Bu sayının MİMARLIK Gündem’inde iklim değişikliğini konuşuyoruz. Konu derginin kapağında da yankısını buluyor ve Kerem Yücel’in Afşin-Elbistan’daki santral çevresinde çekmiş olduğu fotoğraf, sorunların kaynağının nasıl da burnumuzun dibinde olduğunu gösteriyor. Gündemimizden hiç düşmemesi ve bir an önce harekete geçmemiz gereken bir konu olmasına rağmen, yerimizde sayıp kaygısızca gözlerimizi kapadığımız iklim değişikliğinin sonunda karşılaşacağımız yeni resme hazır mıyız? Peki, elimizde kalacak olan çöküntünün dünyadaki herkesi eşit oranda etkilemeyeceğini biliyor muyuz? Belli kesimler hâlâ iklim değişikliğine inanmazken(!), bu yıkımdan adaletsiz biçimde en çok etkilenenler yoksul kesim oluyor / olacak. Bu iki farklı ‘kesim’ kavramını hem ülkeler arası hem de ülke içi örneklere uygulamak mümkün. Bu eşitsizliği giderecek adımları atacak olan ülkelerin iklim politikaları, bilimin işaret ettiği hedeflere yaklaşabilmiş bile değil. Bu durumda ne yapmalı? Türkiye’nin duruşunu değerlendiren Önder Algedik, karar vericilerin karbon aşkına ve ülke ekonomisinin temel taşı olarak belirlenen fosil yakıt üretimi / tüketiminin ölçeğine dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz aylar ise bienaller ve kongrelerle dolu idi, ki bu takvim derginin içeriğine de yansıdı. Yer verebildiklerimizden 15. İstanbul Bienali, komşu / mahalle kavramlarını inceleyerek müşterekler üzerine düşünmemizi sağlarken; 4. Antalya Mimarlık Bienali, süreklilik temasıyla farklı coğrafyalardaki tarihsel bağları mekân üzerinden okuyarak

küreselleşmeye karşı bağlamsal ortaklıklar kurmayı denedi; 26. UIA Dünya Mimarlık Kongresi ise, belirlenen kentin ruhu teması kapsamında özgünlüklerin altını çizerken sosyal sorumluluk bilincinin önemine dikkat çekti. Farklı noktalarda, farklı bağlamlarda kurgulanan bu buluşmalarda gelinen ortak nokta ise mimarlığı sadece yapı tasarlama olarak gören bir anlayış yerine, insanlarla, doğayla, bağlamla ilişki kuran ve bu etmenleri aşılması gereken birer engel yerine bütünleşilmesi gereken girdiler olarak gören bir yaklaşımın kabulü oldu. Böylece tekillik-biraradalık, yapılı çevre-doğal ortam gibi ikiliklerin ötesine geçerek kentlerimize daha nitelikli dokunuşlar yapabilir, çoğalarak daha büyük alanlarda etkimizi gösterebiliriz. Uzmanlık alanlarımız doğrultusunda mikro ölçeklerde belki ‘aşağıdan’ attığımız bu adımların, makro ölçeklerde ‘yukarıdan’ alınan kararlara etkilerini görebileceğimiz günlerin gelmesi dileğiyle...

Aslı Tuncer Madge