KRİZİN MİMARLIĞI
Arazi ve Şeyler
Pelin Tan, Doç. Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
İktidar güçlerinin seyrini belirlediği “kriz” koşulları, mekâna yapılan müdahalelerin / inşai faaliyetlerin / kentsel planlama kararlarının insan hakları ihlaliyle sonuçlandığı yani “mekânkırım” (spaciocide) etkinliğiyle karşı karşıya kaldığımız durumlar. Yazar, mekân üzerinden yapılan bu savaşa dikkat çekerek, bu noktada mimarlığın nasıl bir metot ile devreye girebileceğini sorguluyor.
Mimarlık, savaş ve olağanüstü koşullarda nasıl ele alınabilir? Toplumsal ve siyasi krizi temsil eden bir mimarlıktan bahsetmek yerine belki bu tür bir soruya odaklanmak, hem mimarlığın bilgi üretimine hem de eğitimine katkıda bulunabilir. Olağanüstü koşullar ve çatışma arazilerinde altyapı ve müşterek yaşam formu yaratmak farklı mekânsal ölçeklerde şiddet, politikalar ve müzakere ile muhatap olmak anlamına gelir. Türkiye’de hem Suriye savaşı hem de güneydoğuda kentlerde süren çatışmalar, mekân ve mimarlığa dair acil sorular önümüze getiriyor. “Çatışma” bir yandan egemen güçler için “mekânkırım” (spaciocide) etkinliğinin meşrulaştırıldığı koşullardır. Sosyolog Sari Hanafi, mekânkırım kavramını Filistin topraklarındaki mekânsal işgal organizasyonuyla ilişkili kullanırken, aktörlerinin askeri güç, araziyi gasp eden, kent plancıları, kapitalist emlak spekülasyoncuları olan bu kavram için yıkımı amaçlayan ideolojik dinamik bir sürece sahip olduğunu belirtir.(1)
Bu bağlamda, Nusaybin ya da Sur’da gerçekleşen mekânkırım bir yandan bize şehirlerin çatışmaların hem öznesi hem de nesnesi haline geldiğini gösteriyor. Göç ve mekân değiştirmeyle sonuçlanan bu kentsel savaşları, aynı zamanda Suriye’deki savaşın etkisiyle paralel olarak insan nüfusunun yer değiştirmesi izliyor. Bu süregiden toplumsal gerçeklikler, mimarlık bilgisinin üretimi bağlamında metot, mekânsal dönüşüm ve yeni yerleşim formlarını biçimlendiriyor. Bir yandan bu kentler yeni mekânsal dönüşümler ve yaptırımlarla karşı karşıya kalırken, diğer yandan mülteci kampları ve şehirlerdeki mültecilerin barınma formları tüm araziye dair yeni bir harita önümüze çıkartıyor.
KAMP
Yeni bir yerleşim formu olarak mülteci kampları hem mekânsal tasarım hem de kentler arasındaki topografik mesafeleri, altyapı formlarıyla ilişkileri arazinin yeniden biçimlenmesini etkiliyor. 2013 yılından bu yana Türkiye’de, güneydoğu bölgesinde 25 resmî mülteci kampı açıldı ve başka kamp inşaları planlanıyor. Diğer yandan belediyeler tarafından yürütülen geçici kamplar ve halen örneğin, Diyarbakır Çınar kampı gibi dayanışmacı grupların da yardımıyla devam eden kamplar var. 2014 güz aylarında, Suruç’ta mültecilerin yerleştirildiği çadır kamplar kuruldu. Geçici kamplar, düz bir araziye çadırların yerleştirilmesi ve acil su, elektrik gibi altyapıların kurulumuyla oluştu. Diğer yandan, boş bir bulgur fabrikası veya Mardin Otobüs Terminali de geçici kamplar olarak işlev gördü. Örneğin, 2014 güz aylarında Mardin Otobüs Terminali’ne tahmini 650 Şengalli mülteci yerleştirildi. 6 aya yakın bir zaman ikame eden mülteciler terminalin bilet satış bölümlerini özel yerleşim alanları haline getirdiler. Büyük çadırlar okul ve farklı işlevleri içeren yerler olarak kullanıldı. Buradaki çoğu mültecinin bir kısmı Şengal’e geri döndü, bir kısmı ise Nusaybin ve Çınar kampına yerleşti.
Çınar çadır kampı, Diyarbakır ile Çınar arasındaki mesire yerine kurulmuş belediye ve dayanışmacı derneklerin yardımıyla kendi kendine organize olan bir kamp. Toplam 1.700 Iraklı, çadır mekânlarda ikame ediyor. (1.400 kişi asal sığınmacı, 300 kişi misafir yani geçici) Bir çadırda bir aile ikame ediyor. Mutfak ve banyo, ekleme alanlar olarak çadırların dışında yer alıyor. Yollar yağmur sularına karşın parkeli düzenlenmiş. Banyo, tuvalet, duş ve çamaşır yıkama alanları ayrı yerlerde toplu şekilde inşa edilmiş. Kamp ilk kurulduğunda 100 çadır varmış, 4.000 kişi gelmiş. Gönüllü öğretmenlerin ders verdiği kreş ve okulu var. Sığınmacıların çoğu genç kadın, yaşlı ve çocuklar. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet bağlamında mekân kullanım pratikleri farklılaşıyor. Çamaşır yıkama, çocuk yıkama, yemek yapma alanları geliştirilmiş, doğal olarak eklemeler yapılmış. Çadırların önü plastik, çuval ve battaniye gibi malzemeler ile ek mekân yaratılarak ara alanlar oluşturulmuş ve böylece kadınların buluşup oturabilecekleri yarı-kamusal alanlar elde edilmiş. Aileler genelde geniş, yakın akrabalık ilişkileri üzerinden mekânsal yerleşimlerini oluşturmuşlar.
Mardin çevresine odaklanırsak, kampların hepsi çadırlardan; Nizip, Şanlıurfa ve Malatya kampları ise konteynırlardan oluşmaktadır. Konteynırlardan oluşan kamplar genelde sürekli tedaviye ihtiyaç duyan hasta ve özürlü sığınmacılar ikame etmektedir. Kampların araziye yerleşimi ve kentlerle, ana yol hatlarıyla mesafelerinin; kamp içi ve dışındaki ilişkileri, kamusal yaşamı etkilediğini düşünüyorum. İncelediğim kampların çoğunda kampın tasarımı standart bir mekânsal yerleşim içeriyor diyebilirim. Örneğin, Mardin Midyat kampına göre daha küçük ölçeğe sahip ve kırsal bir arazide yer alan Nusaybin çadır kampında yüzey araştırması olarak yaptığım incelemede; kamp karayoluna uzak ve bir tepe yaslanmış topografik özelliği var. 3.270 ünite, 3.100 Iraklı sığınmacı. Dikdörtgen şeklinde tasarlanmış kampın genel sınırı, girişte emniyet ve acil servis içeriyor. Orta bir anayoldan ikiye ayrılan kamp, sol tarafında çadır yerleşimler sokaklar / mahalleler çizgisel, paralel olarak yer alıyor; sağ tarafında ise AFAD görevlilerinin ofisleri ve sosyal alanlar yer alıyor. Kampların çoğunda yerleşimler AFAD çalışanları ve mülteciler için farklı yerlerde yer alıyor.
Güvenlik yolları tampon alanlar görevi görmekte ve gözetim kuleleriyle desteklenmekte. Güvenlik formları ve politikaları yerleşimlerin biçimlenmesinde ve de tasarım kararlarında da rol oynayan en etkin faktörler. Midyat mülteci kampında üç etmen tasarım kararlarında etkin olmuş. Öncelikle, Suriye’den gelen Süryani ve Müslüman topluluklar ortak alan paylaşmak istemedikleri için, kamp güvenlik amaçlı bir tampon yolla bölünmüş iki ayrı adada oluşturulmuş iki farklı mahalle şeklinde tasarlanmış. Kampın kuzey bölümünde AFAD ile yabancı polis yönetim ve organizasyon birimlerinin bulunduğu alan, güneye doğru genişleyen her iki yerleşimi de kademeli olarak görebilmektedir. İkinci etmen, topografyanın engebeli oluşu ve yaşam alanı oluşturmaya uygun olmaması nedeniyle arazinin düzleştirilmesiyle aşırı kot farkını azaltarak, yine etkin olan kot farkına göre mahallelerin tasarlanmasıdır. Üçüncü etmen ise güvenlik ve denetim bağlamında yol, tampon ara alanlar, geçiş kontrol noktaları ve gözetim kulübelerinin tasarlanmasıdır. Gelen sığınmacıları kayıt eden yabancı polisi ve jandarmanın varlığı hem iç hem de dış denetim araçlarının oluşturmak adına tasarımın araçsallaştırıldığı bir biopolitik mekân olarak görülebilir. 2015 AFAD raporlarına göre Midyat kampının nüfusu 3.037 Suriyeli ve 1.721 Iraklı göçmenden oluşuyor. Midyat kentine yakınlığından dolayı, mültecilerin haftada bir Midyat kentine gitme hakları bulunuyor. Ortak kamusal alanların daha çok olduğu bu kampta; televizyon odaları, mescit, okul, spor sahası gibi sosyal alanlar; hastane, market gibi ihtiyaç mekânları ve ayrıca kuaför, berber, terzi gibi hem dükkan olan hem de meslek öğretimi yapan atölye tarzı çadırlar var.
Mimarlık alanında mülteci kamplarında araştırmalar yapan veya ortak tasarımlar yürüten Manuel Herz, Alessandro Petti ve Sandi Hilal gibi mimarlar, gelişmiş ve hatta yarı şehirleşmiş mülteci kamplarının sosyal bilimcilerin genelde tanımladığı gibi bir “yok-yer” olmadığı, mekânsal olarak aslında birçok siyasi, ekonomik, hukuki ilişkileri içinde barındıran ve kamp dışı dünya ile ilişkili dönüşen bir yerleşim alanı olduğunu belirtirler
.(2)
Mülteci kampları, Batı tarafından idealleştirilmiş kent / yerleşim formuna karşı dinamik ve siyasal edimin doğrudan somutlaştığı mekânlardır. Bu bağlamda, bir anti-sömürge kent ve yerleşmenin biyopolitika mekânı olarak görülebilir.
METOT
Yıkıma uğrayan kentler, mahalleler ve çatışma mekânlarını incelemek için mimari bir yöntem ne olabilir? Forensic Architecture metot ve araştırmasını geliştiren mimar Eyal Weizman Oyuk Topraklar adıyla Türkiye’de yayımlanan kitabında, çatışma ve kriz mekânlarında mimarlık yöntemleri geliştirilmeye çalışıyor. Batı Şeria mülteci kampları, Gazze yerleşimi gibi coğrafyalarda uzun zamandır çalışan Weizman mimarlığın nasıl tahakküm ve sömürü adına kullanıldığı, meşrulaştırıldığını analiz eder. Diğer yandan da, mimarlık bilgisi ve yönteminin tam tersine kriz mekânlarında nasıl geliştirilebileceği, insan hakları mücadelesinde nasıl kanıt üretebileceği bir kamusal hakikat pratiğine odaklanır. “Forensik konuşmayla ilgili olan retoriğin parçasıdır. Ancak, sadece insan konuşmasını değil, şeylerin konuşmasını da içerir.”(3) Bu bağlamda, mimari üretim ve nesnelerin, şeylerin, tanıklıkların ve formların sunumu hem olayla hem de onun gerçekleştiği veya inşa edildiği mekânla çoklu ilişkiler içinde var olur. “Böylece forensik hem olayın materyalizasyonuyla hem de nesnenin bir forumdaki performansıyla alakalıdır.”(4) Doğrudan mimarlık ve insan hakları arasındaki ilişkiye yoğunlaşan bu yöntemde; çatışma mekân ve mimarlığında, süreç içinde mücadele veren farklı aktörlerin tanıklığı ve müzakere ağı, fiziksel iyileştirme veya “yardım / destek mimarlığı” desteği yerine; disiplinler ötesi bir ontolojiye işaret eden, kuram ve uygulamanın (pratik) birbirinden ayrışmadığı bir etkin araştırma metodolojisi sözkonusudur. Weizman bunu şöyle belirtir: “Mimari pratik de çatışma alanlarında mimarların inşa ürünü çevreyi dönüşüme uğratarak işlenen suçlara uzmanlar olarak tanıklık etmesini sağlamak amacıyla benzer şekilde etik nedenler ve metodolojik kapasiteleri içine dâhil edebilir.”(5) Mimarın, forensik mimarlık pratiğini üreterek siyasi, ekonomik, hukuki münazara üzerinden mimarlığın kamusal hakikat üretimini geliştirmesi; sistematik şiddet ve hak mücadelesi, ekolojik dönüşüm ve güncel çatışmanın sınırlarını ele alması demektir.(6) Mimarlık bilgisi ve yöntemlerini etkinleştirdikleri vaka analizi içeren araştırmalar, faili meçhul ölümlerin gün yüzüne çıkarılması, drone (insansız hava aracı) savaşıyla bombalanan evlerin yeniden simülasyonun elde edilmesi gibi konular bu yöntemin konularını içermektedir.(7) Sivil kayıplar ile mekânsal özellikler arasındaki potansiyel ilişkileri ortaya çıkarmak için; mekânsal haritalamalar, modellemeler, görsel anime veriler, aktörler ile röportajlar gibi farklı teknikler kullanılıyor. Örneğin, “Drone Warfare” (insansız hava araçları savaşı) başlıklı araştırmaları; Gazze’de drone kullanılarak bombalanan bir evin hayatta kalan aile üyeleri ile yeniden dijital ortamda kurulması ve bombalama anını ortaya çıkarmayı içeriyor. Weizman, mimari modellemenin bu tür örtbas edilen, bulanık vakaların yeniden toplanması ve ortaya çıkartılmasına yardım ettiğini düşünüyor.(8) Forensik mimarlık yönteminde ve araştırmalarında, mimarlık adli ve hukuki bağlamda konuşturulur. Burada, hangi ölçekte olursa olsun mimari nesne veya herhangi bir mimari temsiliyetin konuşması değildir bahsedilen; “vasıta” edilerek konuşulması, söylem üretmesidir. Önemli bir adli-arazi araştırması olan, Mardin ve etrafındaki faili meçhul kazısı da buna bir örnektir. 15 senedir kemik kazısı sürecini sürdüren Av. Erdal Kuzu (Mardin İnsan Hakları Derneği Başkanı), mimarlık ve denetim arasındaki rolünü şöyle belirtmektedir: “boşaltılmış köyler ve kuyular vardır ve karayoluna yakındırlar… Yani yol anayol üzerindedir fakat cesetleri attıkları mekân pek fazla görülmemektedir. Her şeyden önce kendi güvenlik alanlarının olup olmadığına bakılmış. Bu dediğimiz alanlar güvenlik alanlarıdır. Yani devletin kontrol edebildiği alanlardır. Devletin denetiminde olduğu alanlardan bahsediyorum.”(9)
Olağanüstü hal ve krizin uzun zamandır hüküm sürdürdüğü bir bölgede, arazinin tahakkümü ve süregiden zorla nüfus değişimi yapılı çevre ve ilgili ideolojik ilişkileri biçimlendiriyor. Bu bağlamda, mimarlık yöntemlerini ve kriz mekânlarının gündelik yaşamdaki fonksiyonlarını tekrar ele almalıyız. Mimari etkinliği sadece bir yapılı çevreyi inşa etmek değil, fakat aynı zamanda yapılı çevrenin yıkımının analizi, mimari elemanın bu yıkımın içindeki temsiliyeti ve bu temsiliyetin sosyal-mekânsal çatışmalardaki tanıklığı üzerine odaklanmalıyız. Mimarlık bilgisi, yöntemi, biçim ve nesnesinin kamusal hakikat olarak rolü farklı metotlar ile ortaya çıkartılabilir. Diğer yandan, kriz koşulları ile ortaya çıkan tahliye ve barınma sorunları; mülkiyet transferi, yıkıma uğramış kentsel mekânın ideolojik olarak yeniden inşası, mekânkırım ile toplumsal ayrışmanın amaçlanması ve altyapıların kontrolüne yol açıyor. Bu yazıda örneklendirilen kamplar kriz mimarlığını farklı uzamsal ölçeklerde temsil eden barınma ve yaşam formlarından sadece biri.
Fotoğraflar yazara aittir.
NOTLAR
1. Hanafi, Sari, 2009, “Spacio-cide: Colonial Politics, Invisibility and Rezoning in Palestinian Territory”, Contemporary Arab Affairs, cilt:2, sayı:1, ss.106-121.
2. Tan, Pelin, 2015, “Transversal Method: Method, Artifact, Exception”, 2000+ Urgencies of Architectural Theory, (ed.) James Graham, Columbia University Press, GSAPP Books, New York.
3. Weizman, Eyal; Taveres, Paulo; Schuppli, Susan; Situ Studio, 2010, “Forensic Architecture”, Architectural Design, cilt:80, sayı:5, s.55,
4. Weizman; Taveres; Schuppli; Situ Studio, 2010,s. 55
5. www.forensic-architecture.org/case/drone-strikes [Erişim: 01.06.2016]
6. Adli Tıp yöntemine referans veren bir kavram olan “forensic”, Latince kökenli bir kelime olan “forensis”den gelmektedir ve anlamı “forum / münazara”dır. Adli Tıp alanında şeylerin / nesnelerin kanıt olarak incelenmesi ve bir münazara içinde temsil edilerek şahitlik yapmaları “forensic” kavramının anlamını, nesneler üzerine bir adli analizden öteye genişletmiştir. Bu bağlamda, mimari sunum, nesne ve üretimlerin günümüz mekân ve kent üretiminde benzerlik taşıması sebebiyle son yıllarda yeni bir mekânsal araştırma olarak ortaya çıkmıştır.
7. www.forensic-architecture.org [Erişim: 01.06.2016]
8. “Gaza attacks: Lethal warnings”, Aljazeera, www.aljazeera.com/indepth/opinion/2014/07/gaza-attacks-lethal-warnings-2014713162312604305.html [Erişim: 01.06.2016]
9. İHD Mardin başkanı Avukat Erdal Kuzu ile faili meçhul arazi kazıları ve süreç üzerine söyleşi, Pelin Tan. “Arazinin Altı ve Şeyler-Mardin ve Çevresi Faili meçhul araştırma süreci”, Jiyan, jiyan.org/2015/04/13/arazinin-alti-ve-seyler-mardin-ve-cevresi-faili-mechul-arastirma-sureci [Erişim: 01.06.2016]
Bu icerik 6266 defa görüntülenmiştir.