325
EYLÜL-EKİM 2005
 
MİMARLIK'tan

Öğrenci Yarışması: Aşırı

Topluma Yansıyanlar

Gelecek Kongrelere Doğru…

uia2005istanbul

  • İzlenimler

    Zuhal Ulusoy

    Yrd.Doç.Dr., Bilkent Üniversitesi, Peyzaj Mimarisi ve Kentsel Tasarım Bölümü



KÜNYE
Neler Tartışıldı / Sergilendi / Sunuldu? Temalar ile Bir Kesit …

DÜNYA MİMARLIKLARI / MİMARLARI ÜZERİNE

Kongre’de çok sayıda forum, panel, bildiri sunumunun yanısıra, dünyanın hemen her köşesinden katılımcının, kendi ülkesinin mimarları ve mimarlığını aktardığı birçok ortam kuruldu. Kongre’den hemen önce (27-30 Haziran) “Modern Asya Mimarlığını Yeniden Düşünmek ve Yeniden İnşa Etmek” teması altında Mimarlar Odası desteği ile Modern Asya Mimarlığı Ağı mAAN Konferansı gerçekleştirildi. Kongre sırasında ise, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı salonunu saran geniş fuaye koridorlarındaki poster sergisinde, kentsel ölçekten endüstriyel ölçeğe, hemen her alandan fikirler, projeler, tasarılar yer aldı. Özellikle kente yayılan sergiler ise farklı ülke mimarlıklarını ve mimarlarını tanıma fırsatı sunuyordu. Her biri, belirlenen alt temalar çerçevesinde farklı sunuş biçimleriyle kurulan bu ortamlar, katılımcıların kendi ilgileri ve zaman aralığına göre, daha derinlemesine inceleme olanağı sağladı. Harbiye Askeri Müzesi, UIA’ya üye ülkelerin kendi örgütleri ve ülke mimarlıkları ile ilgili sergilere ayrılmıştı. Burada aynı zamanda, UIA Çalışma Programı sergileri ve Avrupa Mimarlar Konseyi ACE gibi örgütlerin sergileri de yer aldı.

KONFERANS

“Modern Asya Mimarlığını Yeniden Düşünmek ve Yeniden İnşa Etmek” Üzerine

Oktay Ekinci

Mimarlar Odası Genel Başkanı

mAAN Konferansı Açılış Konuşması

2000 yılında modern Asya mimarlığı için Uzak-Doğu’da başlayan bu birlikteliği ilk duyduğumuzda, bu oluşumda bizim de yer almamız ve ilerleyen yıllarda Türkiye’de de aynı buluşmayı sağlamamız için heyecanlanmıştık…

Çünkü, 1999’da Beijing’deki 20. Dünya Mimarlık Konferansı’na katıldığımızda, bu efsanevi başkenti görünce, özellikle gökdelenler ve hele kimi Çin mimarisini çağrıştıran “şapkaları” bulunan gökdelenler karşısında şaşırmış, ciddi endişelere kapılmıştık…

Küreselleşmenin hemen tüm kıtalara, geçmişi en yeni olan, yani “olmayan” gelişmiş ülkelerden ihraç edilen tek tip kimliksiz mimariye bu denli öykünen bir Asya kentinin, kendi tarihsel geçmişini de yok ederek edindiği yeni peyzaj artık ne “Çin”liydi; ne de “Asya”lı… Bütün dünya, 21. yüzyılda tek tip kentlerle mi donanacaktı? Üstelik bunlar “yeni” kentler de değil; her biri dünya yerleşme tarihinin binyıllara uzanan geçmişini barındıran kentler!

“Modern” olmak, “geçmişsizlik” olmamalıydı; çağdaşlık, “kimliksizlikle” eş anlamlı olmamalıydı. Bu nedenle mAAN, çok önemli bir buluşma, hatta Asya gibi dünya tarihinin beşiği olan bir kıtadaki tüm farklı ve derin geçmişli ülkeler ve bölgeler için yaşamsal değerde “biraraya geliş”ti…

“BELLEK”LE DÜŞÜNEBİLMEK

Şimdi, işte bu heyecan verici beraberliğin İstanbul buluşması için belirlenen “yeniden düşünmek” ve “yeniden inşa etmek” temalarını da yukarıdaki nedenle çok anlamlı ve değerli görmekteyiz..Çünkü “yeniden” düşünebilmek demek “eski” düşüncelerin irdelenmesiyle “aşılması” demektir. Bu da ancak “bellek”li olmakla mümkündür. Düşünme yetisi için, derin ve bilge düşünebilmek için, ön koşul “bellek” değil midir?

Nasıl ki belleğini yitiren insan “yeniden” düşünemez ise, ya da düşünse bile bu artık “deneyimli, birikimli” değilse, kentsel ve mimari belleğini yitiren toplumlar ve bu toplumların aydınları, mimarları da “yeniden” düşünemezler…Bu nedenle, nasıl ki her çağdaş düşüncede, düşünce tarihinin birikimleri varsa, çağdaş mimari ve kentte de mimarlık ve kent tarihinin birikimleri göz ardı edilmemelidir.

BATININ “KISKANÇ”LIĞI

Ne var ki kimileri yine de modern mimariyi geçmişin tümüyle reddi; hatta “geçmişe tavır almak” şeklinde anlıyor. Ben bunu, geçmişi çok zengin olan coğrafyalara karşı, tarihi birkaç yüz yıllık olan Kuzey Amerika’nın “kıskançlığı” olarak bakıyorum. Bu kıskançlık “küresel kuram”a dönüşünce de karşımıza “tarihi bırakın, bugüne ve yarına bakın” diyen bir anlayış çıkıyor..

Bir keresinde, bunu savunan tanınmış bir Türk mimardan, “İnsanın da gözleri başının arkasında değil, önünde…” diye bir benzetmeli savunma duyduğumda şunu söylemiştim: “Ama o gözün gördükleri de geride kaldı; onları anımsamadan nasıl düş kuracak?...”

Yine bu konuda kimi modern mimari militanlarının sıkca söyledikleri ise “geçmişi taklit etmemek”…. Ben bu sözü, eğer kasıtlı kullanılmıyorsa ve sadece bir tartışmada galip çıkmayı hedefleyen polemik amaçlı söz değilse, yeterince aydınlanmamış düşüncelerin ürünü olarak görüyorum.

Çünkü, birincisi, öncelikle bir “sanat” olan mimarlığın ve kuramının temelinde zaten “taklit” yoktur, “tasarım” vardır. Tasarım ise “yaratıcılıkla” mümkündür ve eşdeğerdir; insan aklına dayanır. Aklı ve becerisi olan tasarlayabilir…

İkincisi; bırakın geçmişi, “bugünün yeknesak yapılarını durmadan taklit etmek” de aynı düzeyde mimarlık dışı ve akla ihanet içinde bir davranış değil midir? Ama, eskiyi taklitten yakınanların, dünyanın her tarafındaki bugüne ait örneğin “cam”dan yapıların sayısız taklitlerini “modern” ya da “çağdaş örnekler” söylemiyle aklamaları ise kara mizah gibidir…

Bu tartışmada, özellikle tarihî doku içinde “uyumlu” ve “saygılı” değil de “farklı” ve “şımarık” olmayı yeğleyen yapıların mimarisine lütfen bakın. Bu kadar çok birbirlerini taklit eden yapı göremezsiniz; üstelik tek kentte de değil, tüm “farklı” kimlikli tarihsel kentlerde adeta tek tip olarak!

Türkiye’deki kentlerin 60 yıl önceki “farklı mimari kimlikli” görüntüleri ile bugüne ait “tek tip apartmanlaşma” görüntülerinin neredeyse yüzde 70’i birbirlerinin taklidi ama “modernite” söylemiyle sanki “meşru”laştırılıyorlar; buna karşın tarihsel mimariden esinlenerek çağdaşı “yöresel farklılıklar içinde” yakalamaya çalışanlar “taklitçi” denilerek örseleniyor, küçümseniyor, hatta bu yöndeki şevkleri bile kırılabiliyor…

Bir hocamız; Mehmet Ali Handan’a 70’li yıllarda öğrencileri sormuşlar, “Hocam modern mimari nedir?” diye. Bilge hocamızın yanıtı bugünü de gören sorgulayıcı bakışın ürünü: “İç mekân, dış mekân, arada bir camekân…”

ATATÜRK VE MODERN MİMARLIK

Bizler, modern mimarinin yerel ve bölgesel karakterlerle gelişmesinin devlet politikası olarak da benimsenebildiği, üstelik bunun 70 yıl önce gerçekleştiği bir ülkenin mimarları olarak; şimdi aynı kavramın “camekân”da tıkanıp kalmasının burukluğu içindeyiz.

O politikanın önderi, düşünürü ve sözcüsü, aslında tüm Asya halklarının ve dünyanın tüm ulusal kimliklerine ve bağımsızlıklarına bağlı halklarının ortak tarihsel lideri Mustafa Kemal Atatürk, bakın 1931’deki Ankara-Etnoğrafya Müzesi’ni ziyaretinde, Modern Mimari konusunda ne diyor;

“Eski milletler büyük çalışmalar sonunda ‘kendilerine has birer mimari stil’ yaratmışlardır. Son asrın sanat çalışma ve düşünmeleri sonunda da ‘modern bir mimari’ doğmuştur. Fakat bu modern mimari de her milletin düşünce ve karakter farklarıyla birbirinden ayrı bir görünüş ve anlamdadır. Bir İtalyan modern mimarisiyle, bir Alman modern mimarisi arasında çok değişiklikler vardır. Bu modern mimariler bütün ‘görünüşleriyle de hangi milletin malı olduğu’nu anlatmaktadır. Bizde de asrın bütün düşünce ve ihtiyaçlarına cevap verecek, ruhlarımızı okşayacak bir modern mimari lazımdır. Fakat bu modern mimari diğer milletlerin taklitçiliği değil, yurdumuza has, Türklüğe özgü bir mimari olmalıdır... Bize orijinal bir modern Türk mimarisi lazımdır.”

Sizleri, işte bu büyük düşüncenin de mimarlığını yeniden bu ülkeye kazandırmayı ilke edinmiş bir Mimarlar Odası yöneticisi olarak saygıyla selamlıyorum.

KONFERANS

5. mAAN Konferansı’nın Ardından

Yıldız Salman

Araş. Gör., İTÜ Mimarlık Bölümü

Tüm Asya ülkeleri mimarlarının günümüz mimarlığının düşünce ve uygulamalarını ülkeleri bağlamında yeniden irdelemelerini ve tartışmalarını amaçlayan bir örgütlenme olan mAAN (modern Asian Architecture Network) 5. Uluslarası Konferansı, UIA Kongresi’nin hemen öncesinde 27-30 Haziran 2005 tarihleri arasında İstanbul’da Milli Reasürans TAŞ Konferans Salonu’nda yapılmıştır. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen konferans, Milli Reasürans TAŞ, TÜBİTAK, TÜBA, İstanbul Teknik Üniversitesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yanısıra, Toyota, Mavi Jeans ve yurtdışından Nichei Planning Co. Ltd’nin değerli destekleriyle gerçekleştirilmiştir.

mAAN, Asya mimarlarının düşünce üretme ve uygulamada yeni sorgulamalara açılmasını, bir bilinç akımı modeli geliştirerek tartışılmasını amaçlamaktadır. İdeolojik tavır almalar dışında objektif bir anlama ve yorumlama modeli geliştirmek, Asya ülkelerinin modernizasyonundaki modelleri irdelemek, bu yolla kendi modernizmini tanımlamak, geleceğini kendi kavramlarını da gözeterek inşa etmek ve kendi özgün modellerini geliştirmek olarak özetlenebilen varoluş kararları doğrultusunda yürütülen çalışmaların yanısıra mAAN’ın, serbest bir iletişim ağı ile oluşturulmuş, farklılıklara açık yapısı mimarlara, akademisyenlere ve uygulamacılara, karmaşık Asya bağlamı içinde çok yönlü bir tartışma ortamı sunmaktadır.

Ana teması “Asya Modern Mimarlığını Yeniden Düşünmek – Yeniden İnşa Etmek” olarak belirlenen bu yılki konferansta sunulan sözlü ve poster bildiriler, Modern mimarlık mirası konusunda Asya Modernliği’nin ve Modern Asya’nın teorik ve tarihsel okumalarının aynısıra yapılan koruma ve yenileme uygulamalarını irdelemeleri açısından önemli bir katkı sağlamıştır. Sözlü ve poster şunuş olarak kabul edilen toplam 42 bildiri çağrılı sunuşlarla birlikte konferans kitabı içinde yayımlanmıştır.

Gerek mimarlık eğitimi gerekse de günümüzdeki pratikler konusunda sürekli “Batı” referanslarının kullanıldığı Türkiye mimarlık ortamı içinde ve modern mimarlık gibi özellikle evrenselci yorumun öne çıktığı bir alanda, farklı “modernlik” öykülerinin ve mimarlık ürünlerinin kendine özgün sorunları olduğu konularına değinmesi açısından mAAN Konferansı konuya farklı bir bakış katmış olması açısından önemli bir toplantı olmuştur.

Bildiri sunuşlarının yanısıra, etkinlik tema çerçevesindeki çeşitli film gösterimleri ve tartışma oturumları ile zenginleştirilmiştir. Örgütlenmenin ilerideki çalışmalarına yönelik olarak düzenlenen özel tartışma oturumunda yapılması planlanan envanter çalışmaları, atölyeler, yayınlar ve bu konuda faaliyet gösteren docomomo, UNESCO, ICOMOS gibi diğer kuruluşlarla geliştirilebilecek ortak çalışmalar, tüm katılımcıların dahil olduğu bir platformda tartışılmıştır. mAAN kuruluş bildirgesinin yeniden gözden geçirilerek “İstanbul Bildirgesi”nin yayınlanmış olması da İstanbul Konferansı’nı uluslararsı platformda özel bir yere taşımıştır.

2006 sonbaharında Tokyo’da düzenlenecek 6. mAAN Konferansı öncesinde gerçekleştirilmesi düşünülen 2. Uluslarası mAAN Workshop 2006 yılı içinde İstanbul’da düzenlenecektir. mAAN’ın çalışmaları hakkında www.m-aan.org sayfasından bilgi edinilebilir.

BİLDİRGE

mAAN İstanbul Bildirgesi 2005

Bugün İstanbul’da, eski İpek Yolu’nun bu batı ucunda, bir kez daha doğuya baktığımızda, eskinin ve çağdaşın, Asyalı’nın ve Asyalı olmayanın yüzyıllar boyunca karışıp birleştiği bu büyük kıtada, var olan mimarlık birikimi ile birlikte, farklı kültür ve yaşam tarzlarının etkileyici karışımlarını görüyoruz.

Uluslararası konferanslarımızın bu beşincisinin sonunda, 2001 Macau Bildirge’sinin ruhunu bir kez daha kabul ediyor ve daha da ileri taşıyoruz. mAAN, kendini Asya’da çağdaş mimarlığın değerlendirilmesi, korunması ve yeniden canlandırılmasına adamıştır. Son beş yıl boyunca kıtamızı en uzak köşelerine kadar araştırdık ve modernizm ve mimarlık konusundaki sayısız çeşitlemeleri belgeledik. Birçok durumda geçmişimizle kurulan tek bağlantı olan Asya mimarlığının, bu çok geniş ve yaşayan arşivi ile karşılaşınca, bu mirası korumak ve onu tekrar günlük yaşamın merkezine yerleştirebilmek için titiz bir araştırma, dikkatli bir analiz ve kararlı bir eyleme ihtiyaç olduğunun farkına vardık.

mAAN, bir yandan bültenler, sergiler, atölyeler ve konferanslar yoluyla kamuoyu gündeminde kalırken, diğer yandan da, kitap yazmak, film yapmak ve yapılabilecek müdahaleleri tasarlamak amacı ile kendi içindeki çalışmalara yoğunlaşmıştır. İnsanlığın hizmetine sunulan yeni teknolojilerle, ağ çözüldü; böylelikle yetki, bölgesel ve yerel inisiyatiflere dağıldı. Şimdi iletişim süreçlerimiz hızlanıyor; sınırlar eriyor ve dünyanın her tarafında Asya’daki modern mimarlık konusuna ilgi gösteren ve bu alanda araştırmalar yapan, başka örgütlerle işbirliğine giriyoruz.

Tüm düşünme süreçleri için, bellek önkoşuldur. Geçmişimizi bilmek, bize hem güven ve hız, hem de geleceğin konularını ele alabilmemiz için gereken kararlılığı sağlar. Modern yapıların oluşturduğu çevrelerin yeniden canlandırılması, kaybolmuş sanatların, becerilerin, yöntemlerin tekrar hayata döndürülmesini ve her yeni kuşakla biraz daha yok olan ve geri getirilmesi mümkün olmayan yerele özgü bilgi dağarcığının korunmasını gerektirmektedir. mAAN’ın amaçlarının gerçekleştirilmesi ile modern mimarlığın, Asya halkları için modern yaşam tarzı ve modern ethos’un başlangıç noktası olması için gerçek bir imkân sağlanacaktır. Yeniden canlandırma gayretlerimizle, toplumlarımızın zenginliğini arttırabiliriz.

Yerel bilgi dağarcığının, yerelleştirilmiş ve bölümlendirilmiş bir arşivini oluşturmaktayız. Bu bilgiyi anında ve küresel çapta paylaşabilmek, geleceğimiz ve izlemekte olduğumuz yön bakımından hayati öneme sahip hale gelmiştir. Çağdaş mimarlığın her birey, topluluk ve hükümet açısından bir ilgi, bir konu, bir tartışma olabilmesi için, politikalarda değişiklikler ve süreçlerde yeniden düzenlemeler yapılması gerektiğini savunuyoruz. Yeni kuşak mimarlar, planlamacılar ve idareciler yetiştiriyoruz ve ulusal miras yönetiminde yeni ve sürdürülebilir yaklaşımlar geliştiriyoruz. Öğrencilerimizi bugünden güçlü yetiştiriyoruz ki yarın lider olabilsinler. Çağdaş Asya mimarlığının verimli, değişik konularına kararlı bir şekilde kendimizi adayarak, Asya ülkelerinin artan nüfuslarının barınma, kimlik ve estetik konularındaki yaşamsal gereksinimlerine yanıt vermeye çalışıyoruz. Kentselleşmenin ön plana çıktığı bu yeni yüzyılda, gelecekteki metropolleri düşünerek, sermayenin yaratıcı bir şekilde kullanılması yolu ile, yaşlanan mirasın yeniden canlandırılmasını teşvik ediyor ve hayata geçiriyoruz.

Yerel topluluklar, akademisyenler, tasarım profesyonelleri, idareciler ve yatırımcılar arasında ortaklıklar kurmak yolu ile mAAN, araştırma ve uygulama arasında köprüler inşa etmeye çalışacaktır. Biz, çağdaş mimarlığın, hayati öneme sahip varlığını tekrar kurmak yolu ile çağdaşlığa inanmış olan milyonlarca Asyalı’nın yaşamında iyileşme sağlamaya, kendimizi adamış bulunuyoruz. mAAN, çağdaş mimari mirasın halkımızın zenginliğinin göstergesi haline geleceğini taahhüt eder.

YAYIN

mAAN 5th Internatıonal Conference – ABSTRACTS

Yay.Haz. Yıldız Salman, Neşe Doğusan, Haziran 2005, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yayını, İstanbul; İngilizce, 138 sayfa.

Modern Asya Mimarlığı Ağı’nın beşinci uluslararası konferansı, UIA 2005 Kongresi öncesinde, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. “Modern Asya Mimarlığını Yeniden Düşünmek ve Yeniden İnşa Etmek” teması altında sunulan bildirilerin özetleri bir kitapta toplandı.

SERGİLER

UIA2005 SER-GİLER

Gökçeçiçek Savaşır

Araş. Gör., DEÜ Mimarlık Bölümü

İstanbul’da 3-10 Temmuz 2005 tarihleri arasında gerçekleştirilen UIA XXII. Dünya Mimarlık Kongresi’nin teması "Kentler: MimarlıkLARın Pazaryeri" olarak belirlenmiş; kongrenin dünya mimarlarının paylaşım ortamı olmayı amaçladığının, dünya mimarları arasında serbest bir etkileşim ağı kurmayı üstleneceğinin altı çizilmiş; "farklı coğrafya ve kültürlerin mimarlık üzerine düşüncelerinin, hayallerinin ve eylemlerinin, bir pazaryeri şenliği içinde sergilenmesi" niyeti ifade edilmişti.

Bu yazının amacı, kongre ve teması üzerine halihazırda söylenmiş konuları yinelemek yerine, kongrenin temasında vurgulanan 'pazaryeri' metaforu ile sınırlarının çizildiği, kongre içeriğinin büyük bir bölümünü kapsayan 'sergi' olgusu ile bir üst çerçeve oluşturmak ve kongreye geri dönüp bir kez de bu çerçeveden bakmaktır. Öncelikle kongre boyunca olumlu-olumsuz değinilen 'pazar' ve 'pazaryeri' kavramlarına yeniden göz atılırsa(1), bu kelimeler alışveriş eylemine olduğu kadar bu eylemin gerçekleştirildiği yere de işaret etmektedirler. Kongre temasında, pazar(yeri) metaforu "mimarlar arası kavramsal alışveriş için kurulan belirli yer, geçici ortam" ya da "bir ülkenin soyut ve somut mimari üretimlerinin başka bir ülkede sunulması, sergilenmesi" gibi farklı katmanlarda yoruma açıktır. Diğer taraftan temada gizil olarak yer alan 'sergi' ise, hem "sanat eserlerinin gezilip görülmesi için hazırlanan yer" hem de "çeşitli ülkeleri temsil eden (mimari) ürünlerin, birarada düzenlenip eşit şartlarda sunulduğu yer" anlamlarına sahiptir.

Bu çerçevede kongre, dünya mimarlıklarının 'kavramsal olarak' pazara çıktığı bir ortam oluşturduğu kadar, dünya mimarlarının mimarlıklarını ve düşüncelerini pazarladığı yere de -ister istemez - dönüşmekten kendini alamamıştır. Başka bir deyişle, kongre temasında niyet edilen "mimarlığın ve mimarlıkların pazaryeri" olduğu halde, kongre 'star mimar' olarak nitelendirilen bazı ana konuşmacıların sunuşlarıyla "mimarın ve (bazı) mimarların pazaryeri" haline dönmüştür. Belki de bu durumun kongre kavramına pek de ters düşmediği söylenebilir. Yani nasıl pazarda 'alınmak üzere konan şeyler' yan yana ve eşit şartlarda alıcının önüne serilirse, kongrede de eş zamanlı pek çok etkinlik katılımcının tercihine sunulur. Pazaryerine gelen katılımcı, bu kadar çok etkinlikten en yüksek derecede faydalanmak isterken, kendini farketmeden 'tüketici' konumunda bulabilir. Nicelik niteliğin önüne geçtiğinde, hangi sunuşlara katılındığı, hangi sergilere gidilip fotoğraflandığı, etkinliklerin içeriğini ezip geçebilir. Tüketim çılgınlığı kongreyi sarabilir; Peter Eisenman'ın da eleştirdiği halde içinde bulunduğu medyanın popülerleştirme tuzağına konuşmacılar kadar katılımcılar da düşebilir. Aslında bu noktada, 'pazaryeri'nin çağrıştırdığı 'satmak, almak, tüketmek' eylemleri üzerinden kolayca kurgulanabilecek negatif bir söylemden kurtulmak adına, başta değinilen 'pazar' ve 'sergi' metaforlarının farklı katmanlarda yorumlarına geri dönülmesi yazıyı daha olumlu ve verimli bir yöne çeker.

Bireysel paylaşımlara olduğu kadar ülkeler arası etkileşimlere de olanak sağlayan UIA2005 İstanbul Kongresi, farklı ölçeklerde farklı ser-gi katmanlarının çakıştığı ortam olmuştur. Öncelikle, kongrenin bizzat kendisi küresel ölçekten birey ölçeğine farklı mimarlıkların sunulduğu bir sergidir. Kongrede sunulan mimarlık disiplinin temsilleri, ki bunlar mimarlık pratiğinden söylemsel oluşumlara geniş bir yelpazede yer alır; küresel pazaryeri içindeki yerel pazarlara, yerel pazarlardaki tekil ürünlere eşit mesafede durarak Türkiye ve dünya mimarlıklarının gözler önüne serildiği bir ortam olmuştur. Kongre, İstanbul'un ve Türkiye'nin gündemine mimarlığı, dünyanın gündemine Türkiye ve İstanbul'u dahil etmiştir. Kongrenin Türkiye ve dünya mimarlıkları ve mimarları arası paylaşım ortamı ve etkileşim ağı oluşturmasının yanı sıra, kent ve kentli ölçeğinden bakıldığında teorik olarak tüm şehre yayılan - ama “Kongre Vadisi-Beyoğlu-Tarihi Yarımada” üçgeninde yoğunlaşan - kongre ile kentlerimiz İstanbul kenti, toplumumuz İstanbul kentlisi özelinde temsil edilmiştir. Çeşitli sergi mekanlarındaki mimarlık ürünlerinin temsilleri ve kentteki mimarlık ürünleri olduğu kadar, kentteki katılımcı mimarlar ve olağan kent yaşamındaki İstanbullular da sergilenenler ve bakılanlardır. Kısacası, kongre için kent, kent için kongre bir sergi nesnesine dönüşmüştür. Birbirleriyle kurdukları anlık denilebilecek varoluşlarla, mimarlar ve kent(li) arasında kısa süreli ve kısıtlı da olsa deneyimsel bir alışveriş gerçekleşmiştir; ve bunun en güçlü kaynaklarını kongrenin paralel etkinlikleri, özellikle de kentte açılan sergiler oluşturmuştur.

Kentin çeşitli noktalarındaki kamuya açık sergilerde, "dünya mimarları ve ürünleri" maket, çizim, fotoğraf, eskiz, el yazmaları gibi çeşitli temsil biçimleriyle katılımcılara ve kentlilere sunulmuştur. Sergilerin içeriği ve sunuş biçimi nasıl olursa olsun, hoş olan "dünya mimarlığı"na bir de İstanbul'un tarih, kültür, sosyal yaşam gibi çok katmanlı çerçevesinden bakıyor olmaktı: “Light is More” sergisi ile İspanyol mimar Campo Baeza'nın mimarlığındaki ışık, Aya İrini Kilisesi atmosferine yansıtılmıştı. Sergideki mimari ürünler olduğu kadar, bu ürünlerin sunumu da belli bir kaliteyi gösteriyordu. Darphane-i Amire'deki "Yeni Sanat (1890-1930) Avrupa’dan İstanbul’a Art Nouveau” sergisi, 19. yüzyıl sonunda farklı coğrafyalarda farklı isimlerle anılmasına rağmen ortak bir dil olarak ortaya çıkan bu hareketin, İstanbul dahil Avrupa'nın neredeyse tamamında, mimarlık ve obje-moda-grafik tasarımlarını kapsayan ürünlerdeki izlerini yansıtıyordu. Sergi özellikle, Art Nouveau'nun İstanbul'daki örneklerinin varlığını hatırlatması açısından önemliydi. Serginin paralel etkinliği olarak Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü öğrencileri tarafından gerçekleştirilen atölye çalışmasının ürünleri de görülmeye değerdi. İstanbul Modern'deki "Cityrama" sergisi, İstanbul'un çok katmanlı renkli panoramasını siyah-beyaz fotoğraflarla çerçeveliyordu. Serginin en etkileyici yanı, önceden belki yüzlerce kez gördüğümüz bu karelerin büyük boy (gerçek boyutlarına yakın) basımlarıyla müze mekanından gündelik kent yaşamına açılan pencereler gibi olmalarıydı. Tophane-i Amire'deki "Gelecekçilikten Olası Geleceğe" isimli 20. yüzyıl İtalyan mimarisinin retrospektifi niteliğindeki sergi, yüzyıl başında İtalyan Fütüristleri'nin 'ütopik' denebilecek fikirlerini ifade ettikleri eskizlerle başlayan, İtalyan mimarların günümüz mimarlığındaki ürünleriyle sonlanan kısa bir yolculuk niteliğindeydi. "Avrupa Birliği Çağdaş Mimari Ödülü - 2005 Mies van der Rohe Ödülü" başlıklı sergi de Tophane-i Amire Kültür Merkezi Ek Binası'nda, başta OMA'ın projeleri olmak üzere pekçok mimarın son dönem çalışmalarını biraraya getirmekteydi. Farklı ortamlarda daha önceden de karşılaştığımız bu projeleri birarada görmek güzeldi.

Taksim Sanat Galerisi'ndeki "SENSAI" sergisiyle, geleneksel Japon mimarisinin çağdaş yorumlarından örnekler çizimleri, fotoğrafları ve belli bir hassaslıkla ele alınmış maketleriyle İstanbul'a taşınmıştı. Buna karşın, Atina ile İstanbul'un benzerliklerinin altını çizmek üzere hazırlanmış fotoğraflardan oluşan "Şehir Taramaları 2002-05: “İstanbul Taraması – “Geçiş Dönemindeki Atina 2004" sergisi, (Japonlar'ınkinin tersine) son anda hazırlanmış izlenimi veriyordu. "Gerçeğin Mimarlığı" isimli Fransız mimarlıkları sergisi, farklı ölçek ve işlevlerde, kaliteli ve kullanışlı mimarlığın, 'star' mimarlar tarafından olmasa da 'gerçek'leştirilebileceğini söylüyordu.

Sunuş şekilleri, mekanları, içerikleri nasıl olursa olsun, tüm bu sergiler dünya mimarlıklarını, temsili de olsa, İstanbul'a getirmekle kalmamış, kentte mimarlık açısından kısa süreli bir şenlik atmosferi yaratmıştır. Ne denirse densin, kongre çeşitli ve çok olanı İstanbul paydasında buluşturarak daha da çoğalmasına olanak sağlamıştır.

1. Farsça kökenli olan 'pazar' kelimesi, hem "alışveriş" hem de "alışveriş için kurulan belirli geçici yer, üstü açık alış veriş yeri" anlamlarına sahiptir. Pazaryeri' ise, "pazar kurulan yer" anlamının yanısıra "yabancı bir ülkenin mallarını satma olanağını sağladığı ülke" anlamlarında da kullanılmaktadır. Türk Dil Kurumu, "pazar" ve "pazar yeri" kelimeleri, [Internet, WWW], ADRES: http://www.tdk.gov.tr. [Erişim Tarihi: 25 Ağustos 2005].

BASIN

Archiworld TV - internet Yayıncılığı

Kongre’nin interaktif ve eğlenceli ortamlarından biri de archiworld TV kanalı idi. Kentler, sanat, mimarlık, peyzaj ve tasarım alanlarında internet üzerinden yayın yapan kanal, Taşkışla Kampusu’nun girişindeki aracında canlı yayınlarını sürdürdü. www.archiworld.tv adresinden izlenebilen sitede, Kongre süresince yapılan söyleşiler ve video kayıtlarına arşivinden ulaşılabiliyor. Bütünüyle mimarlık dünyasıyla ilgili ilk web dergisi olan 5X5 Video Magazin’in açılışı da Archiworld Kanalı Promobus'undan yapıldı. Promobus, merak edilen ve en çok ziyaret edilen mekânlardan biri oldu.

SERGİ

Campo Baeza, Light is More

En etkileyici sergi mekânlarından biri olan Aya İrini Kilisesi’nde açılan "Campo Baeza, Light is More" sergisi, Kongre’nin son günü açıldı. Yapılarında ışığı ustalıkla kullanması ile tanınan Campo Baeza’nın yapılarını daha yakından tanıma fırsatı yakalandı. Baeza’nın 1999-2005 yılları arasında gerçekleşen yapıları sergilendi. Yapıyla bütünleşen ve mekânlarının farklı şekillerde kullanıldığı sergide, mekânın ışık kalitesi ile serginin ışık tasarımındaki kontrast da sergilenenler kadar ilgi gördü. İzleyiciler, serginin küratörü Manuel Blanco ve Baeza ile sergiyi gezme imkânı buldular.

SERGİ

“İki Alman Mimarlığı 1949-1989” ya da Alman MimarlıkLARı Sergisi Üzerine

Mehmet Saner

Y. Mimar, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Doktora Öğrencisi

UIA 2005 İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi kapsamında gerçekleştirilen sergilerin en dikkat çekicilerinden birisi, İTÜ Taşkışla Kampüsü’nde yer alan “İki Alman Mimarlığı 1949-1989” sergisiydi.

II. Dünya Savaşı sonrasında, Almanya Federal Cumhuriyeti ve Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin resmi olarak kurulduğu 1949 yılından bu iki devletin birleştiği 1989 yılına kadar geçen sürede, her iki devlet sınırları içinde ayrı ayrı ortaya çıkan “mimarlıklar”ın bir arada sunulduğu serginin amacı, Doğu ve Batı Alman mimarlıklarının ortak noktalarını ve farklılıklarını, özel örnekler üzerinden, fakat yargıya varan karşılaştırmalar yapmaksızın ortaya koymak olarak dile getirilmişti.(1) Sergide kronoloji yerine sosyo-politik bağlam esas alınmış; seçkide yer alan örnekler, içeriğe göre ayrılan 5 ana tema ve her bir tema altında yer alan -yapı işlevi ya da tasarım konusuna göre ayrılmış bulunan- toplam 22 bölüm altında bir araya getirilmişti. Ek olarak, konu edilen 40 yıllık periyod süresince gündeme gelen mimarlık tartışmalarına dair örneklere de, “mimari söylemler” teması altında yer verilmişti.

Bir yargıya ya da sonuca varmadan örnekleri bir araya getirme amacı, sergiyi yüzeysel bir sunuş haline getirebilir, içeriğin geri plana itilmesine ve görselliğin öne çıkmasına ve böylece izleyicinin pasif bir gözleme itilmesine neden olabilirdi. Diğer yandan örneklerin bir araya getirilişinde kronolojinin göz ardı edilmesi de, anakronik karşılaştırmalar ve yersiz değerlendirmeler yapılması sonucunu doğurabilirdi. Fakat serginin, gerek içerik yoğunluğu ile görsellik arasındaki dengeyi bulan kurgusunun, gerekse izleyiciyi doğru yönlendiren ve serginin tasarlandığı şekli ile kolay bir biçimde okunmasını sağlayan sunuş tekniğinin, bu handikapların aşılmasını sağladığını belirtmek gerekir. Ayrıca, temalar ve bölümlere göre ayrılan standlarda ve çekmeli sistemlerde kullanılan, hafif metal levhalar üzerine nefti yeşilin uçuk tonları ile desteklenen siyah beyaz baskının da sergi okumasını kolaylaştırdığı söylenmeli. Diğer yandan, ortaya çıkan bu mat ve soğuk görünümün izleyiciyi belirli bir mesafede tutmayı başardığı, böylelikle de serginin, kendisi bir yargıya varmaksızın, izleyicinin kendi karşılaştırmasını yapmasına olanak tanıdığı ileri sürülebilir. Sergilenen yapıların maketlerinde kullanılan malzemenin (ahşap/balsa), sergi ekipmanlarının geri kalanı ile uyumsuzluk gösteriyor olması ve serginin tümünde geçerli olan malzeme ve renk seçiminin güçlü etkisini kırması ise, öznel bir eleştiri olarak not edilmeli.

Sonuç olarak, “İki Alman Mimarlığı 1949-1989” sergisi, içerik yoğunluğu, görsel zenginliği ve sergileme tekniği ile, konu hakkında hiçbir fikri olmayan bir izleyicinin bile kendi karşılaştırmasını yapmasına yetecek kadar bilgilenmesini sağlayan, nitelikli, özel ve başarılı bir sergiydi. “Mimarlıklar” vurgusu taşıyan kongrede, doğru bağlamda gerçekleştirilmiş olması da kuşkusuz serginin başarısını ve etkisini artırıyordu.

1. Ursula Zeller, “Two German Architectures 1949-1989” sergi kataloğu önsözü.

SERGİ / YAYIN

Yeni Sanat (1890-1930) Avrupa’dan İstanbul’a Art Nouveau

Sergi, 19. yüzyılın sonunda Avrupa’da önemli bir yenilikçi sanat akımı olan Art Nouveau’nun İstanbul’da Avrupa ile eşzamanlı olarak ortaya çıktığını vurgulamak amacıyla, İstanbul ağırlıklı olmak üzere çeşitli Avrupa kentlerindeki örnekleri de içeren bir sergi olarak Darphane-i Amire’de açıldı. Art Nouveau’nun yaygın bir sanat akımı olarak, farklı coğrafi ve kültürel yapıya sahip Avrupa kentleri temel alınarak, aralarında ne tür ortaklıklar, yakınlıklar ve farklılıklar bulunduğunu sergilemeyi amaçlıyordu. Sergiye paralel olarak hazırlanan katalogda, serginin küratörü Afife Batur, Art Nouveau akımını kent ve kentlilik ile ilişkilendirerek şunları söylüyor: “Osmanlı İmparatorluğu’nun ‘Batı’ya açılma’ olarak adlandırılan ve yaklaşık üç yüzyıldan beri süregelen Modernizasyon sürecinde İstanbul Art Nouveau’su bir dönüm noktası idi. Bir kent/kent kültürü/sanatı olarak Art Nouveau ‘nun İstanbul’da ve diğer kentlerimizde kabul görüşü ve benimsenip içselleştirilmesi, kanımca, vurgulanması gereken toplumsal bir işarettir ve Avrupa kültür dünyasının düşünce ve ürünlerini paylaşmaya hazır bir kentli oluşumun tarihi simgesidir.”

(Katalog Künyesi: Ed. Yıldız Salman, Haziran 2005, Mimarlar Odası Yayını, 1. basım, İstanbul; Türkçe/İngilizce, 229 sayfa.)

SERGİ

ArqCatMón: Yurtdışında Katalan Mimarlığı

Katalonya Mimarlar Enstitüsü COAC tarafından yürütülen ArqCatMón programı, Katalan mimarlar tarafından tasarlanmış ve dünya mimarlığı açısından önemi büyük projeleri biraraya getiriyor, ödüllendiriyor ve sergiliyor. Uluslararası bir komite tarafından belirlenen bu ödüllü projeler, norm dışı çalışan mimarların benimsedikleri esas değerleri ve kürselleşmenin sunduğu fırsatları iyi değerlendirebilme özelliklerini yansıtıyorlar. Serginin yanısıra sunulan Atlas’ta, 235 Katalan mimarının dünya çapındaki 500’ün üzerindeki projesi biraraya getirilmiş. Sergilenen projelere aynı zamanda www.coac.net/arqcatmon adresinden ulaşılabiliyor. Oldukça yoğun bir bilgi aktarımının yapıldığı sergide, tüm projeleri incelemek için tam gününüzü vermek gerekebileceği düşüncesiyle sunulan atlas ve web sitesi, daha derinlemesine bir incelemeye olanak sağlıyor.

SERGİ / YAYIN

Çağdaş Romanya

Seri, 2004 yılı Venedik Bienali’ndeki Çağdaş Romanya Mimarlığı Sergisi kurgusunu, ülke mimarlığı konusunda daha gerçekçi bir çerçeve çizebilmek üzere tersine çevirmeyi hedefliyor: Venedik Bienali’nde ülkenin öne çıkan, en tanınan mimarlarının ürünleri sergilenmiş. İstanbul Kongresi için özel olarak hazırlanan sergide ise, tanınan mimarların ürünlerinin yanısıra, daha arka planda kalan ama nitelikli ürünler ile ülke mimarlığını anlatmaya çalışıyor. Tekil yapıların yanısıra, kentsel tasarım örneklerini de içeren sergi, aynı zamanda uluslararası platformda ün kazanmış Romen sanatçılarının video derlemelerini de içererek kentsel alanlara, henüz mimarlar tarafından tarafından değinilmemiş bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Komünist kentleşme ve o dönem yapıları ile çağdaş kentsel düzenlemeler ve yapılarını aynı ortamda sergileyerek, heterojenliği vurguluyor. Sergi ve video gösterimine paralel olarak bir de katalog hazırlanmış.

SERGİ

20. Yüzyıl Portekiz Mimarlığı Araştırması iapXX

IAPP-XX Avrupa Birliği desteği ile Portekiz Mimarlar Birliği’nin 20. yüzyıl mimarlık mirasının değerlendirilmesi ve korunması amacıyla başlattığı bir girişim. Ulusal ölçekte alan taraması yoluyla dokümantasyonu yapılan yapılar bir sergide biraraya getirildi. 6 ekibin 12 ayda önceden belirlenen bilimsel kriterler ve yeni teknoloji ile yaptığı alan araştırması, dijital bir veritabanının oluşumunu sağlamış. Sergiye dönüştürülen bu veritabanının, bölgesel kalkınmada, turizm ve inşaat sektörünün daha bilinçli davranması yönünde bir birikim sağlayacağı düşüncesi ile yola çıkılmış.

SERGİ

Renkli Yapıların Ustası Bruno Taut Berlin’de

1936 yılında Türkiye’ye iltica eden Bruno Taut, İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde Mimarlık Bölümü’nün yöneticisi, Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’nda İnşaat Bölümü’nün şefi olarak görev yaptı. Taut, rengi ve ışığı şehrin görüntüsüne katmış ve mimarlık tarihinde kalıcı bir yer sağlamıştır. Envanteri çıkarılan Berlin’deki çok sayıdaki eserinin, planlar, fotoğraflar ve maketler yardımıyla orijinal durumları, ara dönemleri ve şu andaki durumları sergide biraraya getirildi. Sergi 2005 yılının sonbaharında Ankara, İzmir ve Adana’da da izleyicisi ile buluşacak.

DİĞER SERGİLERDEN…

Ağa Han Mimarlık Vakfı Ödülleri Sergisi

1977 yılında kurulan Ağa Han Mimarlık Vakfı’nın, her üç yılda bir, seçkin projelere verdiği ödüllere ilişkin bir sergi. Bilgi için: www.ArchNet.org

Genç Mimarların Yeni Albümleri

Bir jüri aracılığıyla Avrupa çapında seçilmiş, 35 yaşın altındaki toplam 14 mimarlık takımının mimarlık ve yapı alanlarındaki yaratıcı öneri ve çalışmaları sergilendi.

Japonya’da Çağdaş Mimarlık: SENSAI

Uzun bir süre karanlıkta kalmış olan modern Japon mimarisinin bilinmeyen yönlerini tanıtmak amacıyla, modern, çağdaş fakat Japon gelenekleri etkisindeki eşsiz çalışmalarıyla ün kazanmış, SENSAI projesinin ruhunu eserlerinde en iyi şekilde yansıtan Japon mimarlarının yapıları sergide biraraya getirildi.

Bu icerik 5914 defa görüntülenmiştir.