KORUMA / YAŞATMA
			Paylaşılan Miras Kavramı: Gökçeada (İmroz) 
			Ayşe Ceren Güler, Dr. Öğr. Üyesi,  Özyeğin Üniversitesi Mimarlık Bölümü
			“Avrupa Kültürel Miras Yılı” kapsamında belirlenen “paylaşılan miras” teması çerçevesinde Gökçeada’yı ele alan yazar, yerel değerlerinin sürdürülmesi ve korunması konusunda ortak bir bilinç geliştirmenin ve işbirliği sağlamanın önemine dikkat çekiyor. 
			
			
			
			
			 Türkiye’nin en büyük adası  olan Gökçeada, Kuzey Ege Denizi’nde yer almaktadır. Ada, toplumsal yapısıyla  bağlı bulunduğu Çanakkale ilinden geçmişte olduğu gibi bugün de ayrılmaktadır. Geçmişte  nüfusun çoğunluğunu oluşturan Rumlar, Gökçeada sürecin dışında tutulmasına  rağmen yaşanan mübadele ve Kıbrıs sorunu gibi olaylar sonrasında yavaş yavaş adayı  terk ederek dünyanın farklı bölgelerine yerleşmiştir.(1) Bugün nüfusun çoğunluğunu oluşturan Türkler ise nüfus politikaları çerçevesinde  özellikle 1960’lardan sonra Gökçeada’daki devlet tarafından planlanan yeni  yerleşimlere iskan edilmiştir.(2) Geçmişte adanın yerli halkını oluşturan Rumların sayısı günümüzde oldukça  azalmış, geleneksel yerleşimleri büyük oranda terk edilmiştir. Ancak, söz  konusu kültürün somut ve somut olmayan değerleri, adada yaşamaya devam eden ve  göç edenler arasından geriye dönen Rumlarla Anadolu’nun çeşitli yerlerinden adaya  yerleşenlerin oluşturduğu farklı bir toplumsal yapıyla birlikte varlığını  sürdürmektedir.(3) Günümüzde Gökçeada’nın kültürel değerlerinin korunabilmesi için, adada yaşamını  sürdüren farklı kültürel gelenekleri olan toplumların bu konuda ortak bir bilince  ve farkındalığa sahip olmasına ihtiyaç vardır.
Bu bağlamda; Avrupa Birliği tarafından  “Avrupa Kültürel Miras Yılı” ilan edilen 2018 yılı kapsamında  gerçekleştirilecek etkinliklerde öncelik verilen “paylaşılan miras (shared  heritage)” teması ön plana çıkmaktadır.(4) Avrupa yılı, “neyi paylaştığımız” ve “bizi neyin birleştirdiği” konularına,  kısaca toplumlararası mirasımıza odaklanmıştır. Gökçeada gibi yerli kültürünü  önemli ölçüde yitirmiş, aynı zamanda göçmen kültürleri bünyesinde barındıran  bir yerin değerlerinin sürdürülmesi konusunda ihtiyaç duyulan koruma bakış  açısı, bu değerlerin insanlığın ortak mirası olduğunu vurgulayan paylaşılan  miras yaklaşımıdır. Bu yaklaşımla Gökçeada’da yaşamını sürdüren halkın terk  edilen ve bakımsız kalan miras değerlerini sahiplenmesi ve koruması mümkün  olacaktır.
PAYLAŞILAN  MİRAS
  1972 tarihli Dünya Mirası Sözleşmesi’nden  itibaren, dünyada doğal ve kültürel değerlerin korunması konusunda herkese  ortak görevler düştüğü ve bu değerlerin insanlığın ortak mirası olduğu yaklaşımı  ön plana çıkmaktadır.(5) Bu değerlerin yalnızca sınırları içerisinde bulunduğu devletin değil tüm  insanlığın sorumluluğunda olduğu anlayışını güçlendirecek şekilde 1978’de  “üstün evrensel değer” kavramı ortaya atılmış ve korunmaları konusunda iş birliğinin  sağlanması adına Dünya Mirası Listesi uygulaması başlatılmıştır. Paylaşılan miras  olarak adlandırılabilecek yaklaşım Dünya Mirası Sözleşmesi’nde “sınırötesi” (transboundary)  kavramıyla karşılık bulmuştur. İlk olarak 1980’de kültürel alanlar, 1988’de ise  doğal alanlar için, benzer tarihî-kültürel özelliklere sahip olmaları veya  karakteristik olarak aynı coğrafi bölgeye ait olmaları gibi gerekçelerle, farklı  coğrafi konumlardaki birden çok varlığın tek bir dünya mirası adayı olması durumu  sözleşmede yer almıştır.(6) Bugün dünya mirası listesinde 37 adet varlık, sınırötesi olarak tanımlanmıştır.(7) Kavramsal, coğrafi ve idari zorlukları nedeniyle sınırötesi varlıkların  yönetimi özel ilgi gerektirmektedir.
Avrupa  Kültürel Miras Yılı ilan edilen 2018 yılında düzenlenecek etkinliklerle insanların  kültürel miraslarıyla daha yakın ve ilgili olmaları amaçlanmıştır. Avrupa  Komisyonu çalışmalarının 2018 yılının ötesinde bir etki yaratması adına  belirlenen 10 tema çerçevesinde uzun vadeli projeler yürütmeye karar vermiştir.(8) Bu temalardan ilki (shared heritage) “paylaşılan miras”tır.(9) Avrupa yılı -paylaşılan miras teması kapsamında-  kültürel mirasın herkese ait olduğunu vurgulamayı amaçlamaktadır.(10) İnsanlığın ortak değerlerini aydınlatarak farklı toplumsal kesimleri birbirlerine  yakınlaştırmayı, böylece mirasın korunmasında gerçek değişimin yaratılmasına  katkı sağlayarak Avrupa yılının uzun vadede yarar sağlamasını hedeflemektedir.(11) Benzer bir hedefle bu makale Gökçeada’nın doğal ve kültürel değerlerinin  sürdürülmesi konusuna paylaşılan miras çerçevesinden bakmayı amaçlamaktadır.(12)
Gökçeada, aynı coğrafyayı  paylaştığı ve tarih boyunca yakın ilişkiler kurduğu Ege Adaları’ndan bugün ülke  sınırlarıyla ayrılmaktadır. Oysa Ege Adaları’nın doğal ve fiziksel niteliklerinin  yanı sıra belirli bir döneme kadar sosyal, toplumsal ve ekonomik yapıları da  Gökçeada’yla oldukça benzerdir. Bu durum yaşam kültürü ve bu kültürle var olan  yapılı çevre üzerinde de etkisini göstermekte, Ege Adaları’nın kimi  yerleşimlerinde mimari karakter bakımından Gökçeada’yla benzerlikler göze  çarpmaktadır. Bugün Ege Adaları ve Gökçeada sosyal ve toplumsal olarak  birbirinden farklı bir yapıya sahip olsa da ortak Ege kültürünün parçalarıdır. Adalardaki  kültür mirası geçmişte ve bugün burada yaşayan insanların yakın tarihsel  ilişkisini anlatmaktadır ve insanları birleştiren ortak nokta olmalıdır.
GÖKÇEADA
  Gökçeada, tarih öncesi  dönemlerden itibaren farklı uygarlıklar tarafından iskan edilmiştir. Uzun  yıllar Osmanlı egemenliğinde kalan ada, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı’nın  yaşandığı 1912-1918 yılları arasında Yunanistan’a, Kurtuluş Savaşı’nın ardından  1923 Lozan Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılmıştır.(13)
Günümüzde  Gökçeada’da, nüfusun oldukça azını oluşturan Rumlarla Anadolu’dan getirilen  Türk nüfus birlikte yaşamaktadır. Son yıllarda değişen sosyal, ekonomik ve  politik dengelerle geçmişte adayı terk eden Rumlar yaz dönemini ve önemli dini  günlerini adada geçirmeye başlamış, bu süreçte bir bölümü adaya dönüş  yapmıştır. Gelişen turizmle birlikte yaz aylarındaki nüfus artışının yanı sıra Türkiye’nin  büyük kentlerinden ve yakın çevreden adaya gelen ve yerleşenlerin sayısı da gün  geçtikçe artmaktadır. Gökçeada’nın terk edilmiş geleneksel yerleşimlerinde  yaşam bugün farklı kullanıcılarla tekrar canlanmıştır. Anadolu’nun farklı  bölgelerinden, genellikle yaşadıkları çeşitli felaketler sonrası, devlet  tarafından getirilen Türk nüfus ise adada tarımsal amaçlı iskan edilen planlı  yerleşimlerde, geleneksel yerleşimlerdeki kültürden uzak bir yaşam sürdürmektedir.(14) Ada yeni sosyal, ekonomik ve toplumsal yapısıyla birlikte özgün kırsal dokusunu  ve değerlerini büyük ölçüde korumaktadır. Ancak, son yıllarda artan nüfus ve  turizm doğal ve kültürel değerler üzerindeki baskıyı artırmakta ve bunların zarar  görmesine neden olmaktadır.
GÖKÇEADA’NIN  PAYLAŞILAN MİRAS DEĞERLERİ
Gökçeada’nın tarihsel  gelişimine dair izler barındıran arkeolojik değerleri; özgünlüğünü ve  bütünlüğünü büyük ölçüde koruyarak günümüze ulaşan geleneksel yerleşimleri; konutlar,  kiliseler, şapeller, okullar, çeşme ve çamaşırhaneler, bağ evleri, değirmenler,  işlikler gibi kültür varlıkları; yerel halkın yaşamının parçası olan, tarım ve  hayvancılık faaliyetlerinin yürütüldüğü ormanlar, meralar ve tarım alanları,  zeytinlikler, bağlar ve su kaynakları doğal ve kültürel miras değerlerini  oluşturmaktadır.
Gökçeada’nın doğal peyzajında,  arazilerin büyük çoğunluğunu oluşturan orman ve meraların yanı sıra tarım  alanları ve yerleşimlerin etrafındaki eğimli arazilerde yoğunlaşan zeytinlikler  baskın bir öğe olarak yer almaktadır. Günümüzde sayıları azalsa da, geçmişte bu  alanlarda bağlar ve meyve ağaçları da bulunmaktadır.(15) Yerleşim alanlarıysa toplam arazinin oldukça azını kaplamaktadır.
Gökçeada’nın  geleneksel yerleşimleri doğa ve kültürün etkileşimiyle oluşmuş ve kültürel  özelliklerin açıkça okunabildiği yerlerdir. Tarih boyunca yaşanan gelişmelerin adada  yerleşim şekillerini etkilediği görülmektedir. Bizans döneminde kaleyle korunan  yerleşimler, nüfusun artmasıyla kale eteklerine yayılmış, korsan saldırılarının  arttığı dönemlerdeyse iç kesimlere çekilerek, denizden görülmeyen yamaçlarda,  küçük ve dağınık yerleşimler halini almıştır.(16) Güvenlik önlemlerinin artmasının ardından dağınık yerleşimler bir araya gelerek  bir bölümü günümüze de ulaşan yerleşimleri oluşturmuşlardır.(17) Gökçeada’da bugün ilçe merkezi dışında on köy yerleşimi bulunmaktadır.  Bunlardan Kaleköy, Bademliköy, Zeytinliköy,  Tepeköy ve Dereköy köyleri ile ilçe merkezinin Çınarlı ve Yeni Mahalleleri  tarihî yerleşimlerken Uğurlu, Yenibademli, Şirinköy, Şahinkaya ve Eşelek  köyleri, 1960’lı yıllardan itibaren devlet tarafından oluşturulan planlı  yerleşimlerdir.(18) (
Resim 1)
Gökçeada’nın geleneksel  köyleri genellikle eğimli bir arazi üzerinde ve çevrelerinde bulunan tarım  arazilerinden faydalanmak amacıyla toplu olarak kurulan yerleşimlerdir. Ada  sakinlerinin ihtiyaçlarına yönelik olarak taş ve ahşap gibi yerel malzemelerle,  yığma ve/veya ahşap karkas sistem kullanılarak inşa edilen yapı türlerinden  oluşan bu yerleşimler, organik olarak gelişmiştir. (Resim 2) Devlet tarafından planlanan köylerse genellikle düz, verimli  tarım arazileri üzerinde kurulmuştur. (Resim  1, Resim 3) Planlı köylerdeki yapılar betonarme yapım sistemiyle inşa  edilmiştir.
Gökçeada’nın tarihî  yerleşimlerinde, işlevsellik ön planda tutularak geleneksel yaşam tarzına uygun  tasarlanan konutlar, genellikle yalın bir biçime sahip, iki katlı, avlulu  yapılardır. Konut birimleri arasında en basit plan tipini iki katı da  dikdörtgen formlu, tek hacimden oluşan yapılar oluşturmaktadır. (Resim 4) Günlük işler çoğunlukla avluda  veya “hayat” adı verilen üst kattaki sahanlıkta yapılmaktadır. Bu basit plan  tipinde bölücü duvarlar olmamakla birlikte bazı bölümler kullanım amaçlarına  göre özelleşmiştir. Konutların avlu  kullanımıyla bağlantılı olan zemin katları depolama, üst katları ise yaşama  birimini oluşturmaktadır. (Resim 5)
Konut planı kullanıcının  ihtiyaçlarına ve ekonomik gelir düzeyine göre değişmektedir. Gelişmiş plan  tiplerinde; aynı sahanlığı kullanarak yapıya eklenen ikinci tek hacimli yapının  olduğu veya mahremiyet ihtiyacıyla hayatın kapatıldığı, merdivenlerin yapının  içine alındığı örnekler görülebilmektedir. (Resim 6)
Bu  örneklerde kullanıma yönelik özelleşen mekânların olduğu görülmektedir. Tek  hacimli basit konut tipinde taşıyıcı olan dış duvarlar taş malzemeyle yığma  olarak inşa edilirken, gelişmiş konut tiplerinde ahşap karkas bölücü duvarlara  yer verilmiştir. Ahşap karkas  sistemin ayrıca konutların üst katlarında, salon veya misafir odası olarak  kullanılan ve çok sayıda pencere açıklığına yer verilmek istenen cephesinde  veya cephenin çıkma yapan bölümünde kullanıldığı örnekler mevcuttur. (
Resim 7)
Konutlarla birlikte günlük  yaşamın ve kültürün parçasını oluşturan kiliseler, şapeller, camiler, okullar, işlikler,  değirmenler, bağ evleri, çeşme ve çamaşırhaneler, dükkanlar ve kahvehaneler  Ada’daki geleneksel yapı türlerini oluşturmaktadır. 1960’lı yıllara kadar  nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ortodoks Hristiyan Rumların gelenek ve  göreneklerine uygun olarak geleneksel yerleşimlerin her birinde en az bir  kilise bulunmaktadır. (Resim 8) Günümüzde  Gökçeada’da, 18. yüzyıla tarihlenen Dereköy Agia Marina Kilisesi ile  Zeytinliköy Ayios Georgios Kilisesi dışındaki 6 kilise 19. yüzyıldan kalan  yapılardır.(19) Yerleşim sınırları içerisindeki kiliselerin yanı sıra Ada genelinde tarım  alanlarının çevresinde yoğunlaşacak şekilde çok sayıda şapel ve manastır da  bulunmaktadır.
Uzun yıllar neredeyse hiç yerleşik Türk nüfusun bulunmadığı  Gökçeada’da 19. yüzyıldan itibaren az sayıda Türk yönetici ve ailesi merkezdeki  Çınarlı Mahallesi’ne yerleşmiştir.(20) Demografik yapısıyla bağlantılı olarak adada, Çınarlı’daki Merkez Camisi  dışında Osmanlı dönemine ait cami bulunmamaktadır. Günümüzde adadaki camiler  20. yüzyıla ait yapılardır. 
19.  yüzyılın ortalarına kadar düzenli okulların bulunmadığı Gökçeada’da, önce merkez  daha sonra Dereköy’de ilk düzenli okullar açılmıştır.(21) 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde tüm köylerde en az bir okul bulunmaktadır.(22) 1927 yılında eğitimle ilgili düzenlemeleri de içeren Bozcaada ve İmroz Kazalarının  Mahalli İdareleri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesiyle adadaki pek çok okul  mali gerekçeler sebebiyle kapanmıştır.(23) 1951-1964 yılları arasında aynı kanun yürürlükten kaldırıldığında, daha önce kapatılan  okulların yanı sıra adada çok sayıda yeni okul açılmıştır. 1964’ten itibaren  yeniden devreye sokulan kanunla birlikte kapatılan okullar, adadaki  yerleşimlerin terk edilme nedenleri arasındadır. Uzun yıllar boş kalan okul  yapılarından Bademliköy ve Dereköy’dekiler günümüzde otele dönüştürülmüş durumdadır.  Tepeköy ve Zeytinliköy’dekiler ise 2007 tarihli Özel Öğretim  Kurumları Kanunu’yla yakın zamanda onarılarak yeniden eğitim ve öğretime başlamıştır.(24) (
Resim 9)
Ada sosyal hayatının önemli  bir parçası olan çeşme ve çamaşırhanelerden her köyde birden fazla sayıda  bulunmaktadır. (Resim 10)  Çamaşırhaneler çeşmelerin üzerinin örtülmesiyle oluşturulan, kadınların belirli  günlerde bir araya gelerek çamaşır yıkadıkları mekânlardır. Bu mekânlar aynı  zamanda sosyalleşme yeri olarak çeşitli dini ve özel etkinliklerde kullanılmaktadır. 
Çamaşırhanelerin Bademliköy’de  olduğu gibi yarı açık veya Dereköy’deki gibi kapalı olmak üzere iki farklı plan  tipi mevcuttur. (Resim 11) Dereköy’de  Panagia Kilisesi yanında bulunan çamaşırhane, yaklaşık 18x6 metre boyutlarıyla adadaki  çamaşırhanelerin anıtsal bir örneğidir. Bademliköy’deki yarı açık çamaşırhane ise  yanındaki anıt çınar ağacıyla birlikte adadaki çamaşırhaneler arasında  etkileyici bir örnektir.
Geçmişte adadaki yerleşimlerin  her birinde, yaşayanların sosyal ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte çok sayıda  ticarethane bulunmaktaydı. Bunlar arasında köy sakinleri için bir araya gelme  yeri olan kahvehanelerin özel bir yeri vardır. Kış aylarında önemli gün ve  eğlencelerin kutlandığı kahvehaneler, insanların birbirlerinden haberdar olmak  için her gün uğradıkları yerlerdir. Bugün nüfusunu önemli ölçüde kaybeden  geleneksel yerleşimlerdeki ticarethaneler kapanmış olsa da, gelişen turizme  hizmet eden bir bölümü ve özellikle kahvehaneler varlığını sürdürmektedir.
Tarımın önemli bir geçim  kaynağı olduğu Gökçeada’da elde edilen ürünlerin işlenmesi için çeşitli  imalathaneler de bulunmaktadır. Özellikle adada en çok üretilen tarım  ürünlerinden zeytinin işlenerek yağ elde edilmesi için geçmişte her köyde en az  bir zeytinyağı işliği yer almaktaydı. Günümüzde yerleşimlerde kimileri kalıntı  düzeyinde olan bu imalathaneler görülebilmektedir. (Resim 12)
Adada  bulunan üretim yapılarından biri de un veya zeytinyağı elde etmek için  kullanılan rüzgar ve su değirmenleridir.(25) Günümüze adadaki değirmenlerden sağlam bir örnek ulaşamamış  olsa da yapı kalıntıları adanın çeşitli bölgelerinde görülmektedir. Eski  fotoğraflara ve kalıntılara göre, yığma olarak inşa edilen değirmen yapıları  konik bir çatıyla örtülüdür. (
Resim 13)
Gökçeada’da tarım faaliyetleri,  yerleşimlerin kuruldukları yamaçlardan geriye kalan düz ve verimli topraklarda  yürütülmektedir. Tarla işlerinin yoğun olduğu yaz aylarında ada sakinleri  köylerden göçerek tarım alanlarının yakınındaki, “dam” olarak adlandırılan, bağ  evi niteliğindeki yapılara yerleşmektedir. Aile tarımın yanı sıra hayvancılıkla  uğraşıyorsa hayvanlara dam yapılarında bakılır. Damlar yapısal olarak basit  konutlara benzerler. Taş malzemeyle yığma olarak inşa edilen,  kırma çatıyla örtülü yapılardır. Çoğunlukla tek katlı ve basit dikdörtgen  planlı olan damların iki katlı örnekleri de vardır. Genel plan kurguları  ailenin kalacağı bir oda, yanındaki ahır ve samanlık olarak kullanılan mekândan  oluşmaktadır. (Resim 14, 15)
DEĞERLENDİRME
Geçmişte  kırsal nüfusun ve geleneksel yaşam biçiminin hakim olduğu Gökçeada’da yaşanan  dönüşümler sonrasında bugün, nüfusun yaklaşık % 72’sini, eskiden köy olup  merkez konumuna gelen, belediye, kaymakamlık, lojman gibi kamu binalarının bulunduğu  ilçe merkezinde yaşayanlar oluşturmaktadır. Köylerde yaşayanların önemli bir  bölümünü ise İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerden veya Gökçeada’dan göçerek  yerleştikleri ülkelerden gelerek burada sezonluk kalan nüfus oluşturmaktadır. Adada  sürekli yaşayanların çoğunluğu ilçe merkezinde veya 1960’larda kurulan planlı  köylerde yaşamını sürdürmektedir. Bu durum geleneksel yaşam alışkanlıklarını  olduğu kadar bu yaşamla var olan doğal ve kültürel miras değerlerinin  sürdürülebilirliğini de etkilemektedir. Nüfusunu kaybeden köylerdeki  kullanılmayan yapılar bakımsız kalmış, dış koşulların da etkisiyle bir bölümü  yıkılmaya yüz tutmuştur. Tarım alanları ve zeytinliklerin, kamulaştırılarak devlet  üretme çiftliğine dönüştürülenler dışındaki önemli bir kesimi terk edilmiştir.(26) Bu alanların çevresindeki damların, şapellerin ve manastırların da büyük bölümü  oldukça yıpranmıştır. Geçmişte kullanılan değirmen, işlik gibi yapılar günümüzde  yıkıntı düzeyindedir. Bir yandan Türkiye’nin genelinde önemli bir sorun olan  köylerin ekonomik üretkenliğinin azalması, genç nüfusun göç  etmesi ve geleneksel kırsal yaşam biçiminin sürmemesine bağlı olarak yaşanan  sorunlar bir yandan Gökçeada özelinde gözlenen sosyal ve kültürel dönüşüm Adanın  doğal ve kültürel değerlerinin korunmasında tehdit oluşturmaktadır. Bu  değişiminin kültür ve doğa varlıklarının korunması sağlanarak yaşanması, belki  de ancak “paylaşılan miras” bilincinin geliştirilmesiyle gerçekleştirilebilir.
Yeni kullanıcılar tarafından  bakımına ve kullanımına devam edilen doğal ve kültürel varlıklar, geleneksel  olarak devam ettirilen tarım ve hayvancılık faaliyetleri, bu faaliyetlerden  elde edilen ürünler ve yapımı devam eden geleneksel tatlar, yaşamın devam  ettiği geleneksel yerleşimler ve yerleşimlerdeki geleneksel yapılar aslında burada  yaşayan toplumların paylaşılan mirasıdır. Tarihî köylere dönüş yapan veya  sezonluk olarak gelenler bulundukları çevredeki yapıları yaşatmaya devam  etmektedir. Ancak, bu köylerin etrafındaki tarım alanları çoğunlukla  kamulaştırıldığı, tarımsal yaşam alışkanlıklarından uzaklaşıldığı için bu  amaçlarla kullanılan yapı birimleri de göz ardı edilmektedir. Gökçeada’nın  planlı köylerindeyse yaşayanların bir bölümü kendilerine verilen tarım  alanlarında üretim yapmaya çalışmaktadır. Anadolu’nun farklı coğrafyalarından  ve hatta Bulgaristan’dan gelerek adanın geleneksel kültüründen farklı olan  planlı köylerine yerleşen nüfusun yaşam alışkanlıkları birbirlerinden  farklıdır. Üretim alışkanlıkları da farklı olan, bir bölümü bu sebeplerle  turizme yönelen köylerdeki nüfusa, organik tarım ve hayvancılık konusunda  verilen desteklerle bu konudaki faaliyetler son yıllarda artış göstermiştir. Bu  köylerde yaşayanlar ihtiyaçlarına yönelik bulundukları köyleri dönüştürmekte,  tarihî yerleşimlerdeki yaşamdan uzak ve kopuk gözükmektedir. Paylaşılan miras  anlayışı, adanın doğal ve kültürel miras değerlerinin tüm bileşenlerinin  korunmasına yönelik bütüncül bir yaklaşım sağlamanın yanı sıra farklı  alışkanlıkları olan toplumlarını da aynı noktada buluşturacaktır.
ICOMOS  18 Nisan Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü temasını 2018 yılında “Nesiller Boyu  Miras” olarak belirlenmiş, kültür mirasının birleştirici gücüne dikkat çekilmiştir.  Gökçeada’da yaşayan halkı birleştirecek ortak nokta da insanların geçmişini  temsil eden, bugün içerisinde yaşadıkları ve paylaştıkları, geleceğe miras bırakmaları gereken  doğal ve kültürel değerler olacaktır. Kullanılmaya ve korunmaya devam eden adanın  mevcut değerlerinin yanı sıra sahipsiz ve bakımsız kalan değerleri için de koruma  çalışmalarının bir an önce gerçekleştirilmesi gereklidir. Koruma alanındaki kurumların  paylaşılan miras anlayışıyla vurguladığı üzere, bu konuda ortak bir bilincin  gelişmesi ve işbirliğinin sağlanması önemlidir. Paylaşılan miras yaklaşımı; Gökçeada’nın  doğal ve kültürel değerlerinin burada geçmişte ve bugün yaşayanların olduğu  kadar insanlığın ortak değeri olduğunu vurgulayarak, adada yaşayan toplumların  bu değerleri benimsemesini ve sürdürülmesi konusuna önem vermesini  sağlayacaktır. Bu anlayış, Gökçeada’da yaşamakta olan farklı toplumların  birlikteliğine ve barışına katkı sağlayacağı gibi, başta Avrupa Birliği olmak  üzere uluslararası kurumların ilgisini ortak Ege kültürünün bir parçası  sayılabilecek Ada’nın doğal ve kültürel değerlerinin korunması konusuna  çekebilir ve bu konuda uluslararası destek sağlanabilir.
*Görseller aksi belirtilmediği  müddetçe Ayşe Ceren Güler’e aittir.
NOTLAR
1. Özözen Kahraman,  Selver, 2005, “Gökçeada’da Göçlerin Nüfus Gelişimi ve Değişimi Üzerine  Etkileri”, Coğrafi Bilimler Dergisi, cilt:3, sayı:2, ss.47-49.
2. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Planlama ve İmar Genel  Müdürlüğü, 1984, Gökçeada Bütünü Nazım  İmar Planı Plan Açıklama Raporu.
3. 1927’de 6.555 Rum 157 Türk’ten oluşan nüfus, 1960’da 5.487  Rum 289 Türk, 1970’de 2.576 Rum 4.020 Türk, 1985’de 472 Rum 7.138 Türk, 1990’da  ise 300 Rum 7.200 Türk olarak değişmiştir. URL1. http://tuikapp.tuik.gov.tr [Erişim:  10.08.2018]
4. URL2. “European Year of Cultural Heritage”, https://europa.eu/cultural-heritage/about_en [Erişim: 28.06.2018] URL3. “European Commission, European Year of Cultural  Heritage, Initiatives, Shared Heritage”, https://ec.europa.eu/culture/content/shared-heritage_en [Erişim: 28.06.2018]
5. UNESCO, 1972, Convention  concerning the Protection of the World Cultural and Natural Heritage, Paris.
6. UNESCO,  1980, Operational Guidelines fort the  Implementation of the World Heritage Convention, Paris, UNESCO World  Heritage Cente, paragraf 14-15, WHC/2 Rev. http://whc.unesco.org/archive/opguide80.pdf [Erişim: 28.06.2018] UNESCO, 1988, Operational  Guidelines fort the Implementation of the World Heritage Convention, Paris,  UNESCO World Heritage Cente, paragraf 19-20, SC-88/CONF.001/3.
7. URL4. “World Heritage List”, https://whc.unesco.org/en/list/ [Erişim: 29.06.2018]
8. URL3.
9. URL3.
10. URL3.
11. URL3.
12. Bu makale İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Restorasyon  Programı’nda, Prof. Dr. Yegân Kâhya danışmanlığında yürütülen “Gökçeada’nın  Kültürel Peyzaj Değerlerinin Belirlenmesi ve Korunmasına Yönelik İlkeler”  başlıklı doktora tezinden faydalanılarak hazırlanmıştır.
13. Küçük, Cevdet, 1998, “Ege Adalarında Türk Egemenliği  Dönemi”, Ege’de Temel Sorun Egemenliği  Tartışmalı Adalar, (ed.) Ali  Kurumahmut, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s.37. Meray, Seha L., 2002, Lozan  Barış Konferansı: Tutanaklar-Belgeler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, ss.56-57.
14. Gökçeada’ya özellikle 1960’lı yıllardan sonra  yaşadıkları çeşitli felaketler sonrası Anadolu’nun Trabzon, Isparta, Samsun,  Ordu, Giresun, Muğla-Milas, Burdur, Biga bölgelerinden ve Bulgaristan’dan  getirilen Türk nüfusun yerleştirildiği bilinmektedir. Bkz. Kahraman, 2005.
15. Theoharis,  Sotiris, 2013, İmroz-Ölümsüz Suyun  Efsanesi, Ege Yayıncılık, Çanakkale, s.28.
16. Ousterhout, Robert; Held, Winfred, 2000,  “Imbros/Gökçeada 1998”, XVII. Araştırma  Sonuçları Toplantısı, Kültür Bakanlığı Milli Kütüphane Basım Evi, Ankara,  s.128. Kahraman, 2005, s.28.
17. Emecen, Feridun M., 2002, “İmbros’tan İmroz ve  Gökçeada’ya Bir Adanın Tarihi Geçmişi”,Gökçeada, Gökçeada Belediyesi Yayını, Gökçeada, ss.57-61.
18. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1984.
19. İlter, Fügen, 1994, “Bazı Örneklerle Osmanlı Dönemi  Mimarlığında XIX. Yüzyıl Ege Bölgesi Kiliseleri: Gökçeada  (İmroz)-Ayvalık-Selçuk Şirince (Kırkıca) Köyü”, XI. Türk Tarih Kongresi’nden Ayrıbasım, Türk Tarih Kurumu Basımevi,  Ankara, s.1992. Moustoksidis, Andreas; Bartholomeos, Kutlumuşlu, 2010, İmroz Tarihi Üzerine Bir İnceleme,  Gökçeada İmroz Koruma Yardımlaşma Geliştirme ve Yaşatma Derneği Yayını, Çanakkale,  s.193.
20. Karal, Enver Ziya, 1997, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831, Devlet İstatistik  Enstitüsü Yayınları, Ankara, s.211.
21. Boutaras, Makis, 2012, “İmroz’un Eğitim Serüveni”, İmroz Rumları Gökçeada Üzerine, (ed.)  Feryal Tansuğ, Heyamola Yayınları, İstanbul, s.114.
22. Boutaras, 2012, s.123.
23. 1151  sayılı Bozcaada ve İmroz Kazalarının Mahalli İdareleri Hakkında Kanun, 1927, 
Resmî Gazete, sayı:25535. Boutaras,  2012, ss.133-134.
24. 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu, 2007, Resmî Gazete, sayı: 26434.
25. Aziz, Aysel, 1973, “Gökçeada Üzerine Toplumsal Bir  İnceleme”, Ankara Üniversitesi SBF  Dergisi, cilt:28, sayı:1, s.117. Theoharis, Sotiris, 2013, İmroz-Ölümsüz Suyun Efsanesi, Ege  Yayıncılık, Çanakkale, s.15.
26. Gökçeada’da, ağırlıklı olarak 1960’lı yıllardan sonra Devlet  Üretme Çiftliği, Tarım Açık Cezaevi kurulması amacıyla yapılan kamulaştırmalar  geçmişte büyük çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla geçinen ada nüfusunun göç  etmesinde etkili olmuştur. Bkz: Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 1984.
 
			
			
			Bu icerik 6319 defa görüntülenmiştir.