GÜNCEL
Üniversitede Özerklik, Akademik Özgürlük ve Boğaziçi Üniversitesi
Tahsin Yeşildere, Prof. Dr., Eski Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı
Üniversitelerin anayasası olarak kabul edilen “Magna Charta Universitatum” bildirgesinde de belirtildiği üzere, üniversitelerin özerk ve siyasi güçlerden bağımsız olması gerekliliği evrensel ölçekte kabul görmüş bir ilke. Bu bağlamda, akademik özgürlük ve akademik güvence kavramlarını odağına alan yazar, geçmişten bugüne üniversite özerkliğinin maruz kaldığı baskılara dikkat çekiyor.
En üst düzeyde eğitim ve araştırma yapan, bilim üreten, özerk / demokratik evrensel kurumlar olarak tanımlanan üniversiteler; bilim ve teknoloji üretmeleri yanında birer sosyal kültürel ve felsefi tartışma ortamlarıdır ve üniversitelerin çevrelerini bilinçlendirme ve bu yönüyle bulunduğu bölgenin bilinç - kültür düzeyini yükseltme sorumluluğu da bulunmaktadır. Üniversitelerde bilim insanları ise gözlemleyen, düşünen, araştıran, sorgulayan bir biçimde kuram geliştirerek bilinmeyeni bilinir hale getiren bir toplumsal görevi üstlenir. Üniversiteler tüm bu işlevlerini dini, askeri, ekonomik (neoliberal politikalar), özel-resmî ve siyasi vesayet altında olmadan özgür ortamlarda gerçekleştirirler. Üniversitelerin özgürce bilim üretebilmesinde iki önemli kriter vazgeçilmezdir; birincisi akademik özgürlük, ikincisi akademik güvencedir.
Birinci ve en önemli olan akademik özgürlük / ifade özgürlüğü üniversitenin olmazsa olmazıdır. İfade özgürlüğü, insanların düşündüklerini ancak herhangi bir korku, sindirme veya tehdide maruz kalmadan dile getirebildiklerinde gerçekleşir. İfade edilen fikirler bir toplumun / siyasi iktidarın, egemen güçlerin tümü / bir kesimi için kabul edilemez, hoş karşılanmayan, olağandışı, alışılmadık, yadırganacak, rahatsızlık veren bir mahiyette olabilir. Ayrıca bu fikirlerin devleti veya hükümet politikalarını eleştiriyor olması, demokrasilerde bu düşünceleri ifade edilemez kılmaz. Türkiye’de özellikle darbelerden sonra, şimdilerde de AKP iktidarının son yıllarında, görüşlerinden dolayı akademisyenler hakkında soruşturmalar açılmakta, KHK’larla üniversitelerden uzaklaştırılmaktadırlar. Pek çok öğretim elemanı ve öğrenci, yazılı veya sözlü düşüncelerinden dolayı disiplin soruşturması ve / veya cezasına maruz kalmıştır. Hak ettikleri atama veya yükseltmeleri elde edememiş ya da tamamen üniversiteden uzaklaştırılmışlardır.
Bu bağlamda, ikinci olmazsa olmaz akademik güvencedir. Bu konuda birbirlerine zıt iki görüşten biri akademisyenlerin asistanlık aşamasından itibaren ancak kanunun suç saydığı ihlaller ve akademik dünyanın ilkesel olarak kabul edemeyeceği intihal ve benzeri suçlar dışında akademik güvenceye sahip olmasıdır. Diğer uçtaki görüş ise bu şekilde ifade edilmese bile bugünkü vakıf üniversitelerinde fiilen uygulanan sözleşmeli sistemdir (bir başka deyişle gerçek anlamda hiçbir kimsenin hangi unvanla olursa olsun iş güvencesine sahip olmamasıdır). Burada özellikle üzerinde durmamız vurgulamamız gereken kriter, akademisyenliğin hiç bir aşamasında akademik ölçütlerden başka nedenlerle kişinin işine son verilememesidir. Bu bakımdan akademik güvence ve akademik özgürlükler üniversitenin vazgeçilmezleridir.
Üniversite devletin önemli bir kurumudur. Ülke sorunlarından bağımsız bir kurum olarak düşünülemez. Türkiye’de merkeziyetçi ve otoriter bir devlet sisteminin uzantısı olarak YÖK, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra üniversitelerde, başta bilimsel ve akademik özgürlük ve yönetsel özerklik olmak üzere üniversite kavramını yok etme amacının destekçilerindendir. Önemli olan üniversitelerin zapturapt altına alınması, kutsal devlet anlayışı içinde tek tipleştirici bir üniversiter model oluşturulması amacıyla; bireysel özgürlüklerin / kimliklerin ve farklılıkların merkeziyetçi yapı içinde, devletin ideolojisi içinde eritilmesi ve bilimsel alandan resmî ideolojiye karşı çıkılmasına engel olunacak anayasal düzenlemelerin yapılması sonucu kurulmuştur.
Üniversiteyi anlamanın yolu Türkiye’de üniversiter yapının başlangıcından bugüne kadar geçen 88 yıllık üniversite tarihine bakılmasıyla mümkün olabilir. Her dönemde üniversiteler ya askeri ya da siyasi iktidarların baskısı altında kalmışlardır. Üniversitelerin gerçekleri arayan, bilim üreten ve onu yayan kurumlar olmaları kaçınılmazdır. Evrensel bilgi üretmek iddiası vardır ve bundan dolayı, üniversiteleri insanlık adına bilimsel gerçeği arayan kurumlar olarak görebiliriz. Akademisyenler hem kendilerini hem de üniversiteyi dış baskı ve vesayet girişimlerinden korumada evrensel kurallardan olan kurumsal demokratik özerkliğe ve akademik özgürlüğe sığınırlar.
AKP iktidarı döneminde üniversiter sorunlar çözülemediği gibi katlanarak artmıştır. Örnek vermek gerekirse:
- Ne yazık ki son yıllarda, bilimsel araştırmalarda intihal olaylarına daha fazla rastlanması; geçen yıllarda da uluslararası önemli bir yayın organında fizik bilimi alanında, bazı öğretim elemanlarının bilimsel yayınlarının intihal olduğu şüphesinin açığa çıkarılmış olması; ülkemiz bilim ortamına ağır bir darbe vurmuştur. Aynı sorun matematik alanında da yaşanmakta.
- KHK’larla, üniversitelerde siyaseten tasfiyelerle 7.000’e yakın öğretim elemanının üniversitelerle ilişiği keyfi ve hukuksuz bir biçimde kesildi.
- KHK ile bir günde hukuksuz biçimde 15 üniversite kapatıldı ve binalarına el konuldu. Ayrıca bu üniversitelerdeki öğretim elemanları, çalışanlar sorgulama yapılmadan hukuka aykırı olarak KHK ile tasfiye edildi.
- AKP iktidarı tarafından 1 Eylül’de gece yarısı çıkarılan OHAL KHK’si ile 15.000 civarında ÖYP’li araştırma görevlisi, “güvencesizlik” anlamına gelen 50/d kadrosuna geçirildi ve ardında çıkarılan bir yasa ile de 50/d’lilere 33/a kadroları tahsis edilmesinin yolu açıldı. Yeni değişiklik ile de bu belirsizlik aynen devam etmektedir.
- Cumhurbaşkanının talimatı doğrultusunda yardımcı doçentlik kadrosu kaldırıldı. Öğretim üyesi statüsündeki bu değişiklik sadece adının değiştirilmesi değil öğretim üyesi sayısını nicelik olarak artırmak oldu ve doktor öğretim üyesi statüsü getirildi. Yapılan bu düzenleme ile doktoralı öğretim elemanları hiçbir kritere bakılmaksızın bir gecede öğretim üyesi yapıldı ve öğretim üyesi sayısı böylece artırılmış oldu.
En son olarak üniversitelerin teslim alınması siyasi vesayetin tam olarak uygulanması girişimi KHK’lardan biriyle gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanının talebi doğrultusunda bundan böyle üniversite rektörlerinin (vakıf üniversiteleri dahil) YÖK vasıtasıyla ve doğrudan Cumhurbaşkanınca atanacağı yolunda bir karar çıkarıldı. Ve ardından peyderpey uygulanmaya başlandı. AKP siyasetine yakın kimi akademisyenler, önlerindeki listeden seçtikleri her hangi bir devlet üniversitesine rektör atanma talebiyle YÖK ve Cumhurbaşkanı nezdinde kuyruğa girmiş durumdalar. AKP, bu karar ile tüm üniversitelerin yönetimini ele geçirmek, aykırı sesleri engellemek, üniversiteleri kendi siyasi vesayeti altına almak amacını uygulamaya koymuş oldu. Bu süreç içinde Kasım 2017’den bugüne 127 farklı üniversiteye 129 rektör ataması yapıldı. İlahiyat Fakültesi mezunu 13 rektör ataması dikkati çekti.(1) Atamalarda hiçbir kriter söz konusu değildi. Yapılan bir çalışmada 196 rektör arasında uluslararası yayını olmayan 71 rektör olması çok dikkat çekici oldu. (2) Bu dönemde şaibeli /sahte yayınlarda dünya sıralamasında 3. durumdayız;(3) iyi üniversitelere erişimde 50 ülke arasında 39. ila 43. sırada (4) olmamız üniversitelerimizin geldiği durumu ortaya koymaktadır.
Üniversite kurumuna dayatılan bu oldu-bittiye sadece birkaç üniversitenin az sayıdaki öğretim üyesinin bireysel düzeyde gösterdiği tepki dışında; üniversite yönetimlerinden, yönetim kurullarından, mütevelli heyetlerinden hiçbir ses çıkmadı. Böylece üniversitelerde az da olsa var olan demokratik / özerk yapı tamamıyla ortadan kalkmış oldu ve üniversitenin olmazsa olmazı olan akademik özgürlükten söz edilemez bir noktaya gelindi.
Gerek barış akademisyenleri davasında gerekse bireysel ifade özgürlüğünü kullanan bazı akademisyenlerin olduğu üniversitelerde akademisyen tasfiyelerinin yaşanmaması AKP’yi tedirgin ediyordu. Ancak, bu üniversitelerin yönetimleri -özellikle bütün baskılara rağmen direndiği ileri sürülen bir kısmı- bütün bu yaşanan sürece, bu vesayet girişimine ve rektörlerin tepeden atanmasına karşı duramadı. Düşüncenin özgürce ifade edilmesine, ülkede az da olsa var olan bilimsel özgürlüğe, en önemlisi temel haklara ve hukuka sahip çıkmayı düşünebilirler, hiç olmazsa bu temelde kendi meşruiyetlerini kurtaracak sembolik bir tepki ortaya koyabilirlerdi. Maalesef üniversiteler bunu yapmadı, yapamadı. Tepkiler daha çok bireysel olarak ve bazı akademik dernekler / duyarlı öğrenci kesimleri tarafından yapıldı. İşte bu sessizlik Boğaziçi Üniversitesi’nin de vesayet altına girmesi ile sonuçlandı. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencileri tüm bu anti-demokratik atamaya karşı üniversitelerin özerk ve demokratik kurumlar olması gerektiği konusunda gösterdikleri geç kalmış direnişin dahi ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Üniversitelerin kendi içinde, akademik insanlar arasındaki iktidara yakın olma / iktidar gücünü kullanmadaki ilişkilerin getirdiği akademik etiğe uymayan davranışlar, yozlaşma ve etkisizleştirilme de önemli bir faktör olmuştur. Üniversiteler, bulunduğu bölgede yaşayan toplum ve toplumsal sorunlardan uzak durmuş, kent yaşamı ile bütünleşmede varlık gösterememiştir.
Bir yandan da gerici bir siyasi yapılanma ve iktidar baskısı ile ileride tamiri mümkün olamayacak siyasi bir yozlaşma içindedir. Sonuç olarak, 12 Eylül ile başlayan ve takip eden süreçte sistematik biçimde uygulanan politikalarla üniversitelerin asli görevi özgürce bilim üretmesi ve akademik özgürlük, demokratik / özerk yapısı ve nitelikli eğitim / öğretimde ortaya çıkan erozyonun telafi edilebilmesi için üniversitelerin “siyaset, din ve piyasa kıskacından” arındırılması kaçınılmazdır.
NOTLAR
1. “Üniversite Rektörleri”, https://www.dogrulukpayi.com/iddia-kontrolu/burhanettin-bulut/11-rektor-iki-sene-icerisinde-atandi-bu-rektorlerin-hepsi-ilahiyat-mezunu [Erişim: 25.02.2021]
2. “Rektörlerin karnesi: 196 rektörden 71'ine atıf yok”, https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/12/10/rektorlerin-karnesi-196-rektorden-71ine-atif-yok [Erişim: 25.02.2021]
3. “Türkiye'nin Bilimsel Yayın Karnesi Zayıf”, https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyenin-bilimsel-yay%C4%B1n-karnesi-zay%C4%B1f/a-48989776 [Erişim: 25.02.2021]. “Türkiye Sahte Bilimsel Yayın Çıkaran Ülkeler Arasında”, https://artigercek.com/haberler/turkiye-sahte-bilimsel-yayin-cikaran-ulkeler-arasinda [Erişim: 25.02.2021]. “Türkiye Sahte Makalede Nasıl Dünya Üçüncüsü Oldu”, https://odatv4.com/turkiye-sahte-makalede-nasil-dunya-ucuncusu-oldu-17101956.html [Erişim: 25.02.2021].
4. “Üniversite eğitiminde gidilecek en iyi 50 ülke”, http://www.pervinkaplan.com/detay/universite-egitiminde-gidilecek-en-iyi-50-ulke/1054 [Erişim: 25.02.2021]. “Türkiye Üniversiteye Erişimde İyi Kalitede Kötü”, https://m.bianet.org/bianet/egitim/196006-turkiye-universiteye-erisimde-iyi-kalitede-kotu [Erişim: 25.02.2021].
Bu icerik 3370 defa görüntülenmiştir.