314
KASIM-ARALIK 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

SORUŞTURMA 2003:
MİMARLIK GEÇMİŞİNİ DEĞERLENDİRİYOR

DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ 2003

KENT TARİHİ



KÜNYE
DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ 2003

Kurultay’a Giderken...

Hakkı ÖNEL

Prof., Y. Mimar, YTÜ Mimarlık Bölümü

Mimarlık ve Eğitim Kurultayı I - II

Düzenleme Kurulu Başkanı

Son dönemde hızlanan ve evrensel boyutlar kazanan toplumsal değişimler bağlamında mimarlık sanatı ve mimarlık mesleği, dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeniden sorgulanmakta ve özellikle verilen eğitimin yeterliliği konusu, Uluslararası Mimarlık Örgütü UIA’nın da gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Bir yandan mimarlığın sanat boyutundan giderek uzaklaşarak sadece teknisyen düzeyine indirgenerek eğitimin sürdürülmesi, diğer yandan mimarlık mesleğinin bütünsellikten uzak ve birbirinden kopuk parçalara ayrılması, uygulamada üzerinde önemle durulması gereken çok karmaşık sorunları da beraberinde getirmektedir. Çağdaş yapı tasarımında, mimarlığın tarihten ve geleneklerden gelen birikimlerini yeterince değerlendiremeyen ve yerelliği dışlayan bir anlayışın eğitimde sadece grafik düzeyde ele alınarak ve özellikle özgünlüğün göz ardı edilişin egemen oluşu yanında, mimarlık ve şehircilik ile diğer tasarım kolları arasına örülmekte olan duvarın yarattığı kimliksiz yeni fiziksel mekânların üretilmesi ve bütün bunların daha iyi mimarlık adına yapılır gibi sunulması, oldukça üzücü ve düşündürücüdür.

Yaklaşık 10.000 tasarımcının katılacağı UIA-2005 Kongresi’nin ülkemizde yapılmasının kararlaştırıldığı ve hazırlık sürecinin yaşandığı bu dönemde, ülkemizde son depremlerin ardından getirilmek istenen yasal düzenlemelerin de oluşturduğu ortam ile, 1990’larda başlayan Mimarlık Meslek Yasası’na ilişkin tartışmalar, mimarlık alanında eğitimden uygulamaya yeni açılımları ve yeniden yapılanma arayışlarını gündeme getirmiştir. Deneyimler sonucu gelinen bu ortamda, mimarlık mesleğinin her ölçekte niteliğini yükseltip gerçek ve geçerli düzeyde dünyaya açılmasını, seyircilikten çağdaş ve katılımcı bir eyleme profesyonelce dönüştüremememiz durumunda, değişen dünyada aktörler ve rollerin süratle değişmesi nedeniyle mesleğimizin marjinalliğe düşme ve toplum içindeki etkinliğinin giderek azalma tehlikesi bulunmaktadır. Bu da, kuşkusuz Türkiye’deki mimarlık kültürünün çağın gerisinde kalmasına neden olacaktır.

UIA’nın son yıllarda yaptığı çalışmalar, gerek meslek ve gerekse eğitim standartları açısından salt yerel ya da Batı ölçeğinde değil, özellikle küreselleşme bağlamında ve evrensel çerçevede ele alınmaktadır. Mimarlar Odası’nın da aktif rol aldığı bu çalışmalarda, yerelliği dışlamayan bir evrenselliğin ipuçları ve üyelerinden çok, yerküre ve toplumun çıkarlarını bütünsel olarak korumaya çalışan bir eyleme dönüşmüştür. Mesleğin sıkı denetiminin yerleşmiş olduğu toplumlarda bile “eğitim” özerk, ama başta içinde bulunduğu topluma ve tüm insanlığa karşı sorumlu olma yolunda arayışlar içindedir. Bu nedenle, ülkemizde de yapı üretimi eylemi açısından, mimarlık mesleğinin örgüt yapısını, kurumlarını, bilgi ve eğitimini süreci izleyen değil, sürece sorumluluk yüklenerek doğrudan katılımcı bir konuma ivedilikle getirme durumundayız. Kuşkusuz eğitim kurumları da bir yandan kendi ülkesi için nitelikli bilgili ve iyi bir vatandaş yetiştirirken, diğer yandan mimarlığın evrensel dilini çok iyi bilen ve kullanan ve etik değerleri ön planda tutan evrensel meslek elemanı yetiştirme durumundadır.

I. Mimarlık ve Eğitim Kurultayı

Bu görüşler bağlamında, 2001 Aralık ayında düzenlenen I. Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nda ‘Nasıl Bir Mimarlık? Nasıl Bir Gelecek?’ teması ile mimarlık ve eğitime ilişkin tüm sorunlar, ulusal ve evrensel boyutu ile sorgulanmış, sonuç kazanımlar konu başlıklarına göre kümelendirilerek 10-11-12 Aralık 2003 tarihlerinde MSÜ Konferans Salonu’nda ikincisi yapılacak olan ‘Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nda tartışılacak olan ‘ulusal uzlaşma (mutabakat) metni’ taslağına alt yapı oluşturmak üzere mimarlık alanındaki tüm aktör kişi ve kuruluşların katılımına açık:

. Mimarlık Lisans ve Lisansüstü Eğitimi,

. Stajlar, Meslek Pratiği ve Meslek Deneyimi,

. Eğitimde Kalitenin Yükseltilmesi ve Eşkredilendirme (Akreditasyon),

. Sürekli Mesleki Gelişim (Kesintisiz Meslek İçi Eğitim),

. GATS ve AB Yasaları Bağlamında Meslek Uygulaması,

olarak 5 atölye çalışması ve 3 hazırlık paneli-forum (biri aynı tema ile sadece öğrencilere yönelik ele alındı) biçimindeki örgün ve dijital (e-mail ve web sayfası oluşturarak) ortamlı platformlarda, aşağıdaki saptamalara koşut olarak sadece Mimarlar Odası’nda değil, mimarlık alanındaki tüm kesimlerin yer aldığı bir topluluk içinde tartışma yaratarak, bu anlamda yeniden bir yapılanmanın kaçınılmazlığı vurgulanmıştır. Birbirinden bağımsız gibi görülen söz konusu atölye çalışmaları, aslında bir bütünün parçası olması nedeniyle, çalışma sonuçlarının da bir bütünsellik içinde değerlendirilmesini kaçınılmaz kılmaktadır.

II. Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’na Doğru Atölye ve Panel Çalışmaları

Atölye çalışmalarında ortaya çıkan görüşler bu anlamda ele alındığında, aşağıdaki yargılara varılabilir.

Bilindiği gibi, ülkemizde YÖK şemsiyesi altında mimarlık eğitimi veren 35 kuruma (2003-2004 öğretim yılı) ÖSS sistemi sonucu her yıl yaklaşık 2.000 öğrenci yerleştirilmekte ve bu sayı YÖK kararı ile (yeni açılan bölümlere ek olarak) her yıl %10 oranında artırılmaktadır. Adaylara, mimarlığa ilişkin belirli alt yapı bilgi ve becerilerin orta öğretimde verilerek hazır olmasının gerekliliği yanında, adayların özellikle mesleğe istekli ve bilinçli oluşu , başarı ve kalite için ilk önemli adım olup, olmazsa olmaz bir önkoşuldur. Mevcut üniversitelere giriş sınav sistemi (ÖSS), içinde bulunduğumuz koşullara göre güvenilir ve ahlâklı bir yöntem olmasına karşın (her yıl 1,5 milyon lise mezunu sınava giriyor); mimarlık için yaşamsal önemi olan bu iki temel kritere göre ne yazık ki doğru öğrenci yerleştirememektedir. Mimarlık öğrencilerinin yaklaşık yarısı %1-5 tercih dilimi ile üniversitelere yerleşmesine karşın, diğer yarısı %78-99 tercih dilimi (tümüyle isteksiz) ile özellikle paralı eğitim veren kurumlara salt bir meslek edinmek ve diploma almak için kayıt olmaktadır. Belirli yetenekleri kazanamamış ve özellikle mimarlığa isteksiz adayların eğitilmesi, yaratıcılığa (creativity) dayalı bu meslek için tümüyle olanaksız olup, üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir kavram oluşturmaktadır.

Ülkemiz mimarlık lisans öğretim süresi bilindiği gibi 4 yıl olup, ders sayıları ve kredileri (4 yılda yaklaşık 50 ders ve 160 kredi) yurtdışı eşdeğer kurumlara göre (akredite olmuş kurumlarda en az 240 kredi) eksik ve yetersiz kalmaktadır. Her yıl, ülkemizdeki mimarlık eğitimi veren kurumlardan, Avrupa mimarlık okullarının tümünden mezun olan sayıda öğrenci mezun olmakta ve bunlar hiçbir koşul aranmadan doğrudan meslek odalarına kayıt olup (yaklaşık her yıl 1.500 mimar, 200 y.mimar), yasalarla sağlanmış bir hak olarak sınırsız yetki kullanmakta ve -son depremlerin de acı olarak ortaya koyduğu gibi- hiçbir sorumluluk da almamaktadır. Bu durum, ülke gerçekleriyle örtüşmediği gibi, evrensel yükümlülük açısından da önemli sorunları (Mimarlar Odası ulusal ölçekte önemli bir STK olup, aynı zamanda UIA ve ACE üyesi olarak uluslararası bağıtlar bağlamında da sorumlulukları vardır ) beraberinde getirmektedir.

Ülkemizde, değişik kurumlarda ve çok farklı niteliklerde, denetimden uzak olarak sürdürülen mimarlık lisans eğitiminin bütünsellik ve eşgüdüm içinde ele alınması, mimarlık okullarının kurumsal kimlikleri ile tarihsel süreçteki özellikleri de özenle korunarak, mimarlık eğitiminde toplam kalitenin yükseltilmesi ve ulusallığın yanında evrensel ölçekte eğitim veren kurumlarla da eşdeğerliğin sağlanması, güncel koşullarda kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu önemli sorunu, öncelikle ve ivedilikle ulusal ölçekte ele alıp çözüme götürebilmek amacıyla kendi içinde kriterler oluşturan, hedefler belirleyen ve öz denetim biçiminde çalışan bazı organların, sürdürülebilir bir kurumsal yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Lisans eğitiminde eşgüdümün sağlanması, toplam kalitenin yükseltilmesi ve kurultay sonrası oluşması kaçınılmaz gibi görünen yeni organlara da üye vermek için:

 Belirli sürelerle yapılan Mimarlık Bölüm Başkanları Toplantısı’nın ULUSAL MİMARLIK OKULLARI BİRLİĞİ biçiminde;

 Mimarlık alanında yararlı katkılar sağlayan Galata Grubu, ulusal buluşmalar ve EASA gibi uluslararası öğrenci organizasyonuna benzer örgütlenme yapısının ULUSAL MİMARLIK ÖĞRENCİLERİ BİRLİĞİ biçiminde;

öncelikli olarak kurumsallaşması sağlanmalıdır.

Ülkemizdeki mimarlık lisans eğitiminin 4 yıl olması nedeniyle, mesleğin istenen düzeyde ve yetkinlikte uygulanması için bu sürenin yetersizliği uzunca süredir gündemde olup, hemen tüm kesimler konu hakkında görüş birliği içindedir. Mimarlar Odası’nın da birkaç yıl önce öğrenim süresinin 5 yıla çıkarılması konusunda YÖK’e yaptığı başvurusu, ilke olarak kabul görmüş durumda olmasına karşın, üye sayısı 30.000 olmuş bir meslek topluluğuna, her yıl homojen olmayan ve eşdeğerde yetişmemiş 1.500’den fazla yeni üyenin katılır oluşu göz önüne alındığında, 35’e varan mimarlık okulunda eğitimin bu yapıda 5 yıla çıkarılmasının ülkeye bir yarar getirmeyeceği de açıkça biliniyor. Tıp ve mühendislik gibi mimarlık da operasyonel bir meslek olduğuna göre, kalitesi ve sürecini tümüyle izleyip yönlendiremediğiniz bir ortamda kaynak yetersizliği nedeniyle ülke gerçekleri ile de örtüşmeyen eğitim süresini uzatma yerine eğitimin kademelenmesini (ön lisans, lisans ve yüksek lisans) göz önüne alarak lisans ve yüksek lisans programlarını mimarlık bütünselliği (2+2+2=6 yıldan sonra yetki kullanma ya da UIA önerisinde olduğu gibi 3yıl birinci aşama+2 yıl ikinci aşama = 5 yıl lisans + 2 yıl yüksek lisans) içinde yeniden ele alarak, meslek yetkisinin uzmanlıklar bağlamında kullandırılması (ara elemanlar da yetişecek biçimde) ülke gerçekleri ile de örtüşen daha doğru bir yaklaşım biçimidir. Ülkemizde mimarlık eğitimi veren kurumların eğitim süresini 5 yıla çıkararak tüm mezunların yetki kullanması doğru olmadığı gibi, gerekli altyapı sağlanmadan tüm kurumların yüksek lisans programı açması da akılcı ve gerçekçi değildir.

Yukarıda belirtilen yaklaşımların yanında, YÖK sistematiği ve ülkemizde yürürlükte bulunan öğrenci af yasasına göre getirilen sınırsız sınav hakları (5 derse kadar başarısız öğrencilere sonsuz sınav) nedeniyle, mimarlığa kaydolan tüm öğrenciler (4 yıl sürede olmasa bile) mutlaka mezun olmaktadır. Ayrılanlar da her yıl çıkan af yasalarıyla tekrar üniversitelere dönmekte, isteksiz ve yeteneksiz mimar adayları meslek elemanı olarak (hiçbir deneyim kazanmadan ve sorumluluk yüklenmeden) her türlü yetkiyi kullanmaktadır. Bunların sistemi zorlayarak mimar yapılması yerine, bu nitelikteki adaylara ön lisans diploması verilerek yapı sektöründe ara eleman (teknik ressam, sürveyan ve teknisyen vb) olarak istihdam edilmelerinin sağlanması, ülke ve toplumsal yarar açısından daha akılcı gibi görülüyor.

Bu yaklaşımlara koşut olarak, ülkemizde değişik nitelikte ve çok sayıda mimarlık eğitimi veren kurum bulunmasına karşın, öğrenci ve öğretim elemanlarının niceliği ile niteliği, öğretim planları ve ders içerikleri, eğitim ve öğretimde izlenen yöntem, mekân standartları, öğrencilere sağlanan destek, mezunların durumu, UNESCO, UIA ve ACE kurallarına uyum ve benzeri konularda kurumlararası eşdeğerlik’e (akreditasyon) ilişkin bir ölçme ve değerlendirme sistemi bulunmadığından, her kurum kendine özgü ve denetlenemeyen bir uygulamanın içindedir. Sadece bir akademisyen öğretim üyesi ile açılan mimarlık okullarındaki eğitici açığı, kamu kuruluşlarında çalışan meslek elemanları ile giderilmeye çalışılmaktadır. Kuşkusuz bu yaklaşım biçimiyle, üniversitelerden beklenen bilgi üretme, üretilen bilgileri test ederek uygulama alanında kullanma ve sınanmış bilgileri meslek elemanlarına yeni bilgi olarak aktarma işlevlerinden sadece öğretimin yapılır oluşu, üniversiteleri birer meslek okuluna dönüştürmektedir. Bu açıdan ivedilikle, ülke gerçeklerine uygun, evrensel kriterlerle de örtüşen bir ulusal akreditasyon sistemi oluşturulmalı ve eğitim kurumlarının performansları da belirli aralıklarla, öncelikle “süreci izleyen” bir anlayışla, meslek topluluğu tarafından ölçülerek sonuç, kamuya ve ilgili kurumlara duyurulmalıdır. Ancak bu yapılırken, öncelikle kriterleri nesnel ve doğru saptanmış ölçme sistemi ile isteğe bağlı ve yol gösterici bir anlayışla üniversitelerin kurumsal kimliği özenle korunarak, tekdüze ve bir standart dayatması getirilmeden, kurumların kendi hedeflerini esneklik ve uyum içinde, işbirliği ve yarışma ortamı yaratarak, özellikle eğitimde toplam kalitenin yükseltilmesi amacına dönük olarak kurumsallaştırılması sağlanmalıdır. Bilindiği üzere sertifikasyonu olmayan bir akreditasyon sistemi verimli ve yararlı olmayacağı gibi, kalitesi denetlenemeyen bir eğitim sisteminin de çağdaş bir gelişme göstermesi olanaksızdır.

Toplam kaliteyi sağlamak ve kalite güvencesi oluşturmayı amaçlayan Akreditasyon Sistemi, birbirini tamamlayan iki aşamadan oluşur. Bunlardan biri, sürecin izlenmesi ve denetlenmesi, diğeri de ürünün değerlendirilmesidir. Ülkemizde, eşdeğer eğitim veremeyen mimarlık kurumlarının performansları ölçülüp belirli niteliklere ulaştırılması sağlanmadan (süreci izleme ve denetleme), salt mezunlarını ve tüm mimarları değerlendirmeye (daha önce Bakanlıkça getirilen 601 sayılı KHK’daki gibi sınav yapma vb) alma, çok önemli haksızlıkları da beraberinde getireceği gibi, anayasal bir hak olan fırsat eşitliğini de zedeleyecek niteliktedir. Bu açıdan, getirilmesi düşünülen ulusal akreditasyon sisteminde, ilk aşamada ürünün değerlendirilmesi yerine sürecin izlenmesi ve denetlenmesi daha doğru bir yaklaşım biçimidir. Genelde eşkredilendirme olarak bilinen akreditasyonun, birbiri ile doğrudan ilişkili üç temel süreci vardır. Bunlardan birincisi ölçme ve değerlendirme (assessment), ikincisi tanıma ve onay verme (validation), üçüncüsü de kayıt ve kabul (registration) sürecidir. Ülkemiz için, Mimarlar Odası’na kayıt, yasa ile diploma alan tüm mezunlar için sağlandığına göre, ulusal akreditasyon sisteminde öncelikle kurumların öğretim ve akademik performanslarını izleyen ve ölçen bir sistematik ile tanıma ve onay verme düzeninin kurulması amaçlanmalıdır.

Kurultay Çalışmaları Işığında Öneriler

Bu görüşler bağlamında Ulusal Akreditasyon Sistemi:

 Öncelikle ürünü değerlendirme (mezunları test etme) yerine, süreci izleyen ve denetleyen (kurumların performansını ölçen) bir anlayışla ele alınmalıdır.

 Somut, ölçülebilen kriterler (ölçütler) içermelidir,

 Katılımcı bir anlayış ile, meslek örgütü içinde (üniversite, tüm kurumlar, mezunlar) bu konuda uzlaşma (konsensüs) sağlamalıdır.

 Dışlayan değil, gelişmeye ve yenilenmeye açık, kapsayan bir amaç taşımalı, kişilere ve kurumlara yol gösterici bir yapı içermelidir.

 Yarışmaya (rekabete) açık, adil ve eşdeğer olmalıdır.

 Ulusal gerçeklere uygunluğunun yanında, uluslararası kural ve standartlarla da örtüşmelidir.

 İnandırıcı olmalı ve güven vermelidir.

 Mimarlık alanında , ülke ve toplum yararı ile etik değerlere yönelik özellikle toplam kaliteyi yükseltecek yaklaşımlar getirmelidir.

Anayasa’da öngörüldüğü, gibi nitelikli ve sağlıklı bir çevrenin yaratılması için, başta mimarlar olmak üzere yapı üretiminde yer alan tüm kesimlerin yüksek standartlarda, izlenebilen ve denetlenebilen bir sistemde kesintisiz olarak yetiştirilmesi (sürekli mesleki gelişim sistemi), toplumun mimarlık ve yapılı çevre alanında bilinçlendirilmesi, içinde bulunulan koşullar ve değişen dünyaya uyum sağlama açısından yaşamsal bir nitelik taşımaktadır. Özellikle mimarlık uygulamalarında -yetki kullanımı ve sorumluluk bağlamında-, meslek ve toplum adına ülke gerçekleriyle örtüşen, evrensel ölçütlerle de uyum içinde sürekli, sürdürülebilir bir yapılanma içine girilmesi zorunlu ve gerekli gibi görülüyor. Bu süreçteki başarı, eğitim ve öğretimin iyileştirilmesinden başlayarak her ölçekte öz denetime dayalı yatay ve düşey ilişkilerle toplam kalitenin yakalanmasına ilişkin, doğru bir ulusal mimarlık politikası üzerinde uzlaşma sağlanması ve bu politikanın, yasal bir güvenceye kavuşturulması ile olasıdır. Bunun için, başta eğitim kurumları (üniversiteler) olmak üzere, mimarlıkla ilgili tüm kurum ve kuruluşlar, belirlenen eylem planına göre, ilişkileri sağlıklı kurulmuş yeniden yapılanma modeli içine ivedilikle girmeli ve diğer meslek kuruluşlarıyla da ilişkilerini (özellikle yetki ve sorumluluklar bağlamında) yeniden sağlıklı bir işlerliğe kavuşturmalıdır.

Mimarlık alanında ulusal ölçekte toplam kalitenin sürekliliği ve kalıcı bir kalite güvencesinin sağlanması yanında, GATS ve uyum yasaları bağlamında evrensel kriterleri de sağlayabilmek açısından öncelikle Anayasa’nın 135. maddesinde belirtilen Meslek Odası örgütlenme yapısından yola çıkılarak, Mimarlar Odası koordinasyonunda mimarlık alanındaki aktör kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan ve bağımsız bir organ olarak kurumlar arası eşgüdümü sağlayıp, yol gösteren ve vizyon oluşturan, içeriğinde aşağıda belirtilen organları bulunan SÜREKLİ MESLEKİ GELİŞİM MERKEZİ (SMGM)’nin ivedilikle kurulması gerekli görülüyor. SMGM, mimarlık alanındaki aktör kurum ve kuruluş temsilcilerinden (Mimarlar Odası, Mimarlık Vakfı, Ulusal Mimarlık Okulları Birliği, Ulusal Mimarlık Öğrencileri Birliği, Serbest Mimarlar Derneği, Mimarlık Eğitimcileri Derneği, YÖK, Bakanlık Temsilcisi, Belediyeler Birliği, TOKİ, YEM, Müteahhit ve İşverenler Derneği, Prefabrik Birliği, Kooperatifler Birliği vb) oluşan ve genel kurul niteliğinde görev yapacak olan Danışma Kurulu oluşturulduktan sonra, bu kurul tarafından seçilerek görevlendirilen 5-7 kişilik bir Yürütme Kurulu, profesyonel bir Genel Sekreter ile birlikte yapılanarak Oda’dan ayrı, ancak koordineli biçimde çalışan bağımsız ve özerk bir kuruluş olarak meslek etiğini ve kalitesini temel amaç edinen bir meşruiyete kavuşturulmalı (ilk aşamada informel bir ortamda) ve kurumsallaşması sağlanmalıdır. SMGM içinde, eğitim süresindeki stajlar ile diplomadan sonra meslek deneyiminin kazandırılması sürecindeki meslek pratiği konusundaki çalışmaları eşgüdüm içinde yürüten ve izleyen MESLEK PRATİĞİ KOMİTESİ (MPK), eğitim kurumları arasında eşkredilenme, ölçme ve değerlendirme işlemi (assessment) ile tanıma ve onay verme (validation) işlevini sürdüren ULUSAL AKREDİTASYON KOMİTESİ (UAK) ve çağdaş teknolojilerle yeni bilgilere ulaşma amacına yönelik olarak meslek yaşamı boyunca kesintisiz eğitim düzenini oluşturmak için MESLEK İÇİ EĞİTİM KOMİTESİ (MEK) gibi birbiri ile doğrudan ilintili ancak bağımsız çalışan organların, Oda Şubeleri ile eğitim kurumları ve diğer kuruluşlardaki bu anlamda oluşturulmuş KOMİSYONLAR ile yatay ve düşey ilişkileri doğru kurulmuş organik bir bağ içinde çalışması sağlanmalıdır. Bu kurumsal yapılanma sağlanıp meslek yaşamına aktarıldığında, Oda üyelere yönelik kayıt ve kabul sistemi (registration) ile ürünü izleyen ve denetleyen bir işlev yürütürken, SMGM’nin de süreci izleyen ve onay veren (validation) bağımsız bir organ olarak (İngiltere’deki RIBA ve ARB gibi) meşruiyet kazanması düşünülmektedir.

Kurultay’a giderken tüm aktör kişi ve kurumların bu anlamdaki bir uzlaşma metni için düşünce üretmesini ve mimarlığa katkı ve katılım sağlamasını bekliyor ve diliyorum...

Bu icerik 1510 defa görüntülenmiştir.