325
EYLÜL-EKİM 2005
 
MİMARLIK'tan

Öğrenci Yarışması: Aşırı

Topluma Yansıyanlar

Gelecek Kongrelere Doğru…

uia2005istanbul

  • İzlenimler

    Zuhal Ulusoy

    Yrd.Doç.Dr., Bilkent Üniversitesi, Peyzaj Mimarisi ve Kentsel Tasarım Bölümü



KÜNYE
Kongreden İzlenimler

Mimarlığın İletişim Görevi: XXII. UIA Kongresi Üzerine Düşünceler

Davide Deriu

Yrd.Doç.Dr., ODTÜ Konuk Öğretim Üyesi

Eğer üç yılda bir yapılan Dünya Mimarlık Kongresi, bu mesleğin durumu hakkında bir gösterge olarak kabul edilebilirse, 3-10 Temmuz günlerinde İstanbul’da yapılan en son toplantı, genel olarak bu mesleki alanda farklı eğilimler, yaklaşımlar, ve düşüncelerin çoğalmakta olduğunu göstermiştir. Türkiye Mimarlar Odası, neredeyse üçte biri öğrenci olan dünyanın her tarafından gelen 7.000 kayıtlı kongre katılımcısı mimar arasında temas ve etkileşimi teşvik için, “Yaşasın Kentler” (Celebration of Cities) Yarışması gündemine paralel olarak, “MimarlıkLARın Pazaryeri” (Grand Bazaar of ArchitectureS) temasını benimseyen bir metaforu ortaya atmıştı. Sonuçta organizatörler İstanbul’da, mimarlık mesleği evreninin her yerine dağılmış olan yaratıcı enerjiyi kendisinde toplayıp katalize eden, adeta bir kültürel mıknatıs yaratmayı başarmışlardı. Kongre Vadisi geçici bir agoraya dönüşürken, kentin geri kalanı da, mimariyi bir çok farklı maske arkasında vitrine koyan, zengin bir etkinlik programına ev sahipliği yapıyordu. Büyükşehir Belediyesi ile birlikte, üniversitelerden sanat galerilerine kadar uzanan, farklı kültür-tabanlı kurum ve kuruluşların desteğiyle bu Kongre, konuşmacılar, çalışma grupları, toplantılar, sergiler ve sanat gösterileriyle dopdolu bir program içinde, çok değişik etkinliklere zemin olan, olağanüstü güzel bir platform sağladı.

Başkan Suha Özkan, eşi görülmemiş bir davetli konuşmacılar (keynote) grubunun biraraya getirilmesinde kilit rol oynadı; böylece Kongre’ye geniş bir katılımın sağlanmasının yanısıra, kayda değer bir sponsor listesi ile birlikte, medyanın da kapsamlı şekilde ilgi göstermesini sağladı. Böylelikle İstanbul, sadece bir hafta için de olsa mimarlığın dünya başkenti olurken, Kongre de, kendi payına, bu kentin dünya kültür haritası üzerinde çok daha kalıcı bir şekilde tescil edilmesine önemli katkı yaptı. Sonuçta, geçmiş yıllarda hazırlık sürecinde karşılaşılan engellere rağmen organizatörler, yüksek görünürlüğü olan, oldukça medyatik hale getirilmiş bir girişime, çok yönlü ve geniş bir uluslararası katılım sağlanması gibi iddialı bir amacı, başardılar. Kongre, mimarlık alanında dünya çapında etkinlik gösteren basın-yayın organları yanısıra, Türkiye’de ulusal yayını ve dağıtımı olan başlıca TV kanalları ve gazeteler tarafından da geniş şekilde konu edildi. Bundan başka, tamamen mimarlık ve tasarım konusunda yayın yapacak olan ilk televizyon “tema kanalı” Archiworld Channel, Temmuz ayı içinde İstanbul’da lanse edildi.

Yine de, bütün bu olağanüstü medya çalışmasının ardında, mesleğin kendisinin günümüzdeki kimliğine ilişkin bir gerilim, usul usul kaynamaya devam etti. Bir yanda, kitle medyasının hızlı ve her yere nüfuz eden yayılımı, (ki bu durum Kongre boyunca son derece göze görünür idi), mimarlığı, gösteri olgusunun (spectacle) imaj-yönelimli (image-driven) kültürü içine çok daha sıkı bir şekilde yerleştirme eğilimini yansıtıyordu. Öte yanda, insanın, uzayı / mekânı bedeni ile yaşaması / hissetmesi bakımından, mimarinin anlamının yeniden değerlendirilmesi konusundaki ısrarlı çağrıların yanısıra, sosyal ve çevresel konularda çok yaygın kaygılar olduğu görülebiliyordu. Belki sürpriz denebilecek bir şekilde, bu gerilimi en güçlü şekilde sözlere döken, Peter Eisenman oldu; kendisi, sosyal değişim konusunda yenilenmiş bir kararlılık talep etti ve sadece “değişim için değişim” arayan ve bunu da kapitalist değerler adına yapan postmodern mimariyi eleştirdi. Oldukça kamçılayıcı olan konuşmasında Eisenman, 21. yüzyılın yeni doğruluk değerleri (truth values) ve yeni sosyal düzenler getireceği tahmininde bulundu. Bütün bunlara göre, halen devam eden paradigma değişimi, bir gösteri olgusu (spectacle) döneminin sonunu ve kullanıcı deneyiminin (experience), etkin, duyulara seslenen (affective) ve dokunsal (tactile) boyutlarını geri getirebilen, “retinasal olmayan mimari”ye doğru geçişi işaret edecekti. Eğer mimari, diğer imaj-merkezli medyayı karakterize eden edilgen seyirci oluş/kalış durumunu silkeleyip atacaksa, her şeyden önce, sadece mimarlık ürünlerini değil, mimar imajının ta kendisini de ticari bir mal gibi yatırım konusu yapan görsel tüketim mantığından, kendisini kurtarması gerekecektir. Eisenman’ın üzerine basarak söylediği gibi; “burada bulunan star mimarlar (archistars) son danslarını yapmaktalar”.

Her ne kadar bu kehanet en iyisinden zorlama gibi görünse de, onun, mimarlığın bir gösteri (spectacle) olarak zaferini ilan eden bir bağlamda ilan edilmiş olması çarpıcıdır. Sürekli medya izlemesi altında, Zaha Hadid, Tadao Ando, ve, elbette Peter Eisenman’ın kendisi gibi, sadece bazılarının adını saydığım star mimarlara gösterilen coşkulu ilgi, mimarlıkta star sisteminin hiç bu kadar popüler olmadığına işaret ediyordu. Peki bu, aciliyeti olan sosyal sorunların motive ettiği ve kökleri yaşanan deneyimler aleminde olan, anonim, kolektif bir mimarinin habercisi olan “kuğunun son şarkısı”olabilir mi? Eisenman’ın öngörüsü elbette bir yanılgı olabilirdi, ama bu öngörü, Kongre’yi karakterize eden temel bir gerçeği açığa çıkarıyordu: Küresel medyanın da ateşlediği bir şöhret kültürünün esareti altında, birçok mimar, Kongre temasının uzantısı olan pek çok konudan birine angaje olmak yerine, narsist bir şekilde kendi eserlerinin aynası önünde poz verdiler.

Bu bakımdan, 2008 yılında Torino’da yapılacak olan bir sonraki UIA Kongresi’nde “Mimarlığı Aktarmak” (Transmitting Architecture) temasının merkeze alınması uygun görünmektedir. Organizatörlerin amacı, mimari ile genel olarak toplum arasında bilgi aktarımı (transmission of knowledge) hakkında bir tartışma geliştirmek. Bu mesele, Birleşik Krallık ve Hollanda gibi diğer Avrupa ülkelerinin tersine, mimari kültürün acil sorunları (hakkında tartışma) genellikle kamusal alana ulaşamayan İtalya’da, güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Ama, açık bir şekilde görülmektedir ki, bu iletişim açığı (sorunu) dünyanın her tarafında başka ülkeleri de ilgilendirmektedir. O halde bir sonraki UIA randevusu, hem teorisyenler hem de uygulamacılar açısından, kendi disiplinlerinin kabuğundan çıkıp, mimarinin çoğunlukla gizli-saklı mekanizmalarını açıkça tartışma ve bunları daha anlaşılabilir kılma, ve aslında, bunları daha ilginç kılmaları için, zamanlaması doğru bir fırsat sunmaktadır. İşte bu çerçevenin, mimarlarla yapılı çevrenin şekillendirilmesinde rolü olan öteki aktörler arasında, daha yakın bir diyalogu teşvik ederek, mimari formasyon ve mimari enformasyon rolleri hakkında bir tartışmayı olanaklı kılacağı umulur.

Eğer mimari kendi farklı / ayrı ortamını geliştirebilecekse, bu, seyir (speactacle) olgusunun / kurumunun yel değirmenlerine karşı Don Kişotvari bir savaş açmakla başarılamayacaktır; daha ziyade, toplumumuzun her tarafına nüfuz etmiş olan kitle medyası süreçleriyle ilişki içinde başarılabilecektir. Buna göre, mimarların, giderek daha fazla ezoterik ve elitist bir mesleki pratik tarzına çekilmek yerine, kendi işlevlerini, bireysel kullanıcı, kolektif kurumlar ve nihayet toplumların hızla değişen ihtiyaçlarına göre yeniden ‘icat etme’ görevi ve gereği ile yüzleşmeleri gerekecektir. Gelecekteki mesleki meselelerden önemli birisinin, bir yandan enformasyon çağının sunduğu iletişim araçlarını (mimariye) entegre ederken, öte yandan da mimarinin, imaj üretimi ve tüketiminin hakim mantığına tabi olmasını engellemek olacağı söylenmelidir.

Bu icerik 3174 defa görüntülenmiştir.