400
MART-NİSAN 2018
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Derginin Mutfağından
    Aslı Tuncer Madge, Mimar, Eylül 2013’ten beri Yayın Sekreteri ve Yayın Komitesi üyesi

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK GÜNDEM

Yatay / Dikey Rant Düzeni

Eyüp Muhcu, Mimarlar Odası Genel Başkanı

“2002 yılından sonra ‘rant pazarı için depremi gerekçe olarak kullanan’ kentsel dönüşüm adı altındaki imar politikalarının, çağdaş hukuk normları yok sayılarak yürürlüğe konulduğunu görmekteyiz.” “Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği R. T. Erdoğan’ın, şehirlerde ‘Dikey mimarlık yerine yatay mimarlık uygulayacak!’ talimatı üzerine hazırlanmıştır. Başta meslek odaları ve ilgili kurum ve kuruluşların değerlendirme ve önerilerini kapsayan raporlar hiçbir şekilde dikkate alınmadan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği 30 Eylül 2017 tarih ve 30113 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak 1 Ekim 2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir.” “15 yılı aşkın süredir ‘inşaat üzerinden sermaye birikim modeli’ kuralsız ve denetimsiz olarak uygulanmaktadır. Tıkanan ve iflasların yaşanmaya başladığı inşaat sektörünün canlandırılması, oluşan kent rantına el konması ve bu durumun seçimlerde oya dönüştürülmesi için hukuksuz ve otoriter yöntemlere hız verilmeye başlanmıştır. Ranta dayalı imar düzeninin engelsiz sürdürülmesi için “her yol mubah” olarak görülmektedir.”

 Kentlerimizin toplumsal olarak kapsayıcı, erişilebilir, eşitlikçi, güvenli, kimlikli ve uygar ortamlar olarak geliştirilmesi başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere, yerel yönetimler, üniversiteler, meslek odaları ile birlikte bütün kesimlerin ortak sorumluluğudur. Ülkemizde, bu sorumlulukların yerine getirilmesi için bilimin rehberliğinde kamu yararını gözeten, “insanı ve yaşam değerlerini merkeze alan” kentleşme politikalarına bağlı olarak bir imar düzeninin oluşturulmasına gereksinim vardır. Bu gereksinime karşın, “toplumsal yarar” yerine “özel çıkarları” ikame eden, doğal ve kültürel değerleri “emtia” olarak gören ve nihayetinde “mimarlığın ve şehirciliğin reddi” anlamına gelen karar ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için sık sık “imar yönetmelikleri” değiştirilmektedir.

17 Ağustos 1999 büyük Marmara depremi yıkımları yaşandığında, 09.05.1985 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 3194 sayılı İmar Kanunu ve Tip İmar Yönetmeliği geçerliydi. 20.000’e yakın insanımızı kaybettiğimiz bu depremde binalarla birlikte “imar düzeni” de çökmüştü. Topraklarının neredeyse tamamı deprem bölgesi olan Türkiye’de, doğanın insan yerleşimleri üzerinde ne kadar yıkıcı etkileri olabileceği çok acı bir şekilde bir kez daha ispatlanmıştı. Ağır yıkım ve bilançonun sorumlusunun doğaya meydana okuyan, bilimsel, teknik bilgi ve kararları doğru olarak uygulamayan “kentleşme politikaları” olduğu anlaşılmıştı. Bütün bu ortak tespit ve değerlendirmelere rağmen, 2002 yılından sonra “rant pazarı için depremi gerekçe olarak kullanan” kentsel dönüşüm adı altındaki imar politikalarının, çağdaş hukuk normları yok sayılarak yürürlüğe konulduğunu görmekteyiz. Bu amaçla 40708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, 5366 sayılı Yenileme Yasası, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile birlikte 12 Haziran 2011 genel seçimleri sırasında KHK’lar ve torba yasalar çıkarıldı. 15 Temmuz “darbe girişimi” sonrası ilan edilen OHAL baskı koşullarında ise askeri alanların imara açılması dahil pek çok ilave düzenlemeler yapıldı.

Son yıllarda iktidarın “yatay ve dikey mimari” diye gündeme getirdiği bir tartışma süreci ile kamuoyu ve yapı sektörü yönlendirilmektedir. Uygulanan ranta dayalı imar düzeni ve tepkiyle karşılanan planlama, yatırım ve yapılaşma kararları, bir başka deyişle işlenen “kent suçları” topluma bu kavramlar üzerinden kabul ettirilmek istenmektedir. Bilimsel olmayan, içi boş ve anlamsız kavramlar üzerinden yüksek yapılaşmanın kutsandığı ortamda, yerin üstü ve altında sınırsız bir yapılaşma özgürlüğünün önü açılmaktadır. “Yatay mimarlık” anlayışının “yüksek yapı yapılmayacak” anlamında ifade edilmesi ise gerçeği yansıtmamaktadır. Zira bu amaçla çıkarıldığı söylenen Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği yürürlüğe girdikten sonra da yüksek yapılaşma devam etmektedir...

PLANLI ALANLAR İMAR YÖNETMELİĞİ

Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği R. T. Erdoğan’ın, şehirlerde “Dikey mimarlık yerine yatay mimarlık uygulayacak!” talimatı üzerine hazırlanmıştır. Başta meslek odaları ve ilgili kurum ve kuruluşların değerlendirme ve önerilerini kapsayan raporlar(1) hiçbir şekilde dikkate alınmadan Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği 30 Eylül 2017 tarih ve 30113 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak 1 Ekim 2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Genel anlamda Yönetmelik, nitelikli çevre üretimi yerine hızlı yapılaştırmayı kolaylaştıran, planlama ve mimarlık kültürünü yok sayan, imar plan tadilatlarını kalıcılaştırarak özendiren, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını sağlayacak kamusal alanları daraltan, insan odaklı ulaşım politikaları yerine araç odaklı ulaşım altyapısını öngören, mesleki hak ve yetkileri sınırlandıran bir yapılaşma sürecini tarif eden ve mimarlık mesleğini imar süreçlerinden koparan özellikler taşımaktadır. Yönetmelikle birlikte var olan sorunları çözmek yerine yeni ve kapsamlı sorunlara yol açacak düzenlemeler getirildiği anlaşılmaktadır.

Yönetmelikle, kentin sağlıklı, planlı gelişimi değil; yatırımcıların ve kimi müteahhitlerin işlerinin hızlandırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Plan bütünlüğünü yok sayan, parsel ölçeğinde değişiklikler getiren, yapı yoğunluklarını artıran bu Yönetmeliğin var olan sorunlara yenilerini ekleyeceği ortada. Kentsel alanların yatırım ve çekim merkezi olarak değerlendirilmesini hedefleyen yönetmelikle, yapılaşmanın kısıtlı ya da yasak olduğu bölgelerin imara açılmasına olanak sağlanıyor. Yönetmelikte yer alan düzenlemeler uygulandığında tamamen betonlaşacak olan şehirlerde yaşayabilme olanağı da kalmayacak. Öte yandan Yönetmelikle meslek odalarının denetim çalışmaları ortadan kaldırılmak istenmekte, mimarların müelliflik gibi hakları ellerinden alınmaktadır. Gerçek meslek insanlarının denetleme yetkilerinin ellerinden alınmasının, özellikle deprem tehdidi göz önüne alındığında, ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceği ortadadır.

Nihayetinde Yönetmeliği “kişiye bağlı uygulamalara izin veren anlayışın bir uzantısı” olarak değerlendirmek mümkün. Taşıdığı bu gibi sorunlar ve bir iyileşme dahi getirmemesi nedeniyle Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin iptali amacıyla Mimarlar Odası tarafından dava açılmıştır.

“İMAR BARIŞI” GÜNDEMDE

Önümüzdeki yaklaşık 2 yıl içerisinde yerel, genel ve Cumhurbaşkanlığı olmak üzere üç önemli seçim yapılacaktır. İktidar, gelir elde etmek ve seçimleri kazanmak amacıyla popülist politikaları yeniden yürürlüğe koymaya başlamıştır. Bu anlayış doğrultusunda 3194 sayılı

İmar Kanunu’na, “imar barışı” adı altında bir düzenleme eklenmesi için çalışma yürütüldüğü bilinmektedir. “Afet riski” bahane edilerek tıpkı 1980’lerin başında çıkarılan “imar afları” niteliğinde bir düzenleme yapılması öngörülmektedir. Gündeme getirilen “imar barışı”na göre; kaçak, kısmen kaçak, ruhsatsız, ruhsatlı veya eklerine aykırı yapılarla ilgili belirlenen bedeller kamu tarafından tahsil edildikten sonra kayıt altına alınacaktır. Böylece kural dışı yapıların kayıt altına alınarak bir anlamda yasallaştırılacağı algısı ile yurttaşlar yanıltılacaktır. Geçmişte uygulanan imar aflarının yarattığı sorunların bedelini toplumumuz ve kentlerimiz ağır bir şekilde ödemeye devam etmektedir. Buna rağmen benzer bir düzenleme ile kaçak yapılaşmanın teşvik edilmesi ve kamu arazilerinin işgal edilmesi, depreme karşı güvenli olmayan yapılaşmanın özendirilmesi çok daha vahim sonuçlara neden olacaktır.

SONUÇ

15 yılı aşkın süredir “inşaat üzerinden sermaye birikim modeli” kuralsız ve denetimsiz olarak uygulanmaktadır. Tıkanan ve iflasların yaşanmaya başladığı inşaat sektörünün canlandırılması, oluşan kent rantına el konması ve bu durumun seçimlerde oya dönüştürülmesi için hukuksuz ve otoriter yöntemlere hız verilmeye başlanmıştır. Ranta dayalı imar düzeninin engelsiz sürdürülmesi için “her yol mubah” olarak görülmektedir. İmar ve planlama ile ilgili çıkarılan kanun ve yönetmelikleri, yapılan değişiklik ve düzenlemeleri bu kapsam dışında değerlendirmek eksik ve gerçeği ifade etmekten yoksun olacaktır.

Doğa ve kültür değerlerinin yok edilmesine yol açan sürece engel olabilecek meslek odalarına karşı, devletin tepesinden yeni bir saldırı dalgası başlatılması tesadüfi değildir. İktidarın odaların genel kurullarını “katılımcı, demokratik ve saydam” bir ortamda gerçekleştirdikleri bir dönemde ve OHAL koşullarında bu girişimlerinin başka anlamları daha vardır. TBMM’nin fiilen saraya bağlanmasından sonra ülkemizde demokrasinin son kalelerinin de çökertilmesi, meslek alanının tarikat ve cemaatlerin kontrolüne devredilmesi bir tehdit olarak gündemdedir.

“Rant düzeninin bekası” için her şeyi yapabileceklerini zannedenler bilmelidir ki; bu karanlık dönem bir gün mutlaka sona erecek; sonuçta bilim, akıl ve insanlık kazanacaktır!

NOTLAR

1. Mimarlar Odası tarafından hazırlanan rapora ulaşmak için: “Mimarlık ve Kent Odaklı Olmayan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği Geri Çekilmelidir!”, www.mimarlarodasi.org.tr/index.cfm?sayfa=belge&sub=detail&bid=44&mid=44&recid=15056 [Erişim: 01.02.2018]

Bu icerik 2914 defa görüntülenmiştir.
<p>Cem Dinlenmişin geçerliliğini hâlâ koruyan  karikatürü<br /> Kaynak: Haziran 2014, <strong>Penguen</strong>, sayı:612</p>