391
EYLÜL-EKİM 2016
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Tını
    Esra Sakınç, Dr., Mimar

  • Divalar Gitmez
    Şengül Öymen Gür, Prof. Dr., Beykent Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
KENTSEL DÖNÜŞÜM

Kırsal Soylulaştırma: Soylulaştırma Sürecinin Kırsaldaki Yansımaları

Sevinç Bahar Yenigül, Dr., Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Sosyo-ekonomik değişimlerin kent nüfusunun tercihlerini etkilemesiyle kitlelerin kent içinde farklı bölgelere taşınması hızlı bir sosyo-mekânsal değişimi tetikliyor. Yerel yönetimlerin kontrolü olmaksızın yaşanan bu değişimlerin kırsal alandaki yansımalarını “kırsal soylulaştırma” kavramı üzerinden değerlendiren yazar, Ankara’nın güneydoğu kesimindeki “kentsel dönüşüm ve gelişim” adı altında yürütülen projelerin kentsel mekâna etkilerini tartışıyor.

SOYLULAŞTIRMA KAVRAMI

Uluslararası yazın incelendiğinde soylulaştırma kavramının ilk olarak 1964 yılında İngiliz sosyolog Ruth Glass tarafından tartışmaya açıldığı görülmektedir. Glass, üst sınıfların Londra’nın çöküntü alanlarında yarattığı fiziksel ve sosyal değişimi ortaya koymuş, soylulaştırma kavramını, kentsel mahallelerde üst sınıfların alt ya da işçi sınıflarıyla yer değiştirmesinden kaynaklı bir dönüşüm süreci olarak açıklamıştır. Daha sonra kavram ortak görüşler doğrultusunda kabul görmüş ve soylulaştırma süreci “sosyo-ekonomik statü gruplarından üst grupların alt gruplar ile yer değiştirmesi ve bu yer değiştirme ile bölgenin sosyal, ekonomik ve mekânsal yapısındaki değişim” şeklinde tanımlanmaya devam etmiştir.(1) Glass’ın 1964’te kullanmaya başladığı “soylulaştırma” kavramı 1970’ler ve 1980’lerin başına kadar kentsel alanlardaki değişimi açıklamakta kullanılmıştır.(2) Soylulaştırma kavramına yönelik tartışmalar devam ederken, kavramın kapitalizm kavramıyla bir arada tartışılması gereken bir konu olarak ele alınması ve kapitalist toplumlarda yaratılan eşitsiz gelişme olgusunun bir sonucu olarak görülmeye başlanması gerektiğine işaret edilmiştir.

Kapitalist sistem, yapısı gereği kâr ve rekabet ekonomisi üzerine kurgulanmaktadır. Kapitalist üretim ilişkileri bağlamında kentler ve kentsel mekân önem kazanmakta kentsel alanlarda yapılan yatırımlar hızla artmaktadır. Yatırım ve kâr arayışı içinde yatırımın mekâna yapılmasıyla birlikte gayrimenkulün önemi artmakta; lüks konut, ofis ve alışveriş merkezleri gibi kullanımlarla yaratılmaya çalışılan tüketim unsurları değişen tüketim ve yaşam biçimiyle yeni orta sınıfa sunulmaktadır.(3) Kentsel projeler daha çok kentin varsıl gruplarına hitap etmekte, günümüz kentsel politikalarının kentsel mekânı varsıl gruplara yönelik yeniden üretmesiyle birlikte soylulaştırma sürecini farklı bir biçimiyle desteklediğini göstermektedir. Dolayısıyla bu sürecin aslında soylulaştırma kavramıyla birlikte düşünülmesi gerektiği tartışmalarını da gündeme getirmektedir. Günümüz kentsel politikalarıyla birlikte değerlendirildiğinde, soylulaştırma kavramının da bir değişim içinde olduğu söylenebilir. Soylulaştırma kavramının değişmeye başladığı ve çeşitlendiğine yönelik görüşler ortaya atılmaktadır.(4) Bu görüşler soylulaştırma sürecinin üç dönemde değişiklik gösterdiğini belirtmektedir. 1950-1973 yıllarını kapsayan ilk dönemde soylulaştırma sürecinin tek tek ve dağınık şekilde özellikle kent merkezlerinde gerçekleşen bir süreci kapsadığı ve bu dönemde devletin belli bölgelerde dönüşümü desteklerken, bir yandan da spekülatif kira artışlarına engel olacak koruyucu yasalar oluşturduğu belirtilir. Sürecin ikinci döneminde (1974-1988) soylulaştırmanın coğrafi olarak yaygınlaşmaya başladığı, Avrupa sonrasında diğer kıtalarda da görüldüğü ve daha çok sermayenin elinde şekillenen bir sürece dönüştüğü belirtilmektedir. Doksanlardan sonra ise hem sermayenin ölçeğinin büyüdüğü ve devletin doğrudan girişimci rolü üstlendiği, hem de soylulaştırmanın coğrafi olarak dünyada yaygınlaştığı üçüncü dönemine girdiği belirtilmektedir. Bu son dönem devletin süreçte en etkili aktörlerden biri olması nedeniyle “devlet eliyle soylulaştırma” süreci olarak tanımlanır. Soylulaştırma sürecindeki değişim sadece aktörler açısından değil, aynı zamanda kentteki konumlanmasında da farklılaşmaya başlamıştır. Doksanlı yıllara kadar daha çok kent merkezindeki alanlara konu olan soylulaştırma, doksanlarla birlikte kentin çeperlerinde, kırsal alanlarında konu edilmeye başlamıştır. Soylulaştırma kavramı kırsal alanda “kırsal soylulaştırma (rural gentrification)” kavramıyla birlikte tartışılmaya başlanmış, literatürde yeni bir çalışma alanını oluşturmuştur. (Resim 1)

KIRSAL SOYLULAŞTIRMA: SOYLULAŞTIRMA SÜRECİNİN KIRSALA ETKİSİ

Kentsel alan kaynaklı göçlerle kırsal alanlarda “kırsal rönesans” olarak tanımlananan yeniden bir yapılanma süreci yaşanmaktadır. 1970’li yılların ortalarından itibaren özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika gibi Batılı ülkelerle Avustralya’da kırsal alanlarda demografik bir büyüme gözlenmiştir. Hızlı bir nüfus artışı gözlemlenen kırsal yerleşimlerdeki bu büyüme kırsalın kendi içindeki nüfus büyümesiyle değil, yerleşimlerin kentsel alanlardan aldıkları göç ile açıklanmıştır. Literatürde “tersine göç” olarak tanımlanan bu süreç, kırın kentleşmesi olarak da değerlendirilmektedir. Bu büyümeyle kırsal alanlarda başta konut olmak üzere yapılı çevrenin inşası artmaktadır. Yeni orta sınıfın kırsal yaşam ve kırsal peyzaja olan özlemindeki artışla birlikte kırsal alanda bu tür gelişimlerin daha da artacağı öngörülmektedir. Doğayla bir arada yaşama isteği ve ikinci konut talebi kırsal alandaki konut taleplerinde artışa neden olmakta; bu yeni eğilime ek olarak kentsel kaynaklı göç, bu göçün kırsalda oluşturduğu konut stoğu ve bu talebin arazi piyasasında yarattığı değişim kırsal alanlarda sosyo-ekonomik ve mekânsal dönüşüme neden olmaktadır. Kırsal alanda yaşanan bu dönüşüm “kırsal soylulaştırma” kavramıyla açıklanmaktadır.(5)

Kırsal soylulaştırma kentsel soylulaştırma çalışmalarına kıyasla daha yeni bir kavram olarak tartışılmaya başlanmıştır. Kırsal alan konularında çalışma yapan bazı araştırmacılar tarafından ilgi görmektedir. Konuyla ilgili literatür incelendiğinde Amerika, İngiltere, İspanya, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde konunun güncel konular arasında tartışılmaya başlandığı görülmektedir. Bu çalışmalarda kırsal soylulaştırmanın göstergeleri olarak; kırsaldaki sosyo-ekonomik yapıdaki çeşitlilik, kültürel ve doğal değerler üzerindeki etki, oluşan spekülasyon ve özel sektör yatırımlarıyla yaratılan değer artışı ve kırsal alanın yeni orta sınıfın göçüne maruz kalmasıyla birlikte nüfus artışı gösterilmektedir. Bu çalışmalarda kırsal soylulaştırmanın nedenleri ve sonuçları tartışılmış; ekonomik yeniden yapılanma, esnek çalışma sistemlerinin yaratılması, geleneksel sektörlerde istihdamın azalması, yaşlanmayla birlikte çalışabilir nüfusta azalma, boş zamanların değerlendirilmesi ve ikinci konut arzı, banliyö yaşamından hoşnutsuzluk ve yaşam kalitesi yüksek kırsal çevrede yaşama isteği sürecin önemli etmenleri olarak gösterilmiştir. Yeni orta sınıfın yaşam biçimini tanımlayan ve yukarıda bahsi geçen etmenlerin kırsal alanlarda değişen konut arzında değişime neden olması, yeni gelenlerle yerli nüfus arasında bir sınıfsal ayrışmaya neden olması ve bu sürecin özellikle İngiltere, İspanya, Almanya ve Avustralya gibi birçok sanayi sonrası toplumlarında soylulaştırma sürecinde rol oynadığı sonucunu ortaya koymuşlardır.(6) Soylulaştırma kavramının, yeni gelen nüfus ile oluşan sınıfsal ayrışma ve sosyo-ekonomik etkiler üzerinden tartışılması gereği görüşünden yola çıkılarak kırsal soylulaştırma kavramı; kırsal alanın farklı sosyo-ekonomik statüdeki gruplar tarafından tercih edilmesiyle birlikte oluşan yeni yapı stoğu, sosyo-mekânsal yapıdaki değişim sonucu kırsal alanda ve topluluklarda yerleşimin temel karakterinin ve niteliğinin değişimi olarak açıklanmış, orta ve üst sınıfların kırsal alanlara göç etmesiyle birlikte geleneksel kırsal toplulukların etkilendiği belirtilmiştir.

Kırsal soylulaştırma konusunda yapılan sınırlı sayıda çalışmaların sonuçları incelendiğinde bu çalışmaların bulgularında sürecin önemli nedenleri arasında; kentsel yayılma, doğayla birlikte yaşama isteğinde olan grupların ve emekli nüfusun kırsal alana göçü gösterilmiştir. Bu çalışmalar kırsal alanlarda konut üretiminde artışın gözlendiği, oluşan taleple birlikte gerek konut ve gerekse arsa ve arazi fiyatlarında artışa neden olduğu ve bunun sonucunda da alandaki yerli / yerleşik nüfusun alım gücünün üzerinde bir değer artışı yaratıldığı sonucu ortaya konmuştur. Bu çalışmalardan çıkan diğer bir sonuç ise, kırsal alanda yaşanan bu değişimin kırsal toplulukların yaşam biçimleri, gelenek ve kültürleri üzerinde olumsuz etkiler yarattığı, yerel kültürün yeni gelenlerle birlikte bir suburb kültüre doğru değişim gösterdiği belirtilmiştir.(7)

KIRSAL ALANDA SOYLULAŞTIRMA SÜRECİNİN ANKARA KENTİ ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyo-ekonomik politikalardaki değişimle toplumsal yapı değişmekte; sınıfsal ayrımların belirginleşmesiyle yaşanan ayrışma gün geçtikçe tartışılması gereken daha çok sorun ortaya çıkarmaktadır. Bu sınıfsal ayrıma konu olan yeni orta sınıfın yaşam biçimi ve dolayısıyla taleplerindeki değişim kentsel mekândaki beklentileri de değiştirmektedir. Bu beklentiler, ekonomi politikalarının inşaat sektörü ve özellikle konut sektörüne yönelik uygulamalarıyla birlikte üretim ve tüketim biçiminin değiştirilerek yaratılan tüketim anlayışı içerisinde kentsel mekânların tüketime sunulmasıyla karşılanmaktadır. Kentsel mekânı tüketim unsuru haline getiren bu politikalar toplumun daha çok varsıl kesimlerine hitap eden lüks konut, ofis ve alışveriş merkezleri şeklindeki projelerle sunulmaktadır. İstanbul başta olmak üzere sürecin gözlemlendiği kentlerden Ankara’da da bahsi geçen bu projelerin son on yıllık dönemde, hızla kentsel gelişmelere konu olduğu görülmektedir. Ankara’da bu projelerin kentsel dönüşüm ve gelişme projeleri adı altında lüks konut, ofis ve alışveriş merkezlerinin kentin dış çeperlerine doğru gelişme gösterdiği görülmektedir. Farklı (alt, orta ve üst) sosyo-ekonomik statü gruplarına hitap eden bu projelerin özellikle orta ve üstü gelir grubuna yönelik olanlarının kentin yoğun olarak güney ve güneybatı bölgesinde yer seçtiği görülmektedir.

ANKARA GÜNEYBATI AKSI: ANKARA’NIN YÜKSELEN YENİ MERKEZİ

Bu çalışmanın inceleme alanı olarak seçilen ve yukarıda bahsi geçen güneybatı aksı kentin yükselen yeni merkezlerinden biri olarak görülen Eskişehir Yolu ve çevresini kapsamakta ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin planlama çalışmalarında “Güneybatı Planlama Bölgesi” olarak tanımlanmaktadır. (Resim 2) Kentin 1980’li yıllarının sonundan itibaren en fazla speküle edilen ve önemli kentsel gelişmelerin yaşandığı alanı olarak gösterilmektedir. Eskişehir Yolu’nun temel omurga olduğu, Çankaya, Etimesgut ve Gölbaşı İlçelerinin bir bölümünün yer aldığı bölge; kamu kuruluşları, üniversiteler, lüks konut, ofis ve alışveriş merkezi gibi çekici unsurların yer seçimiyle birlikte gelişen, kentin prestijli bölgelerinden biri olarak gösterilmektedir. ODTÜ, Bilkent, Hacettepe (Beytepe Kampüsü), Başkent Üniversitesi kampüsleri ve Eskişehir Yolu’na desantralize olmuş kamu kurumları ile Çayyolu-Ümitköy-Konutkent yerleşimlerine kadar uzanan kentsel yerleşik dokusu Beytepe, Taşpınar, İncek, Dodurga bölgesini de içine alarak gerek çevre otoyolu içinde ve gerekse dışında Eskişehir Yolu boyunca kentsel yayılma eğilimini devam ettirmektedir.

Ankara kentinde sosyo-ekonomik statü gruplarının yer seçim tercihleri incelendiğinde; kentsel gelişim süreci içerisinde kuzey ve güney ayrımının her dönemde hissedildiği, seksenli yıllarla birlikte kentin planlama süreciyle birlikte güneybatı aksı yönündeki gelişmelerin teşvikiyle birlikte üst grupların güney, güneybatı aksında yer seçtiği görülmektedir. Ankara kentine ilişkin yapılan çalışmalarda sosyo-ekonomik statünün mekânsal dağılımı kentin statü gruplarından üst grupların halen güneybatı aksı yönünde yer seçtiğini desteklemektedir. Ankara’da ilçelerin bazı değişkenlere göre farlılık gösterdiği; bu değişkenlerin yaş, hane halkı yapısı, eğitim, iş durumu ve meslek gibi sosyal statü değişkenleri doğrultusunda değerlendirildiğinde; kuzey ve doğu ilçelerde daha geniş aile yapısına sahip olunduğu yönünde belirtilmiştir. Bu ilçelerde ilkokul mezunu, işsiz ve düşük gelir grupların yer aldığı, öte yandan; güney, güneybatı ve güneydoğudaki ilçelerin ise yüksek eğitimli, yüksek gelir grubunun yoğun olduğu, serbest meslek sahibi, bürokrat veya yatırımcı mesleklere sahip olanlardan oluştuğu tespit edilmiştir. Orta ve üst grupların kentin güney, güneybatı ve kent merkezindeki mahalleleri tercih ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Kuzey ve doğudaki mahallelerin düşük gruplar tarafından tercih edildiği belirtilmiştir.(8) Ankara ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda benzer sonuçlar ortaya konulmakta, bu çalışmaların ortak sonucu olarak Ankara’da sosyo ekonomik statü grupların kentin farklı alanlarına dağıldığı, üst grupların kentin güney-güneybatı ve batı bölgelerinde, alt grupların ise kuzey ve kuzey-doğu yönünde yığıldığı şeklinde tespitler ortaya çıkmıştır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 2023 planlama çalışmalarına altlık oluşturan analiz çalışmalarının güneybatı planlama bölgesinin sosyo-ekonomik yapısına ilişkin değerlendirmelerine göre bölge nüfusunun istihdam edildiği ekonomik faaliyet kolları açısından beyaz yakalı çalışanlardan oluştuğu görülmektedir. Bu çalışanların Ortadoğu ve Çayyolu üst bölgelesindeki kentsel yerleşimlerde yer aldığı, bölgenin yarı kırsal ve kırsal yerleşimlerin yoğunlaştığı diğer parçalarında ise tarımsal üretim faaliyetlerinin devam ettiği belirtilmiştir. Bölgede işsizlik oranının kentin en düşük değerine sahip olduğu belirtilmiştir. Ortadoğu ve Çayyolu üst bölgeleri, istihdamın önemli bir bölümünü oluştururken, yarı kırsal ve kırsal bölgelerin kırsal yapı ve nüfusları ile istihdam içinden önemli bir pay alamadığı tespit edilmiştir.

Bölgenin mekânsal yapısı ve değişimi açısından bir değerlendirme yapıldığında ise, bölgede çalışma ve yaşam alanlarını birlikte hayata geçiren karma kullanımların henüz tam anlamıyla hayata geçirilemediği, yoğun olarak konut gelişiminin devam ettiği bir gelişme süreci içerisinde kaldığı söylenebilir. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 2007 yılında yapmış olduğu arazi kullanım çalışmalarında; özellikle çevreyolu dışında kırsal yapının hakim olduğu gözlemlenmiştir. Güneybatı planlama bölgesi olarak tanımlanan ve önemli bir bölümü yerleşmemiş ancak, çesitli tür ve ölçeklerde planlara konu edilen alanın içindeki kırsal ve yarı kırsal yapı unsurları içinde doğal yapı ve topoğrafyanın oluşturduğu bir farklılaşmanın olduğu gözlenmiştir. Çevreyolu içinde görece daha kentsel nitelik kazanmış yerleşimler ve onların gelişme eğilimleri bulunurken, çevreyolu dışında Eskişehir Yolu boyunca bir dizi kamu kurumu ve çalışma alanları yer almakta, ancak kırsal peyzaj etkinliği ve kırsal yerleşim niteliği devam etmektedir. Bölgenin gelişiminde 1990 Nazım Planı’nın öngördüğü batı koridoru ile başlayan, güneybatı ve güney yönlerine özellikle orta ve üst grupların talebi doğrultusunda yayılan kentsel gelişmelerin etkili olduğu söylenebilir. Planda Çayyolu bölgesi toplu konut alanı olarak ilan edilmiş, bölgede kooperatiflerle başlayan konut üretimi 2000’li yıllarla birlikte özel sektör ve özel sektör devlet ortaklıklarıyla birlikte TOKİ’nin projeleriyle hızla devam etmektedir. Toplu konut yasasındaki değişim, teşviklerde konut büyüklüğünün 100 m2 den 150 m2 çıkarılması bir anlamda lüks konut üretimini destekler bir hal almış, bu da bir anlamda devletin lüks konut üretimini teşvik ettiği yönünde bir sonucu da göstermektedir. Bölgenin konut büyüklükleri ve tipolojileri incelendiğinde, kentin diğer bölgeleriyle kıyasla konut büyüklüğü ve müstakil konut tipolojisi açısından farklılık gösterdiği, 150 m2 ve üzeri konutların inşa edildiği görülmektedir.(9)

Bölgenin kırsal yapısının zamanla değişmesiyle birlikte kırdan kente bir dönüşüm ve bu dönüşümle birlikte yeni gelen nüfusun sosyo ekonomik yapısının etkisiyle de bir soylulaştırma sürecinin yaşandığı görülmektedir. Bölgede oluşan sosyo-ekonomik yapıdaki değişimin yerli nüfus üzerinde de etkilerinin olduğu görülmüştür. Bölgedeki emlakçılar ve konut firmalarının satış ofisleriyle yapılan görüşmelerde, bölgede gayrimenkul fiyatlarındaki değer artışıyla birlikte yerli nüfusun alım gücünün üzerinde bir yükselişin yaratıldığı belirtilmiştir. Bölgedeki kentsel gelişmenin etkisiyle birlikte yerli nüfusun yaşam biçimi de değişmiş, mevcut durumdaki kırsal yaşam ve faaliyetlerinin devam etmesi güçleşmiştir. Parçalı kentsel gelişmelerle birlikte yarı kırsal / yarı kentsel bir karaktere bürünen bölge zamanla kırsal yönetim biçiminden kentsel yönetim biçimine geçmiş büyükşehir belediye sınırları içine dahil edilerek kentsel yönetim alanına katılmışlardır. Bu durum ülkenin kentleşme deneyimlerinde dikkate alındığında bölgenin zamanla kırsal yapısını tamamen yitireceği ve bölgede tarımsal faaliyetlerin devam etmesinin neredeyse imkansız hale geleceğini göstermektedir. Bölgenin ekonomik ve mekânsal yapısındaki bu değişimin dışında sosyal yapısının da bu gelişmelerden etkilendiğini göstermektedir. Bölgede oluşan kentsel gelişmelerle birlikte oluşan değer artışı mülk sahibi olan yerli nüfusta ekonomik bir gelişmeye neden olsa dahi yerli nüfusun yeni gelen nüfustan farklı sosyo kültürel düzeyde olması bölgede eğitim ve kültürel açıdan sınıfsal farklılıkları da yaratmaktadır. Gayrimenkuldeki değer artışıyla ekonomik açıdan güçlenen yerli nüfus bölgede kalabilme imkânı yakalarken, yeni gelen nüfus ile sosyal açıdan uyum problemleri yaşayabilmektedir. Mülk (arsa, arazi) sahibi olmayan dolayısıyla bölgede oluşan ranttan fayda sağlayamayan diğer gruptaki yerli nüfus için bölgede oluşan yeni sosyo-ekonomik yapıya tutunabilmeleri güçleşmektedir. Dolayısıyla bu grup için kentin başka bölgelerinde kendilerine uygun bölgelere göç etmeleri kaçınılmazdır. (Resim 3-5)

SONUÇ

Günümüz sosyo-ekonomik politikalarının etkisiyle değişen kentsel politikaların mekânsal yansımaları olarak kabul edilen konfor ve yaşam kalitesi yüksek mekânların oluşturulmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan kentsel kullanımların kentlerin sosyo-ekonomik statü gruplarının tamamına hitap edemediği ve sosyo-ekonomik gruplar arasında ayrışmaya neden olduğu görülmektedir. Özellikle Türkiye’de bu sürecin çok hızlı yaşanmaya başladığı kentlerde, gerek merkezi ve gerekse yerel yönetim politikalarının bu durumu destekleyen bir yaklaşım içinde olduğu söylenebilir. Bu yaklaşımla kentsel mekân sosyo-ekonomik statü gruplarından varsıl gruplar için üretilir bir hal almakta ve son yıllarda hızla değişen ve düzenlenen yasal ve yönetsel düzenlemelerle bu duruma meşruluk kazandırılarak sürecin hızlandırıldığı da görülmektedir.(9)

Soylulaştırma, kentsel dönüşüm ve benzeri uygulamalarla kent merkezinden başlayarak çeperlerine ve hatta kırsal alanlara doğru bir değişim süreciyle bir yerinden etme sonucunu ve sorununu doğurmaktadır. Sadece kentsel alanlarda sınırlı kalmayan bu durum kırsal alanlarda da gözlemlenmeye başlamıştır. Bu çalışma soylulaştırma kavramının kırsal soylulaştırma boyutundaki tartışmaları Türkiye’de Ankara kenti üzerinden değerlendirmeyi amaçlamış ve kentin güneybatı planlama bölgesini bu kapsamda değerlendirmiştir. Kırsal niteliği baskın olan bu çeper bölgesinin yıllar içinde kentsel gelişme talepleriyle birlikte değişerek günümüz kentsel politikalarının etkisiyle soylulaştırma sürecine maruz kaldığı görülmüştür. Yasal ve yönetsel düzenlemelerle de kırsal statüsünü kaybeden bölge, yeni gelişmelerle hızla kırsal karakterini yitirmekte, yaşam kalitesi yüksek yaşam alanlarını oluşturma gerekçesiyle mega projelerle değişimini sürdürmektedir.

* Aksi belirtilmedikçe fotoğraflar yazara aittir.

 

KAYNAKLAR

Adams, C.; Bartelt, D.; Elesh, D.; Goldstein, I.; Kleniewski, N.; Yancy, W., 1991, Philadelphia: Neighborhoods, Division, and Conflict in a Post-Industrial City, Temple University Press, Philadelphia.

Alkan, L., 2014, “1980 Sonrası Konut Politikalarının Mekansal Yansımaları: Ankara Örneği”, İdealkent Kent Araştırmaları Dergisi, sayı:12, ss.103-131.

Gallent, N.; Robinson, S., 2011, “Local Perspectives on Rural Housing Affordability and Implications for the Localism Agenda in England”, Journal of Rural Studies, cilt:27, sayı:3, ss.297-307.

Ghose, R., 2004, “Big Sky or Big Sprawl? Rural Gentrification and the Changing Cultural Landscape of Missoula, Montana”, Urban Geography, cilt:25, sayı:6, ss.528-549.

Gkartzios, M.; Scott, M., 2013, “Attitudes to Housing and Planning Policy in Rural Localities: Disparities Between Long-term and Mobile Rural Populations in Ireland”, Land Use Policy, sayı:31, ss.347– 357.

Guimond, L.; Simard, M., 2010, “Gentrification and neo-rural populations in the Québec countryside: Representations of various actors”, Journal of Rural Studies, sayı:26, ss.449-464.

Lees, L.; Slater, T.; Willy, E. K, 2010, The Gentrification Reader, Routledge, New York.

Nelson, P.B.; Oberg, A.; Nelson, L., 2010, “Rural Gentrification and Linked Migration in the United States”, Journal of Rural Studies, sayı:26, ss.343-352.

Özüduru, B. H.; Varol, Ç.; Ercoşkun, Ö.Y., 2014, “Do Shopping Centers Abate The Resilience of Shopping Streets? The Co-Existence of Both Shopping Venues in Ankara, Turkey”, Cities, sayı:36, ss.145-157.

Phillips, M., 2005, “Differential Productions of Rural Gentrification: Illustrations From North and South Norfolk”, Geoforum, sayı:36, ss.477–494.

Smith, D.P., 2002, “Rural Gatekeepers and ‘Greentrified’ Pennine Rurality: Opening and Closing the Access Gates”, Social and Cultural Geography, cilt:3, sayı:4, ss.447-463.

Solana M.S., 2010, “Rural gentrification in Catalonia, Spain: A case study of migration, social change and conflicts in the Empordanet area”, Geoforum, sayı:41, ss.508–517.

Sönmez, B., 2014, “Soylulaştırmanın Yeni Biçimleriyle Yerinden Edilmeyi Yeniden Düşünmek” , Planlama, cilt:24, sayı:1, ss.42-53.

NOTLAR

1. Adams; Bartelt; Elesh; Goldstein; Kleniewski; Yancy, 1991.

2. Guimond; Simard, 2010.

3. Lees; Slater; Willy, 2010.

4. Sönmez, 2014.

5. Guimond; Simard, 2010. Gkartzios; Scott, 2013.


6. Nelson; Oberg; Nelson, 2010. Gallent; Robinson, 2011. Solana, 2010. Guimond; Simard, 2010.

7. Phillips, 2005. Smith, 2002. Ghose, 2004.

8. Özüduru; Varol; Ercoşkun, 2014.

9. Alkan, 2014.

 

 

Bu icerik 6974 defa görüntülenmiştir.