410
KASIM-ARALIK 2019
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

100. Yılında Bauhaus’tan Kalan Niyet*

Tonguç Akış, Doç. Dr., İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü

407. sayıda yer alan “Bauhaus’un 100. Yıl Etkinliklerine Küresel ve Azınlıkçı Çerçevelerden Bir Bakıṣ” metninin ardından bu sayıda da Bauhaus ekolünün mimarlık eğitimine yansımalarını izlemeye devam ediyoruz. Mimarlık tarihine faydacı bir perspektifle bakan bu metinde yazar, Bauhaus’un ve modernitenin soyut mekân kavrayışı üzerinde dururken, Bauhaus ile tartışılmaya başlanan kavramların ve uygulama alanlarının Türkiye’deki mimarlığın “bilimselleşmesine” etkisini inceliyor.

 

BAUHAUS

Henri Lefebvre, The Production of Space adlı kitabında Bauhaus’u anarken yerinde bir tartışmayı ortaya koyar. Mekâna ve mekânın tarihine dair kendi tümel bakış açısını açıklarken, Lefebvre modern mimarlık pratiğinin kristalize olduğu “soyut mekânı” da tanımlar ve bu soyut mekânın kurucusu olarak Bauhaus’un öneminin altını çizer.(1) Bauhaus’ta soyut mekâna dair planlama ve mekân temsilleri, kapitalizm ile ilişkilenmenin yanında tarihsel olarak beliren zamana ve mekâna ait oluşan yeni düşüncenin endüstriyel üretime, mimari ve kentsel araştırmalar gibi toplumsal pratiklerle bağlanmasını sağladığı söylenebilir.

Peki, Bauhaus tarihsel olarak üretimini sağladığı bu soyut mekânı nasıl oluşturmuştur ve 1928 yılında, Bauhaus dergisindeki kapakta(2) genç insanları Bauhaus’a çağırırken nasıl bir pratik içindedir? Bauhaus’un pedagojik açılımlarının en temeli Vorkurs’tur. Okuldaki kadro ve öğrenciler Almanya’nın kimi zaman ekonomik ve siyasal olarak sıkıntılı ortamında üretimleri ile gündelik hayatın içine bu temel pedagoji ile sızarlar. (Resim 1) “Her kim ki, dairesel kesitli çelik çerçeveli bir sandalyeye oturuyor, ayarlanabilir bir okuma lambası kullanıyor ya da bir kısmı ya da tamamı prefabrik elemanlarla inşa edilmiş bir evde yaşıyor olsun, o kişi mutlaka büyük bir kısmı Bauhaus’un tasarımda ortaya koyduğu devrimden faydalanmıştır (ya da muzdariptir).”(3) Lamba tasarımlarından, çocuk oyun setlerine, para tasarımından konut tasarımına geniş bir yelpazede üretilen Bauhaus ürünleri, gündelik hayatın hemen hemen her noktasına tasarım yolu ile sızan bir meşruiyet zemini oluşturur. Walter Gropius bu bakışı Bauhaus Üretim İlkeleri adlı broşürde şöyle belirtir: “Artık tarihsel değil modern giysiler giyen modern kişi, kendisine ve çağına uyan modern gündelik eşyalarla dolu bir eve gereksinim duyar.” (4)

Tasarım ürünleri dışında politik olarak mevcut sistemin eleştirisini de içeren heterojen söylemi ile Bauhaus’un hem Almanya’ya, hem de evrensel değerlere kattıklarından dolayı tüm dünyaya söyleyecek sözleri (statement) ve niyetleri vardır. Hatta bu niyetler Almanya’daki kimi çevrelerce fazlaca enternasyonalist bulunur. Bu tutum, Almanya’da Nazi Partisi’ni besleyen Völklich akımınca yerellikten uzaklaştığı için eleştirilir.(5) Yine de Bauhaus, dekorasyondan uzak, daha çok işlevsellikten beslenen bir çizgiyle sosyal ve kültürel hayatın değişimine önayak olur.

“Total work of art” olarak kabaca tanımlayabileceğimiz, herhangi bir sanatsal üretimin bütüncül bir şekilde tasarlanması gerekliliğinden hareketle Bauhaus, mimarlığa yeni bir bakış açısı kazandırır. Okulda, iş (werk) temeldedir, sanattan çok zanaat konuşulur. Geleneksel mimarlık anlayışından köklü bir şekilde ayrılan bu bakış, mekân anlayışını değişikliğe uğratmaya çalışarak, mekânın ve mimarlığın üretiminin her noktasında tasarımcının rolünü de değiştirmeye çalışır.

HANNES MEYER

Hannes Meyer Dessau’da Bauhaus’un başına geçtikten 10 yıl sonra, Meksika’da San Carlos Akademisi’ndeki bir konuşmasında, Bauhaus’ta da uygulamaya çalıştığı yeni bir yapı üretim biçimi tarifler. Daha çok bilimsel ve analitik temele yakın, dekorasyondan ve biçimsel mistisizmden uzak ve toplumsal yönü ağır basan bir mimarlıktan söz ederken, mimarlığın değiştiğini belirtir. “Mimarlık toplulukların sosyal hayatına form ve doku veren bir süreçtir. Mimarlık bireysel bir artist-mimar tarafından icra edilen ve hisler tarafından yönetilen bir eylem değildir. Yapım, kolektif bir eylemliliktir.”(6) İlginçtir ki Lefebvre, Bauhaus’u anarken Meyer’e değinmez. Meyer, Bauhaus Dessau’da mevcut mimarlık anlayışını, atölyeleri ve eğitim biçimini ele alarak değiştirmeye çalışır. Walter Gropius’a yazdığı mektupta, yapmak istediklerini daha gelmeden ifade eder: “Benim öğretimim, kesinlikle işlevsel, kolektivist ve çatkıcı (contructivist) doğrultuda ABC’yi ve Yeni Dünya’yı izleyecektir.”(7) Bu eğitim yaklaşımını Bauhaus’ta, Moskova’daki VASI’de ve Meksika’da San Carlos Akademisi’nde sürdürür.

Adolf Hofmeister tarafından 1930 yılında çizilmiş karikatürde, Hannes Meyer sol elinde elinde orak-çekiç ve ceketine Bauhaus’tan Moskova’ya (orak-çekiç Moskova kelimesinin de yanındadır) yazan yazılar yapıştırılmış halde resmedilir.(8) (Resim 2 ) Claude Schnaidt’e göre Meyer, Bauhaus Dessau’da tüm eleştirilere rağmen ilkelerinin peşinden giderek üç dikkat çekici farklılık yaratmaya çalışır.(9) Birincisi, “toplumsal mimarlık” için mimari uygulamalarında yaptığı çalışmaları Bauhaus eğitim hayatına da taşır. Düşük fiyatlı konut projelerine, atölyelerde ve uygulamalarda önem vererek değişen kentlerdeki işçi sınıfına yönelik ihtiyaçları karşılamayı hedefler. İkinci olarak, mimarlık alanına öncelik vermek kaydıyla, Bauhaus’un ana ilkeleri doğrultusunda öğretim atölyelerinin yerine “üretim atölyeleri”ni pekiştirmeye çalışır. Artık günün şartlarına göre usta değil profesör olarak adlandırılan atölye yürütücüleri ile toplumsal problemlere çözüm getirmeyi amaçlayan atölyeler, tasarımcının tek başına üretim yaptığı mekânlar olmaktan çıkmıştır. Daha kapsamlı üçüncü katkısı ise, bilimselliği ön plana çıkartarak mimarlık ile diğer teorik ve pratik alanlar arasında “disiplinler arası etkileşimi” artırmayı hedeflemesidir. Bu atölyelerde formun keyfi mistisizmi ve şaşaalı estetiği değil, işlevselliğin sınırlarıyla şekillenen tasarımlar yapılarak, tasarımcının bireysel tutkularına değil, bilimsel ve analitik olarak üretilen ürünler ortaya konur.

Toplum hizmetindeki mimarın rolünü, kendinin basılmasını görmediği Marksist Mimarlık İlkeleri’nin13.sünde ve 1931 yılındaki siyasi ortamın gerekliliği ile şu şekilde belirtir:  “Leninist mimar, sosyalist toplumda planlı ekonomi koşullarındaki yapım sürecinde görev alan bir yardımcıdır. Onun için bina yapımı, toplum gereksinmelerine, kurallarına, tiplerine ve standartlarına dayanan isimsiz bir iştir… Onun için mimarlık, estetik bir itki değil, sınıf savaşımında keskin bir araçtır.”(10) Gündelik hayata sızma hali devam eder. Bu anlayışla, Dessau’da grafik bölümü, reklamcılık bölümüne dönüşmüştür. Bauhaus okulundan çıkan ürünlerin satıldığı Bauhaus Gmbh, zamanın ekonomik sıkıntılarına rağmen ilk kez Meyer zamanında kâra geçer.

Bauhaus yöneticisi olarak Meyer’in bir diğer katkısı, bilimsel yaklaşımı eğitim hayatına yerleştirmeye çalışmasıdır. Özelikle Peter Galison makalesinde belirttiği gibi bu bilimselleşme kaygısı, Rudolf Carnap and Otto Neurath’ın mantıksal pozitivizmi ve Viyana Çevresi’ne yakınlığı yoluyla kurulur.(11) Özellikle Carnap’ın der logishe Aufbau der Welt kitabında kurduğu perpektif, felsefede ve yaşamda saydamlığı ve bütüncüllüğü ön plana çıkarmaya çalışır.(12) Nitekim Carnap, Meyer’in yöneticiliği sırasında Bauhaus’ta yaptığı “Bilim ve Hayat” konuşmasında öğrencilere şunu belirtir: “Ben bilim ile siz ise görsel formlar ile çalışıyorsunuz. Bunlar tek bir hayatın sadece farklı yüzleridir.”(13)

Meyer, Bauhaus’taki günleri günün siyasal ortamında beliren kimi çekincelerden dolayı uzun sürmez. Yerini okulun 1931 yılında apolitik ve Bauhaus’un büyük harfli olarak yazıldığı broşürünü çıkartacak olan Mies van der Rohe’ye devreder ve Moskova’ya gider. Düşüncelerini, dünyanın çeşitli ülkelerindeki mimarlık okullarında ve devlet kurumlarında 1954 yılındaki ölümüne dek paylaşır.(14)

TÜRKİYE

Mimarlığın bilimselleşme ya da mimarlığı bilimselleştirme çabaları, Bauhaus ile de temellenir ve pekişir. Bu yolda, mimarın tasarım eylemini saydamlaştırılması, mimarlıkta bilimsel olarak toplum içinde meşruiyet sağlanması ve disiplinler arası etkileşim Meyer’in de katkıları ile sağlanır. Türkiye’de bu uygulamalar gecikmeyle de olsa hayat bulur ve kendine özgü bağlamı ile mimarlık alanında bu izler sürülebilir.(15)

Bu gecikme Türkiye’de 1960’lara kadar sürer.(16) Gecikmeye gelmeden önce dünyadaki mimarlığı bilimselleştirme çabalarına kısaca değinmek gerekir. II. Dünya Savaşı sonunda ekonomik ve siyasi kaynakların daralması ve yapıların kısıtlı imkânlarla üretilmesi, uluslararası arenada yeni bir bilimselleşme dalgasını ön plana çıkarır. Galison’a göre bu durum, ABD ve diğer ülkelerin üniversitelerinde devlet yardımıyla yapılan araştırmalara ve değişen teknolojik olanaklarla beraber ışık, enerji ve ısı konularında bilimsel laboratuvarların yolunu açar.(17) Nigan Bayazıt’ın değişiyle, DRS (Design Research Society – 1962), DMG (Design Methods Group – 1967), EDRA (Environmental Design Research Association -1968) gibi örgütler Tasarım Metotları adı altında, yukarıda Bauhaus’u anarken belirttiğimiz tasarımcının üretiminin saydamlaştırılması ve anlaşılır kılınması yolunda çalışmalar üretir.(18) Bununla beraber, doğal kaynaklara ulaşımın kısıtlanması akılcı yapı üretimine yol açar ve savaş sonrası doğan konut açığı da bu anlayışla karşılanmaya çalışılır. Kapitalizmin 1973 ve 1979 yıllarındaki enerji (petrol) krizlerinin çevre ve tasarım alanlarındaki ekonomik ilişkileri değiştirdiği söylenebilir. Kenneth Frampton’a göre, ekonomik optimizasyon, enerji korunumu ve iklimsel kontrol yapıların hem tasarım, hem de üretim süreçlerini değiştirir.(19) Türkiye işte bu ikinci dalgadan -eğer birinci dalga Bauhaus ile oluşan ise- etkilenir.

1960larda başlayan mimarlıkta “rutinleşme”, yani mimarlık üretiminin toplum içinde yer edinmesi ve güncel bir eylemlilik alanı olarak gündelik hayatta yer tutması, kutsal mimarı ve onun yapım üretimi sürecindeki konumunu sorgular. Artık üniversiter sistemde mimarlık okullarında gerekli koşulları sağlayanlar rahatlıkla mimar olmaktadır.(20) Bilgisayar ortaya çıkar ve tasarımın programlanması, sayısallaştırılması ve görselleştirilmesi mümkün olur. Dönemin baskın düşünsel kaynağı olan “Sistem Teorisi”nin farklı yorumları, mimarlık alanında tasarım olgusunun yeniden tartışılmasına olanak sağlar.(21)

“Kurumsallaşma” örgütsel olarak çoğaldığı gibi kimi okullarda da kendini yeni programlarla hissettirir. Okulların yanında mimarlık ve yapı alanında yeni örgütler belirir ve bunlar şubeleşerek çoğalır. 1954’de Mimarlar Odası, 1969’de Yapı Endüstri Merkezi (YEM), 1971’de Yapı Araştırma Enstitüsü (YAE) kurulur. 1956 yılında kurulan ODTÜ, yeni temel tasarım deneyimi ile mimarlık eğitim birikimini arttırır.(22) 1979’daki Yapı Bilimleri ve Çevresel Tasarım (YAPÇAT) lisansüstü programı önerilir.(23) ÇEMBİL (Çevre ve Mimarlık Bilimleri Derneği - 1979) Ankara’da yayınlar üretilir.(24) İTÜ’de Aydınlatma Laboratuvarı ve ODTÜ’de Güneşevi kurulur.(25)Türkiye’de mimarlığın toplumsallaşması 1960 ve 1970’lerin hareketli siyasal ortamından beslenir ve toplumsal düşünme biçimleri mimarlık okullarında etkili olur.(26) Eğitim ve mimarlık alanında etkin bir aktör olmaya aday Mimarlar Odası(27), 1971 yılında Devrim için Teknik Eğitim raporu yayınlar ve teknik alanda hizmet veren disiplinleri ortak bir paydada toplamaya çalışır. Katılımcılar, planlama, mühendislik ve tasarımın birlikte düşünülmesini önerilir ve Mimarlık dergisi aracılığı ile kamuoyuna düşüncelerini aktarırlar.(28) Dergiler, kitaplar ve tartışma ortamları mimarlığın ve özellikle mekânın daha bilimsel yöntemlerle kavranmasına ve akademi de bir araştırma nesnesi olarak algılanmasına zemin oluşturur.(29)

Uluslararası düzeydeki METU Journal of Faculty of Architecture ve Çevre dergisi bilimsel yayınların ev sahipliğine periyodik yayınlar olarak yardımcı olurlar. Bu yayınların yanında, TMMOB Mimarlar Odası’nda “mimarlar toplum hizmetinde” sloganı ile birleşen kimi mimarlar, kent toprakları sorunu ve boğaz köprüsüne dair raporlar üretirler.(30)

Bauhaus’taki atölye sisteminde Meyer’in üretime yönelik olması yolundaki dokunuşu, kurumsal olarak eğitim verilen her mimarlık okulunda belirmez. Ama ODTÜ Mimarlık Bölümü’ndeki ahşap ve metal atölyeleri sıklıkla kullanılır. Stüdyoya da atölyede (işlik) olarak adlandırılan ve mimarlık eğitiminin çekirdeğini oluşturan geniş hacimli sınıflarda eğitim, yardımcı derslerle birlikte verilir. Kentlerde beliren dönemin baskın problemlerine çözüm getirme ile kurgulanan bu ortamlar, öğrencilerin teorik birikimi ve öğretim elemanlarının düşünsel katkıları ile gündelik hayata dolaylı olarak temas eder. Mimari stüdyolarda, o yıllarda Bauhaus’taki gibi üretime yönelik uygulamayı yoğunluklu olarak barındıran somut bir bağ oluştuğu söylenemeyebilir. Ancak laboratuvarlar açısından, stüdyoların uygulamaları açısından ve disiplinlerin bir araya gelişi açısından bilimselleşme yolunda ortak bir yöntemsel tını yakalanmaya çalışıldığı görülebilir. Stüdyolarda, kullanılan bir yöntem mekânın analizidir ve bu rasyonelliğin ve analitik düşüncenin bilimselleşme kaygısıyla uygulandığı düşünülebilir.(31)

Okullarda öğretilenler arasında mekânın aydınlanması ya da aydınlatılması, iç ve dış mekânda renk seçimleri, pencere boyutlarının ve mekân içindeki konumlarının yeri, kullanıcıların mekân içindeki yer seçimi çalışmaları ve deneyleri, mimarlık biliminin bir parçasıdır. Ayrıca, mekânda mahremiyetin sosyal araştırmalar ve psikolojik anketler ile incelenmesi ve gecekondulardaki mekânsal paylaşımların araştırılması bu kapsamdadır.(32)

Alan araştırmalarının, stüdyoya girdi olarak kullanılması YAPÇAT’ın (Yapı Bilimleri ve Çevre Tasarımı) ilk ürünlerinde rastlanır. ODTÜ Mimarlık Fakültesi 1976’te Kızılcaşar’da, 1965’de Yassıhöyük’te yapılan çalışmalarda, çocukların köyde oynadıkları oyun kadar, kadınların köy evlerindeki mekân kullanımının ve akrabalık ilişkilerinin de yeri vardır.(33) Dışarısının, yani herhangi bir mimarlık okulun mekânsal, kültürel ve pratik olarak dışının, mimarlık alanına girdi oluşturduğu noktalarda, bir başka deyişle mimarlık sosyal bilimlere yakınlaştığı ölçüde, mimarlık ile sosyal alan arasında bir köprü kurulur ve bu köprü mimarlığı toplumsallığa yaklaştırır. Kızılcaşar kitapçığında planlar ve projeler yanında çocukların toplu halde bir fotoğrafı, mimarın toplumsallaşmayı anlama çabalarının yansıması olarak okunabilir. (34) (Resim 3 )

BİTİRİRKEN

Türkiye bağlamında mimarlığın bilimselleşme çabalarının -yukarıda anılan mimarlığa dair uygulamaların ve akademik çalışmaları da düşünerek- temellerinin Bauhaus ile atıldığını söylemek kestirmeciliktir. Ancak, Hannes Meyer özelinde bir niyetin -mimarlığın bilimselleştirilmesinin- izlerini sürmeye kalkarsak, en azından ortak paydaların varlığından söz edebiliriz. Kısaca, bu paydaların bilimselleşme yoluyla mimarlığın rutinleşmesi, kurumsallaşması ve toplumsallaşması olduğunu söylemeye çalıştık.

100. yılında birçok mimarlık eğitimcisinin de sorduğu ve günümüzde oldukça anlamlı olan “Bauhaus’tan Ne Kaldı?” sorusuna yanıt, tarihsel olarak değerli bir fiziksel ve zihinsel birikim kaldı olabilir. Bu deneyim ve birikimi, Bauhaus ile ilgili sergileri izleyerek, Weimar’daki müzeyi tavaf ederek ve Dessau’daki okuldan hatıra nesneleri alarak hissedebiliriz. Ama sanırım bu birikim, mimarlık ve gündelik hayata sızan niyet ile birlikte kaldı: “politik tavır, gündelik hayata sızabilme kapasitesi ve bilimsellik ile dünyayı değiştirme”. Bu tarihsel, mekânsal ve toplumsal niyeti sürdürebilmeye, bu niyeti özenle incelemek ve günümüz koşullarındaki yansımalarını hassasiyetle takip edip, uygun eylemler ile başta tasarım eğitimi olmak üzere Türkiye ve dünya bağlamında yeniden, eleştirel ve karşılaştırmalı düşünerek başlayabiliriz.

Kimi coğrafyalarda ve özellikle Türkiye’de, kuruluşunun 100. yılında bile Bauhaus olgusunu filtresiz devam ettirmekte hala ısrar eden okullar olabilir. Buradaki tehlike, içerikten ve yukarıdaki niyeti görmezden gelerek beliren kuru ve şekilsel yaklaşımların eğitimdeki cılız varlığıdır. Bu sığ anlayışları, mekâna ve kısmen de mimarlık alanına katkısını inatla eleştirmekten vazgeçmemek değerlidir. Bunun yanında, mevcut yapılı çevrede gündelik hayat içerisine temas ederek oluşabilecek yeni ve “kamu yararına” tasarımların üretimini çoğaltma, zamanın koşullarına uygun politik tavır ile gerçekleştirebilen tasarımı bilimsel olarak kavrama, bu zihinsel emeği, arayışı ve niyeti olası toplumsal değişimler için özgünce sürdürme niyeti, 100.yılında Bauhaus’u yeniden düşünürken aklımızda kalmalı. Zira, meselemiz mimarlık, yapılı çevre ya da tasarım eğitimi başlığında üretime dayalı stüdyoları, disiplinlerarası etkileşimi ve toplumsal mimarlığı gerçekleştirmekte kimin öncü olduğunu saptamak değil, bu mevhumları zamanın mekânsal pratiklerini de kavrayan bir devamlılık içinde yeniden inşa edebilmek olmalı.

* Yazarın kendisinin de Bauhaus ekolünü / düşünsel modelini sürdürdüğü söylenen bir mimarlık okulundan mezun olduğunu ve üstüne üstlük lisansüstü sonrası Weimar’daki Bauhaus Üniversitesi’nde altı ay kadar eğitim aldığını da belirtmek gerekir; yazı ve yazar tarihsel, kültürel ve mekânsal olarak da Bauhaus etkisi altındadır.

NOTLAR

1. “Soyut mekân”, öklidçi bir anlayışla beliren ve geometrinin koyu, kuru ve sosyallikten uzaklaşan –“mutlak mekân”dan farklı olarak tarihsel olarak gelişen ve üretim ilişkileri ile şekillenen- bir mekân kategorisi olarak belirir. Daha çok modernite ile ortaya çıkan ve kapitalist üretim ilişkileri ile belirlenmeye çalışılan soyut mekân, 20. yüzyılın hâkim mekânıdır.

2. “junge menchen kommt ans bauhaus! (genç insanlar bauhaus’a gelin!)” yazılı dergi kapağı için, bkz. Bauhaus, 1928, sayı:4, Bauhaus-Archiv, Berlin.

3. Çeviri yazara aittir, bkz. “Everyone sitting on a chair with a tubular steel frame, using an adjustable reading lamp or living in a house partly or entirely constructed from pre-fabricated elements is benefiting (or suffering) from a revolution in design largely brought about by the Bauhaus.” Whitford, Frank, 1986, Bauhaus, Thames and Hudson, Londra, s.10.

4. Çeviri yazara aittir, bkz. “Modern man, who no longer dresses in historical garments but wears modern clothes, also needs a modern home appropriate to him and his time, equipped with all the modern devices of daily use.” Gropius, Walter, 1926, Bauhaus Dessau – Bauhaus Üretim İlkeleri.

5. Potochnik, Angela; Yap, Audrey, 2006, “Revisiting Galison’s ‘Aufbau/Bauhaus’ in light of Neurath’s Philosophical Projects”, Studies in History and Philosophy of Science, cilt:3, sayı:37, s.473.

6. Schnaidt, Claude, 1965, Hannes Meyer: Buildings, Projects and Writings, (çev.) D. Q. Stephenson, Artur Niggli Verlag, Teufen AR/Schweiz, s.53.

7. Schnaidt, 1965, s.41. Yeni Dünya ise kendisinin yazdığı ve değişen dünyada gündelik hayatı ve sanatı tartıştığı makaleye referans verir. ABC, 1925 yılında Hollanda, İsviçre ve SSCB’den katkılarla kurulan bir grup tarafından çıkan, işlevselci bir çizgi izleyen ve bilimsel yapımı hedefleyen bir dergidir. Schnaidt, 1965, s.15. Yeni Dünya için, bkz. Meyer, Hannes, (çev.) D.Q. Stephenson, The New World, modernistarchitecture.wordpress.com/2010/10/20/hannes-meyer%E2%80%99s-%E2%80%9Cthe-new-world%E2%80%9D-1926/ [Erişim tarihi: 10.10.2019]

8. Droste, Magdalena, 2006, Bauhaus 1919-1933, Bauhaus-Archiv, Tashen, Köln, s.199.

9. Schnaidt, 1965, ss.41-51. Meyer ile yerleşen atölyelerdeki dikey ekip sistemi (vertical brigade), ürünlerin kolektif olarak farklı seviyedeki öğrencilerle birlikte oluşturulmasını sağlar.

10. Schnaidt, 1965, s.31.

11. Meyer, Siyasal olarak yakın durduğu sol eğilimli Viyana çevresinden ekonomist ve felsefeciler ile mimarlık eğitimi için temasa geçmesi, mimarlığın diğer disiplinlerle birarada hareket etmesini gerçek kılar. Galison, Peter, 1990, “Aufbau/Bauhaus: Logical Positivism and Architectural Modernism”, Critical Inquiry, cilt:16, sayı:4, ss.709-752.

12. Mantıksal pozitivizm çerçevesinde, sistem içindeki elemanların ve aralarındaki ilişkinin tanımlanabildiği ölçüde sorgulanması ve incelenmesi, Bauhaus’un Vorkurs’ta yapmaya çalıştığı basitten karmaşığa doğru ilerleyen tasarım ilkelerinin Gestalt yöntemi ile harmanlama çabasını çağrıştırır. Galison’un belirttiği bağ, Angela Potochnik ve Audrey Yap’ın ortak makalesinde daha farklı yorumlanır. Onlara göre, Neurath’ın ve Carnap’ın Bauhaus ve dolayısı ile dönemin yöneticisi Meyer ile yakınlıklarının felsefe düzeyinde benzerliklerinden daha çok politik düzlemdeki bağlarının daha kuvvetli olduğu belirtilir. Bkz. Potochnik; Yap, 2006, ss.469-488.

13. Bu vurgu ve disiplinlerarası etkileşime açık olma durumu, Bauhaus’un sadece sanat, zanaat ve teknoloji ile kurulan bağını güçlendirmekle kalmaz, hayata ve özellikle gündelik hayata kendi ürünleri ile şekillendirme kaygısını boyutlandırır ve zenginleştirmeyi hedefler. Galison, 1990, s.710.

14. Wick, Rainer; D Grawe, Gabriele, 2000, Teaching at the Bauhaus, Hatje Catz Verlag, Ostfildern-Ruit, Almanya, ss.82-83.

15. Bu gecikmeyi saptarken, tarihsel olarak Bauhaus’un 100.yılı ile birlikte düşünüldüğünde daha da anlamlı olan 2018’de kurgulanan biri Ankara’da, diğeri İstanbul’da iki sergiye değinmeden geçmemek gerekir: Gazi Resim-İş üzerine yapılan Salt kökenli İdealist Mektep, Üretken Atölye ve Türel Saranlı / ODTÜ’de Temel Tasarım Eğitim. Bu iki kurumsal yapıdaki (Gazi Üniversitesi ve ODTÜ) Bauhaus anlayışının ve etkilerinin izlerinin sürülmesini şimdilik bu yazının dışında bırakıyorum. Bu doğrultuda, iki kurumda da iş (werk), dolayısı ile emek, odaklı bakışın izlerinin sürülmesi değerlidir. Özellikle, ODTÜ sergisinde Sinan Cemgil’in öğreciyken yapılmış ödevinin konulması dikkat çekicidir. Gazi Resim-İş odaklı sergide ise, Cengiz Bektaş’ın da yazılarının bulunduğu dönemin Sanat ve Sanatçılar dergisi bu bağlamda incelenmelidir.

16. Bkz. Akış, Tonguç, 2008, Teaching / Forming / Framing a Scentifically Oriented Architecture in Turkey between 1956-1982, ODTÜ FBE, yayımlanmamış doktora tezi, Ankara, ss.1-6.

17. Galison, Peter; Jones, C. A., 1999, “Factory, Laboratory, Studio: Dispersing Sites of Production”, The Architecture of Science, PeterGalison, Emily Ann Thompson (ed.), The MIT Press, Cambridge, ss.497-540.

18. Bayazıt, Nigan, 2004, “Investigating Design: A Review of Forty Years of Design Research”, Design Issues, cilt:20, sayı:1, The MIT Press, Cambridge, ss.16-29.

19. Frampton, Kenneth, 1999, “The Mutual Limits of Architecture and Science”, The Architecture of Science, Peter Galison, Emily Ann Thompson (ed.), The MIT Press, Cambridge, ss.353-373.

20. Mimarın zihnindeki “karakutu (black box)” masaya yatırılır. “Saydamkutu (glass box)” ya erişmek için tasarım süreci sorgulanır. Orkestra şefi olan eski mimar değişir. Bu noktada 1970’lerde yaşanan özel okullar tartışması mimarlık eğitimi adına önemlidir. Zira burada bir “pıtrak” gibi açılan özel mimarlık okullarının eleştirisi dikkate değerdir. İşhanlarının koridorlarında açılan okullarda mimarlık diplomaları verildiği tespiti Mimarlık dergisinin haberler sayfasında yerini bulur. Yüksek Öğretim ve Büyükkent Dışı Üniversiteler Sorunu, Mimarlık, sayı:110, s.5.

21. Biyoloji biliminden kaynaklı bu teori, anılan yıllarda bilimsel alanda araştırma yapanlarında etkisi hissedilen bir teoridir. Parça-bütün ilişkisini sorgulayan, bütünü oluşturan elemanlar arasındaki ilişkileri tariflemeye ve sınıflandırmaya çalışan yapısalcı bir bakış açısıdır. Mimari tasarım etkinliğinin kapalı ya da açık bir sistem olarak ele alınması yolu ile tasarım metotları, tıpkı sistem tasarımı gibi ele alınmaya başlanmıştır. Bu konuda birçok araştırma ve çeviri yapılmıştır. Atilla Yücel’in makalesi dikkate değerdir. Yücel, Atilla, 1973. “Mimarlıkta Metodoloji / Sistemli Yaklaşımlar ve Mimarlık Eğitimi”, Mimarlık, ss.22-28.

22. Uysal, Y. Yeşim, 2009. “ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nde 1956-1980 Yılları Arasında Eğitim Sistemi”, Bauhaus: Modernleşmenin Tasarımı: Türkiye’de Mimarlık, Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus, (der.) Ali Artun, Esra Aliçavuşoğlu, İletişim Yayınları, İstanbul.

23. İmamoğlu, Vacit; Canbulat, İbrahim, 1976, ODTÜ Mimarlık Bilimleri Bölümü Önerisi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, Ankara.

24. ÇEMBİL yayınları için, bkz. Mimarlıkta İkinci Kademe Eğitimi: Kuram, Araştırma, Uygulama (1977), Çevre Yapı ve Tasarım (1979), Tasarım ve İnsan Bilimleri (1979), Dolmuşun Öyküsü (1981).

25. Ayrıca bilimsel toplantılar da bilimsel mimarlık adına dikkate değerdir. KTÜ’de (1976-Trabzon), ODTÜ’de (1977-Ankara), İTÜ’de (1978-İstanbul) Mimarlık Fakültelerinde ve Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde (1978-İzmir) mimarlık ve eğitim odaklı akademik toplantılar organize edilir, buralarda bilimsel olarak mimarlık eğitiminin rolü tartışılır.

26. Bina tasarımcısı olmanın yanında toplumsal bir hizmet yaptığının bilinciyle hareket edenler, devletin kimi kadrolarında ve pratik hayatlarında beliren bu toplumsallığa dâhil olurlar.

27. Batuman, Bülent, 2004, “Türkiye’deki Kentsel Politikanın Ortaya Çıkışı ve Bir Toplumsal Aktör olarak Kentleşme Uzmanları (1965-1977)”, Praksis.

28. Bkz. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Komisyon Çalışmaları, 1971, “Türkiye’de Teknik Öğretim Sorunu”, Mimarlık, ss.11-13. Komisyon üyeleri: Yavuz Önen, Turan Tamer, Osman K. Akol, Erhan Erdoğmuş. Danışmanlar: Şefik Uysal, Nusret Fişek, Bozkurt Güvenç, Mümtaz Soysal, Mehmet Özgüneş, Nejat Erder, Haluk Pamir.

29. Tüm bu gelişmeleri mimarlığın rutinleşmesi, kurumsallaşması ve toplumsallaşmasını uygulamalarda takip etmek mümkündür. Bu uygulamalar ve çalışmalar, takip toplumsal bağlam içinde mimarlık alanında bilimselleşmenin önünü açan ve akılcılığın zeminini kuvvetlendiren etmenler olarak ortaya çıkmıştır. Mimarlık alanında uluslararası ortamla kurulan bağlarla zenginleşmesine, ulusal ölçekte çalışmaların da ortaya çıkmasına ve dolayısı ile mekân temelli açılımların da çeşitlenmesine olanak sağlar. Özellikle yurtdışından doktoralı öğretim elemanlarının Türkiye’ye dönerek mimarlık alanına dâhil ettikleri birikimler ve bakış açıları, mimarlık teorik ve pratik alanlarının genişlemesine üretilen yayınlar ve açtıkları dersler ile önayak olur. Anılan döneme tanıklık etmiş olan akademisyenlerin konu hakkındaki yorumları için, Bkz. Süha Özkan ile Görüşme, Vacit İmamoğlu ile Görüşme, Mustafa Putlar ile Görüşme, İlhan Tekeli ile Görüşme, 2008, Teaching / Forming / Framing a Scentifically Oriented Architecture in Turkey between 1956 – 1982, ODTÜ FBE, yayımlanmamış doktora tezi, Ankara, Danışman: Yrd. Doç. Dr. Mine Özkar ve Bkz. Öymen Gür, Şengül, 1978, Social Sciences in Architectural Education: An Approach, University of Pennysylvania, yayımlanmamış doktora tezi.

30. Bkz. Geray, Cevat; Tekeli, İlhan; Uler K., Yıldırım, 1973, Kent Toprakları Sorunu, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, ve 1968, Boğaz Köprüsü Üzerine Mimarlar Odası Görüşü, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara.

31. Bkz. Denel, Bilgi, 1979, A Method for Basic Design, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, Ankara. Öğrencinin, yani yaratıcı olması beklenen öznenin düşüncelerinin analitik bir yolla ortaya konulması istenir. Bu dönemde beliren, Synectics kavramı (tasarımı problem çözme sorunu olarak gören, yaratıcılığı bilimsel olarak incelemeye çalışan bir uygulamalar bütünü) yaratıcılığın rasyonel temellerini araştırmaya olanak tanır. Stüdyoların birinci sınıfında kurgulanan “Temel Tasarım” kapsamında yapılan hiyerarşik olarak takip edilen nokta, çizgi, yüzey ve hacim çalışmaları, mekânın kendisini anlamak ve tasarlamak ile nihayetlenir. Türkiye’deki temel tasarım çalışmalarının uzun süreli uygulayıcılarından Bilgi Denel için mekân, işlev eklenen bir hacimdir. Bu yeni hacim, yani mekân, tüm mimari tasarımın temel birimi olarak ortaya konur.

32. Pamir, H., 1975, “Privacy And Proxemics In Adolescence, Symposium Buildings and the Development of Behaviour”, ISSBD Biannual Conference On Ecological Factors In Human Development, University of Surrey, Guildford.  Ölçekli mimari modeller üzerinden yapılan mekânsal deneyler, aydınlatma ve Güneşevi laboratuvarında yapılan fiziksel deneyler yardımıyla artık mekân ölçülebilir, test edilebilir ve kayıt altına alınabilir olmaya başlar ve bilimsellik uğruna aşamalı olarak soyutlanır.

33. Bkz. 1965, Yassıhöyük - A Village Study, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, Ankara. ve Bkz. (ed.) Turan, Mete; İmamoğlu, Vacit, 1980, Kızılcaşar: A Study in Observation, Mimarlık Bilimi Stüdyosu, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği, Ankara.

34. Fotoğraf için, bkz. Turan; İmamoğlu, 1980.

 

 

Bu icerik 4829 defa görüntülenmiştir.