KONUT
Türkiye Kentlerinin Mekânsal Üretiminde TOKİ Etkisi*
Evren Aysev Deneç , Dr., Mimar
Türkiye’de toplu konut üretim mekanizmasını anlamak için yapılacak olan okuma, TOKİ’yi merkeze almayı gerektiriyor. Yazar, TOKİ’nin uyguladığı mekânsal politikaların eleştirel bir değerlendirmesini yapıyor ve mimarlık disiplininin süreç içinde neden rol al(a)madığını irdeliyor.
2000’Lİ YILLARIN KENTSEL POLİTİKALARI
2000’lerin başı, Türkiye için radikal politik ve ekonomik değişikliklerin yaşandığı bir eşik olarak algılanabilir. Bu kırılmanın ardından geçen yıllar içinde Türkiye kentlerinin maruz kaldığı mekânsal dönüşümü algılayabilmek için öncelikle dönemin kent yönetimlerinin benimsediği politikalar ve bu politikaların uygulayıcı organlarının işleyişi analiz edilmeli. Bu metin, Türkiye kent politikalarının neoliberalleşme sürecini, 2000’li yıllarda kentsel mekân üretiminin kilit aktörlerinden biri olan Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) yapısı ve işleyişi üzerinden okumayı hedeflemekte. Bu okumayı yapmak için ise öncelikle 2000’li yılların mekânsal politikalarının oluşum sürecine kısa bir bakış gerekli.
2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) temel stratejisi, kamu varlıklarını özelleştirerek yeni kaynaklar yaratmak. Bu doğrultuda devletin zengin arazi stoğu ve değerli emlak varlığı, yoğun biçimde özel sektöre pazarlanmakta.(1) Bu stratejinin bir diğer yansıması ise kentlerin ekonomik, sosyal ve fiziksel yapısını köklü olarak değiştirmekte olan kentsel dönüşüm projeleri. Kentsel dönüşümün iki öncelikli mekânsal hedefi olan gecekondu bölgelerinin ve koruma altındaki tarihi konut alanlarının mekânsal dönüşümündeki asıl amaç ise, piyasanın güçlü oyuncularının etkinliğinin, kentin kapitalist sistemin dışında kalmış bölgelerine doğru genişletilmesi. Kent yönetimlerinin son yıllarda benimsediği neoliberal politikalar sonucunda özel sermayenin kentsel mekân üzerindeki çıkarlarının, kamu yararı karşısında ezici bir ağırlık kazandığı söylenebilir. Kısaca, kentsel toprağın pazarlanması, yerel ve merkezi hükümetler ile büyük sermayenin işbirliğiyle oluşan “koalisyon” sayesinde hızla devam etmekte.(2)
Merkezi otoritenin yukarda söz edilen politikalarının birincil uygulama aygıtı ise, 2003 yılında geniş yasal yetkilerle donatılan ve ciddi bir hazine arsa portföyüne hâkim olan Toplu Konut İdaresi (TOKİ). 1984 yılında kurulan, 2001 ekonomik krizinin ardından Emlak Bankası’nın kapatılmasıyla fiilen işlevsiz hale gelen kurum, AKP’nin iktidara gelişiyle birlikte yeniden yapılandırılıp geniş yetkilerle donatılır. Günümüzde TOKİ, neredeyse tek başına Türkiye konut sektörünü şekillendirecek finansal güce ve siyasi erke sahip.(3) Son on yılda 600.000’i aşkın konut inşa ederek ciddi bir niceliksel büyüklük üreten kurumun faaliyetlerinin ekonomik, mekânsal ve sosyal yansımaları ise soru işaretleri yaratmakta.(4)
2000’li yıllarda Türkiye kentlerinin, özellikle İstanbul’un mekânsal yeniden üretiminin, sınıfsal ve mekânsal ayrışma anlamında olduğu kadar kentlerin fiziksel nitelikleri anlamında da vahim sonuçları olduğu gözleniyor. Bu noktada, 2001 sonrası kentsel rejimin uygulayıcı organı olan TC Başbakanlık Toplu Konut İdaresi, önemli bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkıyor
TC BAŞBAKANLIK TOPLU KONUT İDARESİ (TOKİ)
Küresel kent söylemlerine ve uygulanan neoliberal kentsel politikalara rağmen, günümüz Türkiyesinde kentsel mekân üretiminin en baskın aktörlerinin hâlâ kamu kuruluşları oluşu çarpıcı bir tezat. Gayrimenkul sektörünün küresel ölçekte karlılaşması, kaynak yaratma eğiliminde olan merkezî ve yerel yönetimlerin kentsel rant üretimine yoğun destek vermesi sonucunu doğuruyor. 1980 öncesinde kamu ve sanayi yapılarıyla sınırlı olan devletin inşai yatırımları, günümüzde konut üretimi ve kent merkezlerinde rantı artırmayı amaçlayan dönüşüm projelerine yönelmiş durumda. 2001 sonrası kentsel rejimin oluşumundaki önemli unsurlardan biri, gecekondu üretimine büyük ölçüde son veren, mali piyasalarla bütünleşmiş bir alt gelir grubu konut piyasasının oluşturulmasıdır. Bu piyasanın kilit aktörü ise, 2003 yılından itibaren geçirdiği yapısal dönüşümlerle geniş bir hareket alanı kazanan TOKİ’dir. Dolayısıyla, Türkiye’nin son yıllardaki kentsel mekân üretim süreçlerini değerlendirebilmek için öncelikle TOKİ’nin yapısını ve işleyişini tartışmak gerek.
Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, kar amacı gütmeyen bir kuruluş olarak 1984 yılında, 1982 Anayasası’nın çevre ve konut haklarına dair 56. ve 57. maddeleri uyarınca kurulur.(5) Kuruluş amacı, hızlı nüfus artışı ve kentleşme sebebiyle oluşan konut ve kentleşme sorunlarının çözülmesi ve dar gelirlilerin konut ihtiyacının karşılanmasıdır.(6) Bu tarihte yürürlüğe giren 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile oluşturulan Özerk Toplu Konut Fonu, kurumun birincil finansman kaynağıdır. Kurumun ilk yıllarındaki politikası, kredi verme yoluyla kooperatiflerin desteklenerek konut üretiminin canlandırılmasıdır. Bu politika, 1980’li yılların sonuna doğru faizlerin yükselmesiyle sekteye uğrar. 1990 yılındaysa, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi’nin ayrılmasıyla bugünkü adıyla TOKİ kurulur. 1990’lı yıllarda belli ölçülerde etkinliğini sürdüren kurum, 2001 ekonomik kriziyle birlikte iki önemli darbe alır. Bu darbeler, Toplu Konut Fonu’nun 20.06.2001 tarih ve 4684 sayılı Kanun ile kaldırılması ve Türkiye Emlak Bankası’nın iflasıdır. Alt-orta gelir grubuna devlet destekli konut kredisi sağlanmasında kritik rol oynayan bu iki kurumun ortadan kalkması, TOKİ’nin mali kaynaklarının büyük ölçüde kısıtlanarak neredeyse işlevsiz hale gelmesine sebep olur. 2000’li yılların başında Türkiye derin bir ekonomik kriz içindedir.(7) Fiziksel olarak ise, 1999 Marmara depreminin ortaya koyduğu üzere, oldukça kalitesiz bir yapı stoğuna sahiptir. Böyle bir iklimde yapılan Kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelen AKP için şartlar, konut üretimi konusunda radikal adımlar atmaya elverişlidir. Nitekim kentsel dönüşüm ve yenileme projelerinin meşrulaştırılmasında sıkça kullanılan söylemlerden biri, 1999 depremine referanslarla “sağlıksız, güvensiz, yasadışı” yapılaşmayı kaldırarak “sağlıklı, güvenli, hijyenik” yapılar üretmektir.(8)
Böyle bir ortamda iktidar, Ocak 2003’te kabul edilen Acil Eylem Planı doğrultusunda konut sektörünü radikal bir biçimde dönüştüren kararlar almaya girişir.(9) Bu kararların önemli noktalarından biri hükümetin sürece, konut piyasasının küçük / orta ölçekli aktörlerini kredi ve fonlarla destekleyerek müdahil olma politikasını değiştirmesidir.(10) Acil Eylem Planı çerçevesinde hükümet, konut piyasasına direk müdahale ederek enformel aktörleri devre dışı bırakmayı, gecekondu üretimine son vermeyi ve devlet eliyle üretilen bir alt - orta gelir grubu konut piyasası yaratmayı hedefler. Bu doğrultuda TOKİ’nin yasal, yönetimsel ve mali kapasiteleri önemli ölçüde artırılır ve kurum ülkedeki en güçlü gayrimenkul geliştiricisi haline gelir. Doğrudan Başbakanlık’a bağlanarak uygulama ve karar mekânizmalarında özerklik kazanan kurum, geniş kentsel alanlar üzerinde her türlü müdahaleyi yapabilecek hukuki altyapıya sahip olur. Arsa Ofisi, Emlak Bankası gibi kapanan kamu kuruluşlarının stoklarının da devredilmesiyle ciddi bir arsa stoku bulunan TOKİ’nin(11) yetkileri şöyle sıralanabilir:
- Özel iştiraklerle ortaklık kurarak kar amaçlı projeler yaptırma;
- Kentsel yenileme ve dönüşüm adı altında kamuya ait kentsel alanlarda imar planları hazırlama, proje yaptırma, uygulama, satış yapma;
- Gerektiğinde kamulaştırma yoluyla özel mülkleri de projelerine katma.(12)
Bu geniş yetkiler sayesinde TOKİ, bir kamu kuruluşundan ziyade kâr amacı güden, neredeyse sınırsız yetkilerle donatılmış bir özel iştirak gibi davranır. Bedelsiz olarak devraldığı kamu arazilerini istediği imar kurallarıyla düzenleyip, özel sektörle ortaklıklar kurarak projelendiren ve satışından gelir elde eden TOKİ, Türkiye konut piyasası üzerinde asimetrik bir etki alanına sahiptir. Kurum 2003’den bu yana kendisine verilen geniş arazi kaynakları ve tanınan yasal olanaklar sayesinde konut piyasasının dinamiklerini yönlendiren, kentlerin gelişim yönlerini ve yoğunluklarını belirleyen başlıca organdır. (Resim 1)
TOKİ’nin proje üretiminde kullandığı iki farklı finansal modelden bahsedilebilir. Birinci model, alt gelir grubuna yönelik sosyal konutların yapılması amacıyla uygulanan “ihale yöntemi”dir. Bu modelde arsayı kamudan bedelsiz alan TOKİ, elindeki tip konut projelerini, 4734 sayılı İhale Kanunu doğrultusunda götürü bedel usulü ihale eder. Yapıların tamamlandığında da uzun vadeli ve düşük faizli borçlandırma yoluyla hak sahiplerinin konutlara yerleştirilmesini denetler. Alt gelir grubu konutların kullanıcıları, genellikle gecekondu mahallelerinde yaşayan ve kentsel dönüşüm projeleriyle yerinden edilmiş dar gelirli vatandaşlardır. Kentsel yoksulun yerinden edilerek şehrin ulaşım açısından zor olan, altyapıları eksik toplu konut alanlarına yerleştirilmelerinin demografik, sosyal ve ekonomik anlamda sert etkileri olacağı açıktır. Öncelikle, kırılgan sosyal örüntüler
içinde hayatta kalmayı başarabilen insanların varoluş pratikleri alt üst olur. Kentin nispeten merkezinde yaşayan insanların çepere transferleriyle kent hayatından soyutlanmaları, çalışma ve dayanışma biçimlerinin alt üst edilmesi, sosyal ve mekânsal ayrışmayı kaçınılmaz kılar.(13) Borçlandırma yoluyla finansal sisteme katılmaya çalışılan insanların büyük bölümü bu bölgelerde varlıklarını sürdüremeyerek kısa süre içinde konutlarını satıp, ya kenti terk eder ya da bir önceki yaşam alanlarının kıyılarına geri dönmeye çalışır.(14) Kentin sosyal yapısında yarattığı parçalanma ve ayrışma nedeniyle kritik sonuçlar doğuran bu konu, ayrı bir araştırma alanı olarak metnin kapsamını aşar.
TOKİ’nin konut üretiminde kullandığı ikinci finansal model olan “gelir paylaşımı” modelinde ise kurum, bedelsiz elde ettiği arsa üzerinde özel sektörden bir partner ile ortak proje yapar, özel kişilere satar ve gelirini paylaşır. Bu modelde yüklenici, Kamu İhale Kanunu’na tabi olmayan, TOKİ’nin kendi yönetmelikleri çerçevesinde yapılan ihaleler sonucunda belirlenir. Gelir paylaşımı modeli, arsa değerinin yüksek olması sebebiyle özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde uygulanır. Bu modelde TOKİ’nin İmar Planlama Dairesi tarafından imar durumu yenilenen arsa, açılan ihale sonucunda bir ön proje ile birlikte en düşük bedeli veren yükleniciye ihale edilir. Proje üretimi ve inşaat süreci yüklenici firma tarafından yürütülür ve finanse edilir, TOKİ bu süreçlere müdahil olmaz.(15) Satışların başlamasıyla birlikte elde edilen gelir TOKİ’nin kasasında toplanır ve hak ediş usulüyle yükleniciye ödeme yapılır. İstanbul’da gelir paylaşımıyla üretilen projeler genellikle Ataşehir, Bahçeşehir, Halkalı, Bakırköy, Ümraniye gibi son yıllarda emlak fiyatları hızla artan gelişme bölgelerinde kurgulanır.
Bu iki model bağlamında TOKİ’nin işleyiş mantığı, kamu arsalarının özel sektöre pazarlanmasıyla elde edilen karla, sosyal konut adı altında kentsel yoksulluğu çeperlere transfer edecek tip projeler üretilmesi olarak özetlenebilir. Her iki üretim modeli de sosyo-ekonomik, demografik ve fiziksel anlamda kritik sorunlar barındırmaktadır, ancak bu metin mimari tasarımın, süreçteki yeriyle ilgili sorunlara odaklanıyor. Bu noktada öncelikle, “konut üretimiyle ilgili, arsa üretiminden satış sonrası hizmetlere kadar bütün birimleri barındıran; proje, uygulama, ihale, finansman, imar planlaması gibi birçok dalda uzmanlaşmış insanların çalıştığı bir kurum” olarak tanımlanan TOKİ bünyesinde, mimari tasarımla ilgili herhangi bir üretim bulunmaması tartışılmalı.(16) Bu durum, TOKİ’nin konut üretim sürecinden mimari tasarımın dışlanmış olduğunun bir göstergesi. Birinci modelde sosyal konutlar, kimin tarafından, ne zaman ve ne şekilde üretildiği bilinmeyen tip projelerin ülkenin her bölgesinde uygulanması suretiyle inşa edilmektedir. Gelir paylaşımı modeliyle üretilen konutlarda ise yapıların mimari özellikleri, programı, mekânsal organizasyonu ile ilgili herhangi bir ön çalışma yapılmaksızın projelendirme süreci yüklenici firmaya bırakılmaktadır.(17) Tek başarı kriterinin karlılık ve üretim hızı olduğu, uygulama sürecinin sonucunun ise büyük sayılarla, ülke çapında tekrar eden bir vasatlık olduğu söylenebilir.
Her iki modelde de, hızlı ve çok sayıda üretim yapabilmek için tünel kalıp yapım sistemi uygulanarak tip projeler tekrar edilir. Biri “sosyal konut”, öteki ise “lüks konut” üreten iki model arasında mimari anlamda tek fark ise, kullanılan malzeme ve sosyal donatılardır.(18) Sonuç olarak yer, bağlam, finansman modeli, kullanıcı profili gibi değişkenlerden bağımsız olarak ülke genelindeki tüm konut projelerinde aynı konut tipleri yeniden üretiliyor. “Toplu konut mantığı” olarak ortaya koyulan bu biteviye tekrar mantığı, üretimin niceliksel büyüklüğü göz önüne alındığında korkutucu boyutlara ulaşıyor. 2003-2013 yılları arasında yaklaşık 600.000 konut üreten kurum, önümüzdeki beş yıl içinde 1.000.000 konuta ulaşmayı planlıyor. TOKİ tarafından gururla müjdelenen bu hedef ise, kentsel mekân üretimi anlamında ürkütücü bir tabloya işaret etmekte.(19) Kısaca süreçteki temel sorun, ülkenin konut politikasına yön veren, kentleşme dinamiklerinin başat aktörü olan kurumun, tasarımcı akıldan yoksun üretim mekanizmalarıyla işlemesidir.
TOKİ’nin, ülkenin sosyo- ekonomik, fiziksel ve altyapısal problemleri ile ilgili nitelikli, bütüncül ve katılımcı politikalar üretmek yerine kar amaçlı, niceliksel, kısa vadeli çözümler öneren yaklaşımının mekânsal sonuçlarının geri dönüşsüz olacağı öngörülebilir. Yasa ve yönetmeliklerle sınırsız bir güce kavuşan kurumu denetleyecek bir yapının bulunmayışı ve kamunun kentle ilgili karar alma süreçlerinden dışlanması, durumun ciddiyetini arttırmakta. Bu bağlamda esas sorun, konut politikasını yönlendiren kurumlara verilen denetimsiz özerklik.
SONUÇ: TASARIM SÜRECİN NERESİNDE?
TOKİ, kurulduğu tarihten bu yana Türkiye konut politikasının temel organıdır. Kamu arazilerini pazarlayarak elde ettiği ciddi bir finansal kaynağa, devlet desteğine ve yaptırım kapasitesine sahip olan kurum, 81 il ve 800 ilçe’de; 2852 şantiyede, 616.547 konutluk bir inşaat hacmine sahip.(20) Türkiye konut piyasasının ayrıcalıklı aktörü olan kurum, sadece niceliksel verileri temel alarak başarılı olduğunu iddia ediyor. Aslında kurumun işleyiş ve üretimindeki problemlerin kaynağı tam da üretim hacmini ve hızını, başarının yegâne ölçüsü olarak benimseyen bu anlayıştır. Bu denli büyük inşaat hacmine sahip bir kuruluşun kapsamlı sosyal, mekânsal ve tasarım politikalarından yoksun olması, kentsel mekân üretimi anlamında oldukça sorunludur. TOKİ’nin, “giderek artan bir ivmeyle şehirleri basmakalıp, yer hissinden yoksun tünel kalıp yığınlarıyla doldurmaya devam ettiğini” belirten Balamir’in(21) işaret ettiği üzere, “yakın bir gelecekte bu yaşanmaz konut yığınlarının nasıl dönüştürülebileceği” sorusuyla karşılaşılması olasıdır.
Meseleye mimarlık mesleği açısından bakıldığında da ortaya çıkan tablo karanlıktır. Ülkenin en kapsamlı yapılı çevre üretim süreçlerinin büyük ölçüde mimar özneden ve mimari düşünceden yoksun olarak gerçekleştiği görülüyor.(22) Mimarın, sürece bir şekilde dâhil olduğu gelir paylaşımlı üretim modelinde dahi rolü asal değil araçsaldır. Projenin kentteki yerinin, programının ve tasarım kriterlerinin belirlenmesi gibi mesleki gündemin sürece aktarıldığı anlarda anlamlı bir role sahip olmayan mimar, mimari özne olarak değil, yüklenici firmanın temsilcisi ve çalışanı olarak süreçte yer alıyor.(23) Özetle, TOKİ öncülüğündeki mekânsal üretim süreçlerinde mimarın oynadığı rol, inşaatın sorunsuz ilerlemesine destek veren teknik ve araçsal bir pozisyondan ibaret. Mimarın disipliner kimliği salt bir teknik insana indirgendiği için de sürecin hiçbir anına mimari gündem, eleştirel ve araştırmacı yaklaşım sızamıyor. Zira mimari tasarım, kurumun üretim mekanizmaları içinde bir gereklilik değil, maliyeti arttıran bir “lüks” olarak algılanıyor. TOKİ yetkilileri tarafından “toplu konut mantığına aykırı” olarak nitelenen mimari araştırma ise, “hızlı, çok sayıda ve ucuz” üretimi hedef alan süreç içinde yer verilmesi gereksiz görülen bir “külfet”.(24) Mimari öznenin ve düşüncenin var olamadığı süreçlerle üretilen yapılı çevreye dair sorunlar ise, niceliksel büyüklüğün kaçınılmaz sonuçları olarak kabul ediliyor. Bu noktada sürecin en yapısal arızası, hâlihazırdaki işleyişi sorunsallaştırma ve sorgulama refleksinin bulunmayışıdır.
Bu kadar etkin ve üretim hacmi yüksek bir kurumun mimari tasarım stratejisi ne olmalı? Katılımcı karar mekanizmalarıyla belirlenen bir üretim standardı olarak mimari tasarım, TOKİ işleyişinin parçası haline nasıl gelebilir? Bu haliyle üretim hacmini ve ticari verimliliği tek başarı kriteri olarak benimseyen kurumda, tasarım kalitesinin de bir kriter haline gelmesi nasıl mümkün olabilir? Bu soruların kurum içinde eleştirel bir bakışla sorulması, Türkiye kentlerinin mekânsal üretimi açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda yapılmış bazı çalışmalar olsa da, bu çabaların TOKİ’nin işleyişine ne denli yansıdığı soru işaretidir. Örneğin, 2010 yılında ODTÜ MATPUM(25) tarafından TOKİ için, “Toplu Konut Alanlarında Kentsel Çevresel Standartlar İçin Bir Değerler Sistemi Önerisi” isimli, toplu konutların planlama ve tasarımı konusunda söylem ve metodoloji geliştirmeye yönelik bir çalışma üretildi. Toplu konut planlaması ve tasarımına dair bir değerler sistemi oluşturarak yeni konut arayışlarıyla ilgili dialog başlatmayı amaçlayan çalışmada bu dialoğun, ancak “devlet tarafından desteklenen, akademik ve mesleki ortamlarda paylaşılan, sonuçların planlama ve tasarım süreçlerinde uygulanacağı bir toplumsal altyapı oluşturulmasıyla” gerçekleşebileceği öngörüldü.(26) Ancak aradan geçen zamanda gereken altyapının oluşturulduğunu ve üretilen bilginin TOKİ faaliyetleri kapsamında verimli biçimde değerlendirildiğini söylemek zor.
2009 yılında TOKİ tarafından düzenlenen “Kayabaşı Bölgesi İçin Konut Tasarımı Mimari Fikir Proje Yarışması” ise, kurumun mimari yarışma yöntemini kullanma refleksi geliştirmesi adına olumlu bir deneme olabilecekken ciddi eleştirilere hedef olmuş bir süreçtir. Mimarlar Odası tarafından dile getirilen eleştiriler, yarışma türü ve tekniği ile ilgili sorunlar, Kayabaşı bölgesinin önerilen yapılaşmaya ekolojik ve planlama bağlamında uygun olmaması ve yarışma şartnamesindeki kısıtların yaratıcı öneriler geliştirilmesine olanak tanımaması noktalarında yoğunlaşmaktadır.(27) TMMOB’nin iptal talebine rağmen yarışma süreci sonuçlandırılarak elde edilen projeler çeşitli revizyonlardan geçtikten sonra kısmen uygulanmıştır.
Bu noktada temel çelişki, TOKİ’nin üretim parametreleri sorunsallaştırılmadan yapılan üretimlerin, yarışmayla elde edilse dahi önemli farklar yaratamayacağı gerçeğinde yatmaktadır.(28) Diğer bir deyişle ana planlama kararları, parselasyon, yüksek emsal, daire/ortak alan oranları, satışa esas metrekare hesapları, tünel kalıp sistemi gibi üretim standartlarının sorgulanamadığı durumlarda, mimari yarışmaların TOKİ parametrelerinin dikte ettiği kısır yapılaşmanın ötesine geçerek yaratıcı sonuçlar doğurma olasılığı düşüktür. TOKİ üretimlerinde tasarım kalitesinin artması için, mimarların üretim sürecine dâhil olmasının ötesinde, kurumun mevcut pratiğini sorgulayarak niceliksel hacmine paralel bir araştırma, geliştirme ve strateji üretme merkezi haline gelmesi gereklidir. Bu da ancak geniş katılımlı bir diyalog ortamında, farklı uzmanlıkların desteğiyle üretilen bilginin uygulama süreçlerine etkin biçimde yansıtılabilmesiyle mümkün olabilir.
* Bu metin, Doç. Dr. İpek Akpınar ve Prof. Dr. Arda İnceoğlu danışmanlığında, İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde tamamlanan “Kentsel Mekân üretiminde Mimarın Rolü: İstanbul Örneği” isimli Doktora tez çalışmamda üretilen veri ve sonuçlar esas alınarak yazılmıştır.
KAYNAKLAR
2011, Artaş İnşaat Proje Uygulama Bölümü’nden Mimar Bülent Kurt ve Mimar Reyhan Eriş ile Halkalı Avrupa Konutları Atakent 3 Projesi üzerine görüşme, 04.04.2011, İstanbul.
Avrupa Konutları Kurumsal Web Sitesi, www.avrupakonutlari.com/ [Erişim: 05.11.2011]
Aysev, Evren, 2013, “Kentsel Mekân Üretiminde Mimarın Rolü: İstanbul Örneği”, FBE İTÜ, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
Balamir, Murat, 2008, “TOKİ Aracılığıyla Nitelikli Tasarım: TOKİ-PAN?”, forum.mimdap.org/ [Erişim: 05.03.2010]
İlhan, Cem, Bingöl, Özgür, Uysalkan, Rahmi, Sarıca, Caner ve Pamir Haluk, 2012, “Mimarın TOKİ ile İmtihanı”,
XXI, sayı:106.
Kibritçioğlu, Aykut, 2001, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler (1969-2001)”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, sayı:41.
Kuyucu, Tuna, 2009, “Poverty, Property and Power: Making Markets in İstanbul’s Informal Low-Income Settlements”, University of Washington, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Seattle.
Keyder, Çağlar, 2011, “Yirmi Birinci Yüzyıla Girerken İstanbul”, İstanbul Nereye? Küresel Kent, Kültür, Avrupa, (ed.) Deniz Göktürk, Levent Soysal, İpek Türeli, , Metis Yayınları, İstanbul, ss.49-62.
MATPUM, 2010, Toplu Konut Alanlarında Kentsel Çevresel Standartlar İçin Bir Değerler Sistemi Önerisi, TOKİ, Ankara.
Ökte, M. Kutluğhan Savaş, 2010, “Para Krizi Modelleri: Türkiye 2001 Krizi Örneği”, Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, cilt:47, sayı:550.
TMMOB, 2009, “Mimarlar Odası: TC Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın Açtığı ‘İstanbul - Kayabaşı Bölgesi İçin ‘Konut Tasarımı’ Mimari Fikir Proje Yarışması’ İptal Edilmelidir!”, www.tmmob.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=66&tipi=9 [Erişim: 25.01.2014]
TOKİ, 2009, TOKİ İstanbul Kayabaşı Bölgesi İçin Konut Tasarımı, TOKİ, Ankara.
TOKİ, 2011(a), Gecekondu Dönüşüm ve Kentsel Yenileme Projeleri, TOKİ, Ankara.
TOKİ, 2011(b), TOKİ Kurum Profili, TOKİ, Ankara.
TOKİ Kurumsal Web Sitesi, www.toki.gov.tr [Erişim: 14.02.2014]
Uygur, Ercan, 2001, Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri, Türkiye Ekonomi Kurumu, http:www.tek.org.tr [Erişim: 25.01.2014]
Ünal, Dilek, 2011, “TOKİ İstanbul Uygulama Dairesi Yetkilisi Mimar Dilek Ünal İle Kişisel Görüşme”, 03.06.2011, İstanbul.
NOTLAR
1. Kuyucu, 2009.
2. Keyder, 2011.
3. Keyder, 2011.
4. TOKİ Kurumsal Web Sitesi.
5. TOKİ, 2011(b).
6. TOKİ Kurumsal Web Sitesi.
7. Ökte, 2010; Kibritçioğlu, 2001; Uygur, 2001.
8. TOKİ, 2011(a).
9. TOKİ, 2011(b).
10. Kuyucu, 2009.
11. 2011 itibarıyla 64.5 milyon metrekare’lik kamu arazisinin devredilmesi sonucunda TOKİ, devasa bir arsa portföyüne sahiptir. TOKİ, 2011(b) Bu stoğun bir kısmı özel sektöre satılmış, bir kısmında ise sosyal konut projeleri, orta-üst gelir grubuna yönelik konut projeleri ya da çeşitli kamu yapıları yapılmıştır.
12. Ünal, 2011.
13. Ünal, 2011.
14. Kuyucu, 2009.
15. Ünal, 2011.
16. Ünal, 2011.
17. Aysev, 2013.
18. Ünal, 2011.
19. TOKİ, 2011(b).
20. TOKİ Kurumsal Web Sitesi.
21. Balamir, 2008.
22. Aysev, 2013.
23. Kurt, Eriş, 2011.
24. Ünal, 2011.
25. ODTÜ bünyesindeki Mimarlık Araştırma Tasarım Planlama ve Uygulama Merkezi (MATPUM) tarafından 14 farklı alandan 30’u aşkın akademisyenin katkısıyla hazırlanan çalışma, yeni konut yerleşimleriyle ilgili belirlenen 9 temel prensip üzerinden geliştirilmeye açık bir standartlar seti oluşturmayı hedefler. (MATPUM, 2010)
26. MATPUM, 2010.
27. TMMOB, 2009.
28. İlhan vd., 2012.
Bu icerik 14315 defa görüntülenmiştir.