311
MAYIS-HAZİRAN 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

OKURLARDAN

DOSYA: SORUŞTURMA 2003
MİMARLIK GEÇMİŞİNİ DEĞERLENDİRİYOR

KENTSEL TASARIM VE KORUMA PROJESİ YARIŞMASI: ANTALYA KARAOĞLU PARKI, BELEDİYE BİNASI VE ÇEVRESİ

MİMARLIK VE KENT

KORUMA

  • YARARSIZ MİMARLIK
    Gürhan Tümer, Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Bölümü



KÜNYE
DOSYA: SORUŞTURMA 2003
MİMARLIK GEÇMİŞİNİ DEĞERLENDİRİYOR

TÜRKİYE'DE ÇAĞDAŞ MİMARLIĞIN (1923-2003) ÖNDE GELEN 20 ESERİ

Ali Cengizkan

Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü

SORUŞTURMANIN YÖNTEMİ

Mimarlık alanında bu tür değerlendirmelerin yapılmayışı, yapılsa bile bunların çok az sayıda oluşu, ilginçtir. Kuşkusuz sanat alanları ile mesleki alanlar aynı biçimde çalışmaz ve kendi alanlarını aynı yollarla kurmazlar. Ancak bu alanların, "yaşam", "üretim" ve "dil" gibi pratiklerini birbirine bağlayan bir "söylemsel pratik" vardır. "Söylemsel pratik", bir dil olarak mimarlığı, yaşamın değerler dizgesi ve üretim pratiği ile buluşturuyor; öte yandan, bu "söylemsel pratik", öznenin bilincinde olarak geliştirdiği bir süreç değil, ancak bu alandaki her ediminde öznenin önünde ışık yakıyor. Bu gözle baktığımızda, mimarlık alanındaki değer yargılarının yayılımının, ya değeri 'tescil edilmiş', 'ortak kabul görmüş' eleştirmen, kuramcı ve eğitimci tarafından, onların yaptığı/verdiği yayınlar/dersler/konferanslar ile ; ya, daha gizil biçimde, belli kurumların yayınladıkları seçkiler (antoloji) ve yıllıklar üzerinden; ya, yine son yıllarda artan biçimde, mimarların kendi yapılarını dergilerde yayınlamakla yetinmeyip, kendi kitaplarını hazırlamaları/hazırlatmaları yoluyla; ya da, iki yılda bir yapılan TMMOB Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri benzeri tanıtıcı sergi ve ödüllerin yanısıra, ulusal ve uluslararası mimarlık yarışmaları (bunların şartnamesi / sonuç katalogları / jüri istekler listesi ve soru-yanıtları / kolokyumu tartışmaları / yarışma sonrası eleştirileri) yoluyla oluşturulmakta olduğu görülmekte.

Oysa soruşturma, anket, sorgu benzeri adlar taşıyan, şu anda önünüzde bulunan türdeki çalışmalar, mimarlık meslek alanındaki tasarım-uygulama-kullanım-eleştiri-değerlendirme aşamalarını oluşturan tasarımcı-uygulamacı-yüklenici-kullanıcı-kuramcı-eleştirmen-eğitimci rollerini hep birlikte ele almamızı sağlayarak, hem bu dünyayı (sphere) daha kapsamlı algılamamızı kolaylaştıracak; hem de bu kapsamlı alandaki bütünlüğün niteliğinin oluşturulmasında meslek grubu olarak görevlerimizi bize anımsatacaktır. Kuşkusuz girilecek bu yolda, örneğin kullanıcı ile yapılacak bir soruşturma sonucunda, yelpazenin öbür ucunda yeralan "popüler kültüre teslim olmak", "kitle kültüründen etkilenmek", "magazinel beğeni ve tercihlerin mimarlık alanına sızmasına engel olamamak", gibi duruşların (pozisyon) etkisinde kalmanın yersizliği böylece anlaşılacaktır. Çünkü bir alanın bilinmesi ile birlikte, bu alandaki uygulama duruş ve tutumlarına hemen teslim olunması sözkonusu değildir. Ayrıca, bu 'ilk olan ama son olmamasını' önerdiğim soruşturmada, soruşturma özneleri yalnız mimarlardır; dolayısıyla bir 'kendi alanını bilme girişimi' sözkonusudur. Hem, kendi alanını 'bilmeden', o alanla ilgili bırakın tutum ve duruş, görüş geliştirmek bile olanaklı mıdır? Ne yazık ki, bu soruşturmanın kapsam alanı içindeki (1923-2003) onyıllar boyunca mimarlık alanındaki değerler-yargılar-beğeniler, ya bilinçli-bilinçsiz alınarak sorgulanmadan adapte edilen; ya da savunanların ellerinde birer tüfek gibi, onların söyleme cerbezeleriyle orantılı haklılık payı (isterseniz, 'gücü' diyelim) kazanan görüşler bütünüdür. "Modern Mimari Hareket"in güçlü söylemselliği birinciye örnekse, Sedad Hakkı Eldem gibi tarihsel figürlerin her dedikleri-yaptıkları da ikinciye örnektir. Sonuç olarak, böyle bir akışa kapılmanın sonucunda, mimarlık alanını ilgilendiren pek çok konu, üzerinde durulamaz, konuşulamaz, sorgulanamaz, ama gariptir ki, hoşnutluk duyulup övülebilen ya da rahatsızlık duyulup şikayet edilebilen, bir özellik kazanabilmektedir.

Oysa, mimarlık alanındaki etkinliklerin, bilimsel yaklaşım ve arayış olduğu kadar sanatsal yaklaşım ve arayışlar barındırdığının da kanıtı olarak, ancak her iki boyutun da mimarlık ürünü üzerinden birleşerek, bu kez ürünün dolaşım dünyasını da tanımlayıp belirleyen bir kolektif ortamda buluştuğunu söylemek uygundur. Ayrıca etkinliğin kolektif ve görece süreç ve sonuçlarla bağımlı olduğu, arayışların ise sezgisel boyutlarıyla öznel olmaktan kaçınamayacağını bilmek gerekir. Dolayısıyla bütün bu etkenlerin buluştuğu bileşim alanını "mimarlık kültürü" şemsiye başlığı altında değerlendirebileceğimizi düşünüyorum.

SORUŞTURMANIN DÖKÜMÜ

Elinizdeki soruşturma, dağıtıldığı ve yanıtlayan kişilerin kimliklerine bakılırsa, mimarların kendi mesleki ürünlerine bakışını derlemeyi hedefliyor. Mimarlık Dergisi Yayın Kurulu tarafından hazırlanan ve Yayın Komitesi adına gönderilen soruşturma metni, aynen şöyle:

“ MİMARLIK dergisinde, 311. sayıdan itibaren, Türkiye’nin önde gelen çağdaş mimarlık eserlerini belgeleyen bir dosyaya başlıyoruz. Bununla, Docomomo-Türkiye’nin kurulmasının ardından, “modern mimarlık mirası”nı belgeleme çalışmalarına katkı yapma ve hız kazandırmanın yanı sıra, UIA-2005 Kongresi sürecine giren Türkiye’nin çağdaş mimarlık ürünlerine de dikkati çekmeyi amaçlıyoruz. Mimarlık ürünleri, tek yapı ölçeğinden, yapı grubu ve yerleşkelerine kadar farklılaşan yapıları kapsayabilir; bunlar Türk mimarların ürünleri olabileceği gibi, yabancı mimarlar tarafından yapılmış da olabilir. Dosyayı, aşağıdaki soruya vereceğiniz yanıtlar ile buna ilişkin kısa değerlendirmeleriniz oluşturacak. Soru şöyle:

Sizce, 1923 – 2003 arasındaki 80 yıllık dönemde gerçekleşen, Türkiye çağdaş mimarlığının önde gelen 20 eseri hangileridir? ”

Soruşturmanın gönderildiği 477 kişiden, 366'sı özel kişi; diğerleri ise 31'i bölüm başkanlığı; onların konuyla ilgilendiğini düşündükleri toplam 60 kişi; Mimarlar Odası Şube dergilerinin editörleri (toplam 5 kişi) ve Şube dergi editörleri eliyle ulaşılacak, dergiye en çok katkı veren en fazla 5er kişi (toplam 15 kişi)... Böylece Mimarlar Odası Yayın Komitesi'nin, alanında tanınmış akademisyen (mimarlık tarihçisi, kuramcı, tasarım eğitimcisi, mimarlık bilimleri uzmanı), uygulamacı mimar, hem akademisyen hem de uygulamacı olan mimarlar, mimarlık öğrencileri ve disiplinin örgütlenme ve yayın dünyasındaki temsilcilerine, belli ölçüde seçici davranarak, ulaşmayı denediği anlaşılmakta. Yanıtların, gönderilen kişi sayısının yaklaşık onda birinden alınmış olması (477 gönderiden 57 yanıt) insanı düşündürüyor. Başta kurduğumuz çerçeve içinde, acaba Mimarlar Odası'na kayıtlı bütün mimarlara ulaşılabilir miydi? Böylece, örneğin 500'ü aşkın bir katılım ile, ciddi ve güvenilir bir soruşturma tabanı elde edilebilirdi. İleride, belki yukarıdaki çerçeve içinde, belli örneklem gruplarındaki mimari ürün kullanıcısı deneklerle yapılacak genel bir soruşturma da çok yararlı olabilir.

Yanıt verenler, 15 akademisyen, 6 akademik kurum birimi, 6 akademik ve uygulamacı kimlik, 16 uygulamacı kimlik ve diğerlerinden oluşmaktadır. Bu yazımız, yanıt verenlerin ölçütleri (öznel) ve yapıların nitelikleri (nesnel) üzerinden soruşturmayı değerlendirecek bir çerçeve ortaya koymakta; ilk 20 yapının yanısıra, tüm sıralamayı vermekte; ayrıca değerler zenginliği yansıtan örnek yanıtları, gerekçeleri ile birlikte görüşlerinize sunmaktadır. Ancak önümüzdeki dökümün sergilediği çok zengin veri tabanı nedeniyle, soruşturma değerlendirme ve yansımalarının derginin önümüzdeki sayılarına da sarkacağını söylemek erken olmaz. Genel bir dökümü şöyle yapabiliriz.

Seçim Ölçütleri

Soruşturmanın tarih aralığı olan 1923-2003, 80 yıllık oldukça geniş ve çalkantılı bir dönemi kapsıyor. Böyle bir dönemin değerlendirilmesinde, hem sözkonusu onlarca yapıyı 20 sayısına indirmenin, hem de değerlendirme ölçütlerinin seçici kişi tarafından oluşturulmasının güçlüğü ama zorunluluğu aynı anda yaşanacaktır. Mimarlık ürününün bir deneyim nesnesi, bir kültürel nesne olduğu düşünüldüğünde, meslek içindeki uzman olmayan kesimlerin eski yapıların değer tartımı konusunda çok incelik taşımayacakları, ama kendi deneyimlerine giren, "tanıdıkları" ve "yaşadıkları" yapıları daha iyi anımsayacakları; buna karşılık uzman kesimlerin de, daha yeni yapılara karşı, deneyim nesnesi olsalar bile hata yapmamak amacıyla, daha mesafeli yaklaşacakları ve değerler sisteminin oturmasını bekleyecekleri umulur. Değerlendirici kesimin hangi kuşaktan olduğu bile, verilen kararda önem taşıyacaktır kuşkusuz: Yaşantımızda yer edinmemiş, bir kez bile görmediğimiz ama literatürden aşina olduğumuz yapılar uzağımızda kalacaktır. Buna karşılık her değerlendiren grubunda, bu tür soruşturmaları yanıtlamaktan, kendi pozisyonları açısından çekinenler de olabilecektir: Bu tutumun bütün gruplarda görülmesi beklenir. Bir başka eğilim, uygulamacı mimarların kendi ürünlerine karşı doğal olarak taraflı davranmaları sonucunda ortaya çıkabilecektir.

Akademisyenler (mimarlık tarihçisi, kuramcısı, tasarım eğitimcisi, mimarlık bilimleri uzmanı ve benzeri kimlikli olanlar), özellikle bu grup içinde mimarlık tarihçisi kimliği taşıyanlar, soruşturma yanıtlarına yansıdığı kadarıyla, ölçüt oluştururken hem yapıların tarihsel değerlerini dikkate aldıklarını, hem de özellikle yıkılma tehdidi altındaki yapılara dikkat çekmeye çalıştıklarını; özelde 'modern hareket'in, genelde geçen yüzyılın düzgün ürünlerinin kurtarılması için, soruşturmayı gündem oluşturucu bir fırsat olarak gördüklerini belirtmektedirler. Soruşturma metninin başlangıç ve soru bölümünden, "çağdaş mimarlık"tan '1923-2003 tarihleri arasında üretilen bütün yapılar'ın anlaşıldığı, dolayısıyla, belirli üslup, stil, dönem, akım gözetmeden bütün yapıların seçim kapsamında olabileceği görülmektedir. Yine aynı metindeki "'docomomo-Türkiye'nin kurulmasının ardından "modern mimarlık mirası"nı belgeleme çalışmalarına katkı yapma ve hız kazandırma" niyetinin, aslında bu çalışmanın dolaylı bir sonucu olabileceği, çünkü soruşturmaya konu yapıların, docomomo-tr grubunun "modern hareket ürünleri"nin korunması için yaptığı stratejik-taktik seçimlerden daha kapsamlı olduğu sonucu çıkmaktadır.

Akademisyen kimliklerin bu 'gözle görülür' çabaları, genelde "modern hareket ürünleri" üzerinde vurgu yaparak soruşturma amacı ile çelişkin gibi görünse bile, yapıları değerlendirme noktasında ortak değerlere dayanmaktadır:

- "Modernizmin simgesi", "Modern Akım'ın bir Türk tarafından gerçekleştirilen başarılı örneği", "Modernist estetiğin ya da Erken Cumhuriyet'in önde gelen eseri", "bir dönemin temsilcisi, ikonu" ve hatta "Birinci Milli'den Modern'e doğru evrilmiş bir örnek" olmak gibi, yapının üretildiği dönemi bilerek tarihsel değerini vurgulayan;

- "İşlevsellik", "kitle plastiği ve form anlayışındaki başarı", "iç-dış bütünlüğü", "yalınlık", "dinginlik içinde tasarım zenginliği", "malzeme kullanımı ve iyi detayları", "modern blok estetiği" gibi, yapının içsel ve özsel mimari değerlerini öne çıkaran;

- "Özgün çözüm, özgünlük", "bize özgü değerleri taşımak", "yerel ve evrensel değerlere bağlılık", "geleneksel yapı ögelerinin çağdaş yorumu" ya da "dönemine göre çağdaş olmak" gibi, üst kimlik yoluyla biriciklik arayan;

- "Çevre uyumu ve çevreye katkısı", "iç mekan donatımı ve çevre düzeni olgunluğu", "iklime uygun ve ekolojik denge yanlısı" ayrıntıları yoluyla çevresel bir etik geliştirmeye çalışan; değerlendirmeler yaptıkları anlaşılmaktadır. Kuşkusuz bütün bu boyutların içiçeliği ve birbirini etkilemesi de kaçınılmazdır.

Ayrıca, akademisyenlerin 20 yapı seçimlerine bir "bütünlük" vurgusunun da hakim olduğu ve bu yirmi ürünle, kimi için "çağdaş mimarlığın", kimi için "Modern Hareket"in, "en iyi mimarlık ürünleri"nin, geleceğe kalacak biçimde, saptanmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu yapılırken, bazen 20 yapının, Türkiye'de anılan dönemdeki fonksiyon çeşitliliğini vurgulaması; bazen de bunun yanında, yapılarda kullanılan üslupsal (ve/veya) teknolojik çeşitliliğin (de) sergilenmesi amaçlanmıştır. Kimi yanıtlar, Türkiye coğrafyasına yayılımda bile bir hakkaniyet arayarak, yöresel/topolojik bir eşitlikçi tutum seçmişlerdir. Bu konudaki eşitlikçiliğin en uç noktasındaki bir yanıt da "Tarih, içinde her zaman memnun olmayı bekleyeceğimiz bir anlatı olmamalı." diyerek, 20 yapının sunduğu anımsama ile, bir disiplinin kendi geçmişine eleştirel bakmasını sağlamak için olumsuz örneklerin alınmasını da önermektedir. Bu uç noktanın, seçimlere yansıdığı söylenemese de, mimarlık pratiği içinden gelen başka bir yanıtla paralellik kurduğunu belirtelim.

Uygulamacı mimarlara gelince... Onların seçim ölçütlerini ise şu gruplarda toplayabiliriz:

- "Yaşam mekanlarındaki süreklilik, hareketlilik ve elverişlilik kavramları", "caddeye ferahlık kazandırmak", "iki cadde arasında çekim alanları yaratmak", "en geniş açıklıklı spor sarayı", "mekan örgütlenmesi-kurgusu-sürekliliği", "işlevini dürüst bir şekilde dışa yansıtan", "zor konunun mimarca örneği", "döneminin mesai taşıyan", "zengin iç mekanlara sahip", "tasarımsal derinlik", "kültürül, moral, estetik mesaj değerlerini içermesi", "ekonomik ve işlevsel tasarım", "temsili ve simgesel vizyona sahip olmaları", benzeri, yer yer aforizmik biçimde de olsa, tasarımın içsel düşüncesine ve yüksek tasarım niteliğine atıfta bulunan;

- "Öncü modern", "modern büro arayışının ilk örneklerinden", "... yalın, vakur, akışkan ve ulu mekanlarla çevreye, kültüre ve çağa duyarlı...", "yenilikçi bir deneme", "yenilikçi Cumhuriyet kavramı ile benzer söylemde", "Cumhuriyet mimarisi kimliğinin, evrensel bir mimarlıkla bağlanmasının önemli bir örneği", "yapıldığı çağın ruhuna sahip yalın, cesur strüktürlü beyaz, asil yapı", "soylu yapı", "türünün ilk örneği", "ilham veren tasarım", "Türkiye mimarlığını temsil edecek olması", "ilk cam giydirme örneği", "çoğalan (yapılar için) başarılı ilk örnek", "şehrin sembolü olmayı üstlenen narin tasarım", "kentsel anıt", benzeri, giderek metaforik tarihsel ve bağlamsal üst tanımlamalarla kimlik atfeden;

- "Alçakgönüllü yerleşme dokusu, ahşap, yerel taş yontusu", "olgun kültür yorumu ve seçilen malzeme ile uyum", "tarihsel çevre gabari ve ölçüleri ile uyum", "kente-çevreye duyarlı olmaları", "tarihi çevrede modernizm örneği", gibi yerellik/evrensellik tartışmasının dışında bir yer'e ve konum'a özgülük ve bölgeselcilik ile yapının çağdaş olmasını arayan;

- "Özgün yaşantıya girmeyi beceren", "yaşlanırken genç kalabilen", "etkileyici görsellik ve doğal ışıklı ferahlık", "iç sokak kimliği, komşuluk ilişkileri kurmak", "halkın yoğun kullandığı şehir mekanlarına sahip", gibi kullanım ve deneyim düzeyindeki mekansal niteliklerin yüksekliğini vurgulayan;

-"Yapının günümüzde de yaşıyor ve işlevini koruyor olması", "yaklaşımın sürekliliği / diri kalmış olması", "yapının çağdaş ve Türk mimarlar tarafından gerçekleştirilmiş olması", "düşünce ve kültür düzeyinin göstergeleri olarak stil ve formların basitçe belirlemelerinin ötesinde yaratıcı ve yenilikçi mekansal değerler taşımaları", "tasarımın içeriğinde istek, bilgi ve belli bir dil bulunması", gibi, kimi zaman sade, kimi zaman ise çok kapsamlı ve karmaşık kategorik seçimleri yeğleyen; duruşlar (pozisyonlar) sunulmaktadır. Uygulamacıların, yapıların koruma kapsamına alınması amacıyla taktik değerlendirmeler yapmadıkları görülmektedir.

Çoğunlukla mimarın tasarım değerlerine bağlı olduğu görülen bu değerlendirmelerin, öznel olduğu da dikkat çekicidir. Öznel yargıların, sanki yapının ölçülebilir nitelikleriymişcesine seçim ölçütleri oluşturması, bir bakıma kaçınılmazdır. Ancak uygulamacı mimarların akademisyenlere göre, belki de kendi mimari pratiklerindan yola çıkarak hem daha etkin, hem de daha fazla öznel olmaktan kaçınmadıkları, ya da kaçınamadıkları, görülmektedir.

Hem akademisyen hem de uygulamacı olan mimarlar, yapıların, "Türk mimarlık anlayış ve akımlarına kalıcı ve eğitici katkısı"; "dönemin mimarisini yansıtma"; "simge olma"; "kendinden sonra gelen kuşakları etkileme"; "dönemlerinin önemli örnekleri olma"; "geleneksel mimarlığımızın ilkesel özelliklerini yansıtma"; "araştırma ürünü ve yenilikçi olma"çevrelerine olumlu katkı ve mesajlar verme"; "taklitsiz modernize Türk mimarisi olma" gibi özelliklere sahip olmalarını, bu listeye alınma için koşul görmektedirler. Daha genel olan bu ölçütler, gerçekten de akademisyen kimlikli yanıtların titizliğini, uygulamacı mimarların verdiği mesleğin deneyiminden yararlanan yanıtların gerçekçiliğini aynı anda taşımaktadır.

Mimarlık öğrencileri ya da yeni mezunlar, mimarlık ürününü, daha çok toplumsal alanda olup bitenlerin bir göstergesi, bir nedeni ve sonucu olarak görme eğilimindeler ve değerlendirmelerini bu ölçütlerle yapmışlar: "Yön değiştiren ideolojiler"in; "Türk modernleşmesinde bina ölçeğinde simge olma"nın; "sekülerizmin merkezi kurumunda dini yapı olma"nın; "modernleşmenin kamusal alanın ötesinde özel alanda da etkin kılınması"nın; yapının "mimarın(ın) Türkiye içinde mesleğin kurumsallaşmasına sağladığı katkı"nın, nesne olarak yapının önüne geçtiği bir dizi değerlendirme bunlar. Nedeni üzerinde herhalde ayrıca durmak gerekir.

Disiplinin örgütlenme ve yayın dünyasındaki temsilcileri ise, ilginç bir biçimde, yalnızca yanıt vermişler, sayısal sınırlama konusunda zorlukla karşılaştıklarına değinmişler, ancak seçim ölçütlerini açıklamamışlardır.

İki ana grup ile, yanısıra değerlendirdiğimiz üç grup kapsamındaki seçim ölçütleri, bu gruplar içindeki değerlendirme sıralaması ile birlikte ele alındığında daha anlamlı sonuçlara ulaşılabilecek gibi görülmektedir. Ancak mimarlık mesleğinin son 80 yıllık performansını nasıl değerlendirdiği ve nasıl anımsadığı.

Yapıların Nitelikleri

Soruşturmanın en önemli sonuçlarından birisi de, sözkonusu 80 yıl içinde üretilen 20 yapıyı öne çıkarırken, gözden kaçırılmaması gereken yaklaşık 340 (357) yapıyı gündeme taşımasıdır. Böylece, bazı yanıtların yer verdiği gibi, soruşturmanın somut adımlarla sürecek yararlarından söz edilebilir; üstelik yeni soruşturmalar için bir ön metin de elde edilmiş sayılmalıdır.

Yapılar, özellikle de ilk 20 yapı üzerinden giderek değerlendirme yaparsak, belki seçilen yapıların (nesnelerin) nitelikleri üzerinden, seçenlerin (öznelerin) davranışını anlamlandırabileceğimiz bazı ipuçlarına değinebiliriz. Mimarlık dünyası ve 80 yılın kazanımları açısından ilk 20 yapının en önemli ortak özelliği, gerçekten de tümünün çok nitelikli olmasıdır.

Akımlar

Soruşturmanın tarih aralığı (1923-2003), mimarlık tarih yazımı alanında Birinci Ulusal Mimarlık, Kübik Mimari, İkinci Ulusal Mimarlık, Uluslararası Stil'in Türkiye'deki Yansımaları, Modern Mimarlık gibi dönemleri barındırmaktadır. Acaba, meslek grubunun zihninde (çok bilinçli biçimde farkında olmadan), buna yönelik örtük seçimler/güdüler var mıdır?

Özellikle, değerleri yerleşik özellik kazanarak kolektif düzeye yükselmiş olan erken Cumhuriyet dönemi ile modern dönem örnek yapılarının, ortak kabul bulduğu, bunun belki de mimarlık eğitimi yoluyla desteklenmiş olduğu, söylenebilir. Kendi mimarlık tasarım anlayışına uymayan, farklı yaklaşımların iyi örneklerine değinebilen, kolektif bir görüş ortaya çıkmıştır. Bir dönemin "rejyonalist sayılan" önerisi Türk Tarih Kurumu ile "neo-klasik" Anıt Kabir, "farklı modernist duruşların temsilcileri" AKM/İstanbul, Hilton/İstanbul, Emek İşhanı/Ankara, Eski İş Bankası Genel Müdürlüğü/Ankara, Mimarlık Fakültesi/ODTÜ, TDK/Ankara, Milli Reasürans/İstanbul ile "erken modernist" temsilciler Sergi Evi/Ankara, Cumhurbaşkanlığı Köşkü/Florya, İller Bankası/Ankara ve "İkinci Ulusal Akım temsilcileri" Fen-Edebiyat Fakültesi/İstanbul ve SSK/Zeyrek şimdi aynı potada durmaktadırlar. Tasarlanıp inşa edildikleri döneme göre ayrıksı (istisnai) olan ve ilk elde geniş bir mimar kitlesi tarafından anlaşılamadığı için kabul görmeyen DTCF/Ankara, ODTÜ Kampüsü/Ankara, Anadolu Kulübü/Büyükada, Demir Evleri/Bodrum, TBMM Camisi/Ankara, şimdi bu baştaki grubun arasında sayılmaktadır. İlk 20 yapı arasına Birinci Ulusal Akım örnekleri girememiştir: Burada, son 80 yıla egemen olan "içerikte modernlik arayışı"nın bu belirlenimde rol aldığı söylenebilir. Doğrusu, zamana karşı direnen, hatta yıkılarak misyonunu yerine getirdiği düşünülebilecek yapılar bile, mimarlık düşüncesini, son 80 yıllık mimarlık geleneği anlayışını başarıyla belirlemişlerdir: Sel gider kum kalır! Yapı yıkılmış olsa bile, nitelikli ise eğer, anımsanmayı ve geleneği belirlemeyi sürdürmektedir.

Dönemler

Belki birinci maddeyi kısmen destekleyebilecek biçimde, anılarak öne çıkarılan ve özellikle ilk 20'ye giren yapıların inşa tarihlerinin, bu tür akım ya da dönemlere denk düşmese bile, bir tarih aralığına denk gelip gelmediğine bakılabilir. Öte yandan, bütün yapıların inşa tarihleri kadar, günümüzde ayakta olup olmadıkları da önemlidir. Eğer ayaktaysalar, gündeme getirilmeleri yoluyla bakım-onarımları konusunda soruşturma grubunun bir sözü-niyeti-dileği var mıdır?

Soruşturmada öne çıkan yapıların değerlerini, belli bir döneme borçlu olmalarından çok, dönemin örnek ve çok konuşulan yapıları olması dikkat çekicidir. Dolayısıyla Türkiye mimarları, bir kadirbilirlik ve görev duygusu ile değil, gerçekten kolektif olarak tartılan değerler bütünü ile karar vermişlerdir. Yerli mimarlar kadar yabancılar; Türkiyeli yapılar kadar Türk mimarları tarafından yurtdışında tasarlanıp inşa edilen yapılar; döneminde tartışma konusu olduktan sonra yıkılıp mimarlık tarihinde bir dönüm noktası oluşturan yapılar kadar hayatı aynen ya da dönüşerek sürdüren yapılar öne çıkarılmıştır. Yine de ilk 20 yapıya bakıldığında, en erken yapıların 1934, 1936 ve 1937 tarihli 3 yapı olmak üzere 5 yapı olduğu; en yakın tarihli yapıların ise, 1983 ve 1987 tarihli 2 yapı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, bazı yanıt sahiplerinin yaptıkları ölçüt açıklamaları arasında yer alan dönem eleştirisi, fiilen işlevsel bir durum kazanmış, 1987 sonrası yapılar değerlendirmeye alınmayarak bir oturmuşluk, durulmuşluk elde edilmiştir.

Tanınmışlık: Başarı

Yapıların daha önce ödül alarak, yarışma kazanarak, kendi öz niteliklerine dayanan "ün", "atıf", "unvan"lar ya da popüler bir mimarın ürünü olarak kazandıkları medyatik özellikler seçimde öne çıkmalarını ne ölçüde getirmiştir?

İlk 20'ye giren yapılardan, saptayabildiğimiz kadarıyla 6'sı yarışma yoluyla elde edilmiştir. Birinci yapı, 1980 yılında ilk kez verilen Ağa Han Mimarlık Ödülü'nü alan 7 daldaki 15 yapıdan biridir. Ödülü aldığı dalın başlığı "Tarihi Çevreyle Uyum Arama"dır. Yapının hem kendi tasarım değerleri, hem de bu değerlerin ulusal-uluslararası düzeyde kabul görmesi, bu başarının onaylanmasını getirmiştir.

Tanınmışlık: İkon Yapılar

Bir başka özellik, yapıların Türkiye mimarlığının sürekliliği içinde temsil ettikleri düşünülen "kopuş" ya da başlattıkları "kırılma" ile göndeme gelebilir mi? Bir önceki maddedeki medyatik özellikler ve kendi içsel değerleri ve/veya ondan bağımsız biçimde kazandıkları "ikon" değeri ile yapıların değerlendirmede öne çıkmaları söz konusu mudur?

Yapıların mimarlık dünyasındaki "ikonik" değerlerinin, soruşturmada belirleyici olduğu açık. Bu, kimi zaman Sergievi/Ankara gibi, gerçekten meslekteki hak savaşımının ve dönüşümlerin nirengi noktası olmanın ötesinde, bir dönemi kendi üzerinden anlatabilen; kimi zaman Anıt Kabir/Ankara gibi, ulusal bir simge arayışı ve değerinin meslek dışından gelen baskıyla da pekişerek duyumsandığı; kimi zaman TBMM Camisi/Ankara gibi, devletin ve toplumun dinsel duyarlıkların fiziksel ifadesi konusundaki duyarlığını yansıtan; kimi zaman Hilton/İstanbul gibi, "enternasyonal stil"in ötesinde, sermaye birikimi ve akışı ile dünya ile bütünleşmenin, "ithal modern" ile "modernistlerle birlikte çalışabilmenin" simgesi olan; kimi zaman "Türkiye'nin ilk gökdeleni" olma özelliği ile yalnız kent silüetinin değil, popüler adlandırma ve anımsama girişiminin de nirengi değeri taşıyan; kimi zaman da hakkı sonradan teslim edilen mimarların ürünlerinin anılması gibi, kendi içinde kadirbilirlik taşıyan ve dönemsel diyebileceğimiz bir tutumla, ikonlaşan bir üründür.

Tasarımcı Önerileri

Yine yapıların, öneren kişilerin tasarımı olup olmadıkları da, değerlendirmenin önyargılı olup/olmadığını gösterebilir mi? Ancak daha baştan belirtilmelidir ki, bu konuda örnekler az olmasa bile, anlamlı bir etki gözlenmeyecektir. Şöyle ki: İlk 20 yapı için, kendi yapılarını önerenlerin verdikleri oylar silindiğinde, sıralama değişmemektedir.

Söylen(e)meyenler

Her soruşturmada, söylenenenler kadar, söylenmeyen/söylenemeyenler de önemli bir kararı ifade ederler. Soruşturma 2003'te, örneğin devlet eliyle yapılmış, anonim ancak kolektif beğeniye taşınan herhangi bir yapı ya da proje yoktur. "Auteur mimarlık", ya da "yaratıcı usta mimarlığı" dışında bir fiziksel yaratı ve tutum, Türkiye'de gelişmemiş midir? 'Gecekonduya çözüm', 'deprem ya da sel felaketi konutu', 'bir ulusal ve bölgesel tip olarak apartman bloğu' benzeri kendine özgü değerleriyle anımsanan yapı, projelendirme, politikalar tasarımı ya da kolektif girişim veya olgu, bu 20 yapı arasına girememiştir; ya da zaten yoktur. Sanmıyorum, yalnızca yeterince bilinmediğini ve soruşturmaya katılanlarca önemsenmediğini düşünüyorum. Bu konuda, meslek grubu olarak, bilgilenmemizin zayıf olduğunu eklemek gerekir. Öte yandan 4 maddeli bir yanıtta yeralan ironik duruşun; "gecekondular" önerisiyle kentsel arsa politikasındaki mesleki başarısızlığımızı; "ikinci konut" (yazlık-yayla ve dağ evleri) önerisiyle doğal coğrafyamızı yoketme becerimiz ve katkımızı; "montaj sektörü, kıyı tahribi ve kaçak yapılaşma" ile kuralların, kapitalist düzenin egemen rollerinin elinde çiğnenmesine engel olamayışımızı anması; mesleğin edim ve kazanımlarını aşırı eleştirel biçimde ortaya koyarak, adeta yapıcı yerine yıkıcı bir konum geliştirmesi, ne yazık ki özgün olabilecek bir "muhalif bakış"ı da daha doğarken "negatif bakış" yaparak öldürmektedir. Böylece, meslek dünyasının ve Türkiye mimarlarının son 80 yıllık mimari deneyimimizi anımsaması, ne yazık ki yalnızca "yüksek sanat olarak mimarlık ürünleri" ile gerçekleşmektedir.

Sonuç olarak, Soruşturma 2003, Türkiye mimarlığının Türkiye mimarlarının gözünden ve belleğinden, nasıl görüldüğünü, nasıl anımsandığını, nasıl değerlendirildiğini, nasıl eleştirildiğini, nasıl sahiplenildiğini ortayla çıkarmakta; dolayısıyla mimarlık eğitimi, kent yönetimi, sivil insiyatifler eliyle bu olgunun nereye ve nasıl taşınabileceği konusunda da yeni ışıklar yakmaktadır. Soruşturmanın önemli bir sonucu, meslek içinde ya da "mimarlık dünyası"nda çok çeşitlenmiş ve zıt görünen görüşlerin, aslında "mimarlık emeği ve çağdaş mimarlık mirası" sözkonusu olduğunda büyük bir paralellik ve çakışma göstermesidir. Meslek içindeki farklı rollerin, farklı tonlamaları olan vurgularla benzer yapılarda temsil edilen nitelik olgusu üzerinde ortaklık kurmaları ilginçtir. Bugün eğitim-eleştiri-uygulama-Oda yönetimi-malzeme üretimi alanlarıyla birlikte Türkiye mimarlığına zemin oluşturan "şey", tam da budur. Burada gerçek anlamda, ve sahih biçimde bir çağdaş "gelenek"ten söz etmemiz olanaklıdır.

Soruşturma 2003, uygulama yapsınlar-yapmasınlar mimarlık eğitimi almış öznelerle, mimarlık nesnelerinin üretimi-düşünümü-çoğaltımı-kullanımı ile ilişkiye girmiş bütün diğer öznelerin kaçınılmaz olarak oluşturdukları ve paradoksal biçimde onları hapsedebilen / onlar üzerinde koşullayıcı etkileri olan bilgi-sezgi-beğeni-değer-saptama-yargı-görüş-düşüncelerin kurduğu söylemsel oluşumun çözümlenmesinin de bir bilgi kaynağı olduğunu desteklemiştir. Bu söylemsel bilgi, en az bilimsel bilgi kadar, yani hiç de azımsanmayacak kadar, önemlidir.

Bir Öneri

Dilerim bu soruşturmanın daha uzun yorumları gerekli kılan sonuçları, başka yazarlarca da değerlendirilsin. Umarım ki bu yorumlar, başta birinci yapı olmak üzere, yapı malikleri ve kullanıcıları üzerinde, mimarlık dünyasının değerlerinin de yansıtılması ve anlatılması için bir başlangıç bilinsin.

Bu icerik 4513 defa görüntülenmiştir.