MİMARLIK GÜNDEM
			Kentsel Mekânın Biçimlendirilmesi Sürecinde Katılım Gereksinmesine Yeniden Bakmak
			Ruşen Keleş, Prof. Dr., AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi, ODTÜ, Kapadokya Üniversitesi
			“Katılımın bir başka yönü de, başta TMMOB ve ona bağlı meslek odalarının, Anayasanın 135. maddesindeki düzenleme çerçevesinde, hem kendi uzmanlık alanlarında hem de özgül sorumluluk konularıyla bir bütünsellik içinde olduğuna kuşku bulunmayan genel toplumsal, ekonomik, kültürel ve çevresel sorunlarda her zaman görüşlerine başvurulması zorunluluğudur. Yükselttikleri seslerin siyasal iktidarlarca hoş karşılanmadığı durumlarda, yasal, hatta anayasal statülerinde değişiklik yapılmasının gündeme getirilmesi gibi tehditler ne demokrasiyle ne de hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşır.”
“Etik kurallar çerçevesinde üzerinde kısaca durulmasında yarar olan bir konu da, mimar, mühendis, kent plancısı ve peyzaj mimarı gibi uzmanların meslek alanlarındaki yetkilerini kullanırken kendilerine ve görüşlerine başvurulmaksızın yukarıdan verilen buyruklar karşısında alacakları tavırlarla ilgilidir. Meslek etiğinde yer alan kuralları göz ardı ederek devletin, belediyenin ya da işverenin yetkili temsilcilerinin buyruğunu olduğu gibi yerine getirmenin kişiye, mesleğe ve ülkeye çok şeyler kaybettireceği unutulmamalıdır.”
			
			
			
			
			 Yaşam  ortamlarımıza insan onuruna yaraşır bir biçimde çağdaş ve yaşanabilir  nitelikler kazandırmak, kuşku yok ki, yerleşim yerlerinin ve yerel  toplulukların yönetiminden ve planlanmasından sorumlu olanlara düşen bir  görevdir. Ne var ki, yönetim kavramı artık buyuranla buyurulan arasındaki ikili  bir ilişki olma niteliğini çoktan yitirmiş, karar süreçlerinde, yöneticilerin  yanı sıra, toplum içindeki her kesimin temsilcilerinin, bir başka deyişle,  ilgili tüm tarafların, paydaşların, kısaca yurttaşların ve kenttaşların da  görev almasını kaçınılmaz duruma getirmiştir. Bu zorunluluk, Abraham Lincoln’ün  tanımıyla, “halkın, halk için ve halk tarafından yönetimi” anlamına gelen demokrasinin  olduğu kadar, temel insan hak ve özgürlüklerinin de özünde var olan değerlerden  kaynaklanmaktadır. Son yıllarda, dilimizin yapısına uygun düşmemekle birlikte  sıklıkla duymakta olduğumuz “yönetişim” kavramıyla anlatılmak istenen de,  yönetimin buyuranla buyurulan arasındaki ikili ya da tek yönlü bir ilişki  olmaktan çıkarılmasıdır. Hegel ve Gramsci gibi ünlü düşünürlerin, siyasal  toplum kurumlarının karşısına sivil toplum kuruluşlarını yerleştirmek  istemelerinin nedeni de, devleti içi boş bir kavram olmaktan çıkararak, ona  toplumsal, kültürel ve demokratik bir içerik ve anlam kazandırmaktı.
Bu  bağlamda, ülkemizin 70 yıldır yaşamakta olduğu hızlı kentleşme süreci içinde,  ulusal, bölgesel, kentsel ve yapısal düzeydeki karar aşamalarında sivil toplum  örgütlerinin, meslek, kuruluşlarının ve genel olarak halk katmanlarının görüş,  öneri ve istemlerini bildirme olanağına sahip kılındıklarını ne yazık ki  görebilmiş değiliz. David Harvey kent hakkını tanımladıktan sonra, mekân  üzerindeki hakların somut olarak sağlanmasının, yalnız devletin ve yerel  yönetimlerin değil, aynı zamanda yurttaşın ve kenttaşın örgütlü ya da örgütsüz  olarak görev almaları gereken bir süreç olduğunu vurgulamaktan geri  kalmamıştır.
	Türkiye,  Anayasasına göre, hem hukukun üstünlüğü kuralını benimsemiş hem de başta  Birleşmiş Milletler Örgütü karşısında ve Avrupa ülkeleri arasında uluslararası  yükümlülükler üstlenmiş bir ülkedir. Avrupa Konseyi’nin 1992 yılında kabul  ettiği ve 2008’de “Yeni Bir Kentlilik İçin Manifesto” adıyla gözden geçirdiği  belgedeki “katılıma” ilişkin kural Türkiye için de bağlayıcıdır. 1992’de  onaylayarak taraf olduğumuz Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda da yerel  düzeyde katılıma ilişkin kurallar vardır. Şart, yerel yönetimlere verilmiş olan  yetkilerin kural olarak yerel meclisler, yani karar organları eliyle  kullanılması kuralını koymuşsa da; bunu bile yeterli görmeyerek halk oylaması,  kent parlamentosu, kent senatosu, semt meclisi gibi değişik adlarla anılan  “doğrudan demokrasi” araçlarının her zaman halka açık bulundurulması yoluyla, “temsili  demokrasinin” güçlendirilmesi tercihini yapmıştır. Konsey bunlarla da  yetinmeyip 2009 yılında bir ek protokol kabul ederek katılım hakkını  genişletmiştir. Bu bağlamda, katılım hakkının Avrupalılık kültürünün ortak  değerlerinden biri olduğuna dikkat çekildikten sonra, üye devletlerin,  sınırları içinde yaşayan herkese yerel yönetimlerin karar süreçlerine katılma  hakkını tanıması gereğinden söz edilmektedir.
Özellikle  kent halkını çok yakından ilgilendiren imar planlarının hazırlanması sürecinde  halk katılımını zorunlu sayan bir kural imar yasalarında yer almamıştır.  Yalnız, Stratejik Planlamaya İlişkin Usul ve Esaslar adını taşıyan 2019 tarihli  bir yönetmelik (m.5) stratejik planın hazırlanmasında “kent halkının ve sivil  toplum örgütlerinin” görüşlerinin alınmasını zorunlu saymıştır. 5393 sayılı  Belediye Kanunu’nda, katılım yönünden yarar sağlayabileceği söylenebilecek kimi  kurallar yok değildir. Örneğin, Kenttaş (hemşehri) Hukuku başlıklı 13. maddede,  “Belediye, kenttaşlar arasında, toplumsal ve kültürel ilişkilerin  geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları  yapar. Bu çalışmalarda, üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek  kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler  alınır” denilmektedir.
Ayrıca,  bir sivil örgütlenme türü olarak Belediye Kanunu’nda yer almış olan (m.76) kent  konseylerinin görev alanlarına ve organlarının oluşumuna kısaca göz atılması da  meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil topum örgütlerinin ve benzeri  kuruluşların yerel düzeydeki katılımından yarar beklendiği izlenimini  vermektedir. Kent konseylerinin özellikle “kentin görünümünün ve kenttaşlık  bilincinin geliştirilmesinde, kentli haklarının korunmasında, sürdürülebilirlik  ilkesinin ve çevre duyarlılığının güçlendirilmesinde” önemli roller  oynayabileceği kuşkusuzdur. Kent konseyleriyle ilgili yönetmelikteki, a) katılımı  yaygınlaştırmak, ortak yaşam biçimini geliştirmek, çok ortaklı yönetim  anlayışını benimsetmek; b) kentin tarihsel, kültürel ve doğal değerlerine sahip  çıkmak gibi amaçlar konumuz açısından önem taşımaktadır. Belediye hizmetlerine  gönüllü katılımın da (m. 77) Belediye Kanunu’ndaki iyi niyetli düzenlemelerden  biri olduğunu belirtmekte yarar vardır.
	Bütün  bunlara karşın, unutmamak gerekir ki, katılım yolları kendisine açık tutulan  kentlinin gerçek bir katılım istek ve güdüsüne sahip olması kentsel katılımın  önde gelen koşullarından biridir. İkinci koşul da, katılım için çağrı yapan  yönetim kurumlarını temsil edenlerin, katılımın yararına gerçekten inanmış ve bu  konuda kararlı kimseler olmalarıdır. Bu koşul, örgütün başında bulunan kimseler  kadar hizmet birimlerini yönetenler için de söz konusudur. Ayrıca, unutmamak  gerekir ki yasalarla bir zorunluluk getirilmiş olmasa da, yasaklanmış  olmadıkça, karar mekanizmalarında söz sahibi olan yetkililerin katılım  yollarını tüm ilgililere açık bulundurmalarında yasal bir sakınca yoktur.
Katılımın  bir başka yönü de, başta TMMOB ve ona bağlı meslek odalarının, Anayasanın 135.  maddesindeki düzenleme çerçevesinde, hem kendi uzmanlık alanlarında hem de  özgül sorumluluk konularıyla bir bütünsellik içinde olduğuna kuşku bulunmayan  genel toplumsal, ekonomik, kültürel ve çevresel sorunlarda her zaman  görüşlerine başvurulması zorunluluğudur. Yükselttikleri seslerin siyasal  iktidarlarca hoş karşılanmadığı durumlarda, yasal, hatta anayasal statülerinde  değişiklik yapılmasının gündeme getirilmesi gibi tehditler ne demokrasiyle ne  de hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşır. Bu bağlamda, uluslararası hukuktan  doğan yükümlülüklerimize sadece biçimsel olarak yasalarda yer vermek kesinlikle  yeterli sayılamaz. Katılım konusu da dahil olmak üzere, bu kuralların gereklerinin  uygulamada yerine getirilmesi devletlere kaçınılması olanaksız bir etik  sorumluluk da yüklemektedir.
Etik  kurallar çerçevesinde üzerinde kısaca durulmasında yarar olan bir konu da,  mimar, mühendis, kent plancısı ve peyzaj mimarı gibi uzmanların meslek alanlarındaki  yetkilerini kullanırken kendilerine ve görüşlerine başvurulmaksızın yukarıdan  verilen buyruklar karşısında alacakları tavırlarla ilgilidir. Meslek etiğinde  yer alan kuralları göz ardı ederek devletin, belediyenin ya da işverenin  yetkili temsilcilerinin buyruğunu olduğu gibi yerine getirmenin kişiye, mesleğe  ve ülkeye çok şeyler kaybettireceği unutulmamalıdır.
Uzmanların  ve yetki sahibi kişilerin kendilerine tanınmış olan yetkileri kullanırken hem  hukukun hem de etiğin kurallarıyla bağlı olduklarını unutmamaları gerekir. Bu  açıdan, birkaç yıl önce Çamlıca Tepesi’ne yerleştirilen devasa caminin karar ve  yapım süreçleri dikkat çekici özellikler taşımaktadır. Çamlıca Tepesi’ne o  caminin yerleştirilmesi bir imar planı değişikliği gerektirdiği ve kent  planında bu amaçla değişiklik yapma yetkisi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi  Meclisi’nin yasal yetki sınırları içinde olduğu halde, plan değişikliği  belediyeye “yukarıdan” verilen buyrukla gerçekleştirilmiştir. Böyle bir buyruk  karşısında sesini çıkarmayan, İstanbul halkının o günkü temsilcisi olan  Belediye Başkanı, kısa bir süre sonra “metal yorgunluğu” gibi ne anlama geldiği  pek anlaşılmayan ve yasalarda da yeri olmayan bir gerekçeyle görevden ayrılmaya  zorlandığında, konumunun gerektirdiği sorumluluğu gecikmeyle de olsa  anımsayarak “adam yerine konmadık” demekle yetinmiştir. Oysa görev başındaki  yetkililere düşen, bu türlü fırsatların genç kuşaklara iletilebilecek demokrasi  dersleri olarak değerlendirilmesinden kaçınmamaktır. Sayılarını artırmakta pek  de zorlanmayacağımız bu tür örnekler, mekânın biçimlenmesi sürecinde dolaylı ya  da dolaysız olarak görev alan herkesin, elindeki yetkileri kullanırken  demokrasinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin, temel hak ve özgürlüklere saygı  kuralının geleceğimiz açısından ne denli önemli olduğunu hiç hatırdan  çıkarmamaları gereğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
*Eleştirel bir diyalog  zemini oluşturması hedeflenen bu metnin ışığında, Mimarlık dergisinin önümüzdeki sayılarında mimarlık alanındaki  katılımcılık modellerine, tasarım ve kentle ilişkisine ilişkin bir dosya hazırlanacaktır.  Çeşitli disiplinlerden bakış açılarına yer verilecek olan dosyaya ilişkin açık  çağrıda bulunuyor, katkılarınızı bekliyoruz.
			
			
			Bu icerik 5039 defa görüntülenmiştir.