365
MAYIS-HAZİRAN 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA

2012 / XIII. Ulusal Mimarlık Ödülleri

YAYINLAR



KÜNYE
ETKİNLİK

Biraz Mutluluk Alır mıydınız?

Pınar Gökbayrak, Y. Mimar

Nişantaşı Galeri Işık’ta, 7 Şubat-17 Mart 2012 tarihleri arasında açık kalan Mutluluk Fabrikaları sergisi, ticari yapılar üzerinden tüketim toplumunu ve gündelik hayatla ilişkisini konu alan bir mimarlık sergisi. İş ve özellikle alışveriş merkezlerinin kentsel yaşamın odak noktasına yerleştiği günümüz sosyal dokusunda bu odağı yaratan, tetikleyen ya da besleyen ilişki ağlarını anlamaya çalışan serginin hedef kitlesi de aslında galerinin önünden geçen herhangi bir kimse. Toplam 19 farklı ekibin, 19 alt başlıkta ticari yapıları masaya yatırdığı mimarlık sergisi, bir yetişkin kadar 10 yaşındaki bir çocuğu da izleyicisi yapabilmeyi amaçlıyor.

Mutluluk Fabrikaları, bir mimarlık sergisi olmasına rağmen, ticari yapıları herhangi bir binadan söz etmeden tartışıyor. Ticari yapıların kendileri ortada olmaksızın bu sergiyi bir mimarlık sergisi yapan neden ise, aslına bakılırsa ele aldığı konu değil, konuyu ele alan aktörleri: Bu sergi mimarlar tarafından üretildi. Mimarlar, ticari yapılara sebep olan ve onları ayakta tutan ilişki ağlarını kendi disipliner perspektiflerinden algılıyor, okuyor ve anlamlandırmaya çalışıyor.

Ticari yapılar mimari özelliklerinden çok, kent içindeki konumları, teknolojik gelişmelerin üzerlerindeki etkisi, dayattıkları alışveriş alışkanlıkları, yarattıkları yeni kamusallık, oluşturdukları yatırım değeri, bu yapılarda satılan bir ürünün üretiminden vitrine gelişine kadar yaptığı yolculuk gibi bambaşka alt başlıklarda ele alınıyor. Mutluluk vaat eden bu yapılarda herhangi bir rastlantı olmadığı ve ardındaki adeta fabrika gibi çalışan matematiksel düzenekler işaret ediliyor. Mimarların tüm bu ilişki ağının ancak küçük bir parçasında yer aldığını gösteren ve yapının kendisinin bir ticari mecraya dönüştüğü cepheler, aslında içeride yeni bir cephe oluşturan vitrinler ve mekânsal programların aslında birer ticari cazibe unsuru haline gelişi de yine mimari terminoloji ile değil, kentte ve gündelik hayattaki izdüşümleriyle tartışılıyor. Ancak aslına bakılırsa tüm ekipler, mimarlık terminolojisine ya da herhangi bir fiziksel bina referansına başvurmasa da, tam olarak mimarlık konuşuyor, mimarlık bilgisi üretiyorlar.

Sergi temel olarak, ticari yapıları ortaya çıkaran ilişki ağlarının ya da yarattıkları mekânsal deneyimi oluşturan ana lokomotifin mimarlık olmadığını söylüyor ve ardından bu ilişki ağlarını oluşturan etmenleri anlamaya çalışıyor. Bu süreçte de herhangi bir tutarlılık ihtiyacı duymuyor. Farklı açılardan bakarak, sorular soruyor, saptamalar yapıyor. Sergi, olumlu ya da olumsuz olarak herhangi bir yargıda bulunmuyor. Serginin küratörü Saitali Köknar bu duruşu, Bülent Somay’ın “radikal ikircilik” kavramına referansla “radikal kararsızlık” olarak tanımlıyor. Net bir yargıda bulunmuyor, pozisyon almıyor, daima karşı argümanlar üretiyor, çokça soru sorup ya da saptama yapıp ardından kenara çekiliyor… Üstelik tüm bu başlıklar ortak bir dilbirliğine ya da bir strüktüre de sahip değil. Ele alınan 19 başlık azaltıladabilir, artadabilir; biri eksik diğeri fazla olabilir. Bu konuları birarada tutan aslında ortak söylemlerinden öte fiziksel birliktelikleri; sergi mekânındaki dönkartların asılı olduğu ince sicimler gibi narin görünmez iplerle birbirlerine bağlılar. Böylece her biri tek başına bağımsız bir söz söylüyor; yanında diğeri olmadan da bir anlam ifade ediyor. Dolayısıyla bu kurgu, izleyiciye de doğrusal bir izlek tarif etmiyor, aksine her izleyicinin kendi rotasını çizmesine, istediği kadarını özümsemesine olanak tanıyor. 10 yaşındaki çocuğu cezbedecek mutluluk şekerleri bir yanda dururken, çoluklu-çocuklu bir aile, “sergi hatırası” panosu önünde fotoğraf çektiriyor. Aslına bakılırsa, serginin en kıymetli yanlarından birisi de bu tip esprili detaylarıyla mimarların içedönük gündemlerini, kentsel mekân ve gündelik yaşam ile ilgili dert edindikleri meseleleri daha geniş kitlelere ulaştırabilme imkânı doğurması.

Bir diğer yandan Mutluluk Fabrikaları, artık konvansiyonel işlevinin miadının çoktan dolduğu, özellikle mimarlık sergilerinin iki boyutlu fotoğraflardan ve bütçesi müsaitse ilaveten birkaç maketten öteye gidemediği, sözü ve kurgusuyla dönüşmeye ihtiyaç duyan “sergi” üretimi anlamında oldukça cesur ve gayet “mimari” bir iş. Sergiyi, resimlerine bakarak veya internetten izleyerek algılamak pek mümkün değil. Mekânsal deneyimi ve görselliğin ötesinde özellikle dokunma duyusunu işin içine katan, bedensel deneyimle bilgi parçacıkları arasında dolaştıran sergi, kusursuz görselliklere indirgenmiş iki boyutlu türdeşlerinden sonra taze bir nefes. Sergi konseptinin kurulmasında, küratör Saitali Köknar kadar, serginin mimari tasarımını yapan Ahmet Önder ve grafik tasarımlarını üstlenerek tüm bu içerik üretimini ortak bir görsel dilbirliğine getiren Didem Ateş Mendi’nin de emeği büyük. Bilgi parçacıklarını bir bütünün parçası kılan bu grafik ve sergi tasarımının içinde, içeriği üreten ekiplerin genç kuşak olması ve birbirlerine paralel duruşlar sergilemeleri de dilbütünlüğünü güçlendiriyor.

Bir de insan sormadan edemiyor, bu geçici sergideki birimler ahşap sandıklara yerleşirken, aslında ticari yapıların vaat ettikleri “mutluluk”un da bir o kadar geçici olduğu mu ima ediliyor yoksa? Soruyu soruyor ve kenara çekiliyor…


Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar:

 MUTLULUK FABRİKALARI

Sergi Küratörü: Saitali Köknar

Sergi Koordinatörü: Pelin Derviş

Sergi Tasarımı: Ahmet Önder, Nehir Gümüşlü (asistan) / MONO Mimari Tasarımlar

Grafik Tasarım: Didem Ateş Mendi / anonim.istanbul

Bu icerik 3269 defa görüntülenmiştir.