394
MART-NİSAN 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KENTSEL TASARIM

19. Yüzyılda Kentsel Dönüşüm Dinamikleri:İzmir ve Selanik (1840-1910)

Ceylan İrem Gençer, Yrd. Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Son dönemlerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli alanlarda başlattığı reformlardan kentsel planlama alanında yapılan değişiklikleri İzmir ve Selanik üzerinden irdeleyen yazar, her iki kentte de yeniden planlanan rıhtım alanları ve kentin dönüşemeyen ardalanları arasındaki tezata dikkat çekiyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nda reform hareketlerinin başlangıcı 18. yüzyıla dayansa da, yönetim, hukuk, sosyal yaşam ve ekonomideki köklü değişimler Tanzimat Fermanı’nın (1839) ilanı ile başlamıştır. Kanun önünde tüm Osmanlı vatandaşlarını eşit tutan fermanın ardından 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı ise, imparatorluk bünyesindeki gayrimüslim ve yabancıların sosyal ve idari koşullarına ilişkin çeşitli düzenlemeler getirmiştir. Bab-ı Âli’nin reformlarının yanı sıra, yabancı devletlerin Osmanlı ekonomisine etkileri ve endüstri devrimini izleyen süreç içinde gelişen teknoloji, 19. yüzyılda Osmanlı kentlerini dönüştüren önemli etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Özellikle liman kentlerinde başlayan bu dönüşüm, büyük ölçekli yenilikler getirmese de, görece olarak kısa bir süre içinde, kentlerin fiziksel görünümünü ve sosyal ortamını değiştirmiştir. İstanbul, İzmir, Selanik, İskenderiye ve Beyrut gibi “kozmopolit” imparatorluk kentleri, uluslararası ticaret ağlarının önemli kavşak noktaları olmanın getirdiği ayrıcalıkla, kıyılarında geniş caddelerin ve büyük ölçekli kâgir binaların yükseldiği rıhtımlara, modern donanımlı limanlara kavuşmuştur. Ancak bu yeniliklerin bir de “arka yüzü” vardır: Tüm bu şaşaalı görüntünün gerisinde, bu kentlerde hâlâ daracık, düzensiz sokaklar etrafında konumlanmış, adeta birbirini üzerine yaslanıyor izlenimi veren köhnemiş evler bulunmaktadır.

Bu makale, yangınlar ve alt yapı projeleriyle çehresi değişen iki Doğu Akdeniz liman kentini, İzmir ve Selanik’i karşılaştırarak 19. yüzyıldaki kentsel dönüşüm süreçlerini değerlendirmektedir. Bu kentlerin seçilme nedeni, kuruluşlarından günümüze dek barındırdıkları birçok ortaklık nedeniyle benzer dönüşüm süreçlerine tanıklık etmiş olmalarıdır. Zaman aralığı olarak, dönüşümün başlangıç noktası olarak kabul edilen Tanzimat’ın ilan edilişinden, dönüşüm dinamiklerinin devam ettiği 20. yüzyılın başına dek geçen süre alınmıştır.

ORTAK GEÇMİŞ: 19. YÜZYIL ÖNCESİNDE İZMİR VE SELANİK

İzmir ve Thermaikos körfezlerinin dağlarla korunan verimli yamaçlarına konumlanmış olan İzmir ve Selanik kentleri, Ege Denizi’nin karşılıklı iki kıyısında yer almaktadır. Sırasıyla Yunan, Roma ve Bizans imparatorluklarının egemenliğine giren kentlerden İzmir 1424, Selanik ise 1430 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Özellikle 17. yüzyıldan sonra ticarette öne çıkmaya başlayan kentler, endüstri devriminden sonra Avrupa’nın hammadde ihtiyacını karşılayan önemli ihracat limanları haline gelmiştir. Her iki kentin jeopolitik konumu, ticaret güzergâhları üzerinde bulunmaları ve zengin hinterlandları ticaretteki gelişmelerinde tetikleyici olmuştur.

Bu iki kent ekonomik gelişimlerinin yanı sıra nüfus yapısı bakımından da benzerlik göstermektedir. İzmir’de nüfusun çoğunluğunu Türkler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler oluşturmakta, bunların yanı sıra, özellikle ticaret yapma amacıyla gelip kente yerleşen Levantenler bulunmaktadır. Selanik’te ise kent sakinlerini, Türkler, Yahudiler, Rumlar ve Levantenler oluşturmaktadır. Kentlerin bünyesindeki cemaatler farklı mahallelere yerleşmiştir. İzmir ve Selanik’te Türkler, genellikle kentin tepesinden eteklerine doğru yerleşirken, İzmirli Yahudiler, liman bölgesi olan Kemeraltı ile Türk mahalleleri arasında; Levantenler kentin kuzeyine doğru, kıyı boyunca uzanan “Frenk Sokağı” ve çevresinde; Ermeniler ve Rumlar ise Türk mahallelerinin kuzeyinde, Frenk Mahallesi’nin doğusunda konumlanmıştır. (Resim 1) Selanik’te ise Yahudiler kıyı kesimine yerleşirken, Levantenler limanın çevresine, Rumlar ise Türk ve Yahudi mahalleleri arasına yerleşmiştir. (Resim 2)

Peş peşe gelen depremler, yangınlar ve salgın hastalıklar, İzmir ve Selanik’in sosyal ve fiziksel yapısını etkilemiş olsa da, bu iki kent, ticaretteki hareketliliğe bağlı olarak sürekli bir yenilenme içinde olmuştur. İzmir’in 15. yüzyıla dek surlarla kuşatılmış olduğu bilinmektedir. Bu dönemden sonra yıktırılan surlar, kentin yayılmasına olanak vermiştir. Selanik ise, kurulduğu MÖ 315 yılından 19. yüzyılın son çeyreğine dek surlarla çevrili bir kent olmuştur, bu nedenle 15. yüzyıldan 1870’lere kadar kentin morfolojik yapısı çok az değişime uğramıştır.

DEĞİŞİMİN BAŞLANGICI: İLK KENTSEL MÜDAHALELER

Sıkışık ve ahşap ağırlıklı kent dokusu içinde yangınlar, kentleri tehdit eden önemli bir unsur olduğu için, yangına karşı mücadele Osmanlı yöneticilerini asırlarca uğraştıran bir konu olmuştur. Bu nedenle, Tanzimat Dönemi’nde de kentlerin düzenlenmesinde yangınlara karşı alınacak tedbirlere yer verilmiştir. Tanzimat Fermanı’nı kaleme alan Mustafa Reşit Paşa’nın, kentlerin Batı’daki şehircilik anlayışına uygun hale gelmesi için geniş caddelerin ve kâgir yapıların yapılmasını teşvik etmesi(1) de 1839’dan itibaren hazırlanan bina ve sokakların düzenlenmesine ilişkin nizamnamelerin içeriğini şüphesiz etkilemiştir. 1848, 1849, 1863 nizamnamelerinin ardından 1882 yılında çıkan Ebniye Kanunu, birbirini dik açılarla kesen ve konumlarına göre genişlikleri farklılaşan sokakların inşasını, dikdörtgen yapı adaları etrafında kâgir binaların yapılmasını, yeni imara açılacak veya yangın sonucu hasar görmüş alanların bu kurallara göre düzenlenmesini ve benzeri kuralları içermektedir.

Kanunların yanı sıra, kentsel alana müdahale etmekle yükümlü birimler de Tanzimat Dönemi’nde ortaya çıkmıştır. Belediyecilik anlayışının Batı modeline uygun olarak geliştirilmesi sonucu, 1868’de İzmir’de, 1869’da Selanik’te belediye örgütleri kurulmuştur. İzmir’de, özellikle 1867 yılında başlanan rıhtım inşasından ötürü farklı çıkar gruplarının belediye meclisine girmeye çalışmaları, birbirleriyle çatışmaları ve sık değişen belediye başkanları gibi nedenlerden ötürü, belediyenin kentsel düzenlemelerde etkin bir rol üstlenemediği anlaşılmaktadır. Selanik’te 1850’lerden itibaren, Avrupa ülkelerinin konsoloslarının kentin düzenlenmesine yönelik çalışmalar yapılmasını istediği ve “kamu sağlığının iyileştirilmesi, hapishanelerin ıslahı ve kentin güzelleştirilmesi” için vilayet yönetimine mektuplar yazdığı bilinmektedir.(2)

Belediyelerin çok etkin rol üstlenmemesine karşın, İzmir ve Selanik’te yabancı nüfusun kent denetiminde söz sahibi olması, farklı çıkar gruplarının kentsel müdahalelere ön ayak olmasına yol açmıştır. Bu nedenle, kentlerde ufak çaplı da olsa birtakım düzenlemeler uygulanabilmiştir. Bunların ilki, muhtemelen Osmanlı İmparatorluğu için de en erken örnek sayılabilecek olan, İzmir Ermeni Mahallesi’nin düzenlenmesidir. 1845 yangını sonucu, Ermeni Mahallesi’nin tümü, Rum ve Frenk mahallelerindeki ticaret yapıları ile kamu yapılarının çoğu hasar görmüştür. Bab-ı Âli’nin görevlendirdiği yetkililere göre, bitişik yapıların ve dar sokakların neden olduğunu yangından ötürü, yeniden düzenlenecek alanda yapılar arasına yangın duvarı inşa edilmesi, balkon ve cumba yapılmaması, yolların genişletilerek 4,5 ve 6 metreye çıkarılması gibi tedbirler alınması uygun görülmüştür. Yangından 4 ay gibi kısa bir süre sonunda yangın yeri, haritası hazırlanarak düzenlenmeye

başlanmıştır. 1856’da İzmir’i ziyaret edip bir rapor hazırlayan Rolleston’a göre; yapılan düzenleme sonucunda, yapılarının beyaz olmasıyla diğer mahallelerden ayırt edilen Ermeni Mahallesi’nde sokaklar düzgünlük ve doğrusallıklarıyla dikkat çekmektedir.(3) (Resim 3) Bu uygulamanın ilk Ebniye Nizamnamesi’nin yayınlanmasından 3 yıl önce başlatılması ve yangın yerinin düzenlenmesine ilişkin belirlenen kuralların ileride yürürlüğe giren nizamnamelerde de kullanılması, Ermeni Mahallesi’nin yeniden inşasının benzer çalışmalara örnek oluşturduğunu göstermektedir.

Belediyelerin kurulmasından sonra hem İzmir hem de Selanik’te geniş caddeler ve yeni yollar yapılmak istense de, özellikle istimlak maliyetinin yüksek olması projelerin uygulanmasını sekteye uğratmış, düzenlemelerin genellikle yangın alanlarıyla sınırlı kalmasına yol açmıştır. Selanik’te özellikle 1859’da Sultan Abdülmecid’in kenti ziyarete gelecek olması, sur içinde sıkışık kalan kenti rahatlatmaya yönelik birtakım çalışmaların, sınırlı alanlarda da olsa, yapılmasına yol açmıştır. Bu dönemde, Sabri Paşa Caddesi genişletilmiş ve cadde çevresindeki sokaklara kaldırım döşenmiştir. 1860’ların sonundan itibaren kentin fiziksel koşullarını iyileştirme çalışmaları hız kazanmış, bazı caddelerin genişletilmesi ve yeni yolların açılması bu dönemde gerçekleştirilmiştir. (Resim 4)

Selanik kent merkezinde 1890 yangınından sonra daha büyük ölçekli bir dönüşüm gerçekleşmiştir. Kentin rıhtımı ile Vardar Caddesi arasında kalan ve ağırlıklı olarak Yahudi mahallelerinden oluşan yaklaşık 20 hektarlık bir alan yangında yok olmuştur. 1.200’den fazla binanın hasar gördüğü olayda, 12.000 kişi zarar görmüştür.(4) Yangını takip eden üç yıl içinde mal sahiplerine yangın yeri düzenlemesine ilişkin parsel taksimi yapılmış, bu arada Yahudi vatandaşlar için cemaatin ileri gelenlerinin ve yurt dışındaki Yahudilerin yardımlarıyla sur dışında Vardar, Hirsch ve Kelemeriye mahalleleri kurulmuştur. Yeni kurulan mahalleler ve yeniden düzenlenen yangın alanında, nizamnameler uyarınca ızgara planlı bir yerleşim dokusu oluşturulmuştur. (Resim 5) Kent merkezinde ise, düzgün ve yaklaşık eşit büyüklükte dikdörtgen planlı yapı adaları etrafında 3-4 katlı kâgir yapılar inşa edilmiş ve ana caddelerin genişliği 12-18 metreye çıkartılmıştır.(5)

DEĞİŞİMDE ÖNCÜ BİR VALİ: SABRİ PAŞA

Tanzimat sonrası değişen idari örgütlenme sonucunda, vilayet yönetimi de kentsel yenileme çalışmalarında söz sahibi olmuştur. Özellikle İzmir ve Selanik’in kentsel siluetlerini etkileyen değişimlerde vali Sabri Paşa’nın büyük rolü olduğu bilinmektedir.

İzmir’in Kemeraltı bölgesindeki doğal liman zamanla dolduğu için, gemiler Frenk Caddesi sahiline yanaşmaktaydılar. Ancak sahil boyunca uzanan ve sürekli denizi doldurmak suretiyle alanlarını genişleten bu yapılar, kıyıda düzensiz bir görünüm oluşturmakta ve gümrük yapılarına rağmen mal kaçakçılığına neden olmaktaydı. Bu durum Bab-ı Âli’nin dikkatini çektiği için, 1862 yılında “denizi umumun istifadesine kapamış olan binaların diğer cephelerinden yol açılması ile liman sahilinin tanzim ve tesviyesi” tasarlanmıştır.(6) Bu amaçla sahile bir kordon inşası fikri ortaya atılmış, daha sonra bu tasarı bir rıhtım yapımına dönüşmüştür. Proje, İngiliz uyruklu J. Charnaud ve A. Barker’in 1863’te rıhtım inşası için girişimde bulunmalarının ardından, aralarına 1867 yılında yine İngiliz uyruklu G. Guarracino’nun da katılmasıyla kurdukları Société des quais de Smyrne (İzmir Rıhtım Kumpanyası) ile Ticaret Nezareti arasında yapılan sözleşme sonucu somutlaşmıştır.(7) Bu arada kumpanya, İzmir’in mevcut kıyısını doldurmak suretiyle bir rıhtım elde etmeyi tasarlamış ve bunu taslak planında sunmuş, çok fazla dolgu alanı gerektiren plan revize edilmiştir. (Resim 6) İzmir Rıhtımı için anlaşma sağlanmasından kısa bir süre önce Aydın’a vali olarak atanan Sabri Paşa’nın bu konuda önemli bir rol üstlendiği dönemin konsolosluk raporlarında kaydedilmiştir.

İzmir’de rıhtım projesine ilişkin ayrıntılar netleşirken, Guarracino ve Charnaud, 1867’de Selanik Rıhtımı için de imtiyaz teklifi vermiş, hatta Nafia Nezareti ile sözleşme imzalamış ancak proje yürürlüğe konmamıştır.(8) 1869’da Selanik’e vali olarak atanan Sabri Paşa’nın bu kentte de İzmir’dekine benzer bir rıhtım projesi uygulamak üzere görevlendirildiği bilinmektedir.(9) Kentin Roma döneminden beri liman olarak kullanılan güneybatı kıyısı, (zamanla dolmuş olsa da) Osmanlı döneminde hâlâ gemilerin yüklerini boşalttıkları, dükkân ve antrepoların bulunduğu canlı bir ticaret alanıydı. Bu alanın genişletilerek kentin sur içindeki kısmıyla bütünleşen bir rıhtımın inşası hedeflenmiş, bu amaçla valinin ilk icraatı, 1870’te deniz kıyısındaki surları yıktırmak olmuştur, böylece rıhtımın inşa edilebileceği bir alan yaratılmıştır. Bu arada İzmirli mimar Roch Vitalis, rıhtım için hazırladığı tasarısını Sabri

Paşa’ya sunmuştur. Surların yıkımından elde edilen molozla doldurulması planlanan alanda yaklaşık 1,7 km uzunluğunda, 12 m genişliğinde tasarlanan rıhtım, kıyıda geniş bir cadde ve ona paralel uzanan ikinci cadde ile iki caddeyi birbirine bağlayan dik sokaklardan oluşmaktadır. (Resim 7) Daha sonra rıhtım tasarısı yenilenmiş ve 1870 yılında Nafia Nezareti ile Vitalis arasında Selanik Rıhtım inşası için sözleşme imzalanmıştır.

Tıpkı planlanmaları gibi, İzmir ve Selanik rıhtımlarının inşa süreci de benzer olmuştur. İzmir Rıhtımı’nın yapım imtiyazını alan İngiliz Rıhtım Kumpanyası, yapım işinde Marsilyalı Dussaud kardeşlerle anlaşmıştır. Kumpanya, dolgu alanlarının satışından elde edilecek gelirle yapım masraflarını karşılamayı planlamış, ancak başta İngiliz konsolosluğu olmak üzere yabancı tüccarlar, rıhtımda özel bir şirket tarafından gümrük alanı oluşturulmasına Osmanlı hükümetinin bağlı olduğu uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkmış ve yapım süreci protesto edilmiştir. Dolayısıyla, kumpanya umduğu satışları yapamayarak iflas etmiş, rıhtım yapım işi Dussaud Kardeşlerin şirketi satın almasıyla 1869’da Dussaud’ların Fransız ortaklarıyla kurdukları şirkete devredilmiştir.(10) Selanik rıhtımı yapımında ise, oluşturulacak yeni parsellerin “açık arttırma usulüyle satılması” uygun görülmüş, böylece projenin kendini finanse etmesi hedeflenmiştir(11); hatta 1871’de hazırlanan rıhtım planında, satılacak parseller için fiyatlandırma kategorileri belirtilmiştir. Sözleşme uyarınca, rıhtım yapımını üstlenen Société des Quays de Salonique (Selanik Rıhtım Kumpanyası) sahilin doldurulması sonucu elde edilecek arsalar için her türlü tasarruf hakkını, hatta istediğinde bunları bütün ya da parça halinde satabilme hakkını da edinmiştir; üstelik rıhtım tarifelerinde de söz hakkına sahip olmuştur.(12) Rıhtım inşası esnasında açık arttırmayla satılan arsaların satış bedelinin önce 1/3’ü ödenmiş, ancak yatırımcıların geriye kalan bedeli ödememeleri, inşaat sürecini zora sokmuştur.(13) Ekim 1871’de Sabri Paşa’nın görevden alınmasının yanı sıra, Vitalis ve ekibinin masraf defterlerinde gösterdiklerinden daha az harcama yaptıklarının ortaya çıkması, yatırımcılar arasında panik yaratmış ve inşaat durmuştur.

İzmir Rıhtımı inşaatı ise, hem 1867 sözleşmesi uyarınca sahibi oldukları deniz parçasını doldurmakla yükümlü oldukları halde bir türlü doldurmaya yanaşmayan mal sahipleri ve deniz zemininden ötürü dalgakıran yapımı için planlanandan daha fazla malzeme gerekmesi

nedeniyle yavaş ilerlemiştir. Bu süreçte, Hariciye Nazırı Ali Fuat Paşa, Dussaud Kardeşler ile onların gümrük vergilerini toplamasına karşı çıkan İngiliz konsolosluğu ve yabancı tüccarlar arasında arabuluculuk yapmış ve neticesinde, rıhtımda 75 metrelik bir alan gümrük vergilerinden muaf tutulmuştur. Mevcut sahilin yaklaşık 50-100 m genişletilmesi ve 146.000 m2lik bir alanın doldurulmasıyla elde edilen İzmir Rıhtımı’nda eski gümrük sahası önünde üç taraftan dalgakıranlarla kuşatılmış 19 hektarlık bir iç liman ile bitişiğinde iki tarafı açık bir liman bulunmaktadır. Rıhtımın tamamlanmasına ilişkin farklı kaynaklarda farklı tarihler verilmiş olsa da, İngiliz konsolosluk raporlarında geçen(14) 1876 tarihinin doğru olduğu kabul edilebilir. Aynı yıl imzalanan yeni bir sözleşme ile Rıhtım Kumpanyası’ndan ilave işler (75 metrelik gümrüksüz alanın düzenlemesi gibi) istenmiştir.

Selanik Rıhtımı’nın inşası, Sabri Paşa’nın görevden alınması ile Vitalis ve ekibinin kovulmasından sonraki süreçte, sık sık değişen valilerin çabalarıyla ilerleme kaydetmiştir. 1879’da atanan Vali Halil Rıfat Paşa’nın gayretleriyle rıhtım çalışmaları hızlanmış, valilik tarafından görevlendirilen Rıhtım Komisyonu rıhtımda satışı yapılmayan parsellerin satılması ve Sabri Paşa döneminden eksik kalan arsa ödemelerinin toplanmasını sağlamıştır.(15) Nihayet 1882’de son parselin satışıyla yaklaşık 7 hektarlık bir alanı kaplayan rıhtımın yapımı noktalanmış, aynı yıl rıhtım ve çevresi taşla kaplanmıştır. Ancak, Selanik kentinin gemilere mal yüklenmesini kolaylaştıracak donanımdan yoksun olması, demiryolu ve rıhtım inşaatı ile ticaret kapasitesinin artması, korunaklı bir liman gereksinimi doğurmuştur. 1872 yılında demiryolu inşası ile gündeme gelen liman projesinin uygulamaya geçmesi ancak 1896’dan sonra olmuştur.

SONUÇ

İzmir ve Selanik’te rıhtım yapımı sonucu ortaya çıkan prestijli yatırım alanları, kısa süre içinde uluslararası denizcilik ve ticaret işletmelerinin temsilcilikleri, bon marchéler, bankalar, oteller, kafeler, pastaneler, brasserieler, tiyatrolar gibi, hem değişen / dönüşen ekonomik ve kültürel yapının kurumları, hem de yeni tüketim alışkanlıklarının yapıları ile dolmuştur. (Resim 8-11) Her iki kentin “kordon” olarak anılan sahil kesimi, kentin ayrıcalıklı zümresinin yaşadığı yüksek maliyetli konutlara da evsahipliği yapmıştır. Zaten Tanzimat sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayan fiziksel ve sosyal dönüşüm, her iki kentin “vitrini”ni oluşturan bu alanlarda daha yoğun olarak tezahür etmiştir. Bu alanların ortaya çıkmasında, yabancı yatırımcıların yanı sıra yerel yönetimler ile Bab-ı Âli’nin payı büyüktür.

İmparatorluk genelinde Tanzimat’ın kente yönelik reformlarının hayata geçirilme oranına bakıldığında, bunun genellikle “altyapı projelerinin uygulanması”nda ortaya çıktığı söylenebilir. 1848’de yürürlüğe giren imar yasaları yalnızca doğal afetler ve yangın durumlarında uygulanmış, sonuç olarak kentlerin yasalara uygun olarak ızgara planlı ve belli genişlikteki sokaklara kavuşması ancak afet / yangın geçiren alanlarla sınırlı kalmıştır. Boş alanlardaki planlı yerleşimler ise, göçmenlerin veya afetzedelerin iskânı gibi acil ve öncelikli çözülmesi gereken durumlarda (İzmir’de Değirmendağı Mahallesi, Selanik’te Vardar, Hirsch ve Kelemeriye mahalleleri gibi) oluşturulmuş veya Alsancak’ta olduğu gibi yeni yatırım alanları oluşturmak amacıyla yapılmıştır. Buna karşın, kente ve devlete büyük kâr getirdiği için uygulanmasına öncelik ve destek verilen altyapı projeleri, özellikle İzmir ve Selanik’teki gibi rıhtım ve liman alanları, kentin dönüşemeyen, modern imar kurallarına göre düzenlenemeyen art alanı ile büyük bir tezat oluşturmuştur. Bu kentlere denizden yaklaşan gezginlerin edindikleri şaşaalı izlenim, arka sokaklara girmeleriyle birlikte kaybolmaktadır. 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde bile, İzmir ve Selanik’teki kentsel dönüşüm, rıhtım gerisinde yangın geçiren mahalleler dışında, ancak birkaç sokak genişletme çalışması ile sınırlı kalmıştır.

İmparatorluk genelinde, özellikle liman kentlerinde rıhtım-liman tesisleri ve demiryolunun inşasına bağlı olarak, liman alanı ve onunla ilişkili ticaret bölgeleri modern imar kurallarının ve şehircilik ilkelerinin uygulandığı alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak limanla yakın ilişkili alanların dışında, kentlerin görünümü Tanzimat öncesinden neredeyse farksızdır. Bu durum, aslında Tanzimat sonrası Osmanlı kentlerinde ortaya çıkan bir dikotomiyi yansıtmaktadır. Tanzimat sonrası gerçekleştirilen reformlar, geleneksel sistemi tüm bileşenleriyle değiştiremediği / dönüştüremediği için, “yeni” ve “eski” yan yana barınmıştır. Dolayısıyla, geleneksel sistemin kurumları, Batılılaşma etkisiyle oluşturulan ve / veya ihraç edilen kurumlar bir arada görülmektedir. İzmir ve Selanik’te bu ikilik, büro-hanlar ve bon marchélerin bulunduğu, limanla ilişkili yeni ticaret alanı ile geleneksel ticaret bölgesi arasında görülmektedir. Benzer bir ikilik, rıhtımdaki yeni konutlar ve ızgara planlı geniş caddeler ile liman hinterlandında yangın geçirmemiş alanlardaki geleneksel konutlar ve organik sokak dokusu arasında da bulunmaktadır.

Sonuç olarak, Tanzimat reformlarıyla sınırlı olarak “dönüşen” İzmir ve Selanik kentlerinde büyük ölçekli dönüşümün gerçekleşmesi için, ne yazık ki öncelikle büyük ölçekli yıkımların (1917 Selanik ve 1922 İzmir yangınları) yaşanması gerekmiştir.

KAYNAKÇA

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri (BOA), Y.PRK.ASK.64/2.

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri (BOA), A.MKT.MVL.143/15, tarih: 20.03.1862.

Bayram, Selahattin, 2009, Osmanlı Döneminde Selanik Limanı: 1869-1912, İÜ SBE, Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul.

Baysun, Cevdet, 1960, “Mustafa Reşid Paşa’nın Siyasi Yazıları”, Tarih Dergisi, Cilt:11, sayı:15, ss.121-142.

Cuinet, Vital, 1894, La Turquie d’Asie, Tome III, (ed.) Ernest Leroux, Paris.

İzmir Ticaret Odası, 1998, İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre İzmir Ticareti (1864-1914), İzmir Ticaret Odası Yayınları, İzmir.

Kütükoğlu, Mübahat S., 1979, “İzmir Rıhtımı ve İşletme İmtiyazı”, Tarih Dergisi, sayı:32, ss.495-558.

Rolleston, George, 1856, Report on Smyrna, George E. Eyre & William Spottiswoode, Londra.

Yerolympos, Alexandra, 1996, Urban Transformations in the Balkans 1820-1920, University Studio Press, Selanik.

Yerolympos, Alexandra, 1997, “Archaeology and Urban Planning Development in Thessaloniki (19th-20th c.)” Queen of The Worthy: Thessaloniki History and Culture, cilt 2, (ed.) I. K. Hassiotis, Paratiritis Publishing, Yunanistan, ss.80-109.

Yerolympos, Alexandra, 2004, Metaxi Anatolis kai Disis, University Studio Press, Selanik.

NOTLAR

1. Baysun, 1960, ss. 124-127.

2. Yerolympos, 1997, s.81.

3. Rolleston, 1856, ss.8-10.

4. BOA, Y.PRK. ASK.64/2.

5. Yerolympos, 1997, ss.87-88.

6. BOA, A.MKT.MVL.143/15.

7. Kütükoğlu, 1979, ss. 501-502.

8. Bayram, 2009, s.43.

9. Yerolympos, 2004, s. 215.

10. Cuinet, 1894, s.448.

11. Yerolympos, 1996, s.63.

12. Bayram, 2009, s. 45.

13. Yerolympos, 1996, s. 66.

14. İzmir Ticaret Odası, 1998, s. 55.

15. Yerolympos, 2004, ss.121-123.

 

Bu icerik 8613 defa görüntülenmiştir.