401
MAYIS-HAZİRAN 2018
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: 2018 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: 2018 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ

Sergilenmenin ve Ödül Almanın Dayanılmaz Cazibesi Üzerine

Cem İlhan, Seçici Kurul Üyesi

Bu serginin Seçici Kurul üyesi olarak davet edilmek beni hem onurlandırdı hem de korkuttu doğrusu. Ciddi bir sorumluluk alarak belli bir seviyenin üzerinde üretilmiş eserlerin “seçenlerinden” birisi olmak proje yarışma jüriliğinden farklı bir durumdu. Zaten kategorik olarak da aynı şey değil. Hatta yarışma jürisi olmak daha kolay kimi açılardan. Oysa burada işler farklı. Birbirinden farklı tipoloji, ölçek, program ve konularda üretilmiş eserleri değerlendirmek tabiri caiz ise ateşten gömlek giymek misali. Tören bitip süreç tamamlansa bile işinizin tam bitmediğini biliyorsunuz, bir de genel değerlendirme yazısı yazmak gerekiyor. Peki ne yazmalı? Geçmiş dönemlerde Seçici Kurul üyelerinin yapmış olduğu yorum ve yazıları okuyunca aynı değerlendirmelerin bu dönem için de geçerli olduğunu fark ediyorsunuz. Nitelikli mimarlık ürünlerinin sayısının aynı dönemde ülkede alınan ruhsat sayısı ile ters oranda gittiği bir ortamda, sergiye gönderilen çalışmaların Seçici Kurul üyeleri olarak bizi zorlaması elbette güzel. Keşke daha çok zorlansak diyorum. Bu arada “nitelik” üzerinde zaten mutabık olduğumuzu varsayıyorum. Acar Avunduk’un 2016 dönemi için yaptığı değerlendirmeyi, yine aynı dönemde Arman Akdoğan’ın sergi ve programın mimarlık ortamına neler kazandırmakta olduğuna dair 12 maddelik özetini okumak yeterli olabilir. Bu dönem katılım sayısının önceki yıllara göre artmasını beklerken azalması üzücü. Diğer yandan katılan projelerde, uluslararası platformlarda bizi heyecanlandıran çalışmaların seviyesinin yakalanması motive edici. Bir de mimarların kendilerini doğrudan aday göstermeden başkalarınca aday gösterilebilmeleri daha heyecanlı ve anlamlı olur diye düşünüyorum. Bunlar değişik şekillerde daha önce de ifade edilmiş düşünceler. Burada biraz farklı bir kanaldan gitmek istedim. Ama bu da bir yineleme olabilir, bilemiyorum. Fırsat bu fırsat, bu tür sergiler ve ödüller üzerine düşüncelerimden bahsetmek istiyorum biraz.

Özellikle 2000’li yıllardan sonra mimarlık alanında üretilen çalışmalara ödül verilmesi, bunların sergilenmesi ve bir yayın haline dönüşmesi sürecinin farklı kategorilerde ve platformlarda giderek artan bir hızla gerçekleştiğiniz görüyoruz. Bir yıl içinde ardı ardına sıralanan organizasyonlar muhtelif: 40 yaş altı genç mimarlar, emlak piyasasının aktörlerinin düzenlediği sergiler ve ödüller, öğrenciler kategorisinde verilen ödüller, işverenlere verilen ödüller… Sorun şu ki bu tür etkinliklerin itibar kazanmaları, gelenek halinde gelmeleri vakit alıyor, bazen garantisi de yok. Prestijleri de aynı değil. Diğer yandan hepimiz biliyoruz ki her şeyin metalaştırıldığı, PR departmanlarının coşturduğu, bunu da doğal olarak kapitalist ilişkilerin yöntemleri ile hayata geçirdiği bir mimarlık ortamından bahsediyoruz. Konuya böyle yaklaşınca “ödül al da nereden olursa olsun!” noktasına gelinebiliyor. Bu mecralarda etkin bir şekilde yer ve sonuç almanın elbette bir mimarın tanınırlığını artırdığı, müşterisi veya potansiyel müşterileri ile olan ilişkilerini şu veya bu şekilde olumlu etkilediği söylenebilir. Ancak, bu yoğun ve gürültülü, kimi zaman da masraflı sergi ve ödüller dünyasında bazı gelenekleşmiş olanları var ki orada işleri ile sergilenmek, hele hele bir de ödüle değer görülmek icra ettiğiniz mimarlık faaliyeti ile ilgili hissiyatınızı “diğer” organizasyonlara kıyasla daha fazla etkiliyor. Bu bir gerçek. İşte Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri bunların başında gelenlerden. Tören sırasında ödül alırken konuşma yapan, tecrübeli meslektaşlarımızın sesindeki titreyiş de bunun güzel bir kanıtı bence. Meslek odamızın istikrarlı bir şekilde özenle yürüttüğü ve gelenekleştirdiği sergi ve ödül programının saygınlığını artırarak devam ettirmesini diliyorum.

Bu icerik 1217 defa görüntülenmiştir.