385
EYLÜL-EKİM 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
ANMA PROGRAMI: EGLI

“Küçük, Gösterişsiz, Fakat Oldukça Kullanışlı” Bir Konut: Fuat Bulca Evi

Işıl Çokuğraş, Dr., Mimar
C. İrem Gençer, Yrd. Doç. Dr., YTÜ, Mimarlık Bölümü

Yaklaşık yirmi yıl gibi kısa bir ömür süren, literatürde kendine fazla yer edinemeyen ve bulunduğu parsel konusunda bile bilgi eksikliği bulunan Fuat Bulca Evi, Ernst Egli’nin sayılı konut yapılarından biri olması bakımından önem taşıyor. Özgün bilgi belge arayışıyla evi deneyimleme fırsatı bulmuş Fuat Bulca’nın kızıyla da görüşen yazarlar, sadece üç yıl boyunca aile tarafından kullanılan, rasyonel iç mekân düzenlemesi ve cephelerindeki nitelikli geometrik kompozisyonlarıyla dönemin konut yapıları içinde öne çıkan yapıya dair bilinmeyenleri göz önüne seriyorlar.

Ankara Oteli’nin korunmasıyla ilgili mücadele sayesinde bu önemli yapının inşa süreci ve geçirdiği değişimler hakkında epey bilgi edinme fırsatımız oldu. Bu yazı ise (otel yapısına bir etkisi olmasa da) otelin bulunduğu parselin gözden kaçmış tarihi hakkında. Burada Ankara Oteli’nden önce, Cumhuriyet tarihinin önemli iki öznesini, Fuat Bulca’yı ve Ernst Egli’yi buluşturan, dönemin modernist konut yapılarının en iyi örneklerinden biri olan Fuat Bulca Evi bulunmaktaydı.

Literatürde Fuat Bulca Evi hakkında tam olarak yerinin bilinmediğinden, Kavaklıdere civarında olduğu tahmin edildiğinden(1) bahsedilmektedir. Bunun yanı sıra, yapıya ilişkin bilgilerimiz Egli’nin kendisinin yayınladığı cephe fotoğrafları ve zemin kat planı(2) ile yine Egli’nin kendi anılarında bahsettiği birkaç anekdot(3) ve Atalay-Franck’in yayınlamış olduğu planlar, salona ait iç mekân fotoğrafları ve perspektif çizimleri(4) ile sınırlıydı. Bu araştırma sırasında çeşitli arşiv belgelerine, Egli’nin yapıya ait ilk çizimlerine ve en önemlisi yapıyı deneyimlemiş olan birine, Fuat Bulca’nın kızı Türkan Hanım’a ulaşmak mümkün oldu. Bu süreçte bizi elimizdeki bilgileri sorgulamaya iten, belgelere sıkışmamızı engelleyen en önemli şeyin Türkan Hanım’ın tanıklığı olduğunu belirtmekte fayda var.

Türkiye’deki kentsel reformu devlet ve elit kesim üstlendiği ve ekonomik güç sahibi oldukları için ilk modern konut örnekleri de onlarla ilişkili olmuştur. Fuat Bulca da Atatürk’ün silah arkadaşı ve dönemin Türk Tayyare Cemiyeti Başkanı olarak bu kesimin önemli temsilcilerindendi. Hatta Egli’nin anılarında sözkonusu evi, Atatürk’ün Bulca’ya hediye ettiğine değinen ifadeler vardır. Bu konuya dair bir belge bulamadığımız gibi Türkan Hanım da böyle bir durum olmadığını belirtmiştir. Ancak Nicolai’nin de belirttiği gibi, Egli’nin Bulca Evi’ne ilişkin plan çizimlerini 1935 yılında Atatürk’e yollamasından, Atatürk’ün evin yapımıyla bizzat ilgilendiği (hatta Egli’nin tasarımına müdahale ederek onu daha sadeleştirdiği) anlaşılmaktadır.(5)

Bu konutun esas önemi ise, dönemin modernist çizgisini yansıtmasından ve Egli’nin Türkiye’de tasarladığı birkaç konutundan biri oluşundan kaynaklanmaktadır. Egli tarafından da sıklıkla dile getirilen “kendi kimliğimizle çelişmeyecek bir mimarlık” arayışıyla özellikle ülkeye davet edilen yabancı mimarlarla birlikte önplana çıkan modernizm anlayışı, Fuat Bulca evinin yapıldığı 1930’ların mimarlık alanının temel unsurlarını oluşturmuştur. 1950’lere dek özel mülkiyet apartmanları ve müstakil villalar ile sınırlı kalan modern konut mimarisinin, 1930’larda çoğunlukla yerli mimarlar tarafından tasarlanmış pek çok nitelikli örneği bulunmaktadır. Dönemin kamu yapılarının tasarımıyla meşgul olan yabancı mimarların ise az sayıda konut yapısına imza attığını biliyoruz. Fuat Bulca Evi de, Egli’nin Türkiye’de tasarlamış olduğu birkaç konuttan biridir.

Bu dönemdeki konutların elbette ki dönemin konut sorununa çözüm olarak geliştirilmediğini hatırlatmakta fayda var. Bunlar, çoğunlukla gerek yapı malzemesi olsun gerekse iç donanım olsun, maliyeti düşük yapılar değildirler. Genellikle iki katlı olan bu villaların giriş katlarında salon ve mutfak, üst katlarında ise banyo ve yatak odaları bulunmaktadır. Bazılarında kış bahçesi, hizmetli bölümleri, konuk odaları, sigara odası gibi özelleşmiş bölümler de görülmekteydi.

Bu konutların fiziksel biçimlenişlerinde eskiye dair pek çok yapı elemanının terk edilmesinin yanı sıra, geleneksel aile yaşantısının da geride bırakılmasını öneren bir anlayış vardır. Batılı ve modern bir aile yaşantısına işaret eden bu yeni yapılar öğretici olurken, mimara da toplumu yönlendiren bir misyon biçmektedir: “Bugün artık bütün cihan teslim etmiştir ki mimar evimizi yağmura, güneşe karşı muhafaza için yapıp giden bir amele değil, bize içtimai hayatımızda yol gösteren bir mütefekkirdir”(6) Dönemin entelektüelleri bu ev projelerini modern mimarlığın en önemli temsilcileri, modern ve demokratik bir toplumun aynası olarak görmüşlerdir. Erken Cumhuriyet döneminde belki de konut mimarisi, hakkında en çok konuşulan kültürel unsur olmuştur. Bu bağlamda sözkonusu “kübik evler” adeta birer “medeniyet taşıyıcısı” olarak addedilmiş, ideolojik birer simgeye dönüşmüşlerdir. Pek çok dönem dergisinde, “kübik” ve diğer modern tarzdaki villalar “modern, sıhhatli, kullanışlı ve güzel evler” olarak örnek gösterilmiş, hatta Behçet Ünsal bunları öven “Kübik Yapı ve Konfor” adlı bir radyo programı yapmıştır.(7) Bu tanıtımlarla modern bir yaşam tarzı toplumun tüm kesimlerine benimsetilmeye çalışılmıştır.

Mimari Kurgu ve Yapım Süreci

Egli’nin bu anlayışla 1936’da Fuat Bulca için tasarladığı villa, Kavaklıdere’de Atatürk Bulvarı üzerinde, Rus Büyükelçiliği karşısındaki eğimli bir arazide konumlandırılmıştır. Bodrum kat üzeri iki kattan oluşan yapının, kot farkı nedeniyle yol cephesi iki katlı, bahçe cephesi ise üç katlıdır. İki cephe arasındaki fark ise yalnızca boyutsal değil, dilseldir de. Giriş cephesinin olabildiğince katı simetrik tasarımı ile bahçe cephesinin çoğunluğu şeffaf elemanlardan oluşan sadeliği şaşırtıcı bir bütün oluşturmuştur. Gerek Egli’nin diğer yapıları gerekse dönemin konut seçkisi göz önünde bulundurulduğunda bu durum yapıyı ilginç kılan bir mimari tavır olarak gözükür.

Atatürk Bulvarı’na bakan giriş cephesi simetrik bir düzene sahiptir. (Şekil 1) Orta kısmındaki açıklıklar ve kütle hareketleri yataylığı vurgulayacak biçimde tasarlanmıştır. (Şekil 2) Girişe zeminden üç basamak çıkılarak ulaşılmakta ve üst kat balkonuyla tanımlanmaktadır. Girişin yanında öne doğru çıkma yapan kütle, üst kat balkonu ile aynı hizadadır, balkon üstündeki saçak ise daha geride bitmektedir. Balkon, saçak ve teras çatı, Egli’nin Bebek’te tasarladığı Ragıp Devres Evi’nde olduğu gibi, ince bordürlerle sonlanmaktadır. Ayrıca dönemin kübik yapılarının önemli elemanlarından olan dairesel pencereler, bu cephede giriş katta ve güneydoğu cephesinde her iki katta görülmektedir.

Tunus Caddesi’ne bakan bahçe cephesinde ise üç kat birbirinden farklı cephe açıklıklarına sahiptir, ancak cephenin bütününde simetrik bir düzen görülmektedir. (Şekil 3) Bodrum katı bosajlı taş ile kaplanmış olup farklı uzunlukta bant pencerelere sahiptir. Giriş katı, kat yüksekliği ve cephe boyunca uzanan terasa açılan yedi açıklıktan oluşmaktadır. Üst katta ise odaların açıldığı üç balkon ve kapıları ile iki pencere bulunmaktadır. (Şekil 4) Bodrum katın taş kaplı cephesi yapıya masiflik katarken, tamamıyla şeffaf zemin katı ve üst katta uçuyormuş izlenimi veren balkonlar yapıyı hafifletmektedir. Sürgülü cam kapılar ve pencerelerin çerçeveleri ile metal korkuluk elemanlarının inceliği de buna katkı sağlamaktadır. Fotoğrafta görülen bodrum parmaklıklarının Egli’nin tasarımı olmadığını sanıyoruz.

Yol cephesi ile bahçe cephesinin farklı uzunluklara sahip olmasından ötürü, iki cephedeki simetri aksları birbirini tutmamaktadır. Öte yandan yan cephelerde de farklı bir dil görülmektedir. Güneydoğu cephesi merdiven kovasının şeffaflığıyla dairesel pencereler tanımlamaktadır. (Şekil 5) Kuzeybatı cephesinde ise salon boyunca görülen şeffaflık, üst katın sağırlığıyla karşılanmakta, zeminde sofanın ve üst katta ebeveyn banyosunun bant pencereleri ile yol ve bahçe cephesindeki terasların da eklendiği nitelikli bir geometrik kompozisyon sunulmaktadır. (Şekil 6)

Yaklaşık 19 metreye 8,2 metrelik bir tabana oturan yapının zemin katı birbirine bağlanan dikdörtgenler ve bir kareden oluşmaktadır: Salonu tanımlayan büyük dikdörtgen, sofa ve holün oluşturduğu ince dikdörtgen ve sirkülasyon ile servis mekânlarının yer aldığı kare. (Şekil 7) Girişin açıldığı hol ve salona inilen sofa, çalışma odasının taşan hacmiyle birbirinden ayrılmıştır. İlk çizimlerden farklı olarak uygulamada evin yol cephesinde zemin katta giriş kapısının simetriğindeki pencerenin kapıya dönüştürüldüğü, giriş holünün koridordan bir kapı ile ayrıldığı ve çalışma odasının eğrisel duvarından vazgeçildiği görülüyor. (Şekil 8, 9) Bu katın büyük bir kısmını kaplayan oturma ve yemek alanı, Devres Villası gibi, tek bir hacim içinde tasarlanmış ve burada da herhangi bir sabit bölücü eleman kullanılmamıştır. Yalnız, bu kısmı evin geri kalanından ayırmak için Egli, salonu evin giriş kotundan üç basamak aşağı konumlandırmıştır. Koridordan bu basamaklar, kolonlar ve radyatörlerin bulunduğu elemanlarla ayrılan bu mekâna dair (Şekil 10) Egli’nin perspektif çizimlerinden çizgiselliği önplana çıkaran ince parmaklıkları ve cam bölücüleri tercih ettiğini görüyoruz. (Şekil 11) Hatta akvaryum ve havuz gibi elemanları da bu geometrik kurguya entegre etmiş ve yemek salonu ile sofayı da basamaklarla yükseltmiştir. (Şekil 12) Egli’nin bu geçirgen, malzemelerle ve geometri ile mekâna hareket veren kurgusu uygulamada bir miktar değişmiştir. Seçilen mobilyalar ve döşeme kaplamaları (Şekil 13) ile Egli’nin çizimlerindeki purist modernizmden biraz uzaklaşıldığını görüyoruz. Bu mekândan günümüze kalan ise, fotoğrafta görülen büyük yemek masasının sandalyelerinden dört tanesidir ve halen Türkan Hanım tarafından kullanılmaktadır. (Şekil 14) Salonun tüm cepheleri şeffaftır ve bahçe cephesi boyunca uzanan dar bir terası bulunmaktadır. Zemin katta yol cephesindeki çıkma ise çalışma odasını barındırmaktadır. Merdiven ve tuvalet, yapının ana kütlesinden yana doğru taşan hacim içinde çözülmüştür.

Birinci katta ise yatak odaları bulunmaktadır. (Şekil 15) Bu katın koridoru, zemin katın holü ile neredeyse örtüşmekte, bahçe cephesi boyunca yan yana sıralanan dört oda Egli’nin planda “sofa” olarak adlandırdığı bu mekâna açılmaktadır. Yol cephesindeki terasa buradan da bir çıkış bulunmaktadır. Koridorun sonundaki en büyük oda, ebeveyn odası olarak oldukça ferah bir biçimde tasarlanmıştır. Buradaki oturma ve yatma alanı geçici elemanlarla birbirinden ayrılmıştır. Çizimlerden banyonun da yan cephesi boyunca yer alan pencereler sayesinde aydınlık bir mekân olduğunu anlıyoruz. Bu odadan hem bahçe cephesindeki özel balkona hem de yol cephesindeki terasa çıkış vardır. Diğer iki odanın tasarımında ise Egli’nin işlevselciliğini net olarak görmek mümkün. Bitişik bu iki oda birbirlerinden gömme dolaplarla ayrılmıştır. Türkan Hanım’ın aklında Bulca Evi’nin iç mekânına dair kalan en net ayrıntı da bu iki odanın dolaplarla bölünmüş olmasıdır. Her odanın bahçeye açılan birer balkonu vardır. Yine zemin katta olduğu gibi, merdiven ve tuvalet-banyo yapının yanından taşan hacim içinde yer almaktadır. Yan cephedeki dairesel pencereler de bu tuvaletlere aittir. Ayrıca merdiven ve ortak banyoya yakın olan bir sandık odası da bulunmaktadır.

Yapının bodrum katı ise servis mekânlarına ve hizmetlilere ayrılmıştır. Bu kat yapının uzun kenarına paralel uzanan bir koridorla ikiye bölünmekte, koridorun bahçeye bakan kısmında hizmetçi odası, garaj, aşçı odası, mutfak, bulaşık odası ve kiler bulunmakta; yol cephesinde toprağa gömük olarak da çamaşır odası, kömürlük ve kazan dairesi gibi servis hacimleri yer almaktadır. Bu katta da hizmetlilerin kullanımı için bir banyo bulunmaktadır. (Şekil 16) Özellikle bu katın planının uygulamada değişikliğe uğradığını sanıyoruz. Planda görünen garaj, cephe fotoğraflarında görülmemektedir ve Türkan Hanım da evin bir garajı olmadığını belirtmiştir. Yol cephesine ait fotoğrafta da bahçenin içinde araba park etmek için bir yer ayrıldığı tespit edilebilir. Fuat Bulca’nın torunu olan Aydan Bulca Erim’in arşivinden edindiğimiz, tarihsiz bir peyzaj çizimi ise salonun baktığı bahçeyi göstermektedir. (Şekil 17) Beton çiçekliklerle sınırlanmış bir kameriye ve önünde küçük bir süs havuzunun görüldüğü bu planda çiçekli bir bahçe kurgulanmış. Bu planın Egli’ye ait olmadığı açık olmakla birlikte, yine de bahçedeki geometrik düzenlemeyle Egli’nin mimari anlayışına uygun bir tasarım yapılmaya çalışılmış gibi görünüyor.

Türkan Hanım’ın vurguladığı gibi, “küçük, gösterişsiz, fakat oldukça kullanışlı” bir konut olan Fuat Bulca Evi’nde, bu dönemde inşa edilen birçok konut yapısında görüldüğü gibi, geleneksel plan şemaları yerini yeni yaşam şekline uygun olanlara terk etmiştir. İçe dönük, yüksek avlu duvarlarıyla çevrili konutlardan, geniş cam yüzeyleri ve balkonlarıyla dışa açık yapılara geçilmiştir. Kütle düzenlemeleri ve cepheler, biçim ve oranlar, hatta yapı malzemeleri dönemin uluslararası üslubuna uygun biçimde düzenlenmiştir: geometrik kompozisyonlar, düz çatılar, sürekli pencere denizlikleri, geniş balkonlar ve konsollu teraslar, kolonadlar, iç mekân ve dış yapı arasındaki süreklilik, şeffaflık ve benzeri. Bulca Evi’nde de bu ögelerin birçoğuna rastlamak mümkün. Nicolai’nin de belirttiği gibi, Egli bu yapısı ile Holzmeister ve Fellerer’in tasarladığı Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün (1930-31) taş kaplı bir kaide üzerinde yükselen ve yatay kütle hareketleriyle biçimlenen cephe düzenine atıfta bulunmaktadır.(8) Bulca Evi’ni önemli kılan bir özellik ise Egli’nin modernist tavrıyla geleneksel Türk evine duyduğu ilginin bir birleşimini temsil etmesidir. Formel olarak Orta Avrupa modern villalarını çağrıştıran bu yapıda, iç mekân dağılımında, özellikle zemin kattaki oturma köşesinde ve üst kattaki sandık odasında geleneksel Türk evine ait işlevleri görmek mümkün.(9) Egli’nin rasyonel plan şemaları, mekânları fonksiyonlarına göre birbirinden ayırmadaki ince detayları da bu yapıda açıkça görülmektedir.

Bulca Evi’nin inşa sürecine ilişkin derlediğimiz veriler de dönemin inşaat ve imar faaliyetlerine ait önemli ipuçları vermektedir. Yapım sürecine ilişkin ilk belge, Fuat Bulca’nın 09.04.1935 tarihinde Ankara İmar Müdürlüğü’ne verdiği dilekçededir.(10) Kavaklıdere’de sahip olduğu dört arsa için çap verilmesini talep ettiği dilekçeye cevaben İmar Müdürlüğü’nün yazısında arsaların yalnızca birine ev inşası için izin verilebileceği, diğer üçünün (dar uzun parseller olması nedeniyle) ayrı ayrı bir yapı inşasına uygun olmadığı için birleştirilmesi gerektiği, bu alanda yol hizasından iki metre yüksekliğe kadar bir bodrum kat ve üzerine iki kat inşaat izni verildiği belirtilmektedir.(11) Bunun üzerine, Fuat Bulca’ya ait 919 m2lik üç arsa birleştirilmiştir.(12) 18.06.1935 tarihinde Ankara İmar Müdürlüğü’ne yapı yaptırmak için izin almak üzere başvuran Fuat Bulca, dilekçesinin ekinde Egli’nin çizimlerini de vermiştir. 02.07.1935 tarihinde ise, sunduğu planlar doğrultusunda evini inşa etmek için ruhsat almıştır.(13) Sunulan pafta üzerinde 1/500 ölçekli bir vaziyet planı, 1/100 ölçekli bir kesit, görünüşler ve kat planları yer almaktadır. Vaziyet planı üzerinde kırmızı renkli bir kalemle yapılan çizimden, evin paralel olarak uzandığı Atatürk Bulvarı boyunca daha aşağı kaydırıldığı anlaşılmaktadır. (Şekil 18) Bu değişikliğe ait ölçülerin yazı karakterine bakılacak olursa, değişikliği Egli’nin yapmadığı varsayılabilir. Fuat Bulca’nın 23.03.1936 tarihinde yaptırdığı evin doğu ve batısındaki arsaları duvarla çevirmek için verdiği dilekçe(14), evin inşaatının bir yıldan kısa bir süre içinde tamamlandığını göstermektedir. Bu süreç içinde, Türkan Hanım, babasının İstanbul’da ikamet ettiğini ve inşaatı görmek için Ankara’ya gidip geldiğini belirtmiştir.

Sona Yaklaşırken

1939 yazında ise Fuat Bulca’nın inşaat ilavesine dair bir talebi ile karşılaşıyoruz(15), fakat sonrasında ne olduğuna dair bir bilgimiz yok. Öte yandan Türkan Hanım’ın aktardığına göre Atatürk’ün ölümünden sonra Ankara’ya küsen Fuat Bulca İstanbul’a yerleşir, evi de 1939’da İspanya Büyükelçiliği’ne kiraya verir. Ne yazık ki bu döneme ilişkin hiçbir belge bulunmadığından; evin muhtemelen misafirhane olarak kullandığını tahmin ediyor, fakat süresini bilemiyoruz. Daha sonra ise ev 1954’te Emekli Sandığı’na satılmış, kısa bir süre sonra yıkılmış ve çevre parseller birleştirilerek(16) Ankara Oteli’nin inşa süreci başlamıştır.

Egli ise bu yıkım hikâyesini farklı aktarır: “Bulca’nın kazanç hırsıyla, Atatürk’ün hediyesi olan evi bütün tarihî ve manevi değerleriyle birlikte pazarlığa çıkarıp yüksek fiyata satmasını benim anlayabilmem mümkün değildi. Bu olay, benim mimarlığa bağlılığımı zedeleyen, azaltan olaylardan sadece bir tanesiydi.”(17) Evin Atatürk’ün hediyesi olduğuna dair Egli’nin anıları dışında hiçbir gösterge olmadığı gibi Bulca’nın evi Emekli Sandığı’na satarken burada bir otel inşa edileceği hakkında bir bilgisi var mıydı bilemiyoruz. Elimizde bu döneme dair Fuat Bulca’nın İmar Müdürlüğü’nden sözkonusu arsalara çap verilmesi isteği(18) dışında da bir belge yok. Bu satış esnasında Türkan Hanım da yurtdışında olduğundan o sırada Fuat Bulca’nın ne düşündüğü hakkında bilgi edinmek de mümkün değil.

Burada Egli’nin tamamıyla haklı olduğu nokta evin tarihî ve manevi değeri. Fuat Bulca gibi erken Cumhuriyet’in öncü figürlerinden birinin Egli gibi yine bu dönemin önemli mimarlarından biri tarafından tasarlanmış konutunun bugün var olmaması gerçekten bir kayıp. Rasyonel iç mekân düzenlemesi ve her cephedeki nitelikli geometrik kompozisyonları ile bu yapının dönemin konut yapıları içinde öne çıkan örneklerden biri olduğu açık. Ne yazık ki, yapının neredeyse sadece üç sene boyunca aile tarafından konut olarak kullanılması yeterince belge üretilememesine de neden olmuş görünüyor. Dolayısıyla gerek Egli hakkındaki, gerekse erken Cumhuriyet konutuna ilişkin literatürde pek fazla yer edinememiş olması şaşırtıcı değil.

1950’lerde büyük kentlerde sanayileşme ve nüfus artışına bağlı konut ihtiyacını karşılamak veya rant için yıkılarak yerlerini çok katlı yapılara bırakan bu “kübik villalar” bir dönemin ruhunu ve beklentilerini yansıtan önemli yapılardı. Sadece yaşam tarzında değil mimari biçimlenişte de geçmişten kopuşun ve yeni bir dilin gerekli olduğuna dair dönemin hissiyatının belki de en somut örnekleriydiler. Ne yazık ki erken Cumhuriyet’in sivil mimarlığının bu önemli temsilcilerinin pek çoğu yok olmuş, kalanların da plan ve cephe özellikleri ciddi değişikliklere maruz kalmıştır. Özellikle yabancı mimarların bu alanda pek de yapı üretmediği ve Egli’nin ülkemizdeki az sayıdaki özel konut projesinden sadece birinin ayakta kaldığı (Ragıp Devres Villası) göz önünde bulundurulursa, Bulca Evi’ne ilişkin bu kısa derlemenin bile değerli olduğunu sanıyoruz.

* Bu makalenin ortaya çıkmasında emeği geçen, başta Bulca ailesinin fertleri Türkan Bulca, Aydan Bulca Erim ve Ahmet Pınar Bulca’ya, Ankara Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi çalışanlarına ve Burçin Yorulmaz’a teşekkür ederiz.

NOTLAR

1. Alpagut, Leyla, 2012, Cumhuriyetin Mimarı Ernst Arnold Egli, Boyut Yayıncılık, İstanbul, s. 221.

2. 1938, “Arbeiten von Prof. Dr. Ernst Egli”, Das Werk, sayı:25, ETH-Bibliothek, Zürih, ss.275, 278.

3. Egli, Ernst A., 2015, Genç Türkiye İnşa Edilirken, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

4. Atalay-Franck, Oya, 2012, Architektur und Politik: Ernst Egli und die türkische Moderne, 1927-1940, GTA Verlag, Zürih.

5. Nicolai, Bernd, 2011, Modern ve Sürgün, TMMOB Mimarlar Odası Yayınları, Ankara, s.59.

6. Aptullah Ziya, 1931, “Binanın İçinde Mimar”, Mimar, sayı:1, ss.14-20.

7. Bozdoğan, Sibel, 2002, Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiyesi’nde Mimari Kültür, Metis, İstanbul, ss.223-237.

8. Nicolai, 2011, ss. 59-60.

9. Atalay, 2012, s. 202.

10. ABB İmar ve Şehircilik Dairesi Arşivi No.1247, 09.04.1935.

11. ABB İmar ve Şehircilik Dairesi Arşivi No.1247, 14.04.1935.

12. Aydan Erim Arşivi, 25.04.1935 tarihli belge

13. ABB İmar ve Şehircilik Dairesi Arşivi No.2247, 02.07.1935 (Karar no: 103)

14. ABB İmar ve Şehircilik Dairesi Arşivi No.1753, 23.03.1936.

15. ABB İmar ve Şehircilik Dairesi Arşivi No.4056, 14.08.1939.

16. ABB İmar ve Şehircilik Dairesi Arşivi No.2663, 18.03.1954.

17. Egli, 2015, s. 40.

18. ABB İmar ve Şehircilik Dairesi Arşivi No. 317, 14.01.1954.

 

Bu icerik 7068 defa görüntülenmiştir.