|  |    
					419 MAYIS-HAZİRAN 2021   
		
		    |  |  
		    |  | 
						
						 Nuran Zeren Gülersoy, Prof. Dr., Mimar
 
						
						 Fatma Korkut, Doç. Dr., ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü
 
						
						 Funda Solmaz Şakar, Arş. Gör. Dr., Gebze Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü
 
						
						 Pelin Tan, Prof. Dr., Batman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Kıdemli Araştırmacı, Center for Arts, Design and Social Research Enstitüsü, Boston
 
						
						 Başak Kalfa Ataklı, Arş. Gör., Çankaya Üniversitesi Mimarlık Bölümü
 
						
						 Birge Yıldırım Okta, Doç. Dr., Kadir Has Üniversitesi Mimarlık Bölümü
 
						
						 Aslı Tezel, Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi Başkanı
 
						
						 Nisa Semiz, Dr. Öğr. Üyesi, AGÜ Mimarlık Bölümü
 
						
						 İlhan Tekeli, Prof. Dr., ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
 
						
						 Ebru Bingöl, Dr. Öğr. Üyesi, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Mimarlık Bölümü
 
						
						 Büşra Ünver, Dr. Öğr. Üyesi, Haliç Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü
 
						
						 Drahşan Uğuryol, Dr. Öğr. Üyesi, YTÜ Mimarlık Bölümü
 
						
						 Elifnaz  Durusoy Özmen, Arş.  Gör. Dr., YTÜ Mimarlık Bölümü
 Melis  Bilgiç, Arş.  Gör., YTÜ Mimarlık Bölümü
 
						
						 Derin İnan, Dr. Öğr. Üyesi, TEDÜ Mimarlık Bölümü
 
						
						 Begüm Topuzdağ, Yüksek Lisans Öğrencisi, İTÜ
 
 KÜNYE
 
 |  |  | 
		
		
			
			MİMARLIK'tan Uzun bir süredir ülkedeki her ‘kalkınma’ projesine bir soru işareti ile yaklaşır durumdayız çünkü her projenin ardından insanlığa yarar-doğaya zarar dengesinde kantarın ayarının kaçtığını hissediyoruz. Doğanın satılabilir / yararlanılabilir bir meta olarak görülmesi ne yazık ki ne yeni ne de eskiyecek bir kabul. Ancak doğa ile işbirliği içinde, koruma odaklı olarak ondan istifade etmek dururken hâlâ doğayı istismar ederek kendi çıkarlarımız için kullanmaya çalışmamız ve bundan vazgeçmememiz düşündürücü. Bu çıkarcı yaklaşımın bir örneği olan Kanal İstanbul projesine ilişkin tartışmaların ara ara olduğu gibi bu günlerde yeniden alevlenmesiyle konuya Nuran Zeren Gülersoy’un kaleminden MİMARLIK Gündem’de yer veriyoruz. Kamu yararı gözetilmeden yürütülen proje, sözkonusu güzergahtaki arsaların el değiştirmesiyle yaşanan hareketlilik ‘sayesinde’ belki de çoktan görevini yerine getirdi. Bu noktadan sonra, projenin görevinin sadece bu olduğuna ve o kazmanın hiç vurulmayacağına dair inancımızla bu projeyi arkamızda bıraktığımıza inanmak istiyoruz. Bir başka kazmanın ne yazık ki çoktan vurulduğu ancak çok geç olmadan durdurulabileceğine inanmak istediğimiz bir proje ise Rize İkizdere’de yürütülen taş ocağı çalışmaları. Bir sonraki sayımızda daha detaylı yer vereceğimiz bu doğa tahribatı ise endemik türlerin olduğu İşkencedere Vadisi’ndeki yaşamı tehdit ediyor ancak hem yerel halk hem de ulusal ölçekte karşı sesler çıkıyor. Pandemi yasaklarının etkisiyle nefes alamadığımız evlere hapsolduğumuz günlerde, İkizdere’den yükselen bu itiraz hem hepimize bir nefes hem de fiili ve siyasi olarak suskunluğumuza bir ses oluyor.
 İklim krizi ve salgın hastalıklar gibi konular gündemimizdeyken bir taraftan da doğaya zarar veren bu projelerin planlanması oksimoron bir duruma işaret ediyor. Bu ikiliği iktidar ilişkileri çerçevesinde inceleyen bu sayıdaki Pelin Tan’ın yazısı, pandeminin başlangıcından bu yana geçen zamanda mekân üzerinden yeni tahakküm şekilleri kurgulayan iktidarın bu istisna halini nasıl kendi yararına yonttuğuna dikkat çekiyor. Meşruiyet zeminini pandemi koşullarında rahatlıkla bulan politikaların ne kadarının kalıcılaşacağına, bunlara karşı olan görüşlerin ne zaman ve nasıl dile getirileceğine dair olan merakımız ise baki. Umarız ki bu karşı ses, her şey için çok geç olmadan, doğal ve yapılı çevremiz daha fazla tahribata uğramadan duyulur.
 Aslı  Tuncer Madge Bu icerik 4294 defa görüntülenmiştir. |  |  |  |