KRİZ ORTAMINDA MİMARLIK
Mimarlıkta Emeğin Gündemi ve İyimser Olmayan Umut
Esra Sert, Mimar
Türkiye’de yakın dönemde yaşanan ekonomik kriz ortamında, mimarlık disiplini de mevcut koşullara bağlı olarak oluşan tansiyonu üzerinde hissederken, bir yandan da kendi içinde oluşturmaya devam ettiği krizlerle de mücadele haline giriyor. Bu krizleri emeğin-mesleklerin değersizleşmesi ve işsizlik üzerinden değerlendiren yazar, “mimarlık pratiğinin mevcut değerler sistemini tümüyle değiştirip-değiştirmeyeceğimiz, mimarlık pratiğini bir tür yeniden icat edip-edemeyeceğimiz ve bu yüzyıla özgü ‘gerçek’ kolektif ihtiyaçlarımıza yanıt arayıp-aramayacağımız” sorunsalının tam önümüzde durduğunu vurguluyor.
“Bu dünyadaki varoluşumuza, bu varoluşun sürüp gitmesine hiç şaşmıyor gibiyiz. Masallar, bu rahatlık karşısındaki şaşkınlığımın sonucu. Duvarlar örülür hep, hastalarla sağlamlar, suçlularla suçsuzlar, azınlıktakilerle çoğunluktakiler arasında. […] Duvarı hangi yandakilerin ördüğü, her zaman geçerliliğini koruyan bir soru; niçin ördüğü de… Ama bu duvarları da kullanarak çizdiğimiz kimi çerçevenin sürekliliğinin güvencesi nedir ki? […] Korku, örtmeğe en yatkın olduğumuz kirimiz, gizlemeğe en çok uğraştığımız kokumuzdur.”
Bilge Karasu(1)
İçinde bulunduğumuz çağın kriz güdümlü bir dönem olacağına ve diğerlerine benzemeyeceğine dair ipuçları daha yüzyılın ilk çeyreğinde kendini duyurmaya başladı demek sanıyorum abartılı olmayacak. Kapitalizmin neoliberal krizinin aşılacak / bilindik türden bir ekonomik kriz olup olmadığı, yükünü kimlerin çekeceği, mekânla ilişkisinin nasıl yeniden tanımlanacağı ve mimarlık pratiğinin nasıl bir aksiyon alacağı sorusu; antroposen çağının gidiş hattı ve ekolojik kriz, neoliberal kapitalizmin mekânsal ajandası, emeğin-mesleklerin topyekun değersizleşmesi ve işsizlik ile birleşince verilecek cevap açısından mimarlık alanında da güncel bir tartışma olarak yerini aldı bile. Bu krizin diğer krizlerden pek çok yönüyle farklı olacağına ve mimarlığın da çeşitli açılardan nasibini alacağına dair genel bir konsensus oluşmuş durumda.(2) Önümüzdeki yüzyılda kolektif toplumsal ajandamız olarak; gerçek ihtiyaçlarımız, müştereklerimiz ve acilen atılacak adımlara dair mimarlık pratiğinin vereceği cevaplar bir önceki yüzyıldan zorunlu olarak ve belki de radikal biçimde farklı olmalı. Mimarlar belki de tarihte ilk defa kendilerini “ayrıcalıklı-kurtarıcı-azade” gör(e)memeye başlıyor ve bu nedenle de yabancılaşmadan kolektif olarak silkinme fırsatı yakalamaya başladılar. Mimarlık mekânla kurduğu zorunlu ilişki sayesinde, ilk defa kendini bütünlüklü bir perspektifle gezegenin ve tüm sorunlarının / olası çözümlerinin bir parçası olarak özneleştirerek kavramaya aday. Bunu yaptıran koşullar ise emeğin diğer tüm emekçilerde olduğu gibi çeşitli nedenlerle dünya ölçeğinde değersizleşmesi, işsizlik, ekonomik ve ekolojik yarılmalara gebe şehirler ve bu çoklu krizler ortamında diğer herkes gibi hayatta kalma mücadelesi diyebiliriz. Mimarlık pratiğinin mevcut değerler sistemini (star mimarlık, bireysel üretim, şöhret, sertifika alan yapılar, pahalılık, “şanslı” azınlığa hizmet, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının normalleşmesi, fazla mesai, ücretsiz stajyerlik gibi) tümüyle değiştirip-değiştirmeyeceğimiz, mimarlık pratiğini bir tür yeniden icat edip-edemeyeceğimiz, bu yüzyıla özgü “gerçek” kolektif ihtiyaçlarımıza yanıt arayıp-aramayacağımız önümüzde önemli bir sorunsal olarak duruyor. Önce Türkiye dışı mimarlık ortamına bir göz atalım. Architecture Lobby’nin(3) ücretsiz stajyerlik(4) ile ilgili çıkışı ve getirdiği ses dünya ölçeğinde önemli hale geldi. Örneğin, bir taraftan Pritzker ödüllü Alejandro Aravena’nın Ofisi (Elemental) ücretsiz stajyerliğe son verdiğini duyurdu ve Serpentine Gallery inşaatında ücretsiz stajyer çalıştırılması yasaklandı; öte taraftan Karim Rashid eğitimin devamı niteliğine vurgu yaparak ücretsiz stajyerliği savundu ve yetersiz eğitim alan mimarları bu şekilde eğittiğini ileri sürdü. Bir kötülükle savaşmak için başka bir kötülüğün icadının ve normalleştirilmesinin hiçbir çıkar yolu olmadığını savunanlar ise çoğunlukta. Architecture Lobby, mimarları, tasarımcıları ve ilgili disiplinleri eşit ve sürdürülebilir bir gelecek için başta çalışma biçimlerimizin ve mesleğin icrasının değiştirilmesini önererek Green New Deal için mimarlık pratiği üzerinden çağrısını yapıyor.(5) (Resim 1)
Şimdi biraz da Türkiye’deki güncel mimarlık ortamına bakarsak ücretsiz stajyerliğin, emek sömürüsünün ve ekonomik krizin burada da önemli hale geldiğini söylemek abartılı olmaz. En son mimarlık haftası kapsamında Mimarlar Odası Kayseri Şubesi’nde Ekim ayının ilk günü “Kriz Döneminde Mimarlık” söyleşisi gerçekleştirildi. Yine Ekim ayı içerisinde gerçekleştirilmesi planlanan “Mimarlıkta Krizin Bilgisini Üretmek”(6) ismiyle yapılan diğer bir güncel çağrı daha var. Krizin bu yazıda da olduğu gibi başlıklarda sıkça yer edişi bizlere başta bahsettiğimiz ortak bir derdi anlatıyor. Öte yandan Ücretli İşsiz Mimarlar Forumu (ÜİMF)(7) olarak yan yana gelen çoğunluğu genç-işsiz mimarlardan oluşan mesleki ağ nerdeyse her gün sosyal medyadan bir tür kölelik düzeni öneren ve cinsiyetçi nitelikler taşıyan iş ilanlarını ifşa ediyor. Hatta en sonunda ekşi sözlükte bile konu haline gelmekte gecikmedi.(8) (Resim 2)
Diğer bir başka mesleki grup da kendisini “Ofissizler”(9) olarak adlandırıyor. Ofis kirası ve giderlerini karşılayamayacak, sigortalı olarak yanında çalışacak başka meslektaşlarının masraflarını karşılama olanağı bulunmayan ve deyim yerindeyse bugün artık parça başı iş yaparak hayatta kalan ve sayıları giderek artan meslektaşlarımıza kısaca “freelance çalışıyor” veya kısaca “ofissizler” diyoruz. Yeni beyaz yakalı çalışma rejimini ve sömürünün yeni biçimini açık eden “freelance” çalışma koşullarını mimarlıkta da artık sıkça deneyimlemek zorunda kalmak kaçınılmaz görünüyor. “Freelance bir Dayanışma Ağı” vurgusu yapan Ofissizler internetteki bir yazısında(10) “Özgür Çalışma Ortamı mı Tekil Yeni Sömürü Biçimi mi?” diye soruyor. Bir de tabi kriz nedeniyle küçülmeye giden, kapanan veya kapanma gerekçesiyle işten çıkarmalar yapan ofisler var. Bir taraftan bugün YÖK’ün kararıyla sanat ve spor alanlarında özel yetenek sınavlarının kaldırılması, mesleki yeterliliğin, liyakat konusunun, akademisyenliğin her yönüyle ve çeşitli yöntemlerle alaşağı edilmesi yereldeki emek gündemi açısından atlanamayacak kadar önemli. Bir diğer taraftan Türkiye’de ve dünyada sosyal içerikli çabalarda bile “katılımcılık” - “gönüllülük” - “bedavacılık” üçgeninin tartışmalı konumlanışıyla emeğin neredeyse görünmez ve değersiz hale gelmesi(11) ile karşı karşıyayız. Aslında bu durum, 21. yüzyılda sistemin kendini -biraz da dijital teknoloji eliyle de katmerlenen yeni projeksiyonunu- yeniden üretmesine yardımcı olmaktan öteye gidemiyor. Bütün meslek alanlarında emek-etik-bilgi-güvence gibi konuların içinin boşaltılması ile karşı karşıyayız ve bu konunun altı farkında olmadan ve en güvendiğimiz tarafından oyuluyor ve biz bunu yeni yeni konuşmaya başladık gibi görünüyor. (
Resim 3, 4)
Şimdi biz kapitalizmin özellikle önümüzdeki yüzyılında bütün canlılar olarak sadece hayatta kalma mücadelemize tanıklık edeceği bir çoklu krizler çağındaysak ve bu sefer farklı diyenlere kulak verirsek, dahası mimarlıkta emeğin ve mesleğin kendisinin değersizleşmesi gerçeği,(12) işsizlik, ücretsiz çalışmanın normalleştirilmesi, eğer şanslıysanız ve işiniz varsa bile hayal kırıklığı yaratan, yeryüzüne bir katkısı olmadığını düşündürten -hatta daha yapım aşamasında mutsuzluk getiren- tatminsiz ve epey zararlı projeler; güvencesiz çalışma ortamı ile kolektif varoluşumuzu tehdit eden ekolojik krizle birleşirse ne olur? Bilge Karasu’nun baştaki alıntıda bahsettiği duvarlara ne olur? Buradan nereye varırız?
Tam bu noktada benim “iyimser olmayan umut”(13) muştuladığını düşündüğüm spekülasyon içeren tahayyülümü paylaşmak istiyorum. Bu tahayyüle içinde bulunduğumuz ve önümüzde uzanan çağın ekolojik krizi başta olmak üzere zaten karşılığını alamadığımız ve işe yaramayan hatta dünyaya zarar verici bir projeler silsilesi dayatan, güvencesiz meslek ortamı yardımcı oluyor ve tahayyülde kolaylaştırıcı rol üstleniyor diyebilirim. Pier Vittorio Aureli’nin “Az Yeterlidir”(14) önermesinin bu sefer değişimin olanağı için kullanılmasına bir örnek olarak, hem de koşullar bizi buna zaten zorlamışken! Gezegenimizdeki bütün mimarların ekseriyetle “sosyal ve ekonomik zorunluluklar” ekseninde sıyrılıverdiği (diğer herkes gibi), en iyimser haliyle eğer çaba varsa bile dibi delik bir kovaya su boşaltmaya benzeyen garip haline kolektif olarak bir son verebilsek mesela!(15) Hayal bu ya, kimse bilindik haliyle bu mesleği yapmasa artık; herkes ayrılsa işten, kapatsa dükkanı, mimarlık pratiğini ve hizmetini hep birlikte gerçek ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden tanımlasak. Hani şu tasarladığı köprü yıkılınca istifa edip mesleği bırakanlar gibi… Mevcut iktisadi koşulların hayatlarımızı toptan değiştirmesini göz önüne alarak, ekonomik gerçek zorunluluklardan arta kalan zamanı ve diğer bütün zamanları da mimarlığın kolektif yeni ajandasına vakfetsek. Hep birlikte (mimarlık eğitimi almamış özneler, mahalleliler ve çocuklar dahil) mekân üzerinde ve mekân aracılığıyla çözümler / karşılaşmalar / olanaklar arasak. Mekânsal anlamda ihtiyaçlarımız, müştereklerimiz ve acilen atılacak adımlara dair mimarlık pratiğinin vereceği cevapları arasak. Beni alternatif bir mimarlık pratiğini değil de (önemini kesinlikle yadsımıyorum) radikal bir spekülasyon içeren bir önerme üretmeye iten diğer önemli nedenin mimarlık tarihinden geldiğini belirtmeliyim.
Modern mimarlık pratiğinin kuvvetli toplumsal ajandasına rağmen, II. Dünya Savaşı sonrası kapitalizmin krizini aşmasında başta “az çoktur” mottosu ve seri üretim biçiminde oynadığı araçsal rol ile toplumsal tarafının aşınmasını önemli bir tespit olarak kenara koyalım. (Resim 5) Öte yandan, 1960 ve 1970’lerin ilham verici toplumsallığında Archigram ve Archizoom(16) benzeri değişen teknolojiyle derdi olan ve bir tür toplumsal eşitlik arayan ilham verici alternatif mimarlık düşüncelerinin yine 1980 sonrası -sermayenin dolaşımı ve serbestliği ilkesi ile gösteri ve gözetim toplumu ile- tutarlı bir biçimde açık ofis ızgara planlarında ve serbest AVM planlarında kendini mekânsallaştırmasıyla sonuçlanan kısa 20. yüzyıl mimarlık bakiyemiz düşündürücü değil mi? Örneğin, 1970 yılında “No Stop City” projesinde olduğu gibi ne yeni bir şehrin, ne de mevcut şehrin kökten dönüşümünün önerildiğini söylemenin mümkün olmadığı benzer projelerde, Aureli ve Tattara’nın(17) da belirttiği gibi mevcut kapitalist metropolün kendini yeniden üretmesinin ve üremesinin 1980 sonrası sınır tanımazlığının tasdikinin bağlamsal röntgenini oluşturduklarını söyleyebiliriz. (Resim 6) Bütün bunlar bize şu soruyu sordurmuyor mu: Ya alternatif diye hali hazırda gittiğimiz / gideceğimiz hat, kapitalizmin krizini bu sefer de aşmaya yardım eder, kendini yeniden üretmesinde araçsal rol oynarsa? Bence kriz ortamında mimarlık pratiği üzerinden gerçekleştirmemiz gereken hakiki yüzleşme bu soruya vereceğimiz cevaptan ve hakiki yeni sorular arayışımızdan geçiyor.
NOTLAR
1. Karasu, Bilge, 1979, Göçmüş Kediler Bahçesi, Metis Yayınları, İstanbul, ss.225-226.
2. Petrescu, Doini; Trogal, Kim (ed.), 2017, The Social (Re)Production of Architecture: Politics, Values and Actions in Contemporary Practice, Routledge, Londra.
3. The Architecture Lobby hakkında detaylı bilgi için, bkz. architecture-lobby.org
4. “The Architecture Lobby's Statement on Unpaid Internships”, archinect.com/features/article/150133251/the-architecture-lobby-s-statement-on-unpaid-internships [Erişim: 20.10.2019]
5. “T-A-L Statement on the Green New Deal”, http://architecture-lobby.org/project/t-a-l-statement-on-the-green-new-deal/ [Erişim: 20.10.2019]
6. “‘Mimarlıkta Krizin Bilgisini Üretmek’ Forumu”, https://www.arkitera.com/etkinlik/mimarlikta-krizin-bilgisini-uretmek-forumu/ [Erişim: 20.10.2019]
7. Ücretli ve İşsiz Mimarlar Forumu, https://uimfblog.wordpress.com [Erişim: 20.10.2019]
8.“itaatkar genç mezun bayan mimar ilanı”, eksisozluk.com/itaatkar-genc-mezun-bayan-mimar-ilani--6199150?p=8 [Erişim: 20.10.2019]
9. ofissizler.com [Erişim: 20.10.2019]
10. “Sivil Sayfalar: Özgür Çalışma Ortamı mı Tekil Yeni Sömürü Biçimi mi?” ofissizler.com/sivil-sayfalar-ozgur-calisma-ortami-mi-tekil-yeni-somuru-bicimi-mi/ [Erişim: 20.10.2019]
11. “Identifying the Designer as Worker”, architecture-lobby.org/essay/identifying-the-designer-as-worker/ [Erişim: 20.10.2019]. “Pazar Sekmeleri: Pro Bono (Publico)”, manifold.press/pazar-sekmeleri-pro-bono-publico [Erişim: 20.10.2019]
12. “Türkiye’de Mimarlığın Emek Süreçlerini Yeniden Tartışmak”, momentdergi.org/index.php/momentdergi/article/view/355 [Erişim: 20.10.2019]
13. Terry Eagleton’ın İyimser Olmayan Umut adlı kitabının başlığından esinlenilmiştir.
14. Aureli, Pier Vittorio, 2015, Az Yeterlidir: Mimarlık ve Asketizm Üzerine, Lemis Yayınları, İstanbul.
15. Başka bir dünya mümkünü sadece mimarlık üzerinden yapmayı önerdiğim sanılmasın, hem... hem…’e inanıyorum. Hem makro ölçekte verilecek siyasal mücadele ile hem de her birimizin tekil tekil ve mesleki kolektifle açacağı gediklerin peşindeyim. Mekânın, kapitalizmin üretim ve yeniden üretimindeki özel önemini bir kez daha vurgulamak isterim. Kıymetli hocam Güven Arif Sargın’ın mimarlık pratiğiyle gedikler açmak, kapitalizmin krizini derinleştirme çabası olarak mimarlık ile ilgili MEF Üniversitesi’ndeki Aralık 2018 konuşmasından hareketle söylemini burada ödünç aldığımı söylemeliyim.
16. Archizoom’un “No-Stop City” önermesinden hareketle ve tam zıttı olarak Pier Vittorio Aureli ve Martino Tattara “Stop-City” sınırları olan / durdurulmaya ihtiyaç duyan şehir önermesinde bulunurlar.
17. Tattara, Martino; Aureli, Pier Vittorio, 2007, Stop City, DOGMA, ss.1-8.
Bu icerik 4783 defa görüntülenmiştir.