ETKİNLİK
			İklim Değişikliği ile Mücadelede Geri Dönüş Yok 
			Arif Cem Gündoğan, ODTÜ  Yer Sistem Bilimi doktora öğrencisi
Ethemcan Turhan, Dr.,  Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikaları Merkezi
			Fas’ın Marakeş kentinde gerçekleştirilen iklim zirvesi, ilk haftasına denk düşen ABD seçimlerinden çok fazla etkilenmeden sona erdi. İlerleme sınırlı oldu, koridorlar heyecansızdı ancak mesaj netti: İklim değişikliği ile mücadelede artık geri dönüş yok. Zamanlama ve iddia seviyesi ise bundan sonra belirleyici olacak.
			
			
			
			
			7  Kasım’da Fas’ın Marakeş şehrinde başlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği  Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamındaki 22. Taraflar Konferansı (COP22) 18  Kasım’da sona erdi. Zirvenin ana gündemi bir yandan geçtiğimiz 4 Kasım’da resmen  yürürlüğe giren Paris Anlaşması’nın detaylarını müzakere etmek, diğer yandan da  aciliyeti artan iklim krizine en hızlı biçimde küresel bir yanıt oluşturmak  oldu.
İnşaatın  kabası geçtiğimiz 2015 yılı Aralık ayında Paris’teki zirvede tamamlanmış, Kyoto  Protokolü’nü devreden kaldıran Paris Anlaşması metni 22 Nisan’da imzaya  açılmıştı. Küresel seragazı salımlarının en az % 55’ini oluşturan en az 55  ülkenin anlaşmayı parlamentolarında onaylamasının ardından resmen yürürlüğe  giren ve iklim krizi ile mücadelede küresel rejimi belirleyecek olan bu  anlaşmanın uygulama esasları COP22’de tartışıldı. 15 Aralık itibariyle  BMİDÇS’ye taraf olan 197 ülkeden Paris Anlaşması’nı onaylayan ülke sayısı 116  oldu. Dünya küresel iklim krizine cevap bulmak için tüm yetersizliğine rağmen  bu önemli anlaşmayı onaylarken, Türkiye ise şu ana kadar anlaşmaya taraf olmak  konusunda bir irade göstermiş değil. 
En  başta ABD seçim sonuçlarının ve iklim değişikliğine inanmadığını söyleyen,  kömür hayranı Trump’ın galibiyetinin Fas’taki zirvedeki ilk haftayı domine ettiğini  söylemek mümkün. Trump’ın kampanya sürecindeki Paris Anlaşması’ndan derhal  çıkma ve iklim finansmanına sağlanan tüm kaynakları iptal etme vaatleri ne  derece gerçekleşebilir bilemiyoruz, ancak zirvedeki ABD delegasyonunu seçim  sonrasında iklim değişikliği ile mücadelede devamlılık sağlanacağına vurgu  yapmaya devam ediyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde ABD’nin Paris Anlaşması  kapsamında taraf devletlerin yükümlülüklerden birisi olan uzun dönemli azaltım  hedefi ve yol haritasını sunan ilk ülke olduğunu belirtmekte fayda var. ABD bu  plana göre 2050 yılında seragazı salımlarını 2005 yılı seviyesine göre en az % 80  oranında azaltmış olacak. Bu karbonsuzlaşma hedefinin altını çizer biçimde çarşamba  günü zirveye katılan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise iklim değişikliğiyle  mücadelede özellikle Beyaz Saray’ı terk etmesine sayılı gün kalan Obama  yönetiminin Çin’le iklim uzlaşmasının da etkisiyle “dünyanın temiz enerji için geri  dönülemez bir rotaya girdiğini” belirtti.
Birleşmiş  Milletler tarihinde en hızlı devreye giren anlaşmalardan birisi olan Paris  Anlaşması’nın kabul edilmesi diplomatik bir başarıydı. Ancak anlaşmanın içinde  yazanları uygulamak her şeyden daha önemli. Tam da bu sebeple bu zirve, bir  eylem zirvesi olarak tanıtıldı. COP22’de tartışmanın ekseninde anlaşmanın uygulama  kurallarının 2018’e kadar hazır hale getirmek için bir yol planı oluşturulması;  iklim finansmanı konusunda ülkelere düşen sorumluluklar ve vaat edilen kaynak  havuzunun hedeflenen seviyeye (2020 itibari ile yılda 100 milyar dolar) nasıl getirilebileceği;  iklim krizi ile mücadelede şu an için oldukça yetersiz gözüken ulusal  katkıların daha iddialı hale getirilmesi için süreçler gibi konular var. Trump’a  rağmen zirvedeki motivasyon korunsa da dünyayı yüzyılın sonuna kadar 2  dereceden fazla ısınmaya maruz bırakmayı engellemek adına müzakerelerdeki ilerlemenin  sınırlı kaldığını söylemeliyiz.
Başa  sararsak, Marakeş’teki zirvenin ilk gününe damga vuran tartışma Türkiye’nin  Yeşil İklim Fonu üzerinden iklim finansmanına erişim talebiydi.(1) Hatırlanacağı üzere, Türkiye’nin BMİDÇS ve Paris Anlaşması kapsamında gelişmekte  olan ülkelere sağlanan bu finansman kaynağına erişim şansı bulunmuyor. Öte  yandan farklı kaynaklardan ikili ve çok taraflı iklim finansmanına erişimi olan  Türkiye’nin hem seragazı salım profili, hem kalkınmışlık düzeyi, hem de iklim  değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalma düzeyi Yeşil İklim Fonu’ndan  yararlanmakta olan Bangladeş, Malavi, Pakistan ve Nijerya gibi ülkelere  bakılınca oldukça farklı. Bunlar göz önüne alındığında Türkiye’nin finansman talebinin  olumlu karşılanması oldukça zor olacak. Hele ki Paris Anlaşması’nı imzalamayı  para şartına bağladığı emareleri gösterirken…
Zirvenin  ikinci haftasında başlayan üst-düzey segmentte ise Çevre ve Şehircilik Bakanı  Mehmet Özhaseki tarafından temsil edilen Türkiye’nin Yeşil İklim Fonu’na erişim  talebine olumlu bir yanıt almazsa Paris Anlaşması’nı onay için TBMM’ye getirmesinin  tehlikeye girebileceği dillendiriliyor. İklim değişikliği ile mücadele  performansı pek çok analize göre yetersiz bulunan Türkiye’nin iklim  politikasında vites artırmanın ekonomik, sosyal ve çevresel faydalarını diğer  ülkeler kadar göremediğini söyleyebiliriz. Düşük karbon ekonomisine geçişte  geri dönüşün artık mümkün olmadığı bir dünyada kendisine ittifaklar aramak  yerine anlaşmayı onaylamama üzerinden oyun kuran Türkiye’nin ‘değerli  yalnızlığı’ yeni iklim rejiminde yalnızca kendisinin kaybedeceği bir sonuçla karşılaşmaması  için enerji, iklim ve kalkınma politikalarını Paris sonrası yeni dünya düzenine  göre oluşturması yalnızca faydalı değil, kaçınılmaz bir gereklilik. Bu onayı  geciktirmenin sosyal, ekonomik ve çevresel maliyetleri kadar, yalnızlaşan bir  Türkiye için diplomatik maliyetlerini de düşünmek zorundayız.
Paris  Anlaşması’nın uygulamaya konması için detaylar tartışılmaya devam edilirken anlaşmanın  tek başına iklim krizine etkili bir yanıt olmayacağı Fas’taki zirvede sıkça  yinelenen bir mesajdı. Küresel Karbon Projesi’nin yıllık  analizi gibi güçlü bilimsel bulgular, ulusal katkılarla küresel sıcaklık  artışını yüzyıl sonunda kadar 2oC’nin oldukça altında sabitleyebilmek için devletlerin  çok daha fazla ve hızlı hareket etmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu da  2020-2030 arasında küresel seragazı salımlarının net olarak zirve yapmasını  gerektiriyor. Türkiye hızlı, adil, sürdürülebilir ve gerçekçi bir karbonsuzlaşma  yolunda her geciktirdiği dakikayla dünyayla arasına mesafe koyuyor. Küresel  salımların % 1,24’üne sebep olan ve seragazı salım oranı en hızlı biçimde artan  Türkiye’nin artık en az kirleten ülkelerden olduğu argümanını bir kenara koyup somut  olarak işe koyulması gerekiyor.
NOTLAR
1. Zirve boyunca her gün yayımlanan bültende Türkiye’nin fon talebinin  ardından hazırlanan habere ulaşmak için: “İklim değişikliği zirvelerinde  “Türkiye’nin yılı””, yesilgazete.org/blog/2016/11/08/iklim-degisikligi-zirvelerinde-turkiyenin-yili [Erişim: 10.12.2016]
			
			
			Bu icerik 5931 defa görüntülenmiştir.