CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI
İzmir’de Bir Modern Mimarlık Mirası: Yamanlar Sanatoryumu
N. Ebru Karabağ Aydeniz, Yrd. Doç. Dr., Yaşar Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
Begüm Erdoğmuş Manav, Dr., Mimar
Bir dönem yoğun olarak kullanılan sanatoryum yapıları, tedavi yöntemlerinin değişmesiyle tamamen terk edildi. Döneminin izlerini taşıyan, ayrıca anı değeri de bulunan bu yapı grubu, üzerinde çok durulmamış ve araştırılmamış bir konu olarak önümüzde duruyor.
Rasyonalist-pürist yaklaşımın küçük ölçekli bir örneği olan İzmir’deki Yamanlar Sanatoryumu’nu ele alan yazarlar, bu yapı grubuyla uluslararası stilin İzmir’de oldukça erken bir tarihte uygulama olanağı bulduğuna dikkat çekiyor ve alanın kent yaşamına kazandırılması için gerekli adımların atılması gerektiğini vurguluyorlar.
OSMANLI VE CUMHURİYET DÖNEMLERİNDE VEREM HASTALIĞI VE TEDAVİ MERKEZLERİ
20. yüzyılın başlarında ülkemizde, sağlığı olumsuz etkileyen bulaşıcı hastalıkların başında verem gelmekteydi. Osmanlı Devleti’nde verem tedavisi, Haseki Hastanesi’ndeki bir pavyonun verem hastalarına tahsis edilmesiyle 1890’lı yıllarda başlamış, 1918’de bir grup aydın tarafından “Veremle Mücadele Osmanlı Cemiyeti” kurulmuştur. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde ise, her alanda olduğu gibi sağlık alanında da büyük atılımlar gerçekleşmiş, salgın hastalıklarla mücadeleye özel bir önem verilmiş, ulusal sağlık kalkınma planlarında verem hastalığı önemli bir yer tutmuştur. Bu dönemde sivil girişimler de devam etmiş, 1923 yılında Dr. Musa Kazım tarafından Büyükada’da ilk özel sanatoryum(1) açılmıştır. İstanbul’da 1923’de açılan ilk Verem Savaş Dispanseri, hastaları muayene ve tedavi etme görevlerinin yanı sıra, hastalığın yayılmasını önlemeye yönelik eğitim hizmetleri de üstlenmiştir. 1927’de kurulan İstanbul Verem Savaş Derneği, hastalıkla mücadele esaslarını belirlemek, halkı ve belediyeleri uyarmak, verem hastanesi, sanatoryum ve dispanser açmak için girişimde bulunmak, verem savaşına maddi ve ilmi güç kazandırmak gibi görevler üstlenmiştir. 1923’de faaliyete geçen Büyükada Sanatoryumu’nun ardından 1924’de Heybeliada Sanatoryumu hizmete girmiş, bundan sonra peş peşe sanatoryumlar açılmıştır.(2) Bu dönemde verem mikrobu almış olmasına rağmen henüz hastalığa yakalanmamış zayıf kişilerin bağışıklık sistemini güçlendirmek ve olası hastalıkla mücadele edebilmesini sağlamak amacıyla Prevantoryumlar(3), tüberküloz bulaşmış çocuklar için de Aeryum(4) denilen temiz hava kürü yerleri yapılmıştır.
Verem hastalığı genellikle solunum sisteminde yerleştiği ve hematozu güçleştirdiği için, hastaların ciğerlerini kötü havalı yerlerin tahrişinden kurtararak temiz hava aldırmak, bu havanın deri ve vücut yoluyla da tesir etmesini sağlamak amacıyla, temiz havalı yerlerde hastaların uzun süre kalabilmesi için sanatoryum yapıları tasarlanmıştır. Bu merkezler verem tedavisini en etkin şekilde yürüten merkezler olmuş, hastaların burada tecrit edilmesiyle hastalığın yayılması da önlenmiştir. Sanatoryumlar farklı iklim özelliğinde alanlarda yapılmış, fakat hastalığın tedavisinde en etkili yerler yüksek dağ sanatoryumları olmuştur. Bu özelliğe sahip yerlerde yapılan sanatoryumlarda, hastalar kuzeye kapalı olarak konumlanan balkonlarda belirli saatlerde açık hava kürüne çıkarılmış, yatma ve yarım oturma şeklinde istirahat etmeleri sağlanmıştır.(5)
KARŞIYAKA YAMANLAR DAĞI’NDA VEREM SAVAŞ DERNEĞİ KAMPI VE SANATORYUM
1923 yılında I. İktisat Kongresi için İzmir'e gelen Atatürk’ün talimatıyla Dr. Behçet Uz tarafından kurulan “Veremle Mücadele Cemiyet-i Hayriyesi”, İzmir'de verem konusundaki çalışmaları yürütmüştür.(6) Bu dernek tarafından Karşıyaka Yamanlar Dağı’nda kurulan sağlık kampı, devlet ormanı sınırları içerisinde, deniz seviyesinden 732 metre yükseklikte, 42 hektarlık bir alanda yer almıştır. 2000 yılına kadar İzmir Verem Savaş Derneği tarafından kullanılan alan, 2002 yılında İl Bölge Orman Müdürlüğü’ne, 2011 yılında da Karşıyaka Belediyesi’ne devredilmiştir. Günümüzde sanatoryum, iki aeryum, on üç konaklama birimi, idari bina, yemek salonu, gazino, yüzme havuzu gibi tesislerden oluşan alanda yeniden işlevlendirme çalışmaları sürmektedir.(7)
(Resim 1)
Bu alanda ilk olarak 10 Haziran 1932 yılında Orman Bakanlığı tarafından bir kamp açılmıştır. (Resim 2) 1944 yılında bu alanın kullanım hakkı Bakanlar Kurulu kararıyla Verem Savaş Derneği’ne verilmiş, yaklaşık 129.960 m² olan alanda kalıcı kamp yapıları yapılmaya başlamıştır. 1950’li yıllarda burada yemek salonu, gazino, yüzme havuzu, voleybol sahası, tenis kortu gibi tesisler bulunmakta, çeşitli büyüklükteki evler kiraya verilmekte, 80 de çadır bulunmaktadır. Bu dönemde Sağlık Bakanlığı’nın kararıyla yapılan sanatoryum, 1960’larda verem hastalığının büyük ölçüde tedavi edilebilir olması sebebiyle Kızılay’a devredilerek otel olarak işletilmeye başlanmış, Yamanlar Kampı’nın dinlenme mekânı olma özelliği de önplana çıkmıştır.(8) (Resim 3) Umar, 1945-1950’li yıllarda kampın sadece sağlık sorunları olanlar tarafından değil, işine ara vererek dinlenmek isteyen veya gündüz işine giderek akşamı sakin ve sağlıklı bir ortamda geçirmek isteyen kişiler tarafından da kullanıldığını belirtmektedir.(9)
Kamp alanı içinde konumlanan 40x14 metre ebatlarında ve dikdörtgenler prizması biçimindeki Sanatoryum yapısı, mimar Akif Kınay tarafından 1950’li yıllarda tasarlanmıştır.(10) Bu dönem Cumhuriyet dönemi Türk mimarlığında dünyadaki gelişmelerin ülkemize aktarıldığı, farklı biçimlerin arandığı, yeni malzeme ve teknik olanakların denendiği tam bir dönüm noktası olmuştur. II. ulusal mimarlık döneminde geleneksel mimarinin etkisi altında kalan örneklerin aksine, 1950’li yıllarda mimarlık pratiğinde birçok anlayış, üslup ve düşüncenin aynı anda ve birarada varolduğu görülmektedir. Kendi içlerinde bir gelişim çizgisi gösteren bu üsluplardan rasyonalist-pürist yaklaşımın ilk örneklerinden biri SOM ortaklığı tarafından Sedat Hakkı Eldem danışmanlığında gerçekleştirilen İstanbul Hilton Oteli’dir (1953). Türkiye’de uluslararası üslubun en başarılı ve etkili örneği olan bu yapı, İzmir Efes Oteli, İstanbul Çınar Oteli gibi birçok yapı için örnek oluşturmuştur.(11) Yamanlar Dağı’nda inşa
edilen sanatoryum da benzer kütle organizasyonunu daha küçük ölçekte sergileyen bir yapıdır. Betonarme sistemde inşa edilen yapı bodrum, zemin, iki normal ve bir çatı katından oluşmakta, eğimli arazi sebebiyle bodrum kat yapının sadece güney doğu kısmında bulunmaktadır. Simetri aksında niş içine alınmış girişten ulaşılan hol, arka cephede oda girişlerinin yer aldığı yarı açık ormana bakan bir koridora bağlanmakta, burada prizmatik ana kütleden ayrılan, ıslak mekânlar ile servis birimlerini içeren merdiven kovası bulunmaktadır. Arka cephede eğimden dolayı ara kotta merdiven sahanlığına bağlanan tali bir giriş daha konumlanmaktadır. Her katta giriş holünün iki yanında, duş-tuvalet ve balkon içeren beşer oda konumlanmakta, yapıda toplam 30 konaklama birimi, bodrum katta beş depolama bölümü bulunmaktadır. (Resim 4) Yapının ortasında konumlanan giriş holü ve merdiven kovası çatı katında yükseltilip, burada manzaraya hâkim bir oturma alanı tasarlanmıştır. Bu mekânın üzeri beşik çatıyla örtülmüş, odaların üzerine ise kırma çatı yerleştirilmiştir. Sade bir mimari dile sahip yapıda bodrum kat cephesi ve arka cephe kolonlarında kullanılan taş kaplamalar ile ahşap çatı saçakları ulusalcı söylemin geleneksel dilini sürdürürken, içe gömülen balkonlarla oluşturulan gridal cephe düzeni ve çatı katının etrafını saran betonarme pergola, rasyonalist-pürist anlayışın karakteristik unsurlarını temsil etmektedir. Yapının kütlesel etkisi, giriş ve merdiven holünün çatıda yükseltilmesi ve arka cephede dışarı taşırılmasıyla biraz hafifletilmiştir. (Resim 5)
Sanatoryumun batısında yemek salonu, güneyinde gazino konumlanmaktadır. Her iki yapı da tek katlı betonarme sistemde inşa edilerek dış duvarları taş kaplanmış, üzeri beşik ve kırma çatıyla örtülmüştür. Üzerinde 1945 tarihi yer alan yemek salonu, geçirdiği yangın ve niteliksiz ekler sebebiyle özgünlüğünü kısmen kaybetmiştir. (Resim 6-7) Yemek salonunun kuzeybatısında konumlanan idari bina, yarı açık verandadan ulaşılan iki oda, tuvalet ve mutfaktan oluşmaktadır. Dış duvarlarında taş, bölücü iç duvarlarında tuğla kullanılan yapının pencereleri tuğla sövelerle çevrelenmiş, üzeri kırma çatıyla örtülmüştür. (Resim 8) İdari binanın batısında, taş duvar ve betonarme çatı ile inşa edilen tuvalet, taş duvar yapılarak kırma betonarme çatıyla kapatılan ve içinde iki jeneratör barındıran trafo ve depolama amaçlı kullanılan kısmen yıkılmış taş bir yapı konumlanmaktadır. Briketle yapılan aeryum yapıları, alanın en batısında küçük bir tuvalet yapısının iki yanında simetrik olarak konumlanmakta, arka kısımda ise duşlar bulunmaktadır. (Resim 9) Verem hastalığına yakalanan kişilerin çocukları için inşa edilen yapılar, yaz aylarında 50’şer kişilik kız ve erkek çocuk grupları için kullanılmıştır.(12)Kamp alanının kuzeyinde, yolun üst tarafında konumlanan on üç konaklama biriminde altı farklı plan tipi görülmektedir. 1, 2 ve 5 no.lu yapılar verandadan girilen iki oda ve mutfaktan oluşmakta, tuvalete mutfaktan bir kapı açılmaktadır. Dış duvarlar taş, iç duvarlar tuğla yapılmış, pencere ve kapı üstleri tuğlayla kaplanmış, üzeri ahşap oturtma çatıyla örtülmüştür. (Resim 10) 3 no.lu yapı verandaya açılan üç oda ve koridor şeklinde planlanmış, koridordan tuvalet ve banyoya geçiş sağlanmıştır. Dış ve iç duvarlarında tuğla kullanılan yapının üzeri ahşap asma sistemde kırma çatıyla örtülmüştür. (Resim 11) 4, 7, 9 ve 10 no.lu yapılarda küçük bir giriş holünün sağında lavabo solunda tuvalet, karşısında oda konumlanmaktadır. Ahşap oturtma sistemde inşa edilen kırma çatı, L biçiminde konsol çıkarak girişin ve küçük verandanın üstünü de kapatmaktadır. (Resim 12) 6 no.lu yapı tuğla duvar ve betonarme çatı olarak inşa edilmiş, sonradan yapılan ilaveler ve niteliksiz müdahalelerle özgünlüğünü büyük ölçüde kaybetmiştir. 8 no.lu yapıda verandadan iki oda, banyo ve mutfağa geçilmektedir. Yapının iç duvarları tuğla, dış duvarlar taş yapılmış, üzeri ahşap kırma çatıyla örtülmüştür. (Resim 13) 11, 12 ve 13 no.lu yapılar aynı plan tipinde farklı büyüklüklerde yapılmış, duvarlarda tuğla kullanılmış, üzeri betonarme çatıyla örtülmüştür. 11 no.lu yapı verandadan girilen oda ve tuvalet; 12 no.lu yapı verandadan girilen iki oda ve arka kısımda bu iki odaya açılan tuvalet ve mutfak; 13 no.lu yapı verandadan girilen iki oda, mutfak ve banyodan oluşmaktadır. (Resim 14)
1980’li yıllarda bu yapıların tümü kamp personeli tarafından kullanılmıştır. Kampın su ihtiyacı Yamanlar Dağı zirvesindeki kaynaklardan getirilmiş, elektriği de iki jeneratörle temin edilmiştir. Kamptaki tüm taş yapıların biçimlenmesinde, yapıldığı dönemde İsviçre’ye giden dernek yöneticilerinin oradaki mimariye ilişkin gözlemlerinin etkisi olduğu belirtilmektedir. Yapının Orman Bölge Müdürlüğü’ne teslim edilmesi sırasında tüm orijinal mobilyaları, dernek tarafından Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne bağışlanmıştır.(13) Tüm yapıların iç mekân zeminlerinde, yapıldığı dönemin karakteristik unsurlarından olan farklı desenlerde karosimanlar dikkat çekmektedir. Bu yapı kompleksi içinde bulunduğu doğal ortamla nitelikli bir bütün oluşturmakta tarihî, toplumsal, mimari ve benzeri açılardan korumaya değer nitelikler barındırmaktadır.
KAMP ALANININ YENİDEN İŞLEVLENDİRİLMESİNE İLİŞKİN ÖNERİLER
Verem Savaş Derneği tarafından 1940’lı yıllarda kurulan Sağlık Kampı, zayıf kişilerin sağlığının güçlendirilmesi için kullanılmış, yaz aylarında kentten uzaklaşmak isteyen ailelerin de uğrak yeri olmuştur. Fakat zaman içinde kıyı turizminin önem kazanması sebebiyle bu alan yavaş yavaş terk edilmiş ve yapılar bozulma sürecine girmiştir. Bu sebeple alanın koruma disiplini açısından ivedilikle ele alınarak yeniden işlevlendirilmesi gerekmektedir.
Karşıyaka Belediyesi, alanının “Gençlik ve Spor Merkezi” işleviyle kente kazandırılması için çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalarda alan farklı yönleriyle ele alınmış; bu bölgedeki metruk yapıların yeniden işlevlendirilmesinde eski sağlık fonksiyonunun yadsınmaması, yeraltında arkeolojik değer taşıyan alanların ve mağaraların araştırılması, yerüstünde yenilenebilir enerji kaynağı olarak güneş tarlası ve rüzgâr türbini gibi sistemlerin kurulması olasılıkları araştırılmıştır.(14) Günümüzde bu çalışmalar sürmektedir. Antik kaynaklarda Yamanlar Dağı’na ilişkin kayıtlara rastlanmaktadır ve günümüzde bu döneme tarihlenen çeşitli kalıntılar mevcuttur.(15) Bu sebeple alana verilecek işlevin antik kalıntılarla ilişkilendirilmesi önemlidir.
Yapıların yeniden işlevlendirme sürecinde sahip olduğu değer ve bütünlükle çevre ilişkilerinin korunması gereklidir. Bu alan birçok flora ve fauna elemanına yaşam ortamı sunan nitelikli bir tabiat parçasıdır.(16) Bu sebeple alanın öncelikle doğal değeri korunmalı, mevcut yapıların yeniden işlevlendirilmesi için gerekli olanlar dışında müdahale yapılmamalıdır.1955 sonrası kıyıda gelişmeye başlayan gabari artışı ve kent merkezinde meydana gelen yoğunluk, bu tür tabiat alanlarına duyulan ihtiyacı artırmıştır. Kamp yapılarının kente kazandırılması, kentlinin bu ihtiyacını da bir ölçüde karşılayacaktır.
Alanın doğal değerinin yanı sıra, binaların mimarlık disiplini açısından da değeri sözkonusudur. Bu yapılar inşa edildiği dönem ve taşıdığı özellik nedeniyle modern mimarlık mirası olarak korunmalıdır. Modern mimarlık özellikleri düşünüldüğünde, yapı ve mekân ilişkilerinin çeşitli olduğu görülmektedir; iç ve dış mekân ilişkilenmeleri ya da iç mekânların doğayla ilişkilenme biçimleri bir süreklilik ve birlik kavramı üzerine kurgulanmaktadır.(17) Verem hastalığının tedavisi nedeniyle doğal özelliği öne çıkan bu kamp alanında da, birimlerin birbiriyle ve çevreyle ilişkileri modern mimarinin prensipleriyle oluşturulmuştur. Verem hastalarının tedavi edilmesi ve zayıf bünyeli kişilerin hastalıktan korunmasında, güneşli ve temiz havalı doğal ortamların katkısı oldukça önemlidir. Bu sebeple kamp yapıları orman arazisi içinde birbirinden bağımsız olarak konumlandırılmış, benzer şekilde sanatoryumun konaklama birimlerini bağlayan sirkülasyon elemanı da yarı açık olarak tasarlanmıştır. Bu tasarım hem modern mimarinin temel özelliğini sergilemekte, hem de yapının tedavi işlevi sebebiyle ihtiyaç duyduğu hijyen gereksinimini sağlamaktadır. Kompleksin yerleşim şeması, göz önüne alındığında, modern mimarinin izlerini taşıyan bu yapıların gelecek nesillere aktarımı önem taşımaktadır. Karşıyaka yerleşiminde 1950-1970 yılları arasında Türk mimarların tasarladığı modern mimarlık örneklerinin, genellikle konut işlevine yönelik olduğu dikkat çekmektedir. Bu sebeple sanatoryum ve kamp yapıları, konut dışı fonksiyonu sebebiyle de önem taşımaktadır.
Sanatoryum yapısı, 1950’li yılların ikinci yarısından başlayarak İzmir’de görülen uluslararası stilin karakteristik örneklerinden birisi olması sebebiyle ayrı bir önem taşımaktadır. Ülkemizde II. ulusal mimarlık akımından uluslararası üsluba geçişi, Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat’ın 1948 tarihli İstanbul Adliye Sarayı projesinin temsil ettiği ve rasyonaslist-pürist akımın ilk örneğinin 1953 tarihli İstanbul Hilton Oteli olduğu düşünülürse, bu yaklaşımın İzmir’de Yamanlar Sanatoryumu’nda oldukça erken bir tarihte uygulama olanağı bulduğu dikkat çekmektedir. Yapı üzerinde yapılan inceleme ve arşiv taramalarından, yapının metruk duruma gelmesine rağmen özgün durumunu büyük ölçüde koruduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple yeniden işlevlendirme sürecinde yapının İzmir’de modern mimarlık mirası olarak taşıdığı anlam ve önem üzerinde durulmalı, yapının prizmatik kütlesi ve modüler cephe düzenine zarar vermeyecek işlevlere öncelik verilmeli, karakteristik unsurlarını ortaya çıkaran yalın iç mekân ve çevre tasarım yaklaşımları benimsenmelidir. Yapıldığı dönemin mimari özelliğini yansıtan yapı, kentin tarihsel sürekliliği içinde yer alan belirli bir dönemi gelecek kuşaklara somut bir biçimde gösterme olanağı yaratmaktadır.
Yapı kompleksi, verem hastalığıyla olan ilişkisi sebebiyle tarihsel ve toplumsal açıdan da değer taşımaktadır. Yamanlar Sanatoryumu, bir dönem bütün dünyada büyük can kaybına sebep olan salgın bir hastalığın tedavisi amacıyla ortaya çıkmış bir yapı tipinin İzmir’deki örneğidir. Kültür mirası yapıların toplumun her kesiminin kullanabileceği işlevlerle donatılması, yapıların işlevsel dönüşümünde uyulması gereken bir ilkedir. Bu nedenle kompleksin bir bölümünde tasarlanacak sanatoryum müzesi, tarihsel süreç içerisinde alanın değişen kullanımından kaynaklanan anı değerini yaşatması bakımından önemlidir. Bu müzede verem hastalığı ve sanatoryum tedavisinin anlatılması, burada çalışan ve tedavi olan kişilerin fotoğrafları ve sözlü anlatımlarıyla desteklenen düzenlemeler yapılması, yapı kompleksinin tarihsel süreç içinde kent belleğindeki yerinin vurgulanması açısından gereklidir. Verem hastalığının tedavi edilebilir bir hastalık olmasından sonra dünyada işlevsiz kalan ve müze olarak yeniden işlevlendirilen sanatoryum örneklerine rastlanmaktadır.
Özetlemek gerekirse Yamanlar Sanatoryumu ve kamp alanı taşıdığı doğal, mimari, tarihsel ve toplumsal değerler korunarak kent yaşamına kazandırılmalıdır. Kültür mirası yapılar içinde yaşam sürdüğü sürece korunurlar. Bu sebeple yapı kompleksine günübirlik ve konaklamalı işlevler yüklenerek, kompleksi gece-gündüz, yaz-kış aktif tutabilecek senaryolar geliştirilmeli, birbirleri ve doğal çevreyle ilişkilerini güçlendirecek müdahaleler yapılmalıdır.
KAYNAKLAR
Akyol Altun, Didem, 2013, “Sağlık Yapıları Mimarisi”,
İzmir Kent Ansiklopedisi Mimarlık, cilt:2, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İzmir, ss.276-277.
Berber, Engin; Serçe, Erkan, 2011, Karşıyaka Tarihi, Karşıyaka Belediyesi Kültür Yayını, İzmir.
Bozdoğan, Sibel, 2002, Modernizm ve Ulusun İnşası, (çev.) Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul.
Doğer, Ersin, 2006, İzmir’in Smyrna’sı: Paleolitik Çağ’dan Türk Fethine Kadar, İletişim Yayınları, İstanbul, ss.53-58, 141, 171.
Erciyas, Saadet, 2005, İzmir'in Veremle Savaşı.
www.kentyasam.com/izmirin-veremle-savasi-yhbrdty-6.html
Karşıyaka Belediyesi Plan ve Proje Müdürlüğü, Yamanlar Dağı Tabiat Parkı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Açıklama Raporu.
Noyan, Abdülkadir, 1962, “Sanatoryum Tedavisi Tarihçesi”, Tüberküloz ve Toraks, cilt:10, sayı 1–2, ss.1-9.
Sözen, Metin, 1984, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, ss.273-285.
Umar, Bilge, 1999, İzmir 1950, Boyut, İstanbul, ss.174-181.
Varlı, Tayfun, 16 Ekim 2014, Söyleşi: N. Ebru Karabağ Aydeniz ve Begüm Erdoğmuş Manav, Karşıyaka.
Verem Savaş Derneği Faaliyet Kitabı.
Yıldırım, Nuran, 2010, İstanbul’un Sağlık Tarihi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, İstanbul, ss.53-107.
Yüceoğlu, Kudret, 21 Ekim 2014, Söyleşi: N. Ebru Karabağ Aydeniz, Konak Verem Savaş Derneği, İzmir.
NOTLAR
1. Sanatorium kelimesi Latince “iyileştirmek, deva olmak, şifa vermek” anlamına gelen sanare fiilinden türetilmiştir. www.etimolojiturkce.com/kelime/sanatoryum
2. Yıldırım, 2010, 95-97.
3. Prevantif kelimesi Fransızca “önlemek, önüne geçmek” anlamına gelen prévenir fiilinden türetilmiştir. www.etimolojiturkce.com/kelime/prevantif
4. alpha.beta.ttsaglik.com/MedicalDictionary/
5. Noyan, 1962, ss.1-9.
6. Erciyas, 2005.
7. Arazi ve sanatoryum yapıları ile ilgili bilgiler, Karşıyaka Belediyesi arşivlerinden ve belediye yetkilileri ile yapılan sözlü görüşmeden elde edilmiştir.
8. Berber, Serçe, 2011, 250-252.
9. Umar, 1999, ss.179.
10. Altun Akyol, 2013, 276.
11. Sözen, 1984, 273-276.
12. Bu bilgiler 21 Ekim 2014 tarihinde Konak Verem Savaş Derneği’nde, Yamanlar Kampı’nda 1981-2001 yılları arasında yönetim kurulu adına sevk ve idareden sorumlu olan Kudret Yüceoğlu ile yapılan sözlü görüşmeden elde edilmiştir.Yüceloğlu, çocukların muayene edilip tartılarak kampa alındığını, 20 günlük programlar dahilindesağlıklı beslenme adabı öğrenerek kilo aldıklarını, aynı zamanda Verem Hastalığı, Atatürk İlke ve İnkılapları gibi konularda da eğitim gördüklerini belirtmiştir.
13. Kudret Yüceoğlu ile yapılan sözlü görüşme.
14. Bu bilgiler 16 Ekim 2014 tarihinde, Karşıyaka Belediyesi adına çalışmaları yürüten Harita Mühendisi Tayfun Varlı ile yapılan sözlü görüşmeden elde edilmiştir.
15. Doğer, 2006, 53-58, 141, 171.
16. Karşıyaka Belediyesi Plan ve Proje Müdürlüğü, Yamanlar Dağı Tabiat Parkı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Açıklama Raporu, 26-28.
Bu icerik 15982 defa görüntülenmiştir.