411
OCAK-ŞUBAT 2020
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Hasankeyf’te Sona Yaklaşırken: Korumada İnsan Odaklı Yaklaşımlar ve İnsan Hakkı Olarak Kültürel Miras

Pınar Aykaç, Dr. Öğr. Üyesi, ODTÜ Mimarlık Bölümü
Berçem Kaya, Şehir Plancısı, ODTÜ Şehir Bölge Planlama Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi

12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf ile pek çok canlıya ev sahipliği yapan Dicle Vadisi, yakın gelecekte geçtiğimiz yazdan itibaren su tutmaya başlayan ve 50 yıl ömrü olduğu öngörülen Ilısu Barajı’nın suları altında kalıyor olacak. TOKİ tarafından oluşturulan yeni yerleşim alanına tarihî yapıların ‘taşınması’ için Hasankeyf’in tarihî çarşısının da yıkımının gerçekleşmesi üzerine süreci ele alan yazarlar, yapımı daha önce defalarca durdurulan Ilısu Barajı projesinin Hasankeyf’e etkilerini ve bu projeyi durdurmaya yönelik mücadeleyi kültürel miras hakkı üzerinden tartışıyor.

 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Hasankeyf için 21 Şubat 2019’da üzücü fakat çok önemli bir karar verdi. Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Metin Ahunbay, Prof. Dr. Oluş Arık, gazeteci Özcan Yüksek ve avukat Murat Cano tarafından yapılan 2006 yılındaki başvuruda; Hasankeyf’in baraj altında kalmasının eğitim hakkı açısından şimdiki ve gelecek nesillerin kültürel miraslarına ulaşım hakkını ihlal ettiğini ileri sürer. AİHM, “kültürel mirası korumaya yönelik evrensel ve bireysel bir hakkın varlığına ilişkin” konsensüs veya eğilimin bulunmadığını belirtir ve konu bakımından yetkisizlik gerekçesiyle başvuruyu reddeder. Ancak AİHM aynı kararda kültürel mirasın korunması ve mirasa erişim sağlanmasındaki artan farkındalığın belirli bir uluslararası çerçeve oluşturmuş sayılabileceği ve davanın gelişmekte olan bir konunun alanına girebileceğini belirtir.(1) Hasankeyf’le ilgili AİHM kararı, 2000’li yıllardan başlayarak özellikle uluslararası bağlamda tartışılan temel insan hakkı olarak “kültürel miras hakkı” kavramını ve bu kavramın kapsamı, olasılıkları ve kısıtları ile ilgili pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi.(2) Bu yazı, yapımı daha önce defalarca durdurulan Ilısu Barajı projesinin Hasankeyf’e etkilerini ve bu projeyi durdurmaya yönelik mücadeleyi kültürel miras hakkı üzerinden tartışacaktır.

HASANKEYF KÜLTÜREL HABİTATI VE ILISU BARAJI / HES PROJESİNİN BU HABİTATA ETKİLERİ

Hasankeyf, Dicle Nehri ve kolları tarafından oluşturulan vadide yer alır. Kalenin bulunduğu Yukarı Şehir, doğal kayalara oyulmuş mağaralar ve nehir kenarındaki Aşağı Şehir, Roma döneminden 1960’lara kadar yerleşim sürekliliği gösterir. Bu süreklilik, ilk olarak kaledeki mağaralarda yaşayanların 1967 yılında Aşağı Şehir üzerindeki sosyal konutlara taşınmasıyla kesintiye uğrar. Yine bu tarihlerden başlayarak, Hasankeyf’in baraj suları altında kalacağı Ilısu Barajı projesinin ön hazırlık çalışmalarıyla gündeme gelir. Hasankeyf yerleşimi Gayrımenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 1978 tarihli kararıyla arkeolojik sit alanı olarak, 22 tarihî anıt ise eski eser olarak tescil edilir. 1981 yılında ise, Yukarı Şehir birinci derece, Aşağı Şehir ise ikinci derece arkeolojik sit alanı olarak belirlenir.(3) (Resim 1-4) Projenin 1996 yılında yap-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkmasının ardından talep olmaması nedeniyle Birinci Ilısu Konsorsiyumu kurulur. Baraj projesi, 1993 yılında çıkan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nden yatırım programına daha önce alındığı gerekçesiyle muaf tutulur. Konsorsiyum, finansman için Avrupalı hükümetlere bağlı çalışan kredi kuruluşlarına başvurur. Bu kuruluşların kredi teminatı için uluslararası standartlarda hazırlanacak ÇED raporu ile yeniden yerleşim eylem planı (YYEP) talep etmesi nedeniyle bu raporlar 2001 yılında kredi kuruluşlarına sunulur. Ilısu Barajı karşıtı protestolar nedeniyle, Birinci Ilısı Konsorsiyumu dağılır ve böylece proje finansman sorunu nedeniyle durur.(4)

Zeynep Ahunbay, Metin Ahunbay, Oluş Arık, Özcan Yüksek ve Murat Cano’nun dava açmasına neden olan süreç, 2004’te İkinci Ilısu Konsorsiyumu’nun kurulmasıyla başlar. Avrupalı kredi kuruluşları, daha önce hazırlanan ÇED raporu ve YYEP’nın güncellenmesiyle birlikte, Dünya Bankası’nın altyapı projelerinde çevrenin ve insanların en az şekilde etkilenmesini amaçlayan çevresel ve sosyal prensiplerinin karşılanması gerekliliği şartını koşar. Ilısu projesinin kredi teminatı, 2007’de Devlet Su İşleri (DSİ) ve konsorsiyumun sosyal, kültürel, ekolojik ve uluslararası su hakları açısından 153 şartı yerine getirmesi koşuluyla kabul edilir.(5) Bu gelişmelerle birlikte, Ilısu Barajı’na karşı mücadele, özellikle Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi ve Doğa Derneği’nin çabalarıyla, projenin 153 şartı yerine getirmesinin sağlamaya yönelik olur. Ancak süreç içinde STK’lar ÇED raporu ve YYEP’nın Dünya Bankası prensipleri, Dünya Barajlar Komisyonu’nun tavsiyeleri ve Birleşmiş Milletler’in “Kalkınma Temelli Tahliye ve Yer Değiştirme Hakkında İlkeler ve Esaslar”ı yerine getirmediğini raporlarla belgeler.(6)

Bu süreçte Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, baraj alanlarındaki kültür varlıklarının korunmasına yönelik 04.10.2006 tarihli 717 no.lu ilke kararı çıkarır. Bu karara göre, baraj yapılması planlanan alanlarda uzmanlardan oluşacak bir heyetin envanter ve belgeleme çalışması yapması, bu alanlarda arkeolojik sit alanları veya taşınmaz kültür varlıklarının bulunması durumunda ise DSİ tarafından bu alanların dışında başka yerlerin planlamasının yapılması önerilir. Baraj alanlarının başka yerde planlanmasının mümkün olmadığının DSİ tarafından tespit edilmesi sonrasında, taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına yönelik uygulamayı belirlemek için bir Bilim Komisyonu oluşturulur. Bu komisyon, öncelikle kültür varlıklarının belgeleme ve kazı çalışmalarının yapılması için bir acil eylem planı hazırlar. Bu çalışmaların değerlendirilmesinden sonra kültür varlıklarının yerinde korunması, taşınması veya belgelenerek su altında bırakılmalarına yönelik önerileri koruma bölge kurullarına sunulduktan sonra karar verilmesi öngörülür. İlke kararında ayrıca koruma uygulamalarının baraj yapımıyla eş zamanlı ilerleyeceği de belirtilir. İlke kararında barajın başka yerlere yapılmasının mümkün olup olmadığına bağımsız bir uzmanlar grubunun değil de DSİ’nin karar veriyor olması ve koruma çalışmalarının baraj yapımıyla birlikte ilerleyeceğinin belirtilmesi, Hasankeyf’in geleceği için büyük tartışmalara neden olur.(7)

Ilısu Barajı projesinin Türkiye ÇED yönetmeliğinden muaf tutulması ve baraj yapımındaki ısrar, baraj karşıtı kampanyanın uluslararası platformda devam etmesine neden olur. Bu süreçte Hasankeyf, tehlike altındaki yerlerden biri olarak Dünya Anıtlar Fonu 2008 denetleme listesinde yer alır. Yine aynı yıl, Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi, İkinci Ilısu Konsorsiyum’una kredi sağlayacak ülkeler olan Almanya, Avusturya ve İsviçre Ankara’daki büyükelçiliklerine proje nedeniyle yerlerinden edilenlerin Avrupa’ya iltica edeceklerini belirten 1.500 imzalı mektup bırakır. DSİ tarafından Hasankeyf’te halka açık toplantılar, görüş alışverişinden çok yaşayanları yeniden yerleşim ile ilgili bilgilendirmek için yapılır. Türkiye’nin 153 şartı yerine getirdiğini değerlendirmek için oluşturulan Ilısu Uzmanlar Komitesi, bu şartlardan yalnızca birkaç tanesinin yerine getirildiğine yönelik rapor yayınlar. Komite, baraj inşaatının ancak baraj kapağının yer alacağı Ilısu çevresindeki köylerdeki kamulaştırmaların ve yeniden yerleşimin bitirilmesinden sonra başlayabileceğini belirtir.(8) Projenin yeniden yerleşim, ekoloji ve kültürel mirasın korunmasına yönelik uluslararası standartları yerine getirmemesi sonrasında kredi kuruluşları 2009’da anlaşmadan çekilir. Bu süreçte Ilısu’yu Durdurun Kampanyası’nın Berlin’de düzenlediği Ilısu Zirvesi, Hasankeyf’i Yaşatma Derneği ve Doğa Derneği etkili olur.

Hasankeyflilerin ve STK’ların bu önemli kazanımı, proje için gerekli olan kredinin yerel bankalardan karşılanacağının açıklanmasıyla kısa sürer. 2010’da baraj inşaatı ve Hasankeyf’in 2 km kuzeyindeki Yeni Hasankeyf yerleşiminin inşaatına başlanır. Yine aynı yıl, Hasankeyf Kalesi’nden bir kayanın düşmesi nedeniyle bir kişinin hayatını kaybetmesi sonrasında Yukarı Şehir’de az da olsa kullanılan mağaralar tamamen boşaltılır.(9) Hâlâ canlılığını koruyan Hasankeyf’teki gündelik yaşam, bu tarihten itibaren yavaş yavaş kaybolmaya başlar. Gündelik yaşamın yerini ise giderek artan kurtarma kazıları ve koruma çalışmaları alır. Aşağı Şehir’deki Koç Camisi, Er-rızk Camisi, Süleyman Camisi, Kızlar Camisi, İmam Abdullah Zaviyesi, Yamaç Külliyesi ve Orta Kapı ile Dicle’nin karşı yakasındaki Zeynel Bey Külliyesi ve Artuklu Hamamı’nda kurtarma kazıları ve Bilim Komisyonu tarafından bir karar verilene kadar acil önlem ve koruma müdahaleleri başlar.(10) Bu çalışmalar devam ederken, Koruma Yüksek Kurulu’nun 2006 ilke kararının iptaline yönelik Hasankeyfi Yaşatma Girişimi’nin açtığı davada yürütmeyi durdurma kararının alınmasından sonra 2009 yılında yeni bir ilke kararıyla baraj yapımının başka yerde yapılamayacağının Kültür ve Turizm Bakanlığı, öğretim üyeleri ve yatırımcı kuruluştan oluşacak bir komisyonca tespit edilmesi önerilir. Bu ilke kararında özellikle yatırımcı kuruluşun kültür varlıklarının korunmasına yönelik karar alacak olan komisyonda yer almasına karşı açılan davanın kazanılmasının ardından 2010 yılındaki ilke kararı komisyon üyelerini, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından uzmanlar ve öğretim üyeleri olarak değiştirir.(11)

2009 yılında Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin, kültürel miras hakkını kültürel hayata katılım hakkının bir parçası olarak tanımasından sonra, Ilısu Barajı’nın Hasankeyf’e etkilerinin bir insan hakları ihlali olarak değerlendirilmesi gerektiği üzerinden karşı mücadele devam eder. Komite STK’ların taraf ülkelerin insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmeleriyle ilgili rapor sunulmasına olanak verdiğinden, Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi 2011 yılındaki komite oturumunda Ilısu Barajı projesini sunar. Komite, bu rapora dayanarak Türkiye hükümetini baraj projelerinde “insan-hakları temelli bir yaklaşımı” dikkate almaları gerekliliği çağrısında bulunur.(12)

Ancak bu çağrıya rağmen Ilısu projesinin belirlenen sürede tamamlanması için bir başbakanlık genelgesi (04.04.2012, no.2012/10) yayınlanarak, proje için gerekli bütün altyapı ve üstyapı inşaatlarının da ÇED yönetmeliğinden muaf tutulmasına karar verilir. Yine aynı yıl, Koruma Yüksek Kurulu yeni bir ilke kararı çıkararak (10.04.2012, no.36), barajların tamamlanarak faaliyete geçmeden önce koruma bölge kurullarından onay alınması gerekliliğini de ortadan kaldırır. TMMOB Mimarlar Odası ve Peyzaj Mimarları Odası’nın başbakanlık genelgesinin ÇED raporu muafiyetine karşı açtığı dava sonucunda, Danıştay 14. Dairesi, Ilısu Barajı projesine ÇED zorunluluğu getirilmesi gerektiğine ve projenin yürütmesinin durdurulmasına kararı verir.(13) Bu karardan sonra yeni bir ÇED Yönetmeliği çıkartılır ve Ilısu Barajı projesinin tekrar ÇED raporu muafiyeti sağlanır.(14) Ilısu Barajı projesinin durdurulmasına yönelik bütün bu çabalara karşın, Orman ve Su İşleri Bakanı, projenin Hasankeyf’in korunmasını sağlayacağını ifade ederek, aşağıdaki açıklamaları yapar: “Aslında bu proje tarihi kurtarmaya yöneliktir… Tarihî eserler kurtarılacak. Taşınacakları taşıyacağız, taşınamayacakları su altında koruyup benzerini kültürel parkta yapacağız. Arkeolojik kazılarda çıkan eserler için muhteşem bir müze inşa edeceğiz. Bu müze hem kapalı, hem de açık olacak... Ilısu projesi Hasankeyf'in kurtarılması için bir fırsattır.”(15)

Ilısu projesinin Hasankeyf’e etkileri değerlendirildiğinde, Bakan’ın yukarıda bahsettiği gibi projenin güncel koruma yaklaşımlarıyla fazlaca çeliştiğini görebiliriz. Kültürel miras günümüzde fiziksel, çevresel ve sosyo-ekonomik olarak sürekli değişen ve dönüşen bir süreç olarak tanımlanabilir.(16) Bu süreç, farklı ölçeklerde insan ve insan olmayan aktörlerin karmaşık ilişkileriyle oluşur.(17) “İnsani

Değer Olarak Miras ve Peyzaj” başlıklı Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) Floransa Bildirgesi, bu karmaşık ilişkinin “kentsel ve kırsal peyzajlar arasında, kültürel, sosyo-ekonomik ve çevresel süreçlerle, aynı zamanda insan nüfusunun mutluluğuyla (well-being) ilgili” olduğunu belirtir. Bildirge ayrıca peyzajların kültür ve doğanın bütünleştiği, canlı türleri ve yaşam alanlarını da içeren birer “kültürel habitat” olduklarını vurgular.(18) Bu bakış açısıyla, Ilısu Barajı ve rezervuar alanı, Hasankeyf ile birlikte Dicle Nehri ve çevresindeki 50 yerleşimin yüzyıllar içinde oluşmuş karmaşık ilişkiler ağını tamamen yok etmektedir. Yerleşim, topoğrafyayla uyumlu gelişen özgün makro-formunun yanı sıra, Bismil Ovası ve Dicle Vadisi ile kurduğu ekolojik koridor ile florası ve faunasıyla önemli bir biyolojik çeşitlilik sunmaktadır.(19) Ilısu Barajı’nın tarihî ve kültürel doku üzerinde yaratacağı tahribatın yanında, ciddi bir ekolojik tahribata da sebep olacağının altını çizmek gerekir. Avrupalı kredi kuruluşları için hazırlanan ÇED raporunun güncellenmemesi ve proje ile ilgili sosyal etki değerlendirme raporunun olmayışı, etkilerin ne boyutta olacağını bilmemizi engelliyor.

Avrupa Konseyi’nin 2005 yılında kabul ettiği “Kültürel Mirasın Toplum için Değeri” başlıklı Faro Sözleşmesi, “kültürel mirasa yönelik hakların”, kültürel yaşama katılma hakkının bir parçası olduğunu kabul eder.(20) Eryazıcıoğlu ve Cengiz bu sözleşmeyle birlikte, koruma yaklaşımlarının amacının kültürel mirasın insanlardan bağımsız kendi başına korunmasından çok insanların ve toplumun daha geniş beklentilerini karşılama olması gerektiğinin anlaşıldığını vurgular.(21) İnsan ve insan hakları odaklı olarak nitelendirilen bu yaklaşımlar, korunması gerekli yapı, alan veya ögeyi merkezine almaktan çok birey ve topluluklar için kültürel mirasın önemi ve potansiyeline odaklanır. Bahar Aykan, kültürel mirasla ilişkili birey ve toplulukların katılımına yer vermeyen politika ve uygulamaların artık yalnızca bir yönetim sorunu değil, aynı zamanda bir insan hakkı ihlali olduğunu değerlendiren yeni yaklaşımların ortaya çıktığını belirtir.(22) Bu çerçevede, Ilısu projesi kapsamında yapılan koruma müdahalelerine Hasankeyf’te söz sahibi olduklarını dile getiren herkes, bölgede yaşayanlar, STK’lar, ulusal ve uluslarası pek çok uzmanın dahil edilmemesi bir kültürel miras hakkı ihlali olarak değerlendirilebilir. DSİ, baraj projesinde bölgede yaşayanların görüşlerini almamış ve proje sürecine katılımlarını sağlamak yerine yalnızca bilgilendirme toplantıları düzenlemiştir. Ayrıca projenin paydaş katılımını sağlayacak bir eylem planı olmamıştır.

Yapı ve alanlar ile ilgili DSİ tarafından koruma yaklaşımı olarak değerlendirilen uygulamalar, ulusal ve uluslararası koruma ilkeleri açısından da oldukça tartışmalıdır. Önceleri taşınması öngörülen tarihî köprünün sonrasında taşlarla kaplanması ve Er-rızk Camisi’nin taşınması için tarihî Hasankeyf çarşısının yıkılması tartışmalı uygulamalardan yalnızca bazıları. (Resim 5, 6) Mardinike Külliyesi gibi su altında kalacak yapıların dolgu malzemeleri ile kapatılması fiziksel koruma açısından kabul gören bir yöntem olsa da, bizim göremeyeceğimiz bir tarihte baraj suları çekilince bu yapı grubunda oluşacak tahribatları öngörmek çok zor değil. Aralık 2019 tarihine kadar, Hasankeyf Yeni Yerleşim Alanı’nda oluşturulan arkeoparka Zeynel Bey Türbesi, Artuklu Hamamı’nın yalnızca soğukluk kısmı, İmam Abdullah Zaviyesi’nin türbesi ve minaresi, Eyyübi (Kızlar) Camisi, Sultan Süleyman Camisi’nin taç kapısı ve sökülen minaresi ile Hasankeyf Kalesi’nin Orta Kapısı taşındı. Er-rızk Camisi ise taşınma sürecinde. Zeynel Bey Türbesi çevresindeki peyzajla beraber bir bütünlük oluşturan bir külliyenin parçasıydı. Külliyeden yalnızca türbe taşınarak, külliyenin diğer yapılarını oluşturan duvar kalıntıları yerlerinde bırakıldı. Arkeopark alanında bu kalıntılar yeni taşlarla yeniden üretildi. Benzer bir şekilde Artuklu Hamamı’nın ılıklık, sıcaklık, su deposu ve külhan mekânlarının kalıntıları da Dicle Nehri kenarında bırakıldı. (Resim 7, 8)

ICOMOS Yeni Zelanda tarafından kabul edilen Kültürel Miras Değeri Taşıyan Yerlerin Korunması ile ilgili 2010’da yenilenen tüzük, kültürel miras alanlarının taşınmasının bir “koruma süreci” olmadığını belirtir.(23) Arkeoparka taşınan yapılar, kültürel mirası bağlamından soyutlanmış fiziksel birer anıt olarak gören, artık terk edilmiş bir koruma yaklaşımını referans alıyor. Tarihî köprüyü anımsatacak daha küçük ölçekte yeni bir köprünün yapılması, topoğrafyayla bütünleşen Orta Kapı’nın uyumsuz bir topoğrafyaya yerleştirilmesi, alana teknelerle de ulaşılacak olması nedenleriyle, arkeoparkın kültürel, tarihî ve sosyal olarak bağlamsızlaştırılmış yapay bir eğlence parkı olma tehlikesi çok yüksek. Ekim 2019’da açılan Hasankeyf Müzesi’nde yerleşimin Prehistorik dönemden Osmanlı dönemine kadarki arkeolojik eserlerle birlikte, yerleşimin ve taşınan yapıların maketleri sergileniyor. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı’na göre müze, hem arkeolojik hem de etnografik özellikleriyle, “yörenin geçmişten günümüze her türlü kültürünü yansıtma özelliğine sahip”.(24) Bu yaklaşım, Hasankeyf gibi yüzyıllardır yaşayan bir kültürel miras alanının artık geçmişte kalmış yaşantısının da müzeleştirilmesini öngörüyor. Tarih boyunca karşılaştığı istilalara ve yağmalara rağmen 12 bin yıldır yerleşim sürekliliği gösteren Hasankeyf’teki ilk nüfus kaybı, mağara yerleşkelerinin boşaltılması ve yaşayanların sit alanı üzerine inşa edilen sosyal konutlara taşınmasıyla başlar. Bu tarihten sonra nüfus üzerindeki ikinci ve en büyük tehdit, yerleşimin baraj suları altında kalması olmuştur. Hasankeyf uzun zamandır festivallerin yapıldığı, yerli ve yabancı birçok turistin ağırlandığı canlı döneminden uzak, kalenin tarihini birçok dilde anlatan çocuklarından mahrum bir şekilde sessizce sonunun yazılmasını bekliyor. 2010 yılında kaleden düşen kaya sebebiyle üst kale ve vadi boyunca kaleye doğru uzanan tarihî çarşı içerisindeki mağaralardaki işletmeler kapatılmış, Hasankeyf’i insansızlaştırma süreci başlamıştır. (Resim 9-11) Özellikle 2005 yılından itibaren ulusal ve uluslararası düzeyde aralarında Almanya’dan WEED, Avusturya’dan ECAWatch, İsviçre’den Berne Declaration, Belçika’dan FERN ve Britanya’dan KHRP ve Corner House’un da yer aldığı birçok STK, baraj inşaatına karşı Hasankeyf’teki yaşantının sürmesi için girişimlerde bulunmuşlardır.(25)

Bu girişimler yerelde ve uluslararası düzeyde pek çok alanda ses getirmiş olsa da, yerleşimin bütünüyle korunması için yeterli olamamıştır. 2019 yılı itibariyle baraj inşaatı sebebiyle, yerel nüfusun yeni yerleşkeye taşınması ve tarihî çarşının tamamen yıkılmasıyla alan sosyal kodlarından büyük ölçüde arınmıştır. Yerel ve merkezî yönetimlerin buradaki rolü, salt ekonomik kalkınmayı hedefleyen kısa erimli projeler üretmek yerine; koruma bilinci ve farkındalığını sağlamanın yanında, yerleşme dinamikleri ile bütünleşik koruma uygulamalarının önünü açmak olmalıdır. Temel insan haklarından biri olan barınma hakkı ihlaline sebep olan bu tür uygulamalar, koruma pratiği için “neyi koruyoruz?” sorusuna verilecek cevabın ne kadar kritik bir anlam taşıdığını da göstermektedir. Bu çerçevede, ekonomik, sosyal ve ekolojik kalkınmanın sağlanabilmesinin yanında kültürel ögelerle birlikte somut olmayan kültürel miras ve yaşantının birlikte korunması büyük önem taşımaktadır.

İNSAN HAKKI OLARAK KÜLTÜREL MİRASIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

2016’da kabul edilen kanun tasarısıyla, Hasankeyf’in sular altında kalacağı ve Hasankeyf Belediyesi’nin hukuki varlığını yeni yerleşim yerinde sürdüreceği kanunlaşmış oldu.(26) STK’lar ve aktivistler Hasankeyf'in UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınması için çağrı yaptılar.(27) Aynı yıl, Europa Nostra Hasankeyf’i En Tehlikede Olan 7 Kültür Mirası Siti Listesi’ne aldı.(28) Temmuz

2019’da kurulan Hasankeyf Koordinasyonu, Ilısu Baraj projesi bitmiş olsa da, barajın rezervuar alanında kalan Hasankeyf’te su tutulmaması için mücadelesini sürdürüyor.(29) Kültürel mirasın korunmasındaki uluslararası sözleşmeler ve Dünya Miras Komitesi’nin yaptırım gücü, çoğunlukla uluslararası kamuoyu oluşturmakla sınırlı. Bu nedenle miras alanlarına yönelik uygulamalar, ulusal ve yerel ölçekteki koruma mevzuatları ve karar vericilere bağlıdır. Buna karşın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ulusal ve yerel ölçekte bağlayıcılığı vardır. Yazının başında söz ettiğimiz Zeynep Ahunbay, Metin Ahunbay, Oluş Arık, Özcan Yüksek ve Murat Cano’nun açtığı dava olumsuz sonuçlanmış olsa da, mahkemenin verdiği karar kültürel mirasın bir insan hakkı olarak sayılabileceğinin mevzuat açısından yakın zamanda mümkün olabileceğine dair bir olasılığı akıllara getiriyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu, insan hakkının bireysel, toplumsal ve bütün insanlık gibi farklı şekillerde yorumlanması sonucunda doğabilecek anlaşmazlıklar. Bahar Aykan, Ian Hodder’a referansla kültürel miras hakkının yalnızca bireylerin kendi miraslarına erişimi veya belli toplulukların kendi miraslarında söz sahibi olması gibi algılanmaması gerektiğini vurgulamaktadır.(30) Kuramsal ve pratik çerçevede kültürel değer ve toplum yararını vurgulayan yaklaşımlar, kültürel mirasın korunmasının insan hakları temelli tartışılmasına olanak sağlayarak uluslararası sözleşmelerde yer almasının yolunu açmıştır. Bu bağlamda Faro Sözleşmesi, herkesin tek başına veya ortaklaşa olarak kültürel mirastan yararlanabilmesini kabul ederek, kültürel miras hakkı için daha kapsayıcı bir tanım yapmamıza yarayabilir.(31) Kültürel mirastan yararlanma yalnızca bilgilenme veya kullanma olarak algılanmamalı, kültürel mirasın belki de baraj projelerinden daha fazla bir bölgenin veya bir ülkenin sürdürülebilir kalkınmasında sağlayacağı katkı olarak da düşünülmelidir. Böylelikle bir insan hakkı olarak kültürel miras; tarihî, sosyo-kültürel ve ekolojik açıdan büyük zararlara neden olacak büyüme odaklı kalkınma modellerinin yerine, insanların temel haklarına ulaşmalarına ve insan mutluluğuna katkı sağlayacak bir itici güç olabilir.(32)

NOTLAR

1. “Ahunbay ve diğerleri / Türkiye”, istanbulbarosu.org.tr/files/aihm/201902aihm.pdf [Erişim: 02.12.2019]

2. Drazewska, Berenika, 2018, “Hasankeyf, the Ilisu Dam, and the Existence of ‘Common European Standards’ on Cultural Heritage Protection”, Santander Art and Culture Law Review, cilt:4, sayı:2, ss.89-120. Aykan, Bahar, 2018, “Saving Hasankeyf: Limits and Possibilities of International Human Rights Law”, International Journal of Cultural Property, cilt:25, sayı:1, ss.11-34.

3. Ahunbay, Zeynep, 2010, “Hasankeyf: İnsanlığın Doğal ve Kültürel Mirası ve Korunması”, Diyarch Mimarlık Bülteni, ss.34-43.

4. Hasankeyf Koordinasyonu, 2019, “Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi Eleştiri Raporu”, ss.10-12. hasankeyfgirisimi.net/?p=1210&lang=tr [Erişim: 02.12.2019]

5. Eberlein, Christine; Heike, Drillisch; Thomas, Wenidoppler; Ayboğa, Ercan, 2010, “The Ilisu Dam in Turkey and the Role of Export Credit Agencies and NGO Networks”, Water Alternatives, cilt:2, sayı:3, ss.291-312.

6. Eberlein; Heike; Wenidoppler; Ayboğa, 2010, ss.291-312.

7. Ahunbay, 2010, ss.34-43.

8. Eberlein; Heike; Wenidoppler; Ayboğa, 2010, ss.291-312.

9. Başkaya, Zafer; Türk, Emre, 2015, “Barajların Olası Çevresel ve Sosyo-Ekonomik Etkilerinin Halkın Bakış Açısıyla Değerlendirilmesi: Ilısu Barajı ve Hasankeyf Örneği”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt:8, sayı:40, ss.347-383.

10. Sevgi, Serap; Çetin, Murat; Yılmaz, Mesut, 2017, “Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi’nin Koruma ve Kurtarma (Taşıma) Projesi”, Kargir Yapılarda Koruma ve Onarım Semineri IX Bildirileri, 5-6 Aralık 2017, İstanbul, ss.10-37.

11. Ahunbay, 2010, ss.34-43.

12. CounterCurrent - GegenStrömung, 2011, “Dam Construction in Turkey and its Impact on Economic, Cultural and Social Rights”, Submission to the UN Committee on Economic, Social and Cultural Rights for its 46th Session, 2 - 20 May 2011,
tbinternet.ohchr.org/Treaties/CESCR/

Shared%20Documents/TUR/INT_CESCR_NGO_TUR_46_10201_E.pdf

[Erişim: 02.12.2019]

13. “Danıştay, Çevre Kanunu ve Çed Yonetmeliğine Uygunluk Gorülmediği Gerekçesiyle Ilısu Baraj ve Hes Projesine Yürütmeyi Durdurma Kararı Verdi”, peyzajmimoda.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=5487&tipi=2 [Erişim: 02.12.2019]

14.  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2013, “Yönetmelik”, resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/10/20131003-3.htm [Erişim: 02.12.2019]

15. "100 Milyon Dolarla Hasankeyf'teki Eserleri Kurtaracağız", haberler.com/bakan-eroglu-100-milyon-dolarla-hasankeyf-teki-3900714-haberi/ [Erişim: 02.12.2019]

16.  Harvey, David C., 2001, “Heritage Pasts and Heritage Presents: Temporality, Meaning And The Scope Of Heritage Studies”, International Journal of Heritage Studies, cilt:7, sayı:4, ss.319-338.

17. Okumuş, Gökhan; Bilgin Altınöz, Güliz, 2019, “Sürdürülebilir Koruma için Değişimi Anlamak ve Yönetmek: Karmaşık Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı Olarak Gölyazı (Apolyont) / Bursa Örneği”, Türkiye Kentsel Morfoloji Araştırma Ağı II. Kentsel Morfoloji Sempozyumu Bildiri Kitabı, İstanbul, ss.517-537.

18. “İnsani Değer Olarak Miras ve Peyzaj Hakkında Floransa Bildirgesi”, icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_tr0034808001536912096.pdf [Erişim: 02.12.2019]

19. Doğa Derneği, 2015, “Hasankeyf Yok Olmasın”, dogadernegi.org/wp-content/uploads/2015/09/Hasankeyf-Kitapcik.pdf [Erişim: 02.12.2019]

20. “Council of Europe Framework Convention on the Value of Cultural Heritage for Society”,

coe.int/en/web/conventions/full-list/-/conventions/rms/0900001680083746 [Erişim: 02.12.2019]

21. Eryazıcıoğlu, Erdem; Cengiz, Hüseyin, 2018, “İnsan Hakları Odaklı Bir Kültürel Miras Sistemi için Değerlendirme Modeli”, Megaron, cilt:4, sayı:13, ss.636-650.

22. Aykan, Bahar, 2018, “Kültürel Miras Hakkı: Kültürel Mirasa İnsan Hakları Temelli Güncel Yaklaşımlar”, Alternatif Politika, cilt:10, sayı:2, ss.231-252.

23. “Charter for the Conservation of Places of Cultural Heritage Value”, icomos.org.nz/wp-content/uploads/2016/08/NZ_Charter.pdf [Erişim: 02.12.2019]

24.  “Batman'da Hasankeyf Müzesi Açıldı”, ntv.com.tr/sanat/batmanda-hasankeyf-muzesi-acildi,BySGSS92VUOCDk16SNf3Lw [Erişim: 02.12.2019]

25. İMO Diyarbakır Şube, 2005, “Hasankeyf’i Kurtarma Çalışmaları”, Türkiye Mühendislik Haberleri, sayı:439-440, ss.24-27.

26. “Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, tbmm.gov.tr/kanunlar/k6663.html [Erişim: 02.12.2019]

27. “Hasankeyf için Unesco'dan 'Türkiye Adaylık Başvurusu Yapmadı' Açıklaması”, haberler.com/hasankeyf-icin-unesco-dan-turkiye-adaylik-8126842-haberi/ [Erişim: 02.12.2019]

28.  “Basın Bildirimi”, europanostra.org/wp-content/uploads/2017/06/20170629-PR-Hasankeyf-Turkey-TR.pdf [Erişim: 02.12.2019]

29. “İstanbul’da Hasankeyf Koordinasyonu Kuruldu”, hasankeyfgirisimi.net/?p=1031&lang=tr  [Erişim: 02.12.2019]

30. Aykan, 2018, ss.231-252.

31. Council of Europe, 2005.

32. 2011 ICOMOS Paris Deklarasyonu, kültürel mirası sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir itici gücü olarak görür. Avrupa Komisyonu tarafından 2014’te kabul edilen “Avrupa için Kültürel Mirasa Bütünleşik Yaklaşıma Doğru Tebliği” ise kültürel mirasın ekonomik büyüme ve sosyal bütünleşmedeki öneminin azımsandığından yola çıkarak, kültürel mirasın sürdürülebilir kalkınmadaki potansiyelinin mevcut ekonomik ve sosyal etkilerinin ölçülebilmesiyle anlaşılabileceği ve böylece kültürel miras odaklı politikalar geliştirilebileceğini vurgular. Bkz. ICOMOS 2011, “The Paris Declaration On Heritage as a Driver of Development”, icomos.org/Paris2011/GA2011_Declaration_de_Paris_EN_20120109.pdf [Erişim: 02.12.2019].

Avrupa Komisyonu, 2014, “Towards an Integrated Approach to Cultural Heritage for Europe”,

ec.europa.eu/assets/eac/culture/library/publications/2014-heritage-communication_en.pdf [Erişim: 02.12.2019]

Bu icerik 5871 defa görüntülenmiştir.