391
EYLÜL-EKİM 2016
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Tını
    Esra Sakınç, Dr., Mimar

  • Divalar Gitmez
    Şengül Öymen Gür, Prof. Dr., Beykent Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Cerattepe’nin Işığı Ülkeyi Aydınlatıyor

Bedrettin Kalın, Avukat, Artvin Barosu, Yeşil Artvin Derneği YK. Üyesi, TBB Çevre Komisyonu Üyesi

Madencilik faaliyetiyle ilk olarak 1993 yılında tanışan Cerattepe’de, direniş hâlâ sürüyor. Yeşil Artvin Derneği’nin öncülüğünde yürütülen mücadelenin içinde olan yazar, yaşanan tüm süreci ve gelinen noktayı aktarıyor. Madene “olur” veren ÇED Raporuna ilişkin olan davanın duruşması ise 19 Eylül’de.

Neredeyse son 20 yıldır artık bu ülkede darbe olmaz diye diye nihayet yeni bir darbeyi de görmüş bulunuyoruz. Alışkın olduğumuz türden değil bu darbe girişimi, silahlı bir gücü kullanma cüretine erişen, ülkenin bütün idari yapısını adeta işgal eden bir grubun, bununla yetinmeyerek iktidarı da alma teşebbüsü. Söylenecek çok şey, daha açığa çıkmamış birçok ayrıntı var bu acemi darbe girişimine ilişkin. Elbette tarih bir gün bunları yazacak. Ancak bu günden söylenebilecek şeylerden birisi elbette alışkın olmadığımız darbeye yine alışkın olmadığımız bir direnişin karşı koymuş olmasıdır. Gerçekten de Temmuz 15’ini 16’sına gece tanklara, savaş uçaklarına direnen bir halk, belki de bundan sonraki bir darbe girişiminin en büyük sorunu olacaktır. Sonraki günlerde demokrasi talepleri kuşkulu olsa da seçilmiş siyasi iktidarın darbeyle devrilmesine engel olmak için insanlar silahlı bir güce karşı direndi, barikat kurdu, araçlarıyla askeri birliklerin önünü kapattı ve günlerce milli irade nöbetleri tuttu. Eksik de olsa insanlar Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıktı, eşit ve özgür bir ülkede yaşamak için gerektiğinde direnmenin zorunlu olduğunu gösterdi. Siyasi iktidar ve Cumhurbaşkanı da daha ilk günden başlayarak Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkmak için halkı sokağa ve direnmeye çağırdı, bu durum yaklaşık bir ay sürdü. Darbeyi direnen ve sokağa çıkan halk önledi bile denebilir.

Ancak bu darbe girişiminden daha 5 ay önce 15/16 Şubat’ta başlayan olaylarda da Artvin halkı sokağa çıkmış, bu kez yaşam haklarını savunmak için zulme karşı direnmiş, yolları ve meydanları doldurmuş, araçlarıyla yolları kapatmış, doymak bilmez bir kâr hırsı ile yaşamı yok etmek isteyen bir maden şirketine karşı canlarını ortaya koymuştur. Artvin halkının bu meşru mücadelesi yedi ilden getirilen jandarma ve polis gücüyle bastırılmaya çalışılmış, bu haklı mücadele bütün ülkeye mal olmuş, her ilde Cerattepe’ye destek eylemleri yapılmıştır. O gün doğanın ve halkın yaşam haklarını savunmak için sokağa çıkan ve direnen insanları biber gazıyla, plastik mermi ile bastırmaya çalışan bir yönetim anlayışının, bu gün demokrasiyi kurtarmak için halkı her akşam sokağa çağırması ironik olmakla birlikte doğru mücadele biçimini göstermiş olması açısından da elbette çok önemlidir.

Yine 2015 yılı Haziran ayında Cerattepe ÇED Olumlu kararının iptali için açmış olduğumuz davayı kazandıktan sonra hukuk tanımazlıkla yeni bir ÇED raporuna dayanarak Cerattepe’ye çıkma girişimini engellemek için Artvin halkı Cerattepe’de 1.750 metrede tam 245 gün 24 saat gece gündüz kar altında nöbet tutmuş, ülkenin dört bir yanından doğaya saygılı insanlar bu nöbet yerini ziyaret etmiştir. Yaşamın ve doğanın haklarını korumak için 245 gün nöbet tutanlara kuşkuyla bakanların bugün demokrasiyi korumak için halkı nöbete çağırmaları da elbette meşru direnme hakkını kullanmanın önemi ve yöntemi için büyük önem taşımaktadır. Artık yaşam hakkını savunan insanların sokakta barışçıl direniş ve eylemlerini hiçbir güç yasadışı olarak yaftalayamayacaktır. Zulme karşı direnişin bir hak olduğu anlaşılmış ve bütün toplum kesimlerince ve ülkeyi yönetenlerce kabul edilmiştir. Ülkeyi yönetenlerin yeni kabullendiği bu gerçeği, Artvin halkı Cerattepe’de son bir yıl içerisinde yaşama geçirmiş, bu mücadele ile bütün ülkeye örnek olmuştur. Bu örnek mücadeleyi kısaca anımsatmakta gelecek açısından da büyük yarar vardır: Cerattepe bölgesinde madencilik faaliyetleri Bergama ile aynı tarihlerde 1993 yılında başlıyor. Şehir merkezinden biraz uzakta orman içerisinde bir yerde arama faaliyetlerinden önce halkın pek haberi olmuyor. Ancak sondajlardan kaynaklanan bazı çevresel etkiler nedeniyle halk durumdan haberdar oluyor ve 1995 yılında Yeşil Artvin Derneği kuruluyor. Bundan sonraki 20 yıllık mücadele bu derneğin öncülüğünde yapılıyor. 1990’lı yıllar Kanadalı Cominco Madencilik dönemi olarak geçiyor ve Artvin halkının bir bütün olarak mücadelesi ve siyasilerin halkın tepkisine olumlu yaklaşmasıyla önemli bir zarar verilmeden geçiriliyor. Cominco Madencilik ruhsat haklarını 2002 yılında yine Kanadalı Inmet Mining’e devir ediyor ve ikinci dönem başlıyor. Inmet Mining’in Cerattepe’de galeri çalışmasına başlaması ile çevresel etkiler yeniden ortaya çıkıyor ve ilk kez Yeşil Artvin Derneği ile Artvin Barosu tarafından ruhsatın iptali için dava açılıyor. Yapılan yargılama sonunda Rize İdare Mahkemesi’nin verdiği iptal kararları Danıştay tarafından da onaylanıyor ve maden şirketi 2009 yılında madencilik konusunda Artvin Halkını ikna edemeyeceklerini anladıklarını belirterek Artvin’i terk etme kararı alıyor.

Cerattepe’de üçüncü dönem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın 2012 yılında Cerattepe ve Genya Dağı ruhsat alanlarının yeniden ihale edileceğini ilan etmesi ile başladı. Mahkemenin iptal kararı vermiş olduğu alanlar olduğu için, nasıl bu karar yeniden alınabilir diye düşünen bizlere yapılan açıklama hukuk adına içler acısıydı: İptal kararları ile alanlar boşa çıkmıştı, bu nedenle boşa çıkan bu alanlar yeniden ihale edilebiliyordu.

Şaşırtıcı olan sadece bu değildi, bir diğeri ihale şartnamesinin tek bir şirketi işaret etmesiydi. Sadece şirketin ismi yoktu ama kim olduğu belliydi. İhaleye katılım şartı olarak yılda 500.000 ton tüvenan ve 10.000 ton blister metal üretecek tesis sahibi olmak gerekiyordu. Soruldu Bakana kimin var böyle tesisi diye, hemen cevap geldi: Bu şartı taşıyan Türkiye’de tek tesis vardır, o da Samsun’da bulunan Cengiz İnşaat’ın sahibi olduğu Eti Bakır Tesisleri’dir. Bir ihale yapılıyordu ve ihale katılım şartını taşıyan tek bir şirket vardı. İhaleye fesat karıştırmanın en bariz örneğiydi. Suçtu. Ancak ortaklar çok güçlüydü, hukuk yoktu, sınır tanımıyorlardı. İhaleyi böyle aldılar ve Cengiz İnşaat dönemi böyle başladı. İhalenin iptali davamız ise ihalenin tarafı olmadığımız gerekçesiyle reddedildi.

Maden şirketi 2013 yılında birçok değişiklikten sonra ÇED Olumlu kararı alınca 283 kişi ile birlikte bu kararın iptali için dava açıldı. 2014 yılı Temmuz ayında yapılan keşiften sonra rapor düzenleyen 7 bilim insanı 35 sayfalık raporlarında çok kesin ifadelerle, “Artvin halkının bir tercihle karşı karşıya olduğunu, ruhsat alanının ve şehir merkezinin ya bu haliyle korunacağını ya da madenciliğe açılacağını, ikisinin birarada olamayacağını, alınması düşünülen tedbirlerin esasen riski ortadan kaldırmasının mümkün olmadığını” belirtti. Bilirkişilerin bu raporundan sonra Rize İdare Mahkemesi 2014 yılı sonunda ÇED Olumlu kararının iptaline karar vermiş ve bu kararında projenin uygulanması halinde Artvin şehir merkezinin ve korunan alanların yaşam alanı olmaktan çıkacağına karar verdi. Mahkeme kararı esasen ÇED raporundaki eksikliklerden ve bunların tamamlanması gerektiğinden bahsetmemiş madencilik için seçilen alanın yanlış olduğunu, bu alanda madencilik yapılamayacağını belirtti. Davalılar tarafından mahkeme kararı temyiz edildi, kararın yürütmesinin durdurulması da talep edildi, ancak Danıştay 14. Dairesi bu talebi de 2015 yılı Mayıs ayı itibariyle reddetti. Danıştay ilgili dairesinin temyiz incelemesi tamamlanıp 2016 yılı Temmuz ayında onama kararı tarafımıza gönderildi. Artık kesinleşmiş bir iptal kararı vardı.

Mahkeme kararının kesinleşmesi beklenirken maden şirketinin yeni ÇED raporu hazırlığı içinde olduğu duyuldu, nihayetinde 11.06.2015 tarihinde yeni ÇED Olumlu kararı askıya çıkarıldı, yeni dava süreci de bu şekilde başladı. Ancak yeni ÇED raporunun ÇED prosedürüne bağlı olmaksızın eski Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılan 2009/7 Genelgesi kapsamında hazırlandığı anlaşıldı.

Bu süreçte hukuka uygun bir şey bulmanın imkânı olmamakla birlikte, hukuk devletine ve hukuka olan inancın sarsılmasına yol açan uygulamalardan en başta geleni bu genelgedir. Genelge ile bütün evrensel hukuk kuralları yok sayılmış, mahkeme kararları geçersiz kılınmıştır. Öyle ki ilin Valisi bile bu genelgeye göre hazırlanan ÇED raporundan sonra “Şimdi siz o mahkeme kararını alın çöpe atın” demiştir. Düşününüz ki bir idari işlem yapılıyor, bu işlem yargısal denetimden geçsin diye dava açılıyor, bağımsız mahkemeler bu işlemin hukuka aykırı olduğuna karar veriyor. İptal edilen idari işlemi yapan idare bu kez yeni bir işlem yaparak mahkeme kararını yok sayan, işlevsiz kılan, yargı erki ile dalga geçen bir karar alabiliyor.

Sözü edilen Genelge tümüyle hukuka aykırı olmakla birlikte buna rağmen özünde Cerattepe dosyası için uygulanması imkânsız bir genelgedir. Bu genelgeye göre bir mahkeme kararı ile bir ÇED Olumlu kararının iptal edilmesi halinde mahkeme kararında belirtilen “bir ya da birkaç eksikliğin” tamamlanması halinde bu rapor ÇED prosedürü izlenmeden doğrudan Bakanlığa sunulur, tabi yeniden ÇED Olumlu kararı verilir. Oysaki yukarıda anlatıldığı üzere Rize İdare Mahkemesi Cerattepe ÇED raporunda bir ya da birkaç eksiklikten bahsetmemiş, bu alanda madencilik yapılamayacağına, alınacak önlemlerle riskin ortadan kaldırılamayacağına karar vermiştir. Cerattepe projesine yeniden ÇED Olumlu kararı vermek için Genelgedeki hukuksuzluk bile yetmeyecektir. Buna rağmen Bakanlık bazı kurumların olumsuz görüşlerine rağmen ÇED Olumlu kararı vermiş ve askıya çıkarmıştır.

Hukuksuzluk çok açık olmasına rağmen, 11.06.2015 tarihindeki askı tarihinden sonraki 1 ay içerisinde yeni dava açmak için hazırlıklara başlandı. Hem önceki davanın yürütmeyi durdurma kararı devam etmekteydi, hem de yeni ÇED’in yargısal denetimden geçmesi gerektiğini düşündüğümüzden bu dava ile ilgili hazırlıklarımızı yapmaktaydık. Ancak maden şirketinin acelesi vardı. Seçimler yapılmıştı ve siyasi iktidarın durumu belirsizdi, bu karmaşada bazı izinleri almaları gerekiyordu, 2015 yılı 16 Haziranında bir gün içerisinde baskıyla ve elden takip edilerek oluşturulan raporlarla orman tahsis izinleri tamamladı ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun imzalaması için maden şirketi yetkililerine elden verilen izin belgeleri aynı gün Ankara’ya götürülerek 1 günde Bakana imzalatıldı.

Talebimiz yeni dava sürecinin beklenmesiydi. İlin Valisine buradaki hukuksuzluğu anlattık ve sadece dava açmamızı bekleyin dedik. Valinin söylediği hukuk devleti adına utanç vericiydi: “Önceki kararı alın çöpe atın, ben maden şirketinin güvenliğini sağlamak zorundayım, istedikleri anda maden alanına çıkabilirler”. Bir Vali nasıl olur da 25.000 kişinin sağlığını ve güvenliğini düşünmez de bir maden şirketinin güvenliği ile bu kadar ilgili olur diye merak ediyorduk. Çok geçmeden, Valilik makamının maden şirketinden Artvin Günleri düzenlemek adı altında bağış kabul ettiğini öğrendik. Buna elbette Artvin halkı büyük tepki gösterdi. Yeşil Artvin Derneği’nin basın açıklaması çağrısına 4.000 kişi katıldı ve tarihinde ilk kez Artvin Caddelerinde “Vali İstifa” sesleri yankılandı.

Maden şirketinin aldığı izinlerle Cerattepe’de tahsis edilen orman alanlarını teslim almak üzere alana çıkma girişiminin öğrenilmesinden sonra Yeşil Artvin Derneği öncülüğünde yapılan toplantılarda Cerattepe’de orman kesiminin ve maden şirketinin alana çıkmasının önlenmesinin yaşamsal önem taşıdığı, çevreyi korumanın her vatandaşın görevi olduğu temel ilkesinden hareketle ve görev bilinciyle Cerattepe’de nöbet tutmaya başlama kararı verildi. Elbirliğiyle nöbet kulübesi yapıldı, daha sonra kış koşullarına hazırlanan ve büyütülen nöbet kulübesinde Artvin halkı 245 gün gece gündüz günde 2 vardiya halinde nöbet tuttu. Bu dönemde jandarma korumasıyla gelen maden şirketi 3 kez ruhsat alanına çıkmaya teşebbüs etti, üçünde de geri çevrildi. Alana çıkan her araç denetlendi, alanın bütün güvenliği Artvin halkı tarafından sağlandı.

Bu arada dava hazırlıklarımız tamamlandı, 1 aylık süre dolmadan 751 kişi tarafından 61 avukatın görev aldığı Cerattepe davası Türkiye’nin en büyük çevre davası olarak açıldı. Davacılar arasında Türkiye Barolar Birliği ile TMMOB’ye bağlı birçok Oda, siyasi partiler, meslek odaları, sendikalar, çevre örgütleri, Artvin Dernekleri yer aldı. Bu dava açıldıktan sonra yürütmeyi durdurma konusunda karar verilmesini beklerken Rize İdare Mahkemesi’nin iki hakiminin yetkileri alındı, hakim güvencesi yok sayıldı, Cerattepe’nin önceki iptal kararını veren hakimler açıkça cezalandırıldı. Hukuka olan inancımızı kaybetmemek için çok çaba göstermemize rağmen, hukukun bu kadar araçsallaştırıldığı, doymak bilmez kâr hırsı için hukukun ayaklar altına alındığı, kurumların baskı altına alındığı, yasaların bir günde ihtiyaca binaen değiştirildiği, bunun yetmediği durumlarda hakimin sürüldüğü bu kadar karanlık bir dönem daha önce yaşamadığımız çok açıktır.

Yargısal süreç bir yandan devam ederken ve halen geçerli olan bir yürütmeyi durdurma kararı var iken, 15 Şubat 2016 günü maden şirketinin devletin silahlı güçlerinin desteği ile bir kez daha Cerattepe’ye çıkma girişiminde bulundu. Bu girişimin duyulması ile şehir merkezinin hemen üzerinde toplanan halk bu yasa dışı girişimi engellemeye çalıştı. Ancak gece boyunca Artvin’e 7 ilden getirilen polis ve jandarma gücü yığılmıştı. Halk araçlarıyla yola park etti ve madencilere engel olmaya hazırlandı. Milletvekilleri de alandaydı ve ilin yöneticilerine yapılanın bir hukuksuzluk olduğu anlatılmaya çalışıldı. Gerçekten de maden şirketinin Cerattepe’ye çıkması için zorunlu olan izinlerin alınmamış olduğu biliniyordu. Emniyet güçlerine bunun suç olduğu anlatıldı, ülkenin ve halkın güvenliğini sağlamakla görevli olan emniyet güçleri bir şirketin kâr hırsının bekçisi haline getirilmişti. İlin Valisi safını zaten daha önceden belirlemişti. Görüşmelerden bir sonuç alınamadı ve polisin öğlen saatlerinde yoğun biber gazı ve plastik mermi saldırısı başladı. O güne kadar Artvin halkı biber gazını görmemiş, bilmemişti. Çok yoğun ve acımasız bir saldırıydı, ancak halk direndi tekrar aynı yerde toplandı. İkinci gün jandarma destekli saldırı çok daha ağır oldu. Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın Valilik önündeki açlık grevi de Vali’nin tutumunu değiştirmedi, bütün gün süren olaylardan sonra polis ve jandarma desteğinde maden şirketinin iki konteyneri ile bir iş makinası ruhsat alanına çıkarıldı. Bu iki günden sonra yaşananlar bütün ülke kamuoyuna yansıdı ve birçok ilde destek eylemleri yapıldı. İzleyen hafta sonu yapılacak etkinliklere katılmak için birçok ilden yola çıkan araçlar yol boyu polisin engellemesi ile karşılaştı. Ankara’dan gelen araçlar 12 kez, İstanbul’dan gelen araçlar 16 kez yolda durdurularak arandı, GBT sorguları yapıldı, yine engel olunamayınca Hopa Dağı’nda yolu kesen emniyet güçleri yasa dışı olarak, Artvin’e gelen doğaseverlerinin üzerlerine biber gazı ile saldırdılar ve geçişlerini engellediler. Basın açıklamaları, yürüyüşler günlerce sürdü.

Bu arada Cerattepe olayları dünyanın birçok yerinden izlenmeye başlandı ve siyasi iktidar da bazı açıklamalar yapmak durumunda kaldı. Ancak yapılan, gerçeği yansıtmayan açıklamalar nedeniyle sayın Başbakan’ın yanlış bilgilendirilmiş olma durumu değerlendirilerek kendisine doğruları anlatmak üzere görüşme talebinde bulunuldu. Bu görüşmede kendisi ile birlikte 5 Bakana hukuksal durum ve çevresel etkiler ayrıntılı olarak anlatıldı. Sayın Başbakan bu konuşmaların sonunda daha önceden almış olduğu bir kararı bildirerek yargı kararı verilene kadar Cerattepe’de bir çalışma yapılmayacağını duyurdu. Siyasi iktidar halen bu sözünün gereğini yerine getirmektedir. Cerattepe’de bu güne kadar bir çalışma yapılmamıştır.

Sürmekte olan dava kapsamında meydana gelen olaylarda dikkate alınarak 14 Mart 2016 günü keşif yapılmasına karar verildi. Bu tarihte yapılan keşifte Cerattepe’de keşif heyetine konu bütün ayrıntıları ile anlatıldı, ülkemizin dört bir yanından katılan avukatlar ile bilim adamları bütün hukuksal ve bilimsel doğruları anlattılar. Binlerce Artvinli bu keşfi büyük bir sükûnet ve onurlu bir duruşla izledi. Ancak 3 ay sonra verilen bilirkişi heyeti raporu bilim adına utanç verici bir rapor oldu. Mahkemenin özenle seçtiği bu kişiler, bugüne kadar verilen onlarca raporu, önceki davadaki bilim adamlarının raporlarını incelemeden, ÇED raporundan kopyaladıkları bölümleri raporlarına aktararak bunun yeterli olduğunu söylemekle yetindiler. İlk kararı veren mahkeme heyetinin dağıtılmasından sonra bunları bekliyorduk, ama bilim adına bu yaşananlar beklentilerimizin de altındaydı. Son olarak bu raporun gelmesinden sonra itirazlarımızı da bildirdik. Mahkeme 19 Eylül 2016 günü duruşma yapılacağını bildirdi.

Son günlerde yaşanan darbe girişiminin en büyük kazancı aslında laik demokratik hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün ne kadar yaşamsal olduğunu göstermesi oldu. İktidara yönelmiş siyasal İslamın ülkeyi nasıl bir felakete sürüklemekte olduğunu hep birlikte görüyoruz. Laik bir hukuk sisteminin, hukukun üstünlüğünün ve bağımsız yargının önemini kavramak için bu acıların yaşanması zorunlu olmasa da, yaşananlardan hiç olmazsa bu dersi çıkarmış olmamız gerekir. Bu anlamda elbette yaşamın ve doğanın haklarını büyük bir özveriyle savunmaya çalışanlar olarak bu ülkenin hukuk sisteminden adalet bekliyoruz. Adaletin devletin temeli olduğu sözünün bir duvar süsü değil demokratik, özgür ve barış içindeki toplumsal yaşamın vazgeçilmez şartı olduğunu yaşayarak görüyoruz. Bu nedenle elbette 19 Eylül’de yapılacak duruşmada adalet arayışımızı sürdürüyoruz. Bütün ülkedeki çevre dostlarını, doğaseverleri ve Artvinli hemşerilerimizi, bu davada taraf olan sivil toplum kuruluşlarını ve ilgili Oda temsilcilerini bekliyoruz. Bu dava sadece Artvin halkının değil yaşama sahip çıkanların, özgürlüğün ve barışın davasıdır.

Ancak elbette darbe girişiminden önce Yargıtay Başkan vekilinin yargıya güvenin % 20’lere düştüğü ve bu cenazenin kaldırılması gerektiği sözünden hareketle ve Cerattepe projesi ile ilgili ilk ÇED iptal kararını veren mahkemenin dağıtıldığı ve cezalandırıldığı gözetildiğinde, bilirkişi raporlarındaki bilimdışılık gözler önündeyken davamızı bu mahkemelere emanet edecek kadar saf değiliz. Mahkemenin kesinleşmiş bir iptal kararı var iken bin bir türlü oyunla verilecek bir başka kararı asla kabul etmeyeceğiz. Bu son darbe girişiminden önce yaşam hakkının meşru savunma biçimleri konusunda bütün ülkeye örnek olduğumuz gibi bundan sonra da yaşam hakkımızı her koşulda savunmaya devam edeceğiz.

Bu arada bir darbe girişiminin tozu dumanı ve olağanüstü koşulları bahane edilerek ve bundan yararlanarak son günlerde çevresel etkileri büyük düzenlemeler yapılmasını da kaygı ile izliyoruz. Bir yandan Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımının hızlandırılması kararlaştırırken bir yandan 3. nükleer santral anlaşmalarının yapılması, çevre mevzuatının yeniden düzenlenmesi ile daha darbenin bastırılmasının hemen arkasından yatırımcıların önünün açılacağının belirtilmesi siyasi darbenin önlenmekle birlikte doğaya yapılan darbenin devam ettiğini göstermektedir. Ancak yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey varsa, o da yaşam haklarının savunulması ve zulme karşı direnişin meşru bir hak olduğudur. Bu hakkı kullanmada ustalaşacağımız günler yakındır. Her yurttaş bu mücadelede yerini almalıdır.

Artvin halkının Yeşil Artvin Derneği öncülüğündeki mücadelesi aralıksız devam ediyor. Cerattepe mücadelesi Artvin halkının 20 yıllık onurlu direnişinin adı olarak ülkemizin çevre hareketinde önemli bir yer ediniyor. Ülkemizde ne kadar çevre mücadelesi varsa bugün bütün bu mücadelelerin kalbi Cerattepe’de atıyor. Cerattepe’deki her başarı ve zalimlerin her geri dönüşü ülkenin çevre mücadelelerine bir sevinç kaynağı oluyor. Artık Cerattepe’de yükselen aydınlık ses bütün ülkeye yayılıyor:

CERATTEPE GEÇİLMEZ

ARTVİN HALKI YENİLMEZ

Bu icerik 2111 defa görüntülenmiştir.