DOSYA
MİMARLIKTA ELEŞTİRİ
Kültürel Çatışma ve Süreklilik Alanı Olarak Mimarlık Eleştirisi
C. Abdi Güzer
Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü
“
Criticism” kelimesinin karşılığı olan “eleştiri” sözcüğü, kökenlerine gidildiğinde “ayırdetmek”, “farklılıklarını ortaya çıkarmak” anlamına gelir. Şüphesiz eleştiri gündelik dil içinde gelenekselleşmiş anlamı ile daha geniş bir temsiliyet barındırır. Bugün “eleştiri” kavramı bir yandan herhangi bir nesne ya da olgunun varolma biçimini anlamaya yönelik çabaları, öte yandan bu varolma biçimine atfedilecek değerleri içerecek geniş bir kullanım alanını kapsamaktadır. Bu kapsam ağırlıklı olarak sözcüğün kullanıldığı kültür ortamına göre farklılık gösterir. Popüler kültür ortamı içinde sözcüğün “değer atfetmeye” yönelik yönü ön plana çıkarken, çoğu zaman olumsuz bir vurgu barındırdığı gözlenmektedir. Akademik ortamlarda ise eleştiri bir çözümleme ve ilişkiler kademelenmesini anlama, buna bağlı olarak da anlamı sorgulama ve yeniden anlam atfetme süreci olarak algılanır. Benzer biçimde gelişmiş kültürel yapıları daha az gelişmiş kültürel ortamlardan ayırdetmek için “eleştirel kültür” tanımlaması kullanılır. Eleştiri yaşamın her anında kaçınılmaz olarak içinde olduğumuz bir süreçtir. Nesnelerin birbirleri ile olan ilişkilerini anlamak için onları ayırdetmek, yeniden gruplamak ve içinde oldukları ilişkiler sistemini kademelendirmek durumunda kalırız. Anlam, bu ayırdetme sürecinin sonucunda ürer. Şüphesiz bu süreçlerin tümünün sistematik, disipliner ve bilinçli bir eleştiri etkinliği olduğunu söylemek kolay olmasa da, eleştiri etkinliğini, insanın algılarını anlama dönüştürmeye yönelik temel etkinliği olarak görmek gerekir.
Mimarlık eleştirisi ise zaman içinde kendine özgü disipliner bir alan tanımlamış olmakla birlikte, mimarlık etkinliğinin özellikleri nedeniyle özerk bir alan olarak görülmemelidir. Teknolojiden sanata, sosyolojiden ekonomiye pek çok disipliner alanın öğretisini birlikte kullanan, tersten gidildiğinde de pek çok alan için bir çalışma, araştırma zemini oluşturan mimarlık, doğal olarak farklı özerk alanların biraradalığını temsil etmektedir. Mimarlık bu anlamda farklı disipliner zeminler içinde ve kademelenme farklılıkları içererek anlaşılmaya ve değerlendirilmeye açıktır. Mimarlık eleştirisi konu aldığı alandan kaynaklanan bu özelliği nedeni ile çok sayıda disipline ayrı ayrı ya da beraberce referans veren, bu disiplinlerin geliştirdiği araştırma zeminlerini ve bilgi birikimlerini kullanan bir etkinliktir. Burada mimarlık eleştirisinin, mimarlık tarihi ve mimarlık teorisi ile yakın ilişkili ama farklı bir alan olduğu gözardı edilmemelidir. Öte yandan, yıllar içinde geliştirdiği yöntem ve geleneğin ağırlığına bakıldığında mimarlık eleştirisinin herşeyden çok edebiyat ve sanat eleştirisinin araçlarını kullandığını söylemek mümkündür. Bir başka deyişle, mimarlık eleştirisi kendi geleneğini birçok disipliner alandan ama öncelikli olarak edebiyat ve sanattan ödünç aldığı yöntemler üzerine kurmaktadır. Bu komşu disiplinlerin öne alınma önceliği ise bir yandan eleştirinin konusuna, öte yandan içinde yer aldığı ortama göre değişir. Örneğin tekil bir mimarlık ürününün anlaşılmasında ve değerlendirilmesinde ürünün dil özellikleri, fiziksel veya tarihî bağlamla ilişkilenme biçimi öncelikli zemin olabilirken, öte yandan daha genel bir çerçeve içinde bir dönemin ya da kentsel dokunun anlaşılmasında ve değerlendirilmesinde kültürel referanslar, sosyoloji ve ekonomi öne çıkan çerçeveler olabilir. Benzer biçimde bir mimarlık ürününün bir mühendislik çalışması içinde değerlendirilmesi ile bir tarih araştırması içinde değerlendirilmesi, gerek yöntemsel gerekse öncelikler açısından farklılıklar taşır. Referans verme zeminine yönelik bu çeşitlilik ve karmaşıklık, mimarlık nesnesinin hem anlaşılması hem de değerlendirilmesine yönelik olarak karmaşık bir yapı sunar. Bu yapı içinde mimarlık nesnesinin değerlendirilmesi ister istemez indirgemeci bir süreçtir. Bir başka deyişle değerlendirme zemininin tanımı, üretilecek anlamı ve değeri doğrudan etkiler.
Mimarlık eleştirisinde yöntem, dil ve referans verme biçimini doğrudan etkileyen bir başka özellik, içinde olduğu kültür ortamıdır. Genel olarak içinde yaşadığımız kültür ortamını “akademik” ve “popüler” olarak iki uç noktada tanımlayabiliriz. Akademik kültür burada olaylara içinde olduğu bağlamı ve tarihsel süreci gözardı etmeksizin disipliner farklılıklar içinde bakma geleneğini temsil etmektedir ve bir anlamda yukarda açıklandığı şekli ile eleştirel kültür olarak da adlandırılabilir. Popüler kültür ise, çoğunluk tarafından temsil edilen, genel geçer değerlerinin baskın olduğu, zamana bağlı olarak öncelikleri değişkenlik gösteren bir algılama ve değerlendirme zeminine karşılık gelir. Eleştirel kültürler herhangi bir nesne ya da olgu ile ilgili değer üretirken kesin yargılar üretmekten çok, o nesne ya da olgunun oluşum sürecinin arka planını, bu süreç üzerinde etkili olan farklı disipliner etkileri anlamaya çalışır, o değerlendirmeyi oluşturan çevresel etkilerin bir bölümünü gözardı eden indirgemeler yapmaktan kaçınırlar. Popüler kültürler ise indirgemecidir. Nesne ya da olguların varolma biçimleri üzerinde etkili olan süreçten çok, gündelik ortamla ilişkilenme biçimlerini öne alarak değer üretirler. Popüler ortamda “meşruiyet”, çok disiplinli bir zeminde sorgu gerektirmeyen, çoğunluk tarafından kabul görülme yoğunluğu ile özdeş bir kavramdır. Popüler kültür ortamlarında kolaylıkla yargı üretilir, sınıflama ve sıralamalar yapılır. Mimarlık özelinde ise bu iki ortamın geçiş alanını temsil ettiği varsayılabilecek bir üçüncü kültür ortamından sözetmek olasıdır. “Profesyonel” kültür olarak adlandırılabilecek bu ortam, bir yandan akademik ortam tarafından izlenirken öte yandan popüler kültür ortamı içinde varolmak zorundadır. Bu geçiş alanı her iki kültürün etkilerine, ürettikleri değerlere ve beklentilerine açık kalmaktadır. Öte yandan, bu kültür ortamları arasındaki ilişki lineer bir kademelenme önermez. Örneğin mimarlık sözkonusu olduğunda, akademik kültür araştırmaya dayalı güvenirliğine karşın üretim üzerinde doğrudan etkili değildir. Herşeyden önce alınıp satılan bir değer olan mimarlık, pazar değerini korumak için gündelik yaşamın kültürüne geçirgen olmak zorundadır.
Popüler ortam için “tasarım” öncelikli olarak bir tüketim alanıdır. Bu nedenle, tüketim kültürünün değer üretme süreçleri için geçerli olan tüm ilişki ve algılama biçimleri, tasarım ortamı için de geçerlidir. Hatta tasarım ortamı tüketimin itici gücü olması nedeniyle bu kültür ortamı içinde önemli bir öncelik ve ayrıcalığa sahiptir. Bu ortamda, tasarım nesnesi, birçok arka plan özelliğinden arınmış olarak ve herşeyden çok tüketim değerinin altı çizilerek öne çıkar. Değer atfetme süreci, tüketim pazarı içinde önceden oluşturulmuş değer ve beğeni normlarına geçirgendir. “Moda” yani güncel beğeni normları baskın bir belirleyici, “kalıcılık” kavramı ise gözardı edilen bir değerdir. “Beğeni”, güncellik zemini içinde izole edilmiş olarak oluşur, ürünün kendi ortamından öncesi ve sonrası temel bir belirleyici değildir.
Burada popüler kültür kavramı ile gündelik yaşamın bir başka yansıma biçimi olan “folk” ve “kitle” kültürü gibi kavramların birbirinden ayrıştırılması gerekmektedir. David Rowe'un vurguladığı gibi folk kültürü, “metalaştırılabilir olmayan ve rasyonelleştirilmemiş kültür biçimlerinin aşınması ile tedricen tahrip edilen ve özünde endüstri öncesi olan, simgesel pratikler dizisi” olarak nitelendirilebilir.(1) Rowe “popüler” kavramını ise Hall'a dayandırmaktadır. (2) Hall'un kabulü içinde “popüler” düşüncesi halk ve iktidar bloğu arasında doğrudan bir ayrım öngörür, halka ait değerlerle, kurumlara ve diğer aktörlere yönelik değerler arasında oluşan farklılıkları temsil eder. Bunun yanısıra, ele alındığı bağlama bağlı olarak halk ve iktidar bloklarına farklı anlamlar yüklemek olasıdır. Bu noktada halk bloğunu temsil eden kültürel yapı, tekil bir kimlik arayışından çok ne ile özdeşleşmek istemediği üzerine odaklanmakta, iktidar bloğunun dayattığı değerlere “karşı olmayı” birincil kimlik unsuru olarak öne çıkartmaktadır. Bir başka deyişle, tercih edilmeyenlerin belirginliğine karşılık tercih edilenlerin öncelikleri açık bırakılmakta, gündelik yaşam içinde kendiliğinden oluşmalarına olanak tanınmaktadır.
Bir tasarım ürününe iyi veya kötü, güzel veya çirkin gibi değerler atfedilmesi genellikle akademik ve eleştirel ortamın doğrudan ilgi alanı değildir. Bu ortamda mimarlık eleştirisinin temel beklentisi bir sonuç yargısına varmaktan çok, süreci ve ilişkiler sistemini anlamak, sözkonusu tasarım nesnesini birden fazla zemin üzerinde değerlendirmeye açmaktır. Bu çok girdili karmaşık süreç içinde sonuç ürün aynı anda olumlu ve olumsuz anlamlar yüklenmeye açıktır. Yine de bu ortam içinde olumluluğun altını çizmeye yönelik bazı geleneksel kavram ve anlamlardan sözetmek olasıdır. Öncü olmak, yeni olmak, deneysel olmak, özgün olmak ya da bir tipolojinin gereklerini bütüncül olarak yerine getirmiş olmak, bu ortamda ayrıcalık kazanarak değer atfedilme zeminleri olabilir. Benzer biçimde tasarımın alt süreçleri arasındaki süreklilik ve tutarlılık, bir başka deyişle arka plan kavramları ile sonuç ürün arasındaki temsiliyet ilişkisi, bu ortamın olumladığı geleneksel değerler olarak öne çıkmaktadır.
Profesyonel ortam, iyi ve kötü kategorilerini oluştururken, bir yandan akademik/eleştirel ortamın öncelik vermediği bazı çerçeveleri kullanırken, öte yandan diğer ortamlar içinde kendini meşrulaştırılmayı da doğrudan bir değer olarak kabul eder. Örneğin, maliyet, yapım süresi gibi değerlerin yanısıra tasarımı sınırlayan koşullara karşı direnme gücü, geleneksel ölçütlere göre kazanılan esneklik sınırları birer değer çerçevesi oluşturur. Öte yandan, popüler ortamda görülen ilgi kadar, akademik ortamda tanınmış olmak da bu ortam için vazgeçilmezdir. Yine de, bu kültür ortamı için, tasarımın, uygulama süreci ile gösterdiği süreklilik en baskın değer zeminini oluşturur.
Gündelik yaşam, tasarımı, arka planından başlayan bir süreç olarak ele almak ve bitmiş ürünle süreci bir bütün olarak değerlendirmek yerine, bitmiş ürünün toplumsal bazda kazandığı işlevsellik ve temsili değerini öne alan bir değerlendirme zemini kullanır. Tasarım nesnesi, çoğu zaman, değerlendirenin de üzerinden değer kazandığı bir kimlik ve yatırım aracıdır. Kullanım ve üretim kolaylıkları, maliyet sınırları, genel ve yaygın olarak kabul görmüşlük, güncel normlara uygunluk gibi her tüketim nesnesi için geçerli olan değerler, tasarım/mimarlık ürünü için de geçerlidir. Öte yandan, tasarımın sürecinden çok sonuç ürünü olan nesne ile ilgilenmenin bir çıktısı olarak diğer kültür ortamlarında kolay değer bulamayan ve taklit ya da kitsch olarak nitelenebilecek bazı tasarım biçimleri bu ortamda değer bulabilmekte, bu anlamda oluşan bazı değer karşıtlıkları hoşgörü ile karşılanabilmektedir. Tüketim toplumunda tasarım nesnesi sadece kullanım değeri ile değil, kimlik değeri ile de öncelik kazanır. Burada, nesnenin kendi değerinin, yani tasarım nitelikleri ile oluşturduğu değerin yanısıra nesnenin tasarımcısı, tasarımcısının oluşmuş kimliği üzerinden oluşturduğu değer de önemlidir. Özellikle, gündelik yaşam içinde tasarım nesnesi, tasarımcısının kimlik değerine bağlı olarak “önceden bir değer” edinmeye açıktır. Benzer biçimde, popüler ortamda bir nesnenin değerlendirilme içeriğinden bağımsız olarak medyatik ortamda öne çıkarılma sıklığı bir değer olarak algılanmakta, tanınma yoğunluğu da doğrudan kabul görmüşlük olarak algılanmaktadır. Bu nedenle, nesnenin kendisi, tasarımcısının kimliği ve ortamdan aldığı geri besleme bir bütün halinde değer oluşturur, hatta kimi zaman diğer çerçeveler nesnenin kendi tasarım değerinin önüne geçebilir.
Tasarım alanında biribirleri ile uzlaşmaz çelişkiler barındıracak kadar farklılaşan ve çatışmaya varan değer farklılıkları barındıran kültür alanları, şüphesiz birarada ve içiçe varolmaktadır. Aralarındaki sınır bulanık ve geçirgendir. Daha da önemlisi, özellikle tasarım sözkonusu olduğunda iktidar alanı tanımı da benzer bir belirsizlik barındırmakta, akademinin bilgiye dayalı gücü karşısında gündelik üretim ve tüketim süreçleri pazarı doğrudan belirleyici olma gücüne sahiptir. Bu nedenle farklı kültür ortamlarında üretilen değerlerin, bu ortamlar arasında, yer değiştirmeye, zıt anlam yüklenmeye varan farklı algılamalarının varlığı kaçınılmazdır. Bir başka deyişle, popüler ortamda yüceltilerek öne çıkarılan bir mimarlık yapıtı, akademik ortam için özel bir örnek olmayabilir. Şüphesiz bunun tam tersi de geçerlidir. Bu değer zıtlıklarının birbirinden ayrılması ve mimarlık ürünlerinin içinde yer aldığı kültür bağlamından bağımsız olarak tanımlanması ancak bu karmaşık yapının dışına çıkılarak bakıldığında, bir başka deyişle eleştirinin mesafe kazanması ile gerçekleşebilir. Bu mesafe bir yandan zaman aracılığı ile kazanılırken, öte yandan bakma noktasının değiştirilmesi yani disipliner sınırların esnetilmesi ile kazanılabilir. Mimarlık alanında özgün ürün veren, mimarlığın ana eksenin itici gücü olan ortamların, aynı zamanda yerleşik bir mimarlık eleştirisi kültürüne de sahip ortamlar olmaları tesadüfi değildir. (3)
NOTLAR
1. Rowe, David 1995,
Popüler Kültürler, çev. Mehmet Küçük, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, s.21.
2. Hall, S. 1981, “Notes on Deconstructing the Popular”,
People's History and Socialist Theory, der. R. Samouel
, Londra, Routledge and Kegan P., s.227.
3. Yazının sonuç bölümünde değinilen mimarlık ürününe yönelik değer üretilmesi konusunda yazarın, bu yazıda da kısmen alıntı yapılan, ilgili yazısı görülebilir: Güzer, C. Abdi, 2006, “İyi Kötüdür, Kötü de İyi”,
TM Dergisi, Tasarım Merkezi Yayını, ss.58-60.
Bu icerik 9537 defa görüntülenmiştir.