309
OCAK-ŞUBAT 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA

YAYINLAR



KÜNYE
DEPREM

Deprem Konutlarının Tasarım ve Planlama Kültürümüzdeki Yeri Nedir?

Güven ERTEN

Yüksek Lisans Öğrencisi, ODTÜ Şehir Planlama Bölümü

Bu yazının amacı, mimarlık ve kentsel planlama anlayışımızın deprem sonrası afetzedelerin konutlandırılma pratiğini nasıl etkilediğini belirtmek; kalıcı konutların ise ülkemiz tasarım ve planlama kültürümüze katkısını tartış(tır)maktır.

Marmara Depremi, yaygın bir alanda ve kentsel yerleşmelerde büyük miktarlarda yıkım ve hasara neden olmuş; sadece yapılı çevremizde değil, kuşkusuz yaşamımızın hemen her alanında önemli izler bırakmıştır. Depremin çok büyük ölçeklerde can ve mal kayıplarına neden olması, toplumu kaçınılmaz olarak felaketin nedenlerini aramaya itmiştir. Önemli sanayi ve altyapı yatırımlarının bu bölgede ağırlıklı olarak toplanmış olması sorgulanmış; nüfus yoğunlaşmasının ve dayanıksız yapılı çevrenin felaketi hazırladığı yargısına varılmıştır. Yaşanılan olağanüstü durum, depremzedeler için kalıcı konut problemini ön plana çıkarırken, hasar gören konut alanlarının yeniden yapılanması ve depremzedelerin yeniden iskan çalışmalarıyla olan birlikteliğini adeta arka plana itmiştir. Genellikle kat mülkiyeti esaslarına göre yapılaşmış hasar gören alanlarda konutlarını kaybeden hak sahipleri, arsa payları üzerinde bir düzenleme yapılmaksızın yeni yerleşim alanlarında iskan edilmişleridir. Türkiye felaketin sebeplerini ve sorumlularını tartışırken, hem kalıcı konut alanlarının hem de hasar gören kentsel alanların kaderini de etkileyecek bu durumu göz ardı etmekte, önemini kavramakta ise gecikmektedir.

Afetlerle ilgili mevzuatın tanımladığı kalıcı konut, afet sonrası yeniden yapım sürecinin bir parçasıdır. Dolayısıyla, yasal çerçevedeki afet sonrası yeniden yapılanma anlayışı ve kurgusu, afet sonrası mekansal düzenlemelerin karakterini de doğrudan belirlemektedir. 17 Ağustos Depremi’nin yerleşme ve yapım süreçlerindeki birikmiş ve saklı kalmış kusurları ortaya çıkarmasının yanı sıra, yasal çerçevenin afet sonrası fiziki çevreye yönelik kurgusunun eksikliğini ve geri kalmışlığını ortaya çıkarması bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Yürürlükteki afet mevzuatımız, kırsal alanlar üzerinden konutunu kaybetmiş afetzedelelere kayıplarını gidermek amacıyla yeni bir konut sağlama pratiğini geliştirmiştir. Halbuki 17 Ağustos Depremi yaygın ve kentleşmiş alanlarda meydana gelmiştir. 7269 Sayılı Afet Kanunu, güçlü büyüme dinamikleri sonucunda bambaşka bir görünüm ve kimliğe bürünmüş kentsel alanlarda, yapısal olarak işlemez olmuştur. Çözüm getireceği yerleşim yerleri artık basit mülkiyet yapılı ve tekil binaların olduğu kentsel alanlar değildir. Aksine, kat kullanımlarının olduğu, karmaşık mülkiyet ilişkilerinin yer aldığı, apartmanlarla dolu yoğun kentsel alanlar hasar görmüştür. Bu nedenle, 42.779 adet konutun 27 yeni yerleşim yerindeki inşası, tasarım ve planlama kültürümüzde salt bir konut üretimi veya sadece afetzedelerin konutlandırılması sorunu olarak ele alınmamalıdır. Deprem konutları, mimarlık ve kentsel planlama pratiğimizde yasal çerçevenin günümüzün kentleşmiş yapılı çevrenin gereksinimlerini karşılamaktan uzak kalmasının ülke ekonomisindeki ödenmiş bedelidir.

KALICI KONUTLARIN İNŞASI

Kalıcı konutlar, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan İzmit ve Adapazarı Çevre Düzeni Planları’nda gösterilen yeni yerleşim alanlarında; Bolu, Düzce ve İstanbul’da ise uygun yer olarak saptanan ve çoğunlukla kamulaştırılmakta olan alanlarda inşa edilmişlerdir. Dünya Bankası ile imzalanan İkraz Antlaşması kapsamında Başbakanlık’a bağlı Proje Uygulama Birimi de Marmara Depremi sonrasında konut inşa amaçlı plan ve projeler üretmiş, dolayısıyla iki ayrı kurumun bu süreçte birlikte yer almaları söz konusu olmuştur. 27 adet kalıcı konut alanının 18 tanesinde Bayındırlık ve İskan Bakanlık’ı, geri kalan 9 tanesinde ise Başbakanlık Proje Uygulama Birimi uygulama yapmış; konutların hak sahiplerine dağıtımı ise Valiliklerin bünyesindeki Bayındırlık İskan Müdürlükleri tarafından yapılmaktadır.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, deprem sonrası kalıcı konutlar için plan ve proje üretimi ve kontrollük hizmetlerini 1.09.1999 tarihli KHK 574’e dayanarak müşavir firmalara ihale etmiştir. Yapılan ihalede müşavir firmaların yapacakları işler, jeolojik zemin etütleri, yeni yerleşim alanları için imar planı hazırlaması ve uygulaması, tasarım hizmetleri, proje yönetim hizmetleri, inşaat kontrollük hizmetleri ve verilerin sayısallaştırılmasıdır (Bayındırlık İskan Bakanlığı Afet Konutları Proje İhale Şartnamesi ve Sözleşme Örneği). Proje Uygulama Birimi ise kalıcı konut yapımını Bayındırlık ve İskan Bakanlığı uygulamalardan farklı olarak, yerleşim alanı planlaması, konut tasarımları, inşaat kontrollük hizmetlerini farklı müşavir firmalara ayrı ayrı ihale etmiştir. Dolayısıyla, farklı kurumsal işleyişlerin ve farklı projelendirme süreçlerinin bir arada yürütülmesi, kaçınılmaz olarak farklı mekansal yorumlamalar ve sonuçlar da ortaya koymaktadır.

KALICI KONUT ALANLARINDA BUGÜNKÜ DURUM NEDİR?

Kalıcı konut alanlarında ve hasar gören yerleşimlerde mülkiyet düzenlemeleri yapılamamaktadır...

Marmara Depremi sonrasında yeni yerleşim alanlarında arazi elde etmek, çoğunlukla kamulaştırma yoluyla olmuştur. Afet mevzuatına göre bir afet konutunun borçlandırma bedeli, konut inşaat maliyetinin yanı sıra kamulaştırma payının eklenmesi ile hesaplanmaktadır. Kamulaştırma fiyatlarının arazi sahipleri tarafından açılan bedel arttırımı davaları ile değişmesi, hak sahiplerinin kesin borçlandırmalarının yapılmasına engel olmaktadır. Yeni mülkiyet düzenlemeleri için tapu belgelerinin hazırlanması ise ancak borcun tümünün ödenmesi ile mümkündür. Yeni yerleşim alanlarında konut sahibi olmak, her ne kadar uzun vadeli borçlandırma çerçevesinde gerçekleştirilmesine rağmen, hasar gören kentsel alanlardan kalıcı konut alanlarına mülkiyet aktarımları söz konusudur. Fakat, yıkılan yapıların yerlerinde afetzedelerin baki kalan arsa payları ve devam eden mülkiyet hakları, yenilenen imar planlarının getirdiği yeni yapı şartlarına göre tekrardan düzenlenmek durumundadır. Hasar gören kentsel alanlarda düşük yoğunluklu yeni yapılaşma düzenlemelerine uygun bir yapının inşası, mevcut hissedar sayısının azalması ve daha düşük oranlarda arsa paylaşımlarını gerektirirken, mevcut mülkiyet ilişkileri buna izin vermemektedir.

Hak sahibi sayısından fazla konut ve kamulaştırma fazlası arazi oluşmuştur...

Deprem sonrası inşa edilen 42.779 adet konutun yaklaşık %20 sinin, kamulaştırılan arazilerin ise yapılaşmamış önemli bir kısmının boş kalması söz konusudur. Dolayısıyla kamu mülkiyeti niteliğinde, kentsel gelişim ve dönüşüm süreçlerini de etkileyecek bir taşınmaz birikimi oluşmaktadır. Elde edilen bu stok için, hasar gören konut alanlarındaki mülkiyet problemlerinin çözümüne yardımcı olunması yönünde bir anlayış geliştirilmelidir. Dolayısıyla, Bakanlık, Valilikler ve Belediyeler arasında yapılacak protokoller bu açıdan ayrıca önem arz etmektedir.

Kalıcı konut alanlarının idari statüleri tanımlanamamaktadır...

Kalıcı konut alanları, inşaatların bitimi sonrasında belediye mücavir alanlarına dahil edilmektedirler. Dolayısıyla, gerekli hizmetlerin sağlanmasında belediyeler görevlidir. Fakat mevcut kentsel yerleşimlerden uzak kalan kalıcı konut alanları, belediyeler için de fazladan hizmet götürülmesi gereken yerler olarak görülmektedir. Ayrıca site yönetimlerinin oluşturulamaması, muhtarlık statüsünde bir yönetim anlayışının gelişmesi, kalıcı konut alanlarının ihtiyaçlarının uzağındadır. Kentlerin çeperlerinde inşa edilen bu yeni yerleşim alanlarının ilgili belediyeler içinde ‘Yeni Yerleşim Alanları’ statüsünde ele alınması gerekmektedir.

Kalıcı konut alanları hem kendi içinde, hem de mevcut kentlerle bütünleşememektedir...

Yeni konut alanlarında, farklı yerlerden hak sahibi olan afetzedeler bir arada yaşamaktadırlar. Dolayısıyla farklı özelliklerde sosyalleşme süreçleri ile yaşanılan mekanlara farklı nitelikte katkıların yapılması söz konusudur. Komşuluk ilişkileri, açık alanların bakımı ve mülkiyet düzenlemeleri, sosyal ilişkileri birlikte etkilemektedirler. Tasarımlardaki müstakil çözümlemeler ve ortak kullanım alanlarında mülkiyet düzenlemesinin olmaması, kalıcı konut alanlarında yönetim birimlerinin oluşmasını da engellemektedir. Dolayısıyla, yeni konut alanlarında kendi içinde bütünleşen bir yaşam da oluşamamaktadır. Bu nedenle, kalıcı konut alanlarının mevcut kentsel alanlarla bütünleşme sürecinde, sosyal donatıların ve konut dışı kullanımların, iş ve alışveriş merkezlerinin, okul ve yeşil alanların daha kapsamlı bir çerçeve dahilinde kurgulanması gerekmektedir.

SONUÇ OLARAK

Ülkemiz tasarım ve planlama kültüründe deprem sonrası kalıcı konut deneyimi, ölçeği itibariyle önemli bir yer tutacaktır. Projelendirme süresinin kısa olması ve yapım sürecindeki organizasyon aksaklıkları, elde edilen mekanların niteliklerini de doğrudan etkilemiştir. Konutların ‘sağlam’ zeminlerde inşa edilmiş olmaları, afetzedelerin ve yapılı çevrenin sorunlarını gidermiş midir? Birbirlerini tekrarlayan konut tipleri ve tekdüze oluşmuş mekanlar, tasarım ve planlama kültürümüzün kusurlarını da ortaya koymaktadır. Afete hazırlık bilincinin gelişmediği bir ülkenin mimarlık ve kentsel planlama pratikleri de kaçınılmaz olarak kayıpların giderilmesi yönündeki dar bir anlayışın içinde erimiştir. Halbuki, olası kayıpları azaltmayı amaçlayan, afet olgusunu yapılı çevrenin nitelik problemleriyle içselleştirebilen ve eşgüdüm içerisinde yürüten, mülkiyet ilişkilerini kavrayan ve yeni açılımlar sağlayabilen bir tasarım ve planlama kültürüne ihtiyaç duyulmaktadır. 2005 yılı için dünya mimarlık ortamını buluşturacak ve katkı koyacak bir ülkenin aktaracağı deneyim merakla beklenmektedir.

* Bu yazı, 2001-2002 Öğretim Yılı, ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir Planlama Yüksek Lisans Programı’nda, Prof.Dr. Murat Balamir yönetimindeki stüdyo kapsamında hazırlanan ‘1999 Depremleri Sonrası Yeniden Yapım Süreci’ (Güven Erten, 2002) başlıklı çalışma raporunun özeti niteliğindedir.

Bu icerik 6461 defa görüntülenmiştir.