MİMARLIK EĞİTİMİ
Görünmez Doktoralar: Türkiye’de Mimari Tasarım Doktora Araştırmaları
Hakan Anay, Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Ülkü Özten, Dr. Öğr. Üyesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Meltem Özten Anay, Dr. Öğr. Üyesi, Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Yiğit Acar, Dr. Öğr. Üyesi, Bilkent Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Türkiye’de son yirmi yıl içinde mimarlık alanındaki doktora çalışmaları ciddi bir hacme ulaşmış olmasına rağmen, bu çalışmaların görünürlüğü büyük bir soru işareti. Yazarlar, konuyu görünürlük / görünmezlik kavramları üzerinden tartışarak bütün akademinin odaklanması gereken bir mesele olduğunu ifade ediyor. Bu kapsamda bir tartışma başlatılarak, mimarlık doktorasının özüne yönelik tanımın yeniden ele alınması ve bu alandaki kavram kaymasının yeniden düşünülmesi için kapı aralanıyor.
Böylesine bir makale yazma düşüncesi Türkiye’de mimari tasarım alanında son dönemde yapılmış doktoraları konu eden bir bilimsel araştırma süreci sırasında oluştu. Şu sıralarda sonuna gelinen çalışma bağlamında incelediğimiz malzeme doktora araştırmalarının kendisi olsa da, araştırmanın önemli bir odağı da akademisyenlerin bu husustaki görüşleriydi. Bu çerçevede planlanan görüşmeler Türkiye’de son 20 yılda mimarlık alanında doktora çalışması tamamlanmış bütün üniversiteleri kapsamaktaydı. Bu süreçte, araştırmada doğrudan bir veri olarak kullanma niyetiyle olmasa da bakış açımızı genişletmek ve anlayışımızı zenginleştirmek amacıyla çeşitli yurt dışı görüşmeleri de gerçekleştirildi. Bunlardan bir tanesi, bu makaleye de esin kaynağı olan, Prof. Kenneth Frampton ile Columbia Üniversitesi’ndeki ofisinde yaptığımız görüşmeydi. Çeşitli konuları içeren sohbetimizin bir noktasında, incelediğimiz doktora çalışmaları sayısıyla ilgili bir ifade geçti. Türkiye’de mimari tasarım doktoraları odaklı bir araştırma yürütüyorduk ve bu araştırmada yapı, koruma, tarih gibi alanları kapsamayan sadece mimari tasarım şemsiyesi altında, son 20 yılda bitirilmiş ve erişilebilir(1) durumda tam 240 tezi incelemekteydik. Frampton şaşkın bir ifadeyle verdiğimiz sayıyı yeniden onaylatma ihtiyacı duydu. Sayıyı onaylayınca ilk ifadesi de şuydu: “Peki, nerede bu doktoralar?”(2)
Her ne kadar daha az şeklî de olsa görüşmemizin araştırma projemizin araştırma soruları ve problemlerinden hareketle bir çerçevesi ve buna bağlı bir ajandası vardı. Bu nedenle, tahmin edilebileceği gibi “nerede bu doktoralar” sorusu ne böylesine bir çerçevenin parçası olabilirdi ne de böylesine bir çerçeveden hareketle bu soruya yanıt verilebilirdi. Prof. Frampton’ın sorusunun yanıtı şüphesiz bizim yürüttüğümüz türden bir çalışmayla verilemez ya da cevap olarak kolaycılığa başvurup “YÖK arşivinde” denilemezdi. Gelen sorunun Türkiye bağlamında üretilmiş doktoralara “uzak” bir bakış açısından üretildiğini varsayarak, Prof. Frampton’ın ifadesini -kişisel bir meseleyi işaret ettiği varsayımıyla- göz ardı etmek mümkündü. Biz bunu çeşitli sebeplerden tercih etmedik. Her şeyden önce bulgularımıza göre Prof. Frampton’ın eserleri Türkiye’de üretilmiş mimari tasarım doktoralarının epistemik tabanını oluşturarak önemli bir rol üstlenmekteydi. Örneğin,
Modern Architecture: A Critical History kitabı doktoraların en çok referans verdiği yabancı eserlerden biriydi. Dolayısıyla aslında yapılan yorum Türkiye’deki mimari tasarım doktoralarına uzak bir bağlamdan yapılmış değildi. Buna ek olarak soru kendi içinde de tutarlı ve haklıydı. Frampton, geniş bir perspektiften Türkiye’de mimarlık doktoraları hususunu Türkiye ölçeğinden alıp daha geniş bir bağlama yerleştirmişti. Doktoranın tanımı "bir alandaki bilgi birikimine katkıda bulunan orijinal araştırma” olarak verilebilir ve belirlenen alandaki doktora çalışmaları bilime ve bilgiye katkı anlamında o zamana kadar yapılmış bilimsel araştırmaların özgün ve önemli bir kısmını kapsayan bir çalışma bütününü ve bilgi birikimini de temsil ederler.(3) Bu çalışmalar bütünü eğer bu gözle nitelendirilecek olurlarsa sorunun daha açık formüle edilmiş hali şudur: “Mimarlık ve mimari tasarım araştırma yöntemleri söz konusu olduğunda sadece son 20 yılda türetilmiş sınırlı bir kapsamı olan (mimarlık alanının sadece mimari tasarıma ilişkin kısmını kapsayan) 240 adet tezle ifade edilen muazzamlıkta bir birikimin -en azından bu geleneğin belli noktalarında- izini net bir biçimde takip edebiliyor olmamız, ya da deyim yerindeyse, böylesine bir olgunun alana ‘görünür’ olması gerekmez mi?” Bu noktada benzer hususların farklı ortamlarda çeşitli şekillerde dile getirildiğini hatırlatmak önemli görünüyor. Örneğin, 2011 yılında Hong Kong’da yapılan “Doctoral Education in Design” konferansındaki bir tartışma sırasında Prof. Kenneth Friedman’ın şöyle bir açılımı olur: “10 sene önce tasarım doktorası olur mu sorusunu tartışıyorken bugün bu doktoraların niteliği ana sorunlarımızdan birisi; artık kimsenin okumadığı / kullanmadığı, yayımlanmamış ve referans verilmeyen sürekli üst üste biriken çok sayıda doktorayı tartışmamız gerekiyor.”(4) Görünen o ki bu ve benzeri tartışmalar akademinin gündemine her geçen gün daha fazla gelecek gibi duruyor. Örneğin, henüz yaygın olmasa da kimi akademik çevrelerde araştırmadan yayın üretilmesini bir doktora kıstası olarak benimseme eğilimi var. Başka bir düşüncede de doktora araştırmasının ilgili alanca kabul görerek yayına dönüşmesi hale gelmesi süreci de “alana katkı” değerlendirmesinde önemli bir aşama olarak görülüyor.(5) Şüphesiz ki bilimsel araştırmalar görünmez olanı görünür kılmanın tek yolu olmasa da, önemli bir yolu olarak ifade edilebilir. Böylesine bir hissiyattan hareketle bir araştırma formüle etmek zor olmakla birlikte bir o kadar da üretken ve faydalı olabilir. Kuşkusuz yürüttüğümüz araştırma, doğrudan yukarıda ifade edilen türden sorulara yanıt vermeyi amaçlamasa da kendi çerçevesinde, hedeflediği sorular bağlamında Türkiye’de mimarlık ve mimari tasarım doktoraları hususunda önemli bir açılım yapacak ve dolaylı da olsa bu ve benzeri soruları yanıtlama yönünde bir katkıda bulunacaktır. Bu yazıdaki niyetimizse, yukarıda özetlenen durumdan hareketle “görünmez” doktoralarımızda “gördüklerimizi” alandan herkesle paylaşabilecek bir dille, seçme grafikler eşliğinde kısaca özetlemek.
GÖRÜNMEZ DOKTORALAR
Araştırmaya başladığımız 2014 yılında YÖK arşivinde “mimarlık / mimari tasarım” anahtar kelimesi 1081 sonuç veriyordu. Mimarlık anabilim dalında tamamlanmış doktora sayısıysa 607 olarak görünüyordu. Bizler bu “muazzam” tez birikiminden 240 tanesini mimarlık / mimari tasarım çerçevesinde değerlendirdik. Değerlendirmede farkına vardığımız şeylerden biri mimarlık / mimari tasarım doktoralarını, mimarlık alanında yazılmış tüm doktoralardan ayırmanın ve onları kapsayan net bir çerçeve çizmenin çoğu durumda zor olduğunu, bizlerin yaptığı gibi böylesine bir çerçeve çizilse bile sınırların belli durumlarda yine de belirsiz olacağıydı. Ayrım kimi zaman daha net olabilir; örneğin yapı anabilim dalı altında yapılmış, malzemenin ısı geçirgenliğine dair bir mimarlık tezini bu bağlamda mimari tasarıma ilişkin bir tezden ayırmak daha kolay görülebilir. “Mimari tasarım” çerçevesi altında değerlendirilebilecek çalışmaların önemli bir kısmının aynı zamanda “mimarlık tarihi,” mimarlık kuramı” “kentsel tasarım” gibi çerçeveler altında da düşünülebileceği ise unutulmamalıdır. (
Resim 1)
Sayılar ve tarihsel süreç söz konusu olduğunda öncelikle altı çizilmesi gereken, tezlerde bir artış eğilimi olduğudur. Bu bağlamda dikkat çeken husus ise, 2003 yılında özellikle Türkçe yazılmış tezlerden kaynaklanan bir sıçrama olması. Bu durum, yöntemden kaynaklanan ihmal edilebilir bir olgu olarak düşünülebilir ya da bir rastlantı olarak da değerlendirilebilir. Öte yandan Türkçe tezlerdeki ani sıçrama, söz konusu tarihten sonraki tez sayısında artış eğiliminin sürdüğü göz önüne alındığında sorgulanması gereken bir konu olarak öne çıkar. Bu durum, sadece tezler üzerinden giden bir incelemeyi değil,(6) bu yıllarda biten tezlerin muhtemel 1997-1998 yılları arasındaki başlama tarihlerine dönüp ilişkili bağlamı tekrar gözden geçirmeyi gerektirir.
Tez üretimi dikkate alındığında, Türkiye’de son 20 yılda tamamlanmış tezlerin toplam 12(7) ayrı üniversite tarafından üretilmiş olduğu ve mimarlık / mimari tasarım doktoraları söz konusu olduğunda ise 4 üniversitenin ön plana çıktığı görülmektedir: İTÜ, YTÜ, ODTÜ ve KTÜ.(8)
Toplamda bu kurumların mimarlık / mimari tasarım tez havuzuna katkıları % 75’e yakındır. Ancak bizce vurgulanması gereken, bu üniversitelerin tarihsel süreklilikte ciddi bir hacme ulaşan çok sayıda doktora çalışması üretmiş olmalarından öte üretim biçimleri. Her şeyden önce bu kurumların odaklandıkları konular ve bu konuları ele alışları bağlamında kendilerine özgü “yaklaşımlarının” alana katkı ve bilgi üretimi bağlamında özgün “epistemik” çerçeveleri olduğunu vurgulamak gerekir. Sözü edilen kurumlar belli oranda otonom çalışan ve sonuç olarak bütünsel bakışla homojen gibi görünse de mimarlık / mimari tasarım çalışmaları bütünümüzde farklılaşmış / özelleşmiş birer doktora çalışmaları geleneğini temsil etmektedirler. Bu durum, öğretim üyeleriyle yapılan görüşmelerde de kendini göstermektedir. Örneğin, öğretim üyelerinin gerek kendi kurumlarını ve bu kurumlara dair çerçeveleri tanımlarken gerekse kendi kurumlarındaki doktora araştırmalarını konumlandırırken sık sık diğer kurumlara referans verdikleri ve temelde tanımlamaları ve konumlandırmaları bu tür farklılaştırmalar üzerinden yaptıkları gözlemlendi. (Resim 2, 3)
Çalışmalar içerik, konuyu ele alış ve kendilerini yerleştirdikleri epistemik çerçeveler açısından karşılaştırıldığında, hem farklılıklar ve özgünlükler ön plana çıkıyor hem de kurumlar çeperinde oluşan sözü edilen farklılaşmış gelenekler daha belirgin hale gelmeye başlıyor. Örneğin, daha yakın bir analizde doktoraların referans verdiği ve beslendiği kaynakların büyük oranda doktoranın yapıldığı kurumla ve bu kurumdaki akademisyenlerle ilişkili olarak üretilmiş olduğu görülebiliyor. Ancak aynı analizde farklı kurumların temsil ettiği epistemik çerçeveler ya da gelenekler arasında çok zayıf bir ilişki olduğu da gözlemlenebiliyor. Öte yandan bu husus yanlış anlaşılmalara ise açık: bizce vurgulanması gereken, her kurumun doktora çalışmalarında sadece kendi içinden besleniyor olması değil, doktora havuzuna katkıda bulunan büyük üniversitelerin oluşturduğu gelenekler arası bağlantının kopukluğu.
Türkiye’de son yirmi yılda mimarlık / mimari tasarım doktoralarını besleyen zengin ve farklılaşmış, bir kısmı Türkçe, büyük orandaysa İngilizce(9) geniş ve zengin bir literatürden söz etmek mümkün. Deyim yerindeyse “Türkiye’de güncel doktora araştırmalarının, dünyada ne olduğuna dair her daim bir fikirleri var.” Bu literatür yakından incelendiğinde Türkiye’de yapılmış doktoraların hem yerel hem de daha evrensel bir bağlama oturtulması da olanaklı görünüyor.
Örneğin ilk göze çarpan mimarlık / mimari tasarım doktoralarının dikkate değer bir biçimde “tasarım araştırması” geleneğinden beslendikleri. Buna bağlı olarak, mimari eleştiri / kuram alanıyla da organik bir ilişki gözlemlemek mümkün görünüyor.
Geniş bir çerçeveden bakılacak olursa, Türkçe kaynaklarda genel konulara odaklı ve temel referans niteliği taşıyan kaynaklar göze çarpıyor. Detaylı incelendiğinde ise Türkiye’de modern mimarlığa ve özellikle erken Cumhuriyet dönemine odaklı çalışmaların oluşturduğu özelleşmiş bir referans çerçevesi net bir biçimde belirlenebiliyor. Ayrıca stüdyo pratikleri ve eğitime odaklı çalışmaların belli belirsiz de olsa bir çerçeve oluşturduğu görülebiliyor. Çeviri kaynaklardaysa zaten mimarlığa ilişkin çok sayıda temel kaynak bulmak mümkün değil ve bu durum doktora çalışmalarının referanslarında da kendini gösteriyor. Öte yandan felsefe, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal ve beşeri bilimlere ait alanlardan çok sayıda temel metnin çevirisinin mimarlık doktora tezlerine girdiği konusu ise önemli bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.
Kaynaklar söz konusu olduğunda ilgi çekici bir diğer bulgu da mimarlık / mimari tasarım doktoralarının kısmen ortak konuları paylaşıyor oldukları mimarlık tarihi, mimarlık kuramı, kentsel tasarım gibi alan ve alt alanlardan sonra en çok beşeri ve sosyal bilimlerden felsefe, sosyoloji, psikoloji ve politika gibi temel alanlardan besleniyor olmaları. Bu kapsamda, fen bilimleri ya da pozitif bilimler referansları dikkati çeker bir biçimde alt sıralarda yer alıyorlar. Şüphesiz ki bu bağlamda sözü edilen ilişkilerin nitelikleri de farklı. Örneğin, aslında mimarlık tezleri her ne kadar felsefe, sosyoloji, psikoloji ve politika gibi çerçeveleri kullansalar da örneğin felsefe ya da sosyoloji gibi alanlar altında değerlendirilebilecek niteliklere sahip değiller ya da bu alanlara katkı olarak değerlendirilmeleri güç. Bu kapsamda düşünüldüğünde mimarlık - pozitif bilimler ilişkisi tek yönlü olarak değerlendirilebilir. Oysaki bir mimarlık / mimari tasarım tezi aynı zamanda rahatlıkla kentsel tasarım alanına katkı sağlayarak benzer çatı altında değerlendirilebilir. Bu çerçeveden bakıldığında daha iç içe olarak görülen ilişki, iki yönlü bir biçimde karşımıza çıkar.
Genelde sanat ve sanat dallarının bu bağlamda mimarlık / mimari tasarım doktoralarındaki yeri incelendiğinde ise dikkate değer ve kendine has / özelleşmiş bir ilişkinin varlığından söz etmek gerekiyor. Bu açıdan sanat alanı ve mimarlık / mimari tasarım doktoraları ilişkisinin iki yönlü ve organik bağlarla kurulmuş olduğu rahatlıkla söylenebilir. (Resim 4)
İçerik analizlerindeyse ilk dikkati çeken husus, mimarlık / mimari tasarım doktoralarının tematik / malzeme düzeyinde olağanüstü çeşitlilik sunan, söylemsel ve zengin içerikli yapısı. Çalışmaların yukarıda söz edilen çok farklı bilim alanlarıyla ilişkisi de göz önüne alındığında mimarlık / mimari tasarım doktoralarını bütünsel olarak incelemenin zorlukları ortaya çıkmaya başlıyor. Bu noktada, ölçeği yukarı çekip daha geniş bir perspektiften bakmaya çalıştıkça karmaşıklık ve anlaşılmazlıkların arttığı görülüyor. Ölçeği aşağı çekip –örneğin, net bir yapısallığa sahip kategoriler temelinde- bütünü incelemeye çalışınca da ya olgular bütünsel olarak anlaşılabilir olmaktan uzaklaşıyor ya da sonuçta bütünü temsil etmekten uzak bir portre ortaya çıkıyor. Böylesine bir olguya karmaşıklığında kaybolmamak için meta-tematik bir düzeyde bakmak gerekiyor. Katı bir çerçeveyi üstten dayatmak yerine araştırmalar bütününde belli örüntüleri aramak, ya da belli örüntülerin varlığını sorgulamak bu bağlamda daha faydalı sonuçlara ulaştırabilecek bir yöntem olarak öne çıkıyor.
Mimarlık / mimari tasarım tezleri, her ne kadar büyük oranda yazılı malzemeden beslenseler ve kendileri de birer yazılı metin olsalar da, ana malzemelerinden birinin yapılar ve yapılı çevre olduğu yadsınamaz. Çalışmalar bu çerçevede incelendiğinde yapılar ve yapılı çevrenin örnekler, inceleme nesnesi, konu, kapsam, bağlam ve daha birçok şekilde tezlerin önemli bir içeriğini oluşturduğu; öte yandan mimarlık alanına dair kavramlar, olgular, olaylar ve mimari metinlerin de çalışmalarda yoğunlukla işlendiği gözlemleniyor.
Tezler bütününde dikkate değer bir biçimde ön plana çıkan ve gelecekte daha da çok karşımıza çıkacak gibi görünen iki husustan söz etmek gerekir. Bunlardan bir tanesi mimarlığın temel sorun alanlarından olan mimarlık eğitimi. Diğer bir husus da son dönemlerde karşımıza çıkan mimarlık için “yeni” bir olgu olan sayısal / hesaplamalı mimarlık ya da mimari tasarım. Bu bağlamda kavramsallaştırma, erken tasarım aşamaları, tasarım geliştirme süreci gibi ‘klasik’ temaların yanı sıra özellikle günümüze yaklaştıkça sayısal / hesaplamalı tasarım gibi temaların da kendini göstermeye başladığı görülüyor. Bu çalışmalar hem beslendikleri kaynaklar hem de söylemleri açısından otonom olmasa bile neredeyse kendilerine ait bir çerçeve oluşturmaya başladıklarından, bir alt alan tanımına izin verecek bir büyüklüğe ulaştıklarından söz etmek mümkün. Bu doğrultuda teknoloji girdisinin alana dair temel konuların ele alınışını yeniden kavramsallaştırmaya zorladığından ve büyük oranda mimari tasarım süreci ve mimari temsil (reprezentasyon) üzerinde etkin bir söylem oluşturma çabası içerisinde olduğundan söz edilebilir.
Araştırmalar temalar çerçevesinde ele alındığında tasarım süreci, mimarlık eğitimi, mekân, morfoloji, yer / bağlam, temsil gibi mimarlık alanına dair temel temaların tezlerde de her daim işlenen konular olduklarını vurgulamak gerek. 600 sayfalık bir araştırma raporunu özetlemek ve bu çabayı bir noktada sonlandırmak zor. Ancak sonuç olarak genel bir bakışla her ne kadar “görünmez” olsa da mimarlık / mimari tasarım alanında özgün doktora araştırmalarından oluşan “muazzam” ve değerli bir araştırma bütününe ve bilgi birikimine sahip olduğumuzu gördüğümüzü söylemeliyiz.
SONSÖZ
Yazının başında tanımlanan problemin aslında Türkiye’de akademide arka planda hâkim bir “hissiyat” olduğunu araştırmamız için yaptığımız şeklî görüşmelerde de “görünürlük” hususunun faklı şekillerde vurgulandığını gözlemledik. Türkiye’de mimarlık doktorası eğitimi veren kurumların mutfağından akademisyenlerle yapılan görüşmelerde söz konusu hassasiyet şu gibi cümlelerle ifade edilmişti: “alana katkı ve bu katkının nitelikli uluslararası yayınlara dönüşememesi” ve “doktoraların daha geniş çevrelerde bilinir / paylaşılır / faydalı hale gelememesi”.(10) Bu saptamalarla ilişkili olarak ise doktoranın rolü ve konumunun yeniden tartışılması; doktoranın temelde akademisyenin kariyerinde “bir aşama olarak” ele alınması; doktora çalışmasının da bu bağlamda temelde bir bilimsel araştırma olarak değil bu “aşamanın” bir parçası olarak düşünülmesi farklı ortamlarda dile getirildi. Doğrudan Frampton gibi ifade edilmese de “görünmez doktoralar” olgusu akademide yaptığımız her görüşmenin arka planında belli belirsiz ifade edilen bir “hissiyat” olarak hep görüşme masasındaydı. Bugün açıkça söyleyebiliriz ki Türk akademik camiasında da bu konuda bir hassasiyet var ve mesele ifade edilmeye, tanımlanmaya ve ele alınmaya da hazır bir durumda. Bu aşamadan sonra farkına varmamız gereken ise “görünürlük” vurgusuyla “paylaşılabilir” ve “erişilebilir” olma isteğinin aslında mimarlık doktorası olgusunun özüne yönelik tanımın yeniden ele alınmasına ve bu alandaki kavram kaymasının yeniden düşünülmesine yönelik bir yol açması. Bu yolda meselemiz temelde niteliğe ilişkin. Ancak bu, bireysel olarak araştırmacının, yol gösterici olarak tez danışmanının, araştırmanın yakın çeperindeki jürinin, ya da araştırmaya ve araştırmacıya bir araştırma çerçevesi sunan ve / veya süreci koordine eden kurumun ele alabileceği, başa çıkabileceği türden bir mesele değil. Bu durum, Türkiye’de mimari araştırmalar geleneğini oluşturan bütün akademinin odaklanması gereken bir mesele. Çözüme yönelik ilk adım mimarlık doktorasını tüm zenginliği, çeşitliliği ve söylemselliğiyle özgün bir araştırma türü olarak görmek ve kendi özellikleriyle hak ettiği kavramsallaştırmaya kavuşturmak olmalı.
NOTLAR
1. YÖK arşivi her teze erişimi mümkün kılmıyor. Örneğin, araştırma başladığı sıralarda son yıllarda tamamlanmış 26 tez erişime kapalıydı.
2. Böylesine bir soru herhangi bir araştırma kapsamında; şeklî ya da şeklî olmayan bir yaklaşım ya da yöntemle yanıtlanabilecek nitelikte bir soru mudur, dahası bu bağlamda “görünürlük” ya da “görünmezlik” ölçülebilir bir olgu mudur bunu bilemiyoruz. Ancak sorunun son derece geçerli olduğunu düşünüyoruz.
3. Er, Alpay; Bayazıt, Nigan, 1999, "'Redefining the ‘Ph.D. in Design’ in the Periphery: Doctoral Education in Industrial Design in Turkey", Design Issues, cilt:15, sayı:3, ss:34-44.
4. İlgili konferansa araştırmacılardan Hakan Anay davetli konuşmacı olarak katılmıştır. İfade görüşme esnasındaki kayıtlardan alınmıştır.
5. Yayın yapmış olmak tek başına görünürlük anlamına gelmeyebilir. Bu aşamayı farklı perspektiflerden inceleyen araştırmalar için bakınız: Dinham, Stephen; Scott, Catherine, 2001, "The Experience of Disseminating the Results of Doctoral Research", Journal of Further and Higher Education, cilt:25, ss:45-55. Watts, Jacqueline H., 2012, "To Publish or Not to Publish Before Submission? Considerations for Doctoral Students and Supervisors," Creative Education, cilt:3, no:6A, ss:1101-1107.
6. Örneğin, ilk akla uzun bir dönem doktora eğitimine yön veren 1996 tarihli Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği geliyor. Bu durum özel üniversitelerin sayısının artışıyla ya da başka bir olguyla da ilişkili olarak değerlendirilebilir.
7. Sırasıyla; İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Gazi Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi.
8. Bu kurumları DEÜ, MSGSÜ, İYTE ve GÜ izliyor. Bu kurumlar toplamda Türkiye’de yapılmış tezlerin yaklaşık dörtte birini üretmiş.
9. Türkiye’de mimarlık bilim dili İngilizce gibi görünüyor. Tezlerde kullanılan kaynaklara bakıldığında yarısından fazlasının İngilizce olduğu görülebiliyor. Türkçe kaynakların toplam kaynakların üçte birini oluşturduğu göz önüne alındığında bu oldukça dikkate değer bir oran olarak değerlendirilebilir. Öte yandan başka bir yabancı dilde esere ise kaynakçalarda rastlamak neredeyse imkânsız.
10. Türkiye bağlamındaki görüşmelerde ortaya çıkan ilginç durum Frampton’ın ifade ettiğine benzer bir “görünmezliğin” sadece Türk mimarlık araştırma geleneğinde değil, kurumlar arasında, hatta kurum içi bile gözlemlenen bir olgu olarak ifade edilmesiydi. Nitekim bu husus araştırmamızda kaynakça ve içerik araştırmalarında da kendini gösterdi.
Bu icerik 5895 defa görüntülenmiştir.