407
MAYIS-HAZİRAN 2019
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
TEHDİT ALTINDAKİ KÜLTÜR MİRASI

Trabzon Tarihî Kent Merkezi’nde Neler Oldu, Oluyor?

Bekir Gerçek, Mimarlar Odası Trabzon Şubesi Eski Başkanı

 

Yaklaşık MÖ. 2000’lerde yerini seçerken iki derin vadi arasındaki düzlükte karar kılmışlar. Bu topografyadan yola çıkarak ad koymuşlar; Trapeza, Trapezus, Trapezum ve Trabezan derken Trabzon olmuş. Surlarını inşa etmişler, iki vadiyi köprülerle geçmişler, kuşatılmışlar ama çoğu kez alamamış kimse. Bu sur içi kent; saray erkanının olduğu “İçkale”; idari yapılanma, yöneticilerin / varsılların evleri, dini yapılar ve okulun olduğu “Ortahisar” ve ticaret, zanaat ve üretimin olduğu halkın yaşadığı “Aşağıhisar” olmak üzere aralarında surların ve muhkem kapıların olduğu üç bölüme ayrılmış. En önde ise antik liman, yani Adrianos (Hadrianus) Limanı.

Kısaca antik dönemine baktığımız bu kadim kent, daha sonrasında kabuğunu kırıp büyürken -mümkün olduğunca- sur içindeki niteliği ve estetiği tekrarlayarak kentlilerin müşterek bir eseri olarak bu günlere geldi. 1937 yılında Fransız plancı-mimar Jacques H. Lambert, Trabzon’da Ayasofya - Değirmendere arasını kapsayan kent için 60.000 nüfusluk bir plan önerisi yaptığında vurguladığı noktalar şu şekilde idi: Batıda yeni bir kent kurunuz ve eski şehre mümkün olduğunca az bağlanınız; Güneyden geçen, mevcut yola paralel, doğu - batı istikametinde yeni yollar açınız; Vadileri ıslah ediniz; Abidevi bir kent merkezi ve tarihî yapıları çevreleyen yeşil kuşaklar tasarlayınız; Belediye bünyesinde Türklerden oluşan planlama bürosu kurunuz. Kentleşme sürdü Trabzon’da, ancak vurgulanan noktalara uyulmadı. Batıda oluşturulan -önceleri plansız, sonraları yapılan planlara uymadan gelişen- yeni kentin tüm yükü yaşlı kente taşıtıldı. 1970 yılında onanan imar planında, mevcut yola yaslanmasıyla üretebileceği tüm yararlar göz ardı edilerek önerilen yeni yol, sitin içinden surları yıkıp geçerek kentin dokusunu parçalama pahasına yapıldı. Mandalina, incir ve çiçeklerle dolu yeşil vadiler öyle bir ıslah edildi ki; önceleri gecekondulaşmaya göz yumuldu, ardından dereler kapalı kanallara hapsedildi.

Şu günlerde sürdürülmekte olan projeler ise yine kâr amaçlı! Daracık bir sokaktan ulaşılan alana 2.500-3.000 nüfusluk TOKİ blokları, otel ve restoran planlanıyor hem de Zağnos’ta. Ya diğer vadi? Sit alanının yanı başında, tarihî köprüyü de riske atarak açılan tünel, aslında bizi ticari yapılaşmaya götüren bir yol… Rantı yüksek yerlerdeki okul, öğretmenevi gibi yapıların yıkılıp yeniden yapıldığı, yapılaşmaya açılan vadi… Zağnos Vadisi’nin Aşağıhisar bölgesinde bir mahalleyi ortadan kaldırarak izleri okunabilen Hadrian Limanı’nın inşaata açılmasıyla yapılan işyerleri, konutlar, kaymakamlık, belediye binası…

Abideleri yıkınca kent, merkezini kaybetmiş durumda; yeşil kuşak desek, tarihî yapılar yok ki… Peki, belediyenin planlama bürosu, ne gerek! Politikacılar bu hizmeti görüyorlar. Sonuç, yukarıdaki gibi. Kıyıda ise kenti denizden ayıran, her noktası plaj olan şeridi yok eden bir yol… Bu yolun yapımının ardından geçen yaklaşık elli yıllık sürede ise Karadeniz’den esen karayelle dolmaya başlayan kıyı, bu sefer de “Karadeniz Sahil Yolu”yla körfez, falez, koy, kumsal demeden yok edildi. Eskiden denizin bir parçası olduğu yaşama kültürü artık yok. Yeniden yaratmak için gösterilen çaba ise “Gülcemal” ismini taktıkları proje için acımasızca denizin doldurulmasından ibaret. Hem azalan / daralan parklar, meydanlar, statlar, sinemalar hem de yetersiz altyapıya rağmen yükselen yapılar… Nefessiz ve güçsüz bırakılmış, damarları tıkalı, sayrılı ve çaresiz olsa da kent bunlara direniyor. Tüm bu yitirdiklerimiz, yaşam kültürümüzü olumsuz etkilerken bu kültürsüzlüğün “insan erozyonu”na da neden olduğu göz ardı edilemez.

Sağlam nesiller, nerede yetişirdi?

Bu icerik 2356 defa görüntülenmiştir.