383
MAYIS-HAZİRAN 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
TASARIM TARİHİ

Türkiye'de Modernist İlk Metal Mobilya Üreticisi "Kare Metal Atölyesi"

Meltem Özkaraman Şen, Yrd. Doç. Dr., MSGSÜ, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü

Türkiye'de sacdan yapılmış büro dolapları dışında, metal mobilyanın olmadığı 1950'li yıllarda kurulan Kare Metal Atölyesi'ni konu eden yazar, metal mobilya üretimleri ile geleneksel mobilyaya karşı "modernist metal mobilya" kavramını yaratan atölyenin yaşadığı altyapı ve malzeme sorunları yanı sıra ülkenin politik durumunun üretim süreçlerine etkisine de değiniyor.

YENİ KURULAN TÜRKİYE'DE İLK TASARIM ARAYIŞLARI

Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte, Osmanlı döneminden bu yana batılılaşmaya en eğilimli kurumlardan olan Sanayi-i Nefise Mektebi önemli bir rol üstlenmiştir. Bu eski kurum, Cumhuriyet'in kuruluşu ertesinde, Güzel Sanatlar Akademisi'ne dönüştürülmüş, sanatçı yetiştirmesinin yanı sıra çağdaş Türkiye'nin evleri, kamusal mekânları ve diğer yeni mekânları için ürünler ortaya koymuştur. Açılan yeni bölümleri ve yabancı hocaları ile dönemin mobilya ve kullanım ürünlerinin tasarımına da yön vermeye başlamıştır.

Cumhuriyetin kuruluşu ile yeni mekânların "tezyin edilmesi" yani "tasarımı" kavramı ortaya çıkmıştır. Arapça kökenli tezyin etmek eylemi, süsleme, bezeme, donatma anlamına gelmektedir. O tarihte bu kavram, günümüzdeki iç mimarlık, endüstri tasarımı başta olmak üzere, hemen hemen bütün tasarım ve sanat alanlarını kapsamıştır.(1) Aslına bakılırsa, "Cumhuriyetin getirdiği yeni anlayışta, toplumun yeni mekânlarda, yeni bir kimlikle, yeni bir hayata başlamasına öncülük etmek amacı güdülmüştü"(2). Bu yenilikler genel olarak yeni kavramlara açık olan İstanbul'daki belli bir kullanıcı kitlesine hitap etmektedir. "Gerçi bu kullanıcı kitlesinin İstanbul ile ve hatta İstanbul'un belli bir kesimi ile sınırlı kaldığı bir gerçekse de Türk toplumunun tasarım bilincine doğru kat edilmesi gereken mesafede anlamlı bir nokta tanımladığı da kesindir"(3). Kastedilen yeni mekânlar, geleneksel mimariden uzak, Batı yaşam kültüründen değerler taşıyan mekânlardır. Akademi'de ders veren yabancı hocalar, öğrencilere bu mekânların Batı mantığında tasarımını öğretmeye başlamıştır.

"1929 yılında Akademi'de Avusturyalı Profesör Philip Ginther'in başkan olduğu 'Dahili Mi­mari' adı altında bir 'atölye' kurulmuştur. Bu Avusturyalı hoca, Akademi'de Orta Avrupa tasarım geleneğinin etkili olmasında rol oynamıştır. Döneminin en yeni üretim aletleri ve yeni tasarım düşüncele­riyle birlikte, Türkiye'deki ilk 'asri' mobilya tasa­rımlarını yaptırmaya başlamıştır."(4) 1930-1940'lı yıllarda İstanbul'da dönemin yenilikçi dekorasyon dergilerinde "Asri Mobilya" ilkelerini yaygınlaştırmayı amaçlayan yazılar yayımlanmaya başlamıştır. Bu yazılarda yeni mobilyaların nasıl olması gerektiği konusunda bilgi verilmektedir. "Mevcut mobilyaların o dönemin tanımı ile 'asrileştirilmesi'; güne uygun modern bir hale getirilmesi anlamını taşımaktadır. Aynı dönemde apartman yaşamı önem kazanmıştır. Türkiye'de bu döneme ait mobilya sektörünü ele aldığımızda ise durum şöyledir: 'Ülkede hem gelişmiş bir mobilya sanayisi yoktur, hem de ithalat yapmak imkânsız gibidir. Hele madeni mobilya alanında sacdan yapılmış ilkel büro dolapları dışında, örnek de yoktur' "(5). Anlaşılacağı gibi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti modern bir yaşam tarzını benimsemek istemesine rağmen eldeki üretimlerle yetinmek durumunda kalmıştır. "Türkiye'deki sanayisinin genel olarak az gelişmiş olması sebebiyle endüstri ürünlerinin tasarımı ve üretimi 1920'lerin sonundan itibaren Akademi (DGSA) kaynaklı bir süreç ile oluşmaya başlamıştır. Önceleri yalnızca güzel sanat dalları eğitiminin verildiği Sanayi-i Nefise Mektebi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olarak değişmiş ve tasarım alanındaki ilk adımların atıldığı yer olmuştur."(6) 1900'lerin başından itibaren Batıda etkili olan fonksiyonalizm, modernizm, çağdaş stil ve benzeri birçok tasarım akımı, bu akımlardan etkilenmiş Akademi'de eğitim veren yabancı hocalar sayesinde öğrencilere aktarılmıştır.

TÜRKİYE'DE İLK MODERNİST DÜŞÜNCELER

Bu konudaki bilgilere dönemin dergilerinden ulaşmamız mümkündür. Örneğin, Arkitekt dergilerindeki 1948-1950 yıllarında "Mobilya Meselesi" başlıklı makaleler yeni mekân ve mobilyaların özelliklerini anlatmaktadır. Yayımlanan ilanlarda ise İstanbul'da kurulmuş firmaları görmek mümkün olmaktadır. Özellikle metal mobilya konusundaki ilanlara bakıldığında 1944 yılında kurulmuş Masis isimli bir çelik büro mobilyası üreticisi görülmektedir.

1950'lerde avangard sayılabilecek pek çok projenin yapıldığını ve bu projelerde kullanılacak mobilyaların tasarlandığını, dönemin Arkitekt (Mimar) gibi dergilerden anlamaktayız. Bu projeler ile ilgili Önder Küçükerman bir makalesinde şu tespitleri yazmıştır: "Bu çalışmalarda çağdaş çizgilere sahip, yurtdışındaki kuramsal yapılanmadan ve görsel değerlerden esinlenen ama özgün nitelikleri ile onlardan ayrılan ve hiç de onlardan geri kalmayan mobilya çalışmaları görülmektedir. Bu mobilyalar yalnızca tasarlanmakla ve deneme üretimi ile sınırlı kalmamakta, daha önceki nesillerde pek de alışık olunmadığı biçimde, atölye bazlı da olsa seri üretilmektedir"(7).

Bu değişim süreci yaşanırken, İlhan Koman ve Sadi Öziş Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Heykel Bölümü altında kurulan metal atölyesinde, metal mobilya tasarlamaya ve üretmeye başlamışlardır. Daha sonra kurdukları Kare Metal isimli atölye ile dönemin modernist projelerinde uygulanmak üzere elli civarında model tasarlayıp üretmişlerdir. Bu sanatçılar, ürettikleri mobilyalarla Türkiye'de metal mobilya konusunda öncü mobilya tasarımcıları olmuşlardır.

"1950'lerin başlarına gelindiğinde Akademi, farklı üretim yöntemlerinin incelendiği ve denendiği bir merkez haline gelmiştir. Akademi'de kurulan heykel atölyesinin bir uzantısı olarak Kare Metal Atölyesi ortaya çıkmıştır. İkisi de Paris'te aynı dönemlerde eğitim görmüş olan iki önemli heykel sanatçısı İlhan Koman ve Sadi Öziş'in birlikte kurduğu ve mobilya ürettikleri Kare Metal Atölyesi Türkiye tasarım tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir."(8)

Sadi Öziş'in oğlu Neptün Öziş, bu iki sanatçının Paris'te yetişmeleri ile ilgili "Tasarımda, Endüstride, Eğitimde 40 Yıl" isimli sempozyumdaki bildirisinde şunları ifade etmektedir: "1950'lerin sonuna kadar dünya başkenti olmuş Paris'te, bu şehrin sanatın merkezi olmasını sağlayan Braque, Chagall, Dubuffet, Matisse, Miró, Modigliani ve Picasso gibi sanatçıların yaşadığı bir ortamda yetişmişlerdi. Böyle bir atmosferde yeniliklere ve araştırmalara açık bir ortamda, farklı sanatçılarla ortak çalışmalar yapmışlardı. Ufukları genişlemiş, bu heyecan ve yenilikçi bakış açısıyla Türkiye'ye dönmüş ve yeni açılan bu metal heykel atölyesinde araştırmalarını yapabilecekleri bir ortamın heyecanıyla çalışmalara başlamışlardı."(9) İkisi de bursla Paris'e giden sanatçılar, aynı dönemlerde Akademi'ye dönerek çalışmaya başlamışlardır. 1953 döndüklerinde Akademi'de heykel bölümü bünyesinde metal atölyesi kurulmuştur. Metal atölyesinde yapılan çalışmaların o dönemin öğrencileri Kuzgun Acar, Tamer Başoğlu, Aloş gibi sanatçıları etkilemesi sonucu bu sanatçılarda aynı atölyede çalışmaya başlamıştır. Yakın arkadaşları olan heykeltıraş Sadi Çalık'ta bu dönemde aralarına katılmıştır.

İLHAN KOMAN, SADİ ÖZİŞ VE KARE METAL ATÖLYESİ

Akademi'de metal mobilya çalışmaları başlatmış olan sanatçıların ortak noktasının Avrupa'da öğrenim gördükten sonra Türkiye'ye dönüp Akademi kadrosu içinde yer almaları olduğunu görmekteyiz. Yolları Paris'te kesişen metal mobilya üreticisi bu sanatçılar hakkında heykeltraş Hüseyin Gezer kitabında şunları söylemektedir: "İlhan Koman, 1942 yılında Heykel Bölümü'nde Prof. Belling'in öğrencisi olmuştur. 1947 yılında 3 yıllık bursla Paris'e gitmiştir. 1951 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü'ne asistan olmuştur. 1957'de Metal Atölyesi'nin hocası olmuştur. 1959'da İsveç'e yerleşmiştir." 1951 ile 1958 yılları arasında Sadi Öziş'le ortak olarak açtıkları metal mobilya atölyesi Kare Metal Atölyesi'nde dönemin uluslararası trendlerini yansıtan çalışmalar yapmıştır. "Sadi Öziş; heykeltraşlık formasyonu almadığı bu dalda başarı sağlamış bir sanatçıdır. 1944 yılında Güzel Sanatlar Akademisi, Dekoratif Sanatlar Bölümü'ne girmiştir. 1948 yılında bursla Paris'e gitmiştir. 1952'ye kadar André Lhote, Académie de la Grand Chaumiére, Paul Colin gibi çeşitli atölyelere devam etmiştir. Dönünce Akademi'de göreve başlamıştır. İlhan Koman'la açtıkları ortak atölyede, demir çubuklar kullanarak mobilya yapmıştır. Ekibe sonradan katılan üçüncü heykeltraş olan Şadi Çalık ile ilgili ise: 'Akademi'de Belling'in eğitiminde geçen 7 yıllık bir süreden sonra 1949'da mezun olmuştur. Ertesinde Paris'e gitmiştir. 1950'de dönmüş ve serbest sanatçı olarak çalışmaya başlamıştır' demektedir."(10)

Bu isimler arasında yer alan Sadi Öziş, 1950'lerin Türkiyesindeki metal heykel atölyesinin kuruluşunu şöyle anlatmaktadır: "Heykel Bölümü'nde metal atölyesi kuruyoruz. Malzeme alınmaya başlandı. Oksijen kaynağı, elektrik kaynağı, punta makinesi... O tarihlerde her şey zor bulunuyor. Ama sonunda bütün eksikler tamamlandı. Böylece 1953 yılında İlhan Koman, ben ve Sadi Çalık, metal heykel ve metal mobilya üzerinde çalışmaya başlıyoruz. Kendi kendimize yenilikler yapıyoruz. Koltuk tasarımında gereken en doğru ölçüleri bulabilmek için, atölyede 'kum'un üzerine oturup denemeler yapıyoruz. Kum üzerinde en rahat ölçüleri bulunca da, alçı kalıp alıyoruz. Bu kalıptan yeniden alçı döküm yapıp, elde ettiğimiz formların doğruluğunu herkesi oturtarak deniyoruz. Ondan sonra bu kalıplar üzerinde demir çubukları düzenleyerek de iskemlelerin, koltukların eğimlerini araştırıyoruz"(11). Bu ifadeden üretilen metal mobilyaların bir araştırma sürecinden geçerek üretildiği anlaşılıyor. Bu metal atölyesi, sonradan büyük ün kazanan genç sanatçıların, o günlerde dünya tasarım kültüründe güncel bir konu olan metal mobilya tasarımıyla ilgilenmesini sağlamıştır. Bir bakıma Türkiye'de ilk kez, heykeltıraş ve bu mobilyaları kullanan mimarların girişimiyle metal mobilya üretimi başlamış ve uzun yıllar sürmüştür.

Ülkedeki sanayinin durumuna baktığımızda ise; "Cumhuriyet'in ertesinde 1950'li yıllara kadar olan dönemde Türkiye'de endüstri kendi içinde rekabeti olmayan, ürettiğini satan, ithal ettiği teknolojiyi bile yenilemeye ihtiyaç duymayan bir durumdadır. Metal mobilya sektörü, 1952 sonlarından itibaren uygulanan korumacı dış ticaret politikasından etkilenmiştir."(12) ifadesinden böyle bir sektörün gelişmediği anlaşılıyor. İlk başlarda sadece metal heykel üreten sanatçılar heykele olan ilginin azlığı sebebiyle ek gelir arayışlarına gitmişler ve modern projelerde yer alacak mobilya üretimine bu nedenle başlamışlardır. Üretimin iyi gitmesi sonucu 1956'da Kare Metal'i kurmuşlardır. Asıl metal mobilya tasarım ve üretimi bu kimlik altında gerçekleşmiştir.

Kare'nin her köşesi bir ismi temsil etmektedir. İlhan Koman, Sadi Öziş, işadamı Mazhar Süleymangil ve idareci Tevfik Öziş. 1957 yılında ise arkadaşları Sadi Çalık aralarına katılmıştır. 1958 yılına kadar gelen yoğun talepler karşısında üretimleri artmıştır. Diğer yandan 1950'lerde metal mobilyalar sosyal yaşam mekânlarında yeni bir eğilim olarak önem kazanmaya başlamıştır. Mimar Fazıl Aysu ile dekoratör Baki Aktar'ın sahibi olduğu Moderno dönemin en önemli dekorasyon mağazalarındandır. Mağaza dönemin modernizm temsilcisi durumundadır ve metal mobilyaların da satışını üstlenmiştir. Moderno, dönemin Akademi'de Bauhaus ekolünde yetişmiş, modernist mimarlarının tasarladığı avangart, modern olarak anılan mobilyalarını satmaktadır. Aynı zamanda dönemin iç dekorasyon yapan tüm mimarlarının başvurduğu önemli bir adres durumundadır. Fazıl Aysu ve Baki Aktar sonraları

Akademi'de 1971 yılında Türkiye'de kurulan ilk Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü'nde hoca olarak görev yapmıştır. Sadi Öziş bu firma ile ilgili olarak şunları aktarmıştır: "Moderno firması bizimle ortak bir atölye açmaya karar verdi. Elmadağ'da kendi galerilerinin arkasındaki atölyenin bir bölümünü bu işe ayrıldı. Aslında ahşap atölyesi olan bu bölümde, kaynak yapılırken her an yangın çıkabileceği görülünce, Şişli'de başka bir atölye kuruldu"(13).

Aynı dönemde mimar Sedad Hakkı Eldem, İstanbul, Kilyos'ta yapmaya başladığı otelin iç mimarisinde kullanmak üzere büyük sayıda metal mobilya siparişi vermiştir. Bu büyük sipariş için bir bakıma seri üretime başlamışlardır. Dönemin önemli mimarı Utarit İzgi'de projeleri için Kare Metal'e siparişler vermiştir.

Moderno'nun yanı sıra Harbiye'deki Oskar dekorasyon mağazasında içinde Kare Metal üretimi ürünlerin de bulunduğu dönemin modern mobilyaları sergilenmekteydi.

ÜRÜNLERİN ULUSLARARASI BAŞARISI VE ÜLKE POLİTİKALARININ ENGELLERİ

Üretim sürerken çok önemli bir gelişme olmuştur. Sadi Öziş anlatımlarına göre L'Architecture d'Aujourd'hui dergisinin kurucusu André Bloc, Paris'te "Group Espace"i oluştururken Akademili sanatçıların metal mobilyalarını duymuş, sanatçılarla ilişki kurmak istediğini iletmiştir. Bunun üzerine mobilyaların fotoğrafları Paris'e gönderilmiştir. Sonrasında beğenilen bu mobilyaların açılacak sergi için prototiplerin gönderilmesi istemiştir.

André Bloc, bu mobilya tasarımlarını Knoll International temsilcisine göstermiş, Knoll International mobilyalarla ilgilenmiş, kendilerini Paris'e davet etmiş, mobilyalar Paris'te Architecture d'Aujord'hui dergisinde yayımlanmıştır. Ancak o tarihte, Türkiye'den bir mobilyayı yurtdışına göndermenin hem bürokratik olarak zor hem de çok pahalı olmasından dolayı mobilyalar gönderilememiştir.

Bu konuyu Neptün Öziş şöyle aktarmaktadır. "Knoll International, Hadi Bara ve Sadi Öziş'i Paris'e davet eder. Yapılan toplantıda çalışmalar ilgiyle karşılanır ve tasarımların fotoğrafları Amerika'ya Knoll'ün ana merkezine gönderilir. Florance Knoll, tasarımlardan çok etkilenir ve sanatçıları tasarımların patentleri ile birlikte Knoll'ün Chicago'daki merkezine davet eder. Ancak, o günün Türkiye şartları 500 TL karşılığı döviz ile yurtdışına çıkarılmasına izin vermektedir. Tasarımların çizim, fotoğraf ve dokümanları ile İsviçre'de patent işlemlerini tamamlaması ve Amerika'ya gidip işlemlerin yapılması gerekmektedir."(14) İşlemlerin 500 TL karşılığı dövizden daha fazla tutması, patent işleminin çok pahalı olması dolayısıyla sanatçılar yakaladıkları bu şansı değerlendirememişlerdir.

Bu anılardan ülke politikalarının, tasarımcı, üretici / sanayici açısından ne kadar etkili olduğunu anlamak mümkündür. Özgün ürün tasarımının yeterince önemsenmemesi ve üreticilerin tasarıma teşvik edilmemesi, ülkenin bir tasarım politikası geliştirmemiş olmasının bir sonucudur. Oysaki dünya tasarım tarihi literatürüne girmiş olan metal mobilyalardan çok da farklı olmayan bu tasarımların dünya pazarına açılmasının o dönemde Türkiye'deki tasarımın yönü açısından önem taşıdığı kesindir.

"Kare Metal'in belki de en önemli özelliği zorlu koşulları karşısında Knoll gibi önemli bir firmanın ürettiği ürünlere çok yakın ürünler üretmiş olmasıdır. Nitekim Knoll firması atölyenin ürettiği ürünleri beğenerek üretmek istemiş, ancak Türkiye'deki koşullar gereği mümkün olamamıştır."(15) Gerçekten de dönemin uluslararası başarı kazanmış ürünlerine baktığımızda Kare Metal Atölyesi'nde tasarlanan mobilyalara çok benzer bir tasarım anlayışına sahip olduğu görülmektedir. Ancak en önemli fark Kare Metal'in gerek üretim tekniklerinin, gerekse kullanılan malzemelerin ülke koşullarına bağlı olarak son derece ilkel olmasıdır. Bu görsel benzerliğe verilebilecek en iyi örneklerden biri 1952-1953 yıllarında İtalyan tasarımcı Harry Bertoia tasarımı, Knoll üretimi Diamond Chair'dir. En büyük fark ise Diamond Chair'in dönemin yüksek teknoloji ürünü olmasıdır. Sanatçıların bu tasarım görüşüne sahip olmalarını ise Paris'te aldıkları eğitime ve dönemin tasarım eğilimlerini takip etmelerine bağlayabiliriz.

1958 yılında İlhan Koman Brüksel Dünya Fuarı Türk Pavyonu için Akademi'deki görevinden istifa ederek Brüksel'e gitmiştir. Bu fuarda da metal mobilyalar sergilenmiştir. Ertesinde Sadi Çalık Akademi'de İlhan Koman'ın yerine göreve başlamış her ikisi de Kare Metal'den ayrılmıştır. Bu yıldan sonra Kare Metal, sadece Sadi Öziş ile yola devam etmiştir.


Sadi Öziş 1962 yılında Kare Metal'in yanı sıra Akademi hocası Gevher Bozkurt ile Galeri-T isimli dekorasyon ofisi kurmuş, dekorasyonlarında metal mobilyaları kullanmıştır. 1966 yılına kadar bu çalışmaları sürdürmüştür. 1966'da Paris'e giderek mobilya çalışmalarına son vermiştir. Böylece Türkiye'de 1950'li yıllarda başlayan metal mobilya tasarımı ve üretimi macerası sona ermiştir. 1968'lerden sonra ise Türkiye'de metal mobilya sanayi yeni bir gelişim içine girmiştir.

Sadi Öziş üretim yıllarındaki gelişmeleri şöyle özetlemektedir: "Mobilya yapmak için kullandığımız malzeme hep başka amaçla üretilmişti. Örneğin, perşembe pazarında bazen fındık, bazen pirinç eleği üretimi için kullanılan sac levhalardan mobilya yapıyorduk. Elektrik kablosu üretenlere, içinde tel bulunmayan kablolar çektiriyorduk. Çünkü koltuklardaki örgü için gerekliydi. Söğüt dalı, kestane dalı ve hasırdan başka bir şey yoktu. Midye ağı dokuyan kadınlara, iskemle koltuk için özel file yaptırıyorduk. Metal mobilyaya kumaş kaplamak gerektiğinde bile yeni sorunlarla karşılaşıyorduk. Çünkü o güne kadar metal konstrüksiyon üzerine döşeme kaplaması hiç yapılmamıştı. Döşemeci dediğin, ağzına çivileri doldurup ahşap çerçeveye çakıyordu. Dolayısıyla biz metal ve ahşabı birleştirmek için özel çözümler bulmak zorundaydık. Döşemede kullanmak için plastik köpük de yoktu. Ahırkapı semtinde, surların içinde çok ilkel bir atölyede, hurda kauçuk köpüklerden kendine göre garip işlemlerle köpük üretenleri eğitmek zorunda kaldık. Gerçi, bu köpükler bir-iki yıl içinde esnekliğini kaybedip toz gibi oluyordu ama başka çare de yoktu. Boya işi de başlı başına bir sorundu. Türkiye'de selülozik boya bulunmuyordu. Boyayı kurutmak için fırın yoktu. Kuluçka makinelerinde kullanılan ısıtıcı karbon ampullerden yüzlercesini biraraya getirip, kendimize göre bir boya fırını yaptık."(16)

Bu dönem Türkiye'nin en önemli üreticilerinin bile üretimlerine tam olarak başlamamış olduğu düşünüldüğünde bu dönemde malzeme temininin zorluğunu tahmin etmek mümkündür. "Malzeme bulmakta zorluk çeken grup üyeleri piyasadaki eğri büğrü demir çubuk demirleri perşembe pazarındaki bir ustayla anlaşarak tavlatıp haddeden geçirterek düzelttirip sertleştirirler. Düzgün boru bulmak için bambaşka yöntem izlerler. Bulabildikleri tek malzeme su borusudur. Bunun üzerine metal malzemeyi su borularını haddeden geçirip incelterek elde etmeye karar verirler."(17)

İthalatın kısıtlanmasına bağlı olarak, yerli sanayicinin üretmediği, ithal ürünler ülkede yokluğa neden olmuştur. Nitekim Sadi Öziş'in anlattığı, demir boru bile bulamadıkları dönemin, bu kararlarla aynı dönem içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bütün bu bilgiler ışığında, 1950'li yıllarda Türkiye'de henüz endüstriyel ürün tasarımı yokken, ülkeye yeni bir üretim biçimi getirmiş oldukları sonucuna varılmaktadır.

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde pek çok hoca farklı dönemlerde mobilya çalışmaları yapmış, bu mobilyaların birçoğu günümüze kadar ulaşmış ve bazıları halen MSGSÜ'de

kullanılmaktadır. Güzel Sanatlar Akademisi döneminde tasarlanıp üretilmiş Ernst A. Egli, Zeki Kocamemi, Hayati Görkey, Bruno Taut, Mesut Manioğlu ve benzeri gibi hocalara ait mobilyalar, Prof. Önder Küçükerman'ın Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölüm Başkanlığı döneminde sergilenmek üzere büyük özenle araştırılıp, toplanmış, restore edilmiş, fotoğrafları çekilen elli civarında ürün, hocanın emekliye ayrılması ertesinde üniversite yönetimine teslim edilmiştir. Bu ürünler arasında sanatçıların mobilyalarından da bulunmaktadır. Sözü geçen bu mobilyalar Türk tasarım mirası açısından çok önemli ürünlerdir. Bu mobilya tasarımları ele alınırken içinde bulundukları dönemin üretim koşulları ve malzeme temin şartlarını göz ardı etmemek gerekmektedir. Kare Metal Atölyesi Türk tasarım tarihinde üretim açısından ilkleri gerçekleştirmiş önemli bir kilit taşıdır. Son tanığı olan ve 2011'de vefat eden, Sadi Öziş'in, Kare Metal'e ait mobilya tasarımlarının birçoğu oğlu mimar Neptün Öziş tarafından günümüz tekniklerinde tekrar üretilmeye çalışılmaktadır. 2014 yılına gelindiğinde babasının ülke şartları nedeniyle gerçekleştiremediğini başararak sandalyelerden üçü için Knoll ile anlaşma imzalamış ve 1950'li yıllarda tasarlanmış bu oturma elemanlarının uluslararası bir üretici tarafından üretime alınmasını sağlamıştır. Bu ürünlerin üretiminin gerçekleşecek olması günümüzde bile gerçek anlamda dünya tasarım anlayışını yakalayan ürünler olduklarının göstergesi niteliğindedir.

Görseller Sadi Öziş ve Neptün Öziş arşivinden, 2011 yılına ait Sadi Öziş 1953-1967 sergi katalogundan ve Datumm projesinden (www.datumm.org) temin edilmiştir.

NOTLAR

1. Özkaraman Şen, Meltem, 2004, Türkiye'de 1800-2004 Yılları Arasındaki Değişim Süreci İçinde Tasarımı Etkileyen Faktörler: Ve Bir Örnek Olarak Mobilya Üretim Modeli, MSGSÜ FBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.

2. Uzunarslan, Şebnem, 2002, Erken Cumhuriyet Dönemi Konutlarında Mekân ve Mobilya, MSGSÜ SBE, Sanatta Yeterlilik Tezi, İstanbul.

3. Asatekin, Mehmet, 1999, "Endüstri Tasarımı ve Cumhuriyet Türkiyesi", Cumhuriyetin Renkleri, Biçimleri, (ed.) Ayla Ödekan, Türkiye İş Bankası Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, ss.136-143.

4. Küçükerman, Önder, 1998, "Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye'ye Mobilya Tasarımının Değişimi", Tombak, sayı:23, ss.3-10.

5. Küçükerman, Önder, 1995, "Türk Tasarım Tarihinde Öncü Akademililer ve İlk Tasarımları: Metal- Heykel Mobilyalar", Art Dekor, sayı:32, ss.138-142.

6. Öziş, Sadi, 2011(a), söyleşi: Meltem Özkaraman Şen.

7. Küçükerman, 1995.

8. Öziş, 2011(a).

9. Öziş, Neptün, 2011(b), "Türk Tasarım Tarihinde İlk Metal Mobilya Üretim Atölyesi: Kare Metal", Endüstride, Tasarımda, Eğitimde 40 Yıl, Sempozyum Bildiri Kitabı, MSGSÜ Yayınları, İstanbul, ss. 327-338.

10. Gezer, Hüseyin, 1984, Cumhuriyetin 60. Yılına Armağan Cumhuriyet Dönemi Türk Heykeli, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, ss.162-164.

11. Öziş, Sadi, 2008, söyleşi: Meltem Özkaraman Şen.

12. Sönmez, Mustafa, Baydar, Oya, 1999, "75 Yılın Sanayileşme Politikaları", 75 Yılda Çarklardan Chip'lere, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.

13. Öziş, Sadi, 2003, söyleşi: Meltem Özkaraman Şen.

14. Öziş, 2011(b).

15. Öziş, 2011(a).

16. Küçükerman, 1995.

17. Ayyıldız, Dilek, 2008, "Türkiye'de İlk Metal Mobilya Tasarımları ve İlhan Koman", Evdeyiz, sayı:3, Boyut Yayınları, ss.100-103.

Bu icerik 5621 defa görüntülenmiştir.