363
OCAK-ŞUBAT 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Mesleğe Kabul Edilmek?
    E. Füsun Alioğlu, Prof. Dr., Kadir Has Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK GÜNDEM

Van Üzerinde “Test” Edilenler

Eyüp Muhcu, Mimarlar Odası Genel Başkanı

“TMMOB’ye bağlı ilgili meslek Odalarının asıl sorumluluğu olan hasar tespitleri konusundaki yardımlarını başlangıçta kabul etmeyen, uyarılarını dikkate almayan ve yaklaşık 3 günde bölgedeki ön hasar tespitlerin tamamlandığını bildiren yetkililer nerdeyse cinayet kabul edilebilecek olan otel yıkımlarının sorumluluğunu taşımaktadırlar.”

“Yapılan hasar tespitlerinin gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığının 2. depremden sonra açıkça anlaşılmasından sonra TMMOB Mimarlar Odası olarak hasar tespiti sürecinde Vanlı yurttaşlarımıza destek olmak için girişimlerimizi yoğunlaştırdık. Bu çabaların sonucunda İnşaat Mühendisleri Odası ile birlikte Van Valiliği ve Van Belediyesi arasında 25 Kasım 2011 tarihinde bir protokol yapılarak gönüllü mimar ve inşaat mühendislerinin hasar tespiti çalışmalarında yer almaları sağlanabilmiştir.”

17 Ağustos 1999 Büyük Marmara depreminde resmî rakamlara göre 20 bine yakın yurttaşımızın kaybı ve yapı stokunda oluşan hasarların büyüklüğü, başta deprem olmak üzere afetler karşısında kentlerimizin durumu ve neler yapılması gerektiği ile ilgili sorgulamaların yaygın bir şekilde yapılmasını zorunlu kılmıştı. İlgili kesimler “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” konusunda topluma güvenceler verdiler. Aradan geçen 12 yıl gibi, hazırlık yapılabilmesi açısından oldukça uzun bir zamandan sonra “verilen sözlerin hayata geçip geçmediğinin” anlaşılması için Van depremine nasıl gelindiğine ve deprem sonrasında yapılanlara bir göz atmak yeterli olacaktır.

Bilindiği üzere, 23 Ekim 2011 Pazar günü, Van, 13.41’de Van’a bağlı Tabanlı Köyü merkezli 7,2 büyüklüğünde; 9 Kasım 2011'de ise Van merkezli 5,6 büyüklüğündeki depremlerle sarsılmış ve bu depremlerde 644 yurttaşımız yaşamını kaybetmiş, pek çok yurttaşımız ise yaralanmıştır. Her iki deprem ve artçılar sonunda Van il merkezi, Erciş ilçesi ve bağlı birçok yerleşim merkezinde binalar yıkılmış veya hasar görmüştür.

Öncelikle 1. derecede deprem bölgesinde olan Van’da akıl, bilim, etik dışı uygulamalar, umarsızlık ve rant hırsı sonucunda bu acıların yaşandığı gerçeğinin tüm kesimlerce bilinmesi ve kabul edilmesi gerekir. Ancak bu kabulden sonra, yapılan, yapılmakta olan ve gelecekte yapılması planlanan işlerle ilgili olarak sağlıklı değerlendirme ve testler yapılabilmesi ve süreçten dersler çıkarılması söz konusu olabilir. Bu çerçevede, belli başlı konuları vurgulamakta yarar vardır.

Van, tarihinde büyük depremler yaşamış ve bundan dolayı ağır bedeller ödeyerek bugünlere gelmiştir. Buna karşın yönetimlerin sorumsuz uygulamalarında olumlu yönde herhangi bir adım atılmadığı gibi, süreci daha da problemli hale getiren uygulamalara yol verilmiştir. Son olarak hatalı bir gelecek öngörüsü, kenti depreme ve afetlere açık hale getiren yanlış yerleşim kararları, doğal ve tarihsel değerleri yok sayan nitelikleri nedeniyle Mimarlar Odası tarafından dava açılarak iptal ettirilen 1/100.000 ölçekli plan Van’a dayatılmıştır.

Yapı stokunun % 90’a yakını sağlam ve güvenli olmayan bu kentte ruhsatsız, kuraldışı yapılaşma, yapım hataları, denetimsizlik gibi sorunların yaşandığı koşullarda depremle yeniden yüzleşmek durumunda kalınmıştır. Doğal olarak böyle bir ortamda deprem karşısında yapıların büyük bir hasar görmemesi olanaksızdı. Nitekim de öyle oldu. Sonuçta neredeyse Van’da depremden etkilenmeyen bina hemen hemen kalmamıştır.

Daha henüz deprem olduğu sırada Kandilli Rasathanesi’nin deprem büyüklüğünü 6.6 olarak açıklaması ve yaklaşık 4 saat sonra bu büyüklüğü revize ederek 7.2’ye çıkarması ile afet yönetimi, kuşkulu ve sorunlu başlamıştır. Hükümet ve yerel yönetim arasında işbirliği, kurumlar arasında koordinasyonun olmaması, bölgeye gelen yardımların dağıtılamaması, bu sırada depremden kısa bir süre sonra insanların evlerinde oturabileceğinin ve 2. depremden sonra Van’ı terk etmeyi teşvik edici açıklamaların yapılması, depremle ilgili bilgi kirliliği, bölgede kurtarma çalışmaları sırasında yöneticilerin yaptığı ziyaretlerin çalışmaları aksatması ve skandal niteliğinde gelişmeler gerçek bir afet yönetiminin olmadığının göstergeleridir.

Mimarlar Odası olarak, Marmara depreminden sonra geçen 12 yıl içerisinde hükümetin ve ilgili kurumların afet çalışmalarını sadece deprem sonrasına hazırlık işlerine indirgediği yönünde sık sık uyarılarda bulunmaktaydık. En çok iddialı olunan bu konuda dahi geçmişte var olan düzeyin gerisine düşülmüştür. İlk yardım, kurtarma konularında göreceli bir başarı elde edilmesi dışında, yara sarma organizasyonu bakımından başarısız ve hatta başarısızlığın kaynağı olunduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Depremin üzerinden 2 aya yakın süre geçmesine karşın hâlâ çadır kuyruklarında bekleyen çok sayıda insanımız bulunmakta, çadır bulabilenler ise çok zor geçen kış koşullarına dayanıklı ve yeterli donanıma sahip olmayan çadır alanlarında yeni bir afete maruz kalmaktadırlar.

Acil gereksinimler ortadayken Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) geçici barınma amacıyla yeteri kadar konteynerin üretimi için çalışmalara başlama kararını depremden 20 gün gibi uzun bir süre sonrası alması, yine benzer şekilde uzun bir süre dış yardım talep etmemesi son derece düşündürücüdür.

İnsanların çoğunun ekonomik koşullarının ev kiralamaya dahi uygun olmadığı ve çoğunlukla da hayvancılık ve tarımla geçinilen bölgede, yeterli olanağa sahip olanlar kenti terk etmektedir. Kalanların ise yaşadıkları bölgelerden uzak illerdeki yazlık konutlara veya otellere yerleştirilmesi geçici barınma sorunu çözmekten uzak ve gerçekçi değildir.

Depremin hemen ardından karşılaşılan acil yaşamsal sorunlar henüz çözümlenmeden ve hiçbir bilimsel araştırma yapılmadan Başbakan ve Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından “yeni kentler” kuracağız yönünde açıklamalar yapılması gelecekle ilgili yaklaşımı ifade etmektedir. Bu bağlamda depremin İstanbul’da “kentsel dönüşüm” kararlarının bahanesi olarak yaşanmakta olan “insanlık dramının” dahi istismar edilmesinde bir sakınca görülmemektedir.

Gerçek işsizlik oranı % 30’u bulan ve % 51’i yeşil kart sahibi bulunan ve yoksulluğun yaygın olduğu kentte yaraların sarılması için seferber olunması gerekirken; kimi çevrelerce yardım unutularak kentin iş alanı olarak görülmesi, ulaşım bedelleri, konteyner gibi acil ihtiyaç malzemelerinin bedellerinin birkaç kat artması, yardım organizasyonu ve inşaat yapımı gibi işlerin el altından dağıtılması, afetlerden hemen sonra yapılması gereken işlerin ranta nasıl dönüştürülebildiği açısından ibret vericidir.

Van depremi sonrasında yaşanan en büyük olumsuzlardan birisi de, bu felaket karşısında gönül seferberliği yapan insanların ülkemizin her yanından gönderdiği yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasındaki aksaklıklar olmuştur. Deprem sonrasında hasar tespitleri de dahil olmak üzere yaşanan bu aksaklıklardaki en büyük neden ise, afet yönetim sisteminin ana unsurları olması gereken merkezî ve yerel otoriteler arasındaki koordinasyon eksikliğidir.

TMMOB’ye bağlı ilgili meslek Odalarının asıl sorumluluğu olan hasar tespitleri konusundaki yardımlarını başlangıçta kabul etmeyen, uyarılarını dikkate almayan ve yaklaşık 3 günde bölgedeki ön hasar tespitlerin tamamlandığını bildiren yetkililer nerdeyse cinayet kabul edilebilecek olan otel yıkımlarının sorumluluğunu taşımaktadırlar.

Yapılan hasar tespitlerinin gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığının 2. depremden sonra açıkça anlaşılmasından sonra TMMOB Mimarlar Odası olarak hasar tespiti sürecinde Vanlı yurttaşlarımıza destek olmak için girişimlerimizi yoğunlaştırdık. Bu çabaların sonucunda İnşaat Mühendisleri Odası ile birlikte Van Valiliği ve Van Belediyesi arasında 25 Kasım 2011 tarihinde bir protokol yapılarak gönüllü mimar ve inşaat mühendislerinin hasar tespiti çalışmalarında yer almaları sağlanabilmiştir.

Sonuç olarak, yukarıda belli başlıları sıralanan bu tespitler, bizlere, ülkemizde daha önce yaşanan depremlerin ve yıkımlarının kamu yönetimlerinde ciddi bir zihniyet ve yapısal dönüşüme yol açamadığını göstermiştir. Van depremi sonrasında ise aynı hatalar katlanarak devam ettirilmiş, kamu yönetimlerinin deprem olgusunu bir bütünsellik içerisinde ele alarak, kentlerimizin afetlere karşı hazırlanması ve ortaya çıkabilecek zararların en aza indirilebilmesi için yeni yöntemler geliştirmediği açık hale gelmiştir. Hatta “kentsel dönüşüm” adı altında bu tarihsel ve toplumsal sorumluluğun tavsandığı ve afet yönetiminin iflas ettiği açıkça görülmektedir.

Bu icerik 4331 defa görüntülenmiştir.