyle de köhne olarak değerlendirilmektedir. Denizcilik İşletmeleri tarafından liman yönetimi için kullanılan yapılar dizgesi, kentsel sürekliliğe ait 20. yüzyıl başından 1940’lara uzanan bir mimarlık seçkisini barındırmaktadır. Liman işletmesinin yüzyıl başına tarihlenen yapıları ile birlikte bu dizinin iki modernist yapısı olan Karaköy Yolcu Salonu ve Denizbank Antreposu için, 1999 ve 2014 tarihlerinde detaylı belgeleme çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Her iki dönem çalışmalarına dair ortak tespit, yapıların tasarım özgünlüğünün ve bütüncül olma niteliklerinin varlığı ve bunların korunmuş olmasıdır. Modern antrepo yapısı, proje süreci içinde ilk kaybedilen yapıdır, tescile değer görülmemiş ve yıkılmıştır.
Yolcu Salonu’nun İstanbul siluetindeki konumuyla güçlenen kent belleğindeki yeri, yapıya modernist katman içinde ayırt edici bir nitelik kazandırmaktaydı. İşlevsel, ekonomik, teknolojik ve estetik değerlerin varlığı, korunmuşluğu ve okunabilirliği belgeleme çalışmalarında vurgulanmıştı. Mimari biçimlenişteki güçlü modernist kurgu, bugün var olmayan deniz cephesinde strüktürel elemanların biçimlendirdiği yatay-düşey vurgular ve yarı açık-kapalı mekân dengesinde ve net geometrik biçimlerin seçiminde kendini göstermekteydi. Yıkılan iç mekândaki özgün malzeme, renk ve donatıların günümüzdeki varlığı ve niteliği, tasarım özgünlüğünü tanımlamaktaydı.
Yıkım süreci, koruma alanının megaprojelerle ilişkisini ve kamuoyu yararı savunulan Galataport projesinin kent ve kentliye sunum biçimini tartışmayı sürdürmenin gerekliliğini gösterdi. Karaköy sahili ve Denizcilik İşletmesi yapılarının koruma alanı ile ilişkisi, 1993 yılında Beyoğlu’nun sit alanı çerçevesinde tanımlanışıyla başlamaktadır. Boğaz siluetinin bir parçası olan ve mimari oran ve ritim açısından ortaklıklar yakalayan dizgenin bütüncül nitelikleri, belgeleme çalışmalarının ardından yeniden vurgulanmış ve yapılar kültür varlığı olarak tescillenmiştir: 10.01.2001 tarih ve 12528 no.lu kararda Yolcu Salonu yapısının koruma grubu “II” olarak belirlenmiş, eklentilerden arındırılması ve restitüsyon projesi hazırlanması, buna ek olarak 1999 depremi ardından ortaya çıkan hasarlara ait teknik rapor düzenlenmesi istenmiştir. Bu çalışmaların ardından 02.10.2002 tarih ve 14294 sayılı tescil kararında kültür varlığı olarak tanımlanmıştır. Tophane Salıpazarı Limanı Turizm Tesis Alanı Projesi ya da bilinen adıyla Galataport’un uygulanmaya başlamasının ardından, taşıyıcı sistem hasarına ilişkin değerlendirmenin gerekliliği ve koruma kararı ile proje değişikliklerinin kamuoyuyla paylaşılmasının önemi vurgulanmış, ancak sürecin hiçbir aşamasında bu noktalara dikkat edilmemiştir.
Betonarme yapım sisteminin tercih edildiği 1940’ların yapıları, kendine özgü taşıyıcılık yitimi sorunları olan, ancak güçlendirme ve restorasyon müdahalelerine ilişkin yeterli deneyimin kazanıldığı bir yapı grubudur. Yolcu Salonu’nda taşıyıcı sistem ya da zeminden kaynaklanan, ayrıca son dönemde rıhtıma yapılan müdahalelerin de taşıyıcılık kaybına ilişkin hasarlar, yapının restorasyon olanakları ve kararlarında elbette belirleyici olacaktır. Bu olanaklar tartışılmadan hızlı bir biçimde alınan yıkım kararları, bu dönem yapıları için tipik uygulama biçimine dönüşmüştür. Mecidiyeköy Likör Fabrikası ya da Karayolları Genel Müdürlük yapısı gibi kent belleğinde yeri olan yapılar için mega projelerin yönlendirdiği yeniden yapım kararları ve rekonstrüksiyon uygulamaları, Türkiye’nin koruma alanında yaygınlaşmaktadır. Yapının yıkımının ardından, sözü geçen örneklerde olduğu gibi bir rekonstrüksiyon uygulamasının gerçekleşme olasılığı üzerinde durulmaktadır.
Rekonstrüksiyon, ya da yeniden yapım, 2013 yılı Türkiye Koruma Tüzüğü’nde de yer alan güncel tanımı ile “Kültür varlığı değerlerini taşıyan ve toplumsal hafızada güncelliğini korumakla birlikte herhangi bir nedenle yitirilmiş olan yapının, gerek kültür varlığı niteliği, gerekse kültürel çevreye olan tarihsel katkıları ve toplumsal açıdan vazgeçilmezliğinin tanımlanması durumunda yeniden yapılması”dır. Ancak bir yapının yıkım nedeni, rekonstrüksiyonu geçerli kılmak ise, bu durum korumada etik bir sorunu tariflemektedir. Modernist yapıların korunmasında koruma kuramının hiyerarşik düzeninde birincil sıradaki malzeme özgünlüğü, yerini tasarım özgünlüğüne bırakabilmektedir. Korumanın önceliği, tasarım özgünlüğünün okunabilirliği ise kapsamlı restorasyon, tamamlama ve rekonstrüksiyon uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Ancak bu, rekonstrüksiyonu yaygınlaştırmanın bir gerekçesi olmamalıdır. Özgün malzeme restorasyonu olanaksız ise uzmanlar ve kamuoyu tarafından kabul gören özel durumlarda, yine aynı tüzükte belirtildiği gibi, “Yapının içinde bulunduğu kentsel bağlamın değişmemiş, bu değişikliğin toplumsal hafızada yer bulmamış olduğu, […] kendi parselinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, özgün mimarisi, malzeme ve yapım tekniğiyle ilk durumuna uygun olarak projelendirilmesi ve uygulanması” kabul edilebilmektedir.
Türkiye’nin modern mirasının nitelikli örneklerinin rekonstrüksiyon kararları, bu denli yaygın ve hızlı alınırsa, bu yapılar bir dönemin “II. Grup” uygulamalarına dönüşecektir. Yolcu Salonu ve Galataport projesi için beklenen ise, proje sürecinin açıklıkla, kent belleğinde ve kültür varlıklarında daha fazla yitime neden olmadan biçimlenmesidir.
Bu icerik 4769 defa görüntülenmiştir.