358
MART-NİSAN 2011
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR

  • Bir Fotoğraf
    Gürhan Tümer, Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü



KÜNYE
ETKİNLİK

Unutulmaz Yapılar, Unutulmuş Mimarları ile Yeniden Buluştu

Amber Niksarlıoğlu Eroyan, Şehir Plancısı, Kentsel Tasarımcı, mimarizm.com Editörü

İstanbul, “Avrupa Kültür Başkenti” ünvanının son demlerinde, yakın dönem mimarlık geçmişi konusunda bellek tazeleyici iki paralel sergiye ev sahipliği yaptı. Mimarlığın yanı sıra yönetimsel ve kültürel pek çok alanda Batılı yeniliklerin benimsendiği, “Osmanlı modernleşmesi” ya da “Batılılaşma” olarak adlandırılan dönemi temel alan sergiler, bakmaya doyamadığımız yapıları, mimarları ile eşleştirmemize yardımcı olması bakımından büyük bir takdiri hak ediyor.

On beş yıla varan araştırmaları sonucunda İstanbul’un unutulmuş mimarlarını, “Doğu Yıllıkları”nın (Annuaires Orientals) tozlu sayfalarından çıkarıp, onları, yaptıkları eserlerle bir sergide buluşturan Hasan Kuruyazıcı, yazının kalıcılığına duyduğu güvenle, sergileri besleyen iki yayına da imza attı.

Sergilerin neden fotoğraftan ibaret olduğuna dair soruma, “geveze sergiler yapmak istemediği” yönünde yanıt veren mimarın, bu anlatı eksikliğini ilgili kitaplar ile kotarmayı tercih ettiği söylenebilir.

Mimarizm’de “Kentin Tozu” 1 bölümü için gerçekleştirdiğim söyleşilerden yola çıkarak, her iki sergiyi ve yayını ayrı ayrı kıyaslamam gerekirse, tüm bu çalışmaların, kendi alanında kılavuz rolü üstlendiğini belirtmeliyim. Kişisel olarak, sergi içeriğinin hem görsel hem de metinsel anlamda daha doyurucu olmasını isterdim. Özellikle Ermeni mimarlar sergisindeki bazı fotoğraflar aynı pafta üzerinde öyle üst üste yerleştirilmişti ki, bunların ayrı yapılar olduğunu ancak dikkatle incelediğinizde farkediyordunuz. Sergi parkurunun dar oluşu da izleyiciyi zorlayan diğer bir etmendi. Serginin tasarımını üstlenen Erkal Yavi’nin, “Madem bu binaları biz rezil etmişiz, bu rezalet de gözükmeli” şeklindeki yönlendirmesi sonucunda, fotoğraflar ciddi bir rötuş yapılmadan, tüm gerçekçiliği ile izleyicinin karşısına çıktı.

Tasarımı Metin Deniz’e ait olan Rum Mimarlar Sergisi’nde ise, Aras Neftçi’nin en iyi ışığı yakalamak adına, iki aya varan titiz belgeleme çalışmasının semeresi daha açık görülüyordu. Daha klasik fotoğraf paftalarından oluşan Rum Mimarlar Sergisi, yenilikçi bir tasarım sunmasa da, fotoğrafların kalitesi ve okunurluğu açısından, sanatseverlere daha keyifli bir seyir vaat ediyordu. Ancak her iki serginin de, İstanbul 2010 Programı dahilinde kısıtlı bir zaman diliminde ve yine kısıtlı bir bütçe ile gerçekleştirildiği düşünülürse, görselliği destekleyen yayın çalışmalarının da olumlu yansıması ile bu tür eksikliklerin hoş görülebileceğini düşünüyorum. Zira, bu bellek tazelemesinin yarattığı itici güç ile, sergide gördükleri yapıları çıplak gözle incelemek ve kendi üsluplarıyla belgelemek isteyenler çıkacaktır şüphesiz.

Mimar çeşitliliği açısından her iki serginin de eşdeğer olduğunu söyleyebiliriz. Hem Rum hem de Ermeni Mimarlar sergisinde 40 civarında mimarın ismine rastlanırken, ikinci sergide içeriğin üçte ikisinin Balyan Ailesi mimarlarına ayrılmış olması eleştirilen noktalardan biri oldu.

Öte yandan, sergi sonrası görüştüğüm, HAYCAR Mimar ve Mühendisler Dayanışma Derneği kurucularından Zakarya Mildanoğlu, Ermeni yapı sanatının kısa tarihçesini içeren bir bilgilendirme metni yer alsaydı, taş işçiliği ile taçlanan geleneksel Ermeni mimarlığının evriminin daha bütüncül bir şekilde kavranacağını ve ortaya konan eserlerin salt Batıya öykünmeden ortaya çıkmadığının daha rahat anlaşılacağını savundu. Mildanoğlu, söz konusu eksikliğin kitapta da yinelendiğinin altını çizdi.

Nitekim, sergiler ile aynı adı taşıyan kitapların içeriğine gözattığımızda, Rum mimarlara ait yayının, mimarlık odaklı yazıların yanı sıra, toplumsal ve tarihsel verileri de içeren daha bütüncül bir çerçeveden konuya yaklaştığını görüyoruz. Ancak içeriğin tamamı değerlendirildiğinde, her iki yayın da gerek İstanbul 2010’un kalıcı ürünleri, gerekse ülkemizde hayata geçirilen akademik içerikli yayınlar arasında üst raflarda yer almayı hak ediyor. Hasan Kuruyazıcı’nın, alelade bir katalog yayımlamaktansa, kalıcı birer başvuru kaynağı yaratmak amacıyla ön ayak olduğu kitaplar, üç ayrı dilde hazırlanarak dünya mimarlık literatürüne armağan edildi.

Hasan Kuruyazı ile birlikte Rum Mimarlar Sergisi kitabını yayıma hazırlayan Eva Şarlak, sergi ve kitabın hazırlanmasıyla süreç tamamlanmış gibi gözükse de çalışmalarının henüz sonlanmadığını belirtti. En önemli noktanın projenin sürdürülebilirliği olduğunu vurgulayan Şarlak, serginin ve çalışmanın en büyük katma değeri olan yayının yurtdışına yönlendirilmesi ile bu hedefin de gerçekleştirileceğini ifade etti.

Aynı niyet Ermeni Mimarlar Sergisi için de geçerli. Hatta sergi malzemeleri özellikle yurtdışına taşınabilecek şekilde tasarlandı. Zaten bir serginin en büyük geri kazanımı da ulaştığı izleyici kitlesi değil midir?

Olumsuz Yansımalar Olmadı mı?

Mekân olarak MSGSÜ / Sismanoglio Megaro (Rum Mimarlar Sergisi) ve İstanbul Modern (Ermeni Mimarlar Sergisi) gibi oldukça merkezî noktalar seçilmiş olmasına karşın, İstanbul 2010 etkinlik bombardımanı nedeniyle takvimin azizliğine uğrayan sergiler, bayram ve yılbaşı keşmekeşine rastladı.

Başlık olarak seçilen “Batılılaşan İstanbul’un Rum Mimarları” ve “Batılılaşan İstanbul’un Ermeni Mimarları” kalıpları, kimi çevrelerce “İstanbul gayrimüslim mimarlara mal ediliyor” yönünde yanlış anlamalara neden oldu. 20. yüzyılın başlarına dek mimarlık üretiminin ağrılıklı olarak diğer etno-dinsel gruplara ait mimarlar tarafından (dönemin tabiri ile “kalfalarca”) yapıldığını belgeleri ile sunan küratör Hasan Kuruyazıcı, böyle bir yanlış anlamanın içinde olanlara cevaben, “tüm unutulmuş mimarlar”ı içeren bir yayın hazırlama arifesinde olduğunu sözlerine ekledi.

Diğer taraftan, bazı simgesel yapıların bahsedilen mimarlar tarafından üretilmediğine ilişkin polemikler, serginin genel anlatı güzergâhına aktarılması gereken konsantrasyonu zaman zaman sekteye uğrattı. Bu bağlamda, iki yıl boyunca tüm enerjilerini somut bir eser yaratmak amacıyla birleştiren sergi ve yayın ekibine saygı babında, söz konusu eleştirilerin daha akademik bir platformda yürütülmüş olması, mesleki anlamda yapıcı bir tartışma ortaya koyabilirdi.

Yıllardır sürdürülmekte olan araştırmaların görünür hale getirildiği bu ufuk açıcı çalışmaların, önümüzdeki yıllarda diğer unutulmuş mimarlarımızı da hatırlamaya yardımcı olması dileğiyle...


1 Söyleşilerin tamamına, Ocak 2011’de yayımlanmış olan “Osmanlı Modernleşmesinin Mimarlarını Tanıyalım” başlıklı Mimarizm | Kentin Tozu dosyamızdan ulaşabilirsiniz. (http://www.mimarizm.com/KentinTozu/Detay.aspx?id=1633)

Bu icerik 4692 defa görüntülenmiştir.