411
OCAK-ŞUBAT 2020
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
TEHDİT ALTINDAKİ KÜLTÜR MİRASI

Ortaçağ Yapılarını Soysuzlaştırmak: Konya II. Kılıçarslan Köşkü

Zeynep Eres, Doç. Dr, İTÜ Mimarlık Bölümü, Mimarlar Odası Kültürel Mirasın Korunması ve Geliştirilmesi Komitesi

 

Son yıllarda özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait arkeolojik harabe niteliğindeki anıt yapıların “restorasyon” adı altında diriltilmesine yönelik büyük bir çaba gözlenmektedir. Özgün tarihî yapının taşıdığı bütün değerli izleri silen ve onu yeni inşa edilmiş bir taş bina durumuna indirgeyen bu yaklaşımın örneklerini Eski Van’dan Beçin Kalesi’ne pek çok yerde görmekteyiz. Bu bağlamda Konya II. Kılıçarslan Köşkü olarak anılan, Konya’nın merkezinde Alaeddin Tepesi’nin eteğinde yer alan Selçuklu dönemi duvar kalıntıları da, hüzünlü bir restorasyon öyküsünün merkezinde yer almaktadır. Konya’nın iç sur sisteminin bir parçası olan burç yapısının üst kesimindeki köşkün varlığı 19. yüzyıl gravür ve fotoğraflarında açık olarak görülür. Ancak uzun süre kullanım dışı kalan yapı, 20. yüzyıl başında üst katını yitirir ve yalnız sur hattındaki kerpiç beden duvarları ile köşkü taşıyan iki konsol varlığını sürdürür. Yok olma aşamasına gelmiş olan yapı, 1961-1962 yıllarında ODTÜ’lü öğretim üyelerinin katkısı ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü mimarlarından İhsan Kıygı tarafından geliştirilen bir koruma çatısı ile açık hava koşullarına karşı koruma altına alınmıştır. Dönemin modernist mimarlığını temsil eden bu betonarme kabuk çatı, Karatepe-Aslantaş arkeolojik alanında Turgut Cansever tarafından tasarlanan koruma çatısının hemen ardından Türkiye’nin arkeolojik alanda ikinci koruma çatısı uygulaması olmuştur.

Dönemi için öncü bir tasarım olan koruma çatısı, 2016-2017 yılında taşıyıcı sisteminin yıprandığı gerekçesiyle yıkılarak ortadan kaldırıldı ve köşkün çevresinde kazı çalışmalarına başlandı. Kılıçarslan Köşkü’nün yakın çevresinin kazıyla açığa çıkartılarak sergilenmesinin planlanması doğru bir yaklaşım olmakla birlikte, köşkün kendisinin çelik ve cam malzeme ile adeta diriltilmeye çalışılması son derece tartışmalı bir durum oluşturdu. Her şeyden önce Türkiye’nin hem ilk betonarme kabuk uygulamalarından biri, hem de ikinci koruma çatısı olan yapının kültür varlığı değerinin göz önünde bulundurulması gerekirdi. Korumakta olduğu tarihî yapıdan farklılaşan mimarisi ile kendi dönemini yansıtarak onu koruyan çatının yerine önerilen ve halen uygulaması süren proje ise, bir arkeolojik varlığı korumaya yönelik kabul edilebilir bir müdahale yöntemi değildir. Koruma çatısı olarak inşa edilmekte olan yapı, Kılıçarslan Köşkü’nün günümüzde var olmayan üst kesimini çelik, cam ve beyaz renkli kaplama levhaları kullanarak son derece hantal bir tasarımla ayağa kaldırmaya çalışan sahte bir rekonstrüksiyon uygulamasıdır. Her ne kadar bu yeni yapının köşke zarar vermediği savlansa da sonuç; Kılıçarslan Köşkü olarak anılan ve günümüze bu boyutta ulaşabilmiş ender kerpiç yapılardan olan bu 12. yüzyıl Selçuklu yapı kalıntısının tüm özgün değerlerini silen, onu soysuzlaştıran bir müdahaledir. Dergimizin “Türkiye Tehdit Altındaki Kültür Mirası” köşesinde bu yanlış uygulamayı ele alırken, bir yandan da meslektaşlarımızın kendi çevrelerinde saptadıkları, bu tür arkeolojik nitelikteki Ortaçağ yapılarına yönelik zarar verici nitelikteki koruma-restorasyon uygulamalarını kısa bir tanıtım yazısı ve fotoğrafıyla dergimize iletmesini rica ediyoruz.

Bu icerik 2743 defa görüntülenmiştir.