386
KASIM-ARALIK 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
YAYIN DEĞERLENDİRME

Politika ve Mimarlık: Ernst Egli ve Türkiye’de Modernliğin Arayışı (1927-1940)*

Ali Cengizkan, Prof. Dr., TEDÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı

Mimarlar Odası Ernst Egli Anma Programı’nın ilk kitabı, Mimarlar Odası Yayınları arasında yayımlandı.

Politika ve Mimarlık: Ernst Egli ve Türkiye’de Modernliğin Arayışı (1927-1940) kitabı, 1927 yılından 1940 yılına kadar ülkemizde yaşayan, eğitimci olarak Türkiye mimarlık eğitimine, tasarladığı eğitim-kültür-sanayi-konut yapılarıyla mimarlık pratiğine, öngördüğü ve üzerine tartıştığı şehirlerin oluşumu üzerine tasarladığı planlarla ve yazdığı yazılarla eleştirel, yapıcı, özümleyici pek çok katkıda bulanan Ernst Arnold Egli (1893-1974) üzerine ilk kapsamlı ve birinci el araştırma… Değerli mimarlık eğitimcisi ve kuramcısı, mimarlık tarihçisi Oya Atalay Franck’ın bu çalışması bir doktora tezine dayanıyor; ancak yurtdışında Türkiye mimarlığı üzerine yapılan çalışmalardan somut belgeleri kullanma biçimi ve geçmişi, çalışmanın yapıldığı kültür içinden değil, Türkiye kültürü ve gerçekliği içinden algılama gerekliliği inancı ve çabasıyla net biçimde ayrılıyor.

Ernst Arnold Egli çok yönlü bir mimar. Yaşadığı tarihsel dönem içinde dünya mimarlığının “Modern Hareket” ile dönüşüm geçirmeye başlaması; ‘taşındığı’ ülkenin yedi yüzyıllık bir imparatorluktan Cumhuriyet yönetimine geçişi yaşıyor olması; bu alt-üst oluş ortamında Atatürk ile yakın ilişkisi dolayısıyla Sanayi-i Nefise Mektebi’nde, yeni adıyla Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık eğitimi programını yenileştirmek ve Milli Eğitim Bakanlığı Proje Bürosu'nu kurup yönetmekle görevlendirilmiş oluşu; kendi deneyimi ve rolü için oldukça ayrıcalıklı bir konumu tanımlıyor. Bu zengin, ayrıcalıklı ve karmaşık durum, bir ‘yabancı mimar’ olarak dönemin kurucu politik aktörleri arasındaki varlığını şu başlıklar altında işlemeyi olası kılıyor: 1. Türkiye Bağlamında Toplum, Siyaset ve Mimarlık; 2. Modern ile Geleneksel Mimarlığın Sentezine Dair Denemeler; 3. "İşlevselliğin Simgesi" Olarak Mimarlık; 4. Modern Mimarlık ve Devlet Erkinin Temsili; 5. Sentezin Sonucu Olarak Özgünlük; 6. Bağımsız bir Modernizm Yolunda.

Yirminci yüzyılın ilk yirmi yılını mimarlık açısından özetleyerek İsviçreli Egli’nin Türkiye’deki ilk günlerini, yıllarını konumlandıran yazar, onun kendi dağarcığındaki mimarlık birikimi ile, Avrupa’da gerçekleşmekte olan paradigma değiştirecek ölçekteki gelişme ve arayışları yerinde yaptığı inceleme gezileriyle ve Almanca-İngilizce tartışma dünyasından izleyerek nasıl Türkiye’ye, Anadolu’ya özgü sentezler kurmaya çalıştığını gözler önüne seriyor. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde Egli’nin yapıları, ülkeyi kültürü ve kültür mirası açısından öğrenip seven bir mimarın ürünleri olarak amaçlı biçimde alçakgönüllü, kasıtlı biçimde düşük bütçeli, tasarlanmış olarak sınırlı mimari katkılara sahip gözüküyorlar. Ancak bu durum, onların zamanın dünya mimarlık kültürü içinde yoğrulmadıklarını göstermiyor. Yazarın, kitabın bölümleri içinde o bölümlerin tartışma içeriği açısından en yatkın olan örnek yapıları daha yakından ele alması; Egli’nin mimarlık düşüncesinin o yapılar özelinde nasıl yer seçimi, inşa biçimi, malzeme seçimi, ayrıntıların kurgulanması aşamalarına yansıdığını göstermesi; ayrıca tek tek her yapının Egli’nin mimari düşünce ve yaklaşımının hangi safhasına denk geldiğini tartışması, zihin açıcı. Bu çerçevede "yabancılar ya da modernler tarafından aktarılan modernizmin içerik ve kavramlarının henüz toplumsal bilince yerleşmemiş olması" gibi bir basmakalıp düşünce, 1930-40 mimarlığının aktörleri için çok canalıcı bir gerilime işaret eder; Türk mimarlığının modernleşmesi bağlamında tekrar edilip durur. Egli’nin kendi varoluşu ve ediminin bu düşüncenin basmakalıp oluşu üzerine en iyi bir "karşı kanıt" olduğunu düşünüyorum.

Egli’nin Türkiye’deki üretimini dört safhaya ayırıyor yazar:

  1. 1927-30 arasında, modern mimarlık anlayışının bölgesel koşullara uyumlandırılmasına, erken deneylere özgüleniyor.
  2. 1930-34 arasında, artık öğrenilmiş olan bölgesel değerlerin ifadesi, daha saf, daha arı bir mimarlık dili kurmak için geri çekinik kılınıyor.
  3. 1934-36 arasında özellikle kamu binaları tasarımı ile uğraşılıyor ve "temsil", "erkin temsili" arayışları, mimari dilin ana düşünsel katkı dağarını oluşturuyor.
  4. 1936-40 arasında dekanlık görevinden ve Milli Eğitim Bakanlığı Büro Şefliği’nden ayrılması nedeniyle, mimari tasarım talepleri azalıyor; şehir planları tasarlama işiyle uğraşıyor.

Mimarlık üretimi üzerinden geliştirilen bu dört safha, aslında yaratıcı özne olarak Egli’deki doğrusal olmayan evrelerle birlikte ele alınıyor. Kendisi için kurguladığı tasarım metodolojisi aşamaları olan "alan-mekân seçimi / alan-mekân birleşimi / alan-mekân biçimlendirmesi" yaklaşımı; "hal dizisi" olarak uyarladığı "yer"e ilişkin değerlerin anlaşılması ve çözümlenmesi arayışı; dönemin düşünsel zenginlikleri ile ilişkisinin kanıtları. Kendine özgü kuramlaştırmasını, zamanın sanat ve mimarlık düşünürleri Riegl ve Semper düşünümleri ile kurgulayan Egli’nin bu özellikli konumu, tasarladıklarının tümünün de birbirinden farklı, ama hepsinin de temelli, belli mimari tasarım kabullerine dayanan mimari ürünler olmasını sağlıyor. Amaçsallık, işlevsellik, bağlamsallık, yere özgülük, ulusallık, yerellik, benzeri konularda dönemin düşünümü ve dili üzerinden "düşünmüş" olan Egli’nin bu çabası çok değerlidir. Mimarlık pratiği ve kuramı üzerine "düşünen" mimarların sayısının giderek azaldığı bir yüzyılda, konunun daha da önemli olduğunu düşünüyorum.

Egli’nin Türkiye şehirciliğine katkılarını daha derinden araştırmalıyız: Kuramcılığını ve eğitimciliğini yaptığı Türk şehirciliği anlayışıyla tasarlanan şehirlerdeki kendi katkısı nitelikler nelerdir? "Sanayi, ticaret, bölge merkezi olma özelliği taşıyan Batılı şehirlerin aksine, Türk şehrinin konut ile varolması gerektiğini" savunurken, kendi planlaması bunun iyi örneklerini oluşturmuş mudur? Milli Mimari Semineri konut envanterini ve mevcut stoğun ortaya konmasını amaçlıyordu. Şehircilik bilgisiyle mimari stok arasındaki ilişki ve stok bilgisinden Türk şehirlerinin geleceğine ilişkin kıvılcım ve sentezler çıkarılabileceğine ilişkin öngörüleri tutmuş mudur?

Egli’nin Türkiye mimarlığına katkılarını araştırmayı sürdüreceğiz: Onun "mesleğin teknik açıdan profesyonelleşmesi talebi"ni karşılamadaki rolünü daha derinden; tebâdan yurttaşa ve bireye evrilmekte olan bir toplumda mimarlık mesleğinin gelişimi için yaptığı katkıyı daha iyi ölçmemiz gerek. Hangi mimarların yetişmelerinde ne dereceye kadar katkısı oldu; eğitim ve meslek çalışma ortamını nasıl kurdu; eğitimci-kuramcı birey olarak meslektaşları ile iletişimi nasıldı? Öğrencilerini “yerel iklim, topoğrafya ve sosyal koşullar yanı sıra [halkın] örf ve adetlerini de araştırıp bunları mimari tasarımlarına katmaya teşvik etmesi” nasıl bir sonuç vermiştir? Örneğin 1940’lı yıllarla başlayan yöresel doku ve konutların çalışıldığı doktora tezleri, Egli’nin önayak olduğu ve ancak Eldem’in onun katkısını anmadığı “Milli Mimari Semineri” ilgi ve çalışmalarının uzantısı mıdır? "Yabancı mimarlara" karşı yürütülen kampanyadan "oldukça üzülen" ve görevlerinden ayrılan Egli’nin varsa yanlışları nelerdir? Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘süslemesiz’ yapılarını ‘kısıtlı’ bütçelerle gerçekleştirirken, henüz Modern Hareket’e dönüşmeyen "ilksel modern" arayışlarının Avrupa örneklerinden bağımsız ama özgün hangi örneklerini vermiştir? Oya Atalay Franck’ın bu titiz çalışması olmasa, bu araştırma kapısı açılmayacak; bu soruların bazıları sorulamayacak; bazıları yanıtlarını çalışma içinde bulmuş olmayacaktı.

"Bir Başka Modern!"… Ilımlı ve bağlamsal bir modernizmin mimarı olarak tanımladığı Egli için yazarın kullandığı nitelik bu. Bu niteliğin kitapta, ulusal-uluslararası, çağdaş-tarihsel, içsel-dışsal, akran-öncül, resmî-gayri resmî konum, özellik ve gelişmelerle kuşatıcı biçimde, titizlik içinde açımlanıp anlatıldığı açık. Oya Atalay Franck’a bu değerli araştırmayı gerçekleştirdiği için ne denli teşekkür etsek az. TMMOB Mimarlar Odası’nı ise yapıtın Türkçeye çevrilip yayımlanmasındaki güçlüklerin üstesinden geldiği için kutlamak gerek.

* Yazı, kitabın Türkçe baskısına önsöz olarak yazılmıştır.

Bu icerik 4886 defa görüntülenmiştir.