412
MART-NİSAN 2020
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
SAYISAL TASARIM

Ve Google Kediyi Tanıdı! Yapay Zekanın Yakın Geleceğinde Mimarlık (I. bölüm)

Nizam Onur Sönmez, Dr. Öğr. Üyesi, İTÜ Mimarlık Bölümü

Gelişen teknolojilerle birlikte yapay zekanın uyandırdığı beklentiler, sorular ve korkular, bir ölçüde teknolojinin güncel seviyesinden bağımsızlaşıyor ve bir takım tarihi, kültürel izleklerden ve bilim kurgu alanından da yoğun biçimde etkileniyor. 412. ve 413. sayılarda iki bölüm halinde yayımlanacak olan metnin bu ilk kısmında, korkularımızın ve beklentilerimizin çoğunun yersiz ve kaynağının da gerçek gelişmelerden ziyade kültür tarihi olduğunu ifade eden yazar, bu endişeleri teşhis etmeye ve bunların teknolojideki gelişmelere nasıl bağlandığını ve eş zamanlı olarak nasıl ayrıştığını gözler önüne seriyor.

 

1990’lardan itibaren, hesaplamalı araçlar sayesinde mimari iş akışlarının verimlileşme sürecini hep beraber yaşadık. İçinde bulunduğumuz dönemde ise gerçek zamanlı, yüksek çözünürlüklü, sık güncelleme aralığına sahip görselleştirmeler; içine gömülünen sanal, artırılmış ve karışık gerçeklikler; bu gerçekliklerde işleyen ve beden jestlerine dayanan, dokunsal geri bildirim sağlayan, sanal ve gerçek öğelerin etkileşimine imkan veren arayüzler geliştiriliyor; yapı enformasyon modeli (BIM) platformları çok çeşitli uzmanlıkların verimli etkileşim ve işbirliğine yöneliyor; çevre kontrolü, strüktür, malzeme, ekoloji, maliyet, sirkülasyon ve tahliye gibi çok çeşitli kriterlere dönük simülasyon ve değerlendirme araçları kullanıma giriyor; yapay görme ve veri madenciliği, öğrenen sistemlerin yapılı çevreye uygulanma potansiyelini açığa çıkarmaya başlıyor; otomatik rölöve yöntemleri yapılı çevrenin tespitini kolaylaştırıyor; uygulama alanında otomasyona ve robotik araçlara dayalı tekniklerin kapsamı ve etkinliği artıyor.

Düşük ya da ileri düzeyde yapay zeka içeren tüm bu yeni araçlar mimari iş akışlarını biteviye güncellerken verim artışının ötesinde sorular da açığa çıkıyor. Aşağıdaki fragmanlarda, yapay zeka ile ilgili ufkumuzu hemen tümüyle oluşturan ve çoğu zaman kurgudan ibaret olduğunu unutma eğilimine girdiğimiz “bilim kurgu gerçekliği”ne ve yeni icatları tanıtmayı görev bilen iyimser ve coşkulu bir teknofiliye yenilmemeyi deneyerek, tasarım alanlarında yakın gelecekte yapay zekadan neler umabileceğimizi ve neleri şimdilik umamadığımızı ortaya sermeyi deneyeceğim. Yazının ilk kısmı kültür tarihinde “yapay insan”a dair belli başlı anlayışların açığa çıkışının yapay zekadaki gerçek gelişmelerden kısmen bağımsız olduğunu ortaya koyuyor. Bu kısma sabredilebilirse, ikinci kısım ilk kısımda takdim edilen konu ve karakterleri mimarlık pratiği mizansenlerine yerleştirerek canlandırıyor ve “yapay mimarlık zekası”nın çıkmazlarına dönük bir seri teknik analiz ve kuramsal argüman kurmayı deniyor.

YAPAY İNSANA DÖNÜK BİLİM KURGUNUN SORULARI

Yapay insana dair anlayışımız bilim kurgu anlatıları içinde döner durur. Gerçekte ise teknoloji hayal ve korkularımızı oldukça geriden takip eder. İskenderiyeli Ktesibios’un MÖ 3. yüzyılda(1) geliştirdiği su saatine eklediği hareketli hayvan figürleri belki zamanı ölçmekle ilgili bir işlev yerine getirmiyorlardı ama tıpkı Byzantionlu Philon’un mekanik hizmetkarları (MÖ 3. yüzyıl),(2) İskenderiyeli Heron’un tasarladığı, sunak ateşine sunular döken insan figürleri (MS 1. yüzyıl),(3) Musaoğullarına atfedilen ve en gelişmiş otomat ve hesaplayıcıların atası olan “zurna çalan adam” (9. yüzyıl),(4) veya El Cezeri’nin insan, ejder, kuş ve çalgıcı otomatlarıyla donanmış mekansal düzenekleri (~1200)(5) gibi, merak ve heyecan yaratmayı başarıyorlardı. Rönesansla birlikte Avrupa’ya büyük bir hızla yayılan otomatlar, sözgelimi Leonardo da Vinci’nin çizimlerindeki zırhlı adam (~1495), saray bahçelerindeki grottoları şenlendiren mitolojik otomatlar,(6) 18. yüzyılda Vaucanson’un sergilediği flütçü, davulcu ve ördek, Jacquet-Droz’un yazı yazan, resim çizen veya org çalan çocuk ve kadın otomatları ve James Cox’un bugün hala ziyaretçileri hayranlığa sürükleyen tavus kuşu(7) da yine yarattıkları sansasyonlarla hatırlanacaklardı. (Resim 1-5)

İlk karşılaşmanın ardından, otomatın basit bir programa dayanan eylem tekdüzeliğinin tecrübe edilmesi makina-insan yanılsamasının heyecanını zayıflatıyorduysa da, esasında en erken otomat örnekleri dahi sifon, şamandıra, devrilen kova türü geri bildirim mekanizmalarına dayanıyor, hatta etkileşim olanakları sunuyor, daha karmaşık davranış ve ifadelerin en azından olanağını açığa çıkarıyorlardı.

Otomatların kapaklarının ardında gizli olan işleyiş ve mekanizmalar; sözgelimi, değirmen, asılı ağırlık, ateş ve güneş gibi enerji kaynakları; valf, hava deliği, eşapman, tetik gibi kontrol aygıtları; hava ve su borularıyla akışların düzenlenmesi; dişli, ip ve makara yoluyla hareketin aktarılması; ya da ip dolama, zamansal sıralama, geciktirme, pimli silindir türü programlama yöntemleri kuşkusuz ilginçti. Ancak otomatların kültürel önemi, bunlar kadar canlılığın yapısına dair yeni sorular ve yanıtlar açığa çıkarmalarından da kaynaklanıyordu.(8)


Platon ve Descartes’taki mekânsız ve bölünmez akli ruh kurgusu karşısında materyalist konumları örnekleyen geleneksel “nefes” anlatıları, esasında ruhun nasıl olup da düşünme ve eylemeyi gerçekleştirdiğine dair açıklama sunmaktan geri kalan ontolojik önerilerdi.(9) Bir model olarak otomatlar, Epikurosçu “ince madde” açıklamalarıyla(10) başlayan naturalizasyon arayışını daha ileri bir seviyeye taşıyor, incelikli yaşamsal etkinliklerin madde tarafından nasıl gerçekleştirilebileceğine, canlılığa karşıt görülen eşyanın kendi kendine ve kendi adına nasıl hareket edebileceğine dair uygulamalı örnekler sunuyor, hareket ve otonomilerinin gizlerini açığa vurdukları anda, kendi sihirleriyle beraber canlılığın gizemini de tehlikeye atıyordu.

Sözgelimi Descartes (1596-1650), Aristoteles’teki genel ve bozulmaz akli ruhsal yönü, bağımsız biçimde varkalma kapasitesine sahip bireysel bir ruha dönüştürdüğünde; ve bununla aynı anda, Aristoteles'te maddi olmaktan ziyade birer prensip, canlının ne olduğunun ve olanaklarının tarifi, onun biçimi olan bitkisel ve hayvani ruhsal kapasitelerin yerine, işleyişte bunlara karşılık gelen ve ama mekansal (maddi) töze ait hayvani salgıları koyduğunda;(11) sonuç olarak -esasında Aristoteles’e paralel biçimde- uzam gerektiren hareketin, uzamsız kalan ruhla değil, yalnız cisim ile ilgili olması gerektiğini iddia ettiğinde, bunların işleyişini, güncel anatomi çalışmalarını da hesaba katacak şekilde, spekülatif olarak detaylandırmayı sağlayan otomatlara başvuruyordu.(12) Descartes’ın, iç ve dış algı ve hafızanın, yani bilişin bazı yönlerinin mekanik yollarla nasıl gerçekleşebileceğine dair önerileri boyunca, sinirler ince tüpler içinde cereyan eden hidrolik işleyişlere, bunların harekete geçirdiği tendonlar metal yaylara, beynin bölümleri hassas hidrolik etkileşimlere imkan veren su tanklarına, kalp, sırasıyla, bir su kaynağına, bir orgun körüklerine ve fırına, nefes alma bir saat ya da değirmenin hareketlerine, dış nesneler otomatlarla donanmış grottoları aktive eden ziyaretçilere, ya da org çalan parmaklara benzetiliyor; saatler, otomatik çeşmeler ve değirmenler kendi kendine hareket edebilen bedenlerin kanıtları oluyordu.(13) Bu anlatı boyunca en detaylı ve ilgi çekici kurgu, dış nesnelerin görüntülerini imgeler halinde beyne geçirip, tekrarlı etkileşimlerde yataklarını dönüştürerek hafızaya kazımalarını sağlayan ve bir orgun valflerinden esinlenen kontrol ve iletişim sistemiydi. İnsan beyninin bir oku nasıl görebileceğine dair detaylı anlatımda analog bir görsel hesaplayıcı tarif ediliyor,(14) hesaplayıcının tahayyülü ise yapay zeka sorusunu doğuruyordu. Descartes hayvani zekanın tümüyle hidrolik, pnömatik ve mekanik sistemlerle açıklanabileceği görüşündeydi. Ancak karşılaşılan çok çeşitli durumlara davranışsal karşılık üretebilen aklın ve onun kanıtı olan dilin insan ruhuna has olduğu açıktı.(15) Bununla beraber, Ramon Llull’ın (1232-1316) kombinatoryal önerme üretecinin(16) gelişmişliği karşısında Leibniz (1646-1716),(17) Charles Babbage’ın (1791-1871) ilkede günümüz bilgisayarlarına eşdeğer olan mekanik hesaplayıcısı karşısında Ada Lovelace (1815-52)(18) ve yeni işlerlik kazanan elektronik bilgisayarlar karşısında Alan Turing (1912-54)(19) kendilerini aynı çetrefilli soruyla yeniden karşı karşıya bulacaklardı: “Makina düşünebilir mi?”

Bağlantılı sorular, bir yanda makina ve otomatlar tarihine, diğer yanda biyolojinin gelişimine paralel olarak açığa çıkmayı sürdürecekti. Kabala’da dil yoluyla uzuvları can kazanan ama kendisi dile gelemeyen Golem,(20) mistik deneycilik geleneğinin pirinç büstleri(21) ve Pinokyo’nun hayat öyküsünün açığa çıkardığı ortak sorular dil üzerineydi: “Makina bizle konuşabilir mi, bizi anlar mı?”, “Bilmediğimizden bize haber verebilir mi?”, “Bize yalan söyler, bizi yanıltır mı?” ve “Ona güvenebilir miyiz?”

Dr. Frankenstein’ın(22) muhtelif bedenlerden topladığı insan parçalarını birleştirerek hayat verdiği canavar kendi kendini eğiterek konuşmayı başarsa da, ölgün görüntüsü yüzünden insanlarla sağlıklı iletişim kuramaması doğasındaki iyicil özelliklerin açığa çıkmasını engelliyor, canavar masum insanları öldüren bir seri katile dönüşüyordu. Tanrıyı oynamanın laneti(23) çoktan yerleşik hale gelmiş bir temaydı da, “Peki biz yapay insanı anlayacak mıyız?” sorusu yeniydi. (Resim 6)

Descartes’a dönersek, eğer hayvanlarda tüm bilişsel işlevler beden tarafından yerine getiriliyorsa, bir adım daha atıp akli ruhu tümüyle devredışı bırakmak, hayvan ve insan, dolayısıyla insan ve makine arasındaki sınırları tümüyle ortadan kaldırmak düşünülebilir hale geliyordu. 18. yüzyıl ortasında La Mettrie (1709-1751) tam da bunu önerdiği için lanetleniyor(24) ve bu olay mekanist yüzyılın sonunu işaretliyordu.

Baron von Kempelen’in (1734-1804), başarıyla satranç oynayan “Mekanik Türk” adlı otomatının içine ince yapılı bir kuklacı sakladığının anlaşılması, mekanist iddialara kuşkuyla yaklaşanlar için adeta bir doğrulama mahiyetindeydi. Yine Kempelen’in konuşan otomatlarının papağan gibi birkaç ifadeyi tekrar etmekle yetiniyor olması da eklendiğinde -ruhun kanıtı dil, düşüncenin en üstün başarısı ise mantık, matematik ve satranç olduğuna göre- düşünmek için ruhun gerekli olduğu ve makinanın insanı aşamadığı teyit ediliyordu. Satranç sözkonusu olduğunda, Deep Blue’nun 1997’de Kasparov’u yenmesi ile makina insanı önünde sonunda aşacaktı. Öte yandan, kapağı açılıp iç mekanizması çözülen satranç aklın kolay sorunları arasına düşecek, çevreyi anlamak, orada bir beden olarak bulunmak, bu bedeni sevketmek ve belirsiz bir şimdi ve gelecek içinde kararlar almak, yapay insanın en zorlu soruları, hatta düşüncenin ve aklın yeni paradigması haline gelecekti.(25)

Aşağı yukarı Kempelen’in otomatlarını görücüye çıkardığı dönemde, duygusal hassasiyet, yaratıcı deha ve gizemli, ulu ve anlaşılmaz bir doğaya dair romantik duyarlık da kıpırdanma halindeydi. Böyle bir dönemde makinalar canlılığın metaforu olma vasfını koruyamazdı. Esasında, mekanizmaların inceliklerinden ziyade maddenin canlılığına odaklanan, bedenin tüm uzamına kılcallar boyunca sızan bir ilke, sihir, ya da ince madde yoluyla cismin can kazanmasına ve canlılığa has işlevleri ve ifadeleri üstlenmesine dönük anlatılar, otomatlara paralel ve belki daha güçlü bir kültürel hat oluşturuyordu. Pygmalion ve Daedalus’un canlanan heykelleri “suret”e, Faust’un laboratuvarında hayata atılan Homunculus(26) kristalleşmeye atıfla canlının oluşumunu açıklıyorlardı.

Endüstri çağında yeniden itibar kazanan makina, Samuel Butler’ın yazılarında sürekli gelişim yoluyla canlılığa rakip oluyor, hatta kendini üretme yetisi kazanıyor, insanı aşıp onu evcil iş hayvanı olarak kullanmaya başlıyordu.(27) Capek’in romantik ve endüstriyel imgelemi biraraya getiren R.U.R. oyununda (1921), bu sefer organik bir malzemeden, fakat yine endüstriyel yöntemlerle köle işçiler olarak üretilen robotlar, makinanın insana ihtiyacının kalmadığı, insanın işlevsizleşip yaşamın gizini kaybettiği, robotun insana bir rakip ve düşman haline geldiği ve insanları aşıp yok ettiği bir gelecekte; aşk yoluyla duygulara açılırlarsa, çiftleşme yoluyla canlılığı yeniden üretmeye muktedir olurlarsa, yani canlılığın sırrını elde ederlerse,

yaşamın, robot ya da insan, bu sefer doğru yoldan yeniden üretilme umudu doğuyordu.(28) “Yapay insan bizle uyum içinde, kontrolümüz altında, güvenle ve tutarlılıkla işleyerek işlerimizi üstlenebilecek miydi?” Yoksa, “İnsanı baskı altına alacak, köleleştirecek, ya da hatta ona zarar verip onu yok etmeye mi yönelecekti?”

Doğaya karşı savaşımın son aşamasında, işlerimizi geliştirip kolaylaştıracak, hatta çalışmayı ortadan kaldıracak bir özgürleşme ütopyası peşinde “tam otomasyon” rüyaları görürken, Kurt Vonnegut’un Otomatik Piyano’suyla, makinaların akıllanmasından ve bize hakim olmasından daha büyük tehlikenin toplumdaki eşitsizliklerin güçlenmesi, kitlelerin işsiz ve işlevsiz kalması, dolayısıyla insan hayatının anlamsızlaşması ve insanın saygınlığını yitirmesi olduğunu öğreniyorduk.(29) 

Takip eden on yıllarda, yapay insanın sıklıkla insanüstü yetiler edinmesi yetmiyormuş gibi, insanın geliştirilmesine ya da hibritlenmesine dayalı mutant ve siborg anlatıları da tedirginliğimizi çeşitli yeni olasılıklarla körüklüyor,(30) gitgide daha da zenginleşen kabuslarımızda kah yapay olana tabi oluyor kah işsiz kalıyor, evrenin merkezindeki onurlu mevkimizden toz ve toprak seviyesine doğru indikçe iniyorduk. Henüz yapay zeka araştırmalarının başlangıcını işaretleyen Darthmouth Atölyesi (1956) bile toplanmamışken, yapay insana dair kavrayış, korku ve beklentilerimizin çoğu popüler dimağda yerini almıştı. Başka deyişle, geleceğimiz geçen yüzyıldan kalmaydı.

GOLEM VE GERİYE ÇİZİLEN PROJE

Yatırımcılar, belediye ve kontrolör kurum temsilcileri, müteahhitler, taşeronlar, ustabaşılar, ustalar, bekçiler, yan, üst ve alt komşular, kış soğukları, yaz sıcakları, toz, toprak ve tedarikçiler ile mimarlar arasındaki ezeli kavgayı çözmek üzere yapay insan istihdam edilecekti. Görev tanımına göre yapay insan sahada mimari gözlemler yapacak, kentsel ya da kırsal bağlamı inceleyip yorumlayacak, mevcut yapıların rölövelerini çıkaracak, ilgili çizim, maket ve modelleri hazırlayacak, projeler çizildikten sonra ise çizimleri alarak binayı inşa edecek, metraj çıkaracak, tamamlanan imalatları ve kalite kontrolünü takip edecek, hakediş yapacak ve açılış günü önemli kişilere makası uzattıktan sonra huzur içinde bitmiş pillerini şarj etmeye gidecekti.

Ofisin maket atölyesine güneydeki küçük bir kasabadan bakir toprak getirilmiş, stajyerlerin çamurdan bir insan formu verip dairesel toplantı masasının üzerine taşıdıkları Golem’in yüzeyine avan proje çizilmişti. Bitmeyen toplantılar boyunca proje revizyonlarının üzerinden doğru sırayla geçilmesinin ardından Golem canlanmış ve hızla değerini kanıtlayarak şantiye şefi olmuştu. Artık şantiyenin tüm sıkıntılarını yapay insan çözecekti. Bedenine basılmış ozalitlerle beraber bir pazar sabahı şantiyede belirdi. (Resim 7)

Yakın zamanda hizmete giren robotlar sebebiyle şantiye tatlı sakarlıkların festival alanına dönmüştü. İki ayaklı robotlar, Asimo, Atlas ve Digit,(31) etrafa saçılmış kereste, plastik boru ve briketlere denk geldikçe, bir kapı açmaya ya da bir vana çevirmeye çalıştıkça ardı ardına devrilip duruyorlar,(32) Dederick ve Eno’nun artık emekliye ayrılmış “buhar adam”ları, halen arabalarına tutunmuş halde, torunlarının beceriksizliklerini izliyorlardı.(33) Arabaya tutunurken büyük bir beceriyle yürüyüp giden robotlar, tutunmayı bıraktıklarından beri güvenle ve beceriyle hareket etmeyi başaramamışlardı.(34) Dört ayaklı olduğu için bu hengamede bile hareket etmeyi başaran çaycı çırağı SpotMini,(35) robot koluyla yakalayıp kaldırdığı çay bardaklarını, sallamadan taşımayı becerdiği tepsisine sağ salim bırakarak günün kahramanı oluyor,(36) gelgelelim, bu çay bardaklarını tutan ellerin, içilen çayın ve çay sohbetinde anlatılan öykülerin izini bir türlü kovalayamıyordu. (Resim 8)

İyi kötü işini yapabilen her makinanın başında bir grup robot araştırmacısı harıl harıl makinayı planlamak, programlamak, yerine yerleştirmek, kalibre etmek, başında durup yönlendirmek ve kontrol etmek durumunda kalıyor, işe alınan robottan daha çok yeni uzman istihdam ediliyordu.(37)

Şantiyeye malzeme taşıyan sürücüsüz kamyon işe gelirken kaza yaptığı için işler büsbütün aksamıştı.(38) Kamyonun hasarlı bedeni testler için laboratuvara yetiştirilirken, aracın yapay zekası kazayı raporlayarak verileri araştırma birimine geçiyordu. Raporu değerlendirerek verilerini güncelleyen istatistik uygulamasının sonuçtan memnun olduğu belliydi: “Değerli arkadaşlar, hesaplamalarımıza göre otonom taşıtlarda insan başarımını aşmış durumdayız: bir milyon karşılaşmada sadece bir kişiyi öldürüyoruz. Bu insan sürücülerden 0.0002 adet daha az insan öldürmek anlamına geliyor.” Alkışlar, klikler, bipler… Faydacı etik botu araya girdi: “O zaman o 1 kişiyi insanlar değil biz öldürmeliyiz.” Robotların şaşkın bızırtıları karşısında sözlerine açıklama getirdi: “O bir kişiyi biz öldürmezsek insanlar 1.0002 kişi öldürecek.” Robot yasalarını işlemcilerinde evirip çevirmekte olan robotların şaşkınlığı azalmamıştı.(39) İnsanı öldüremezlerdi ama insanların insanları öldürmelerine de sessiz kalamazlardı.

İstatistik uygulaması açıklamalarına devam ediyordu: “Sistemlerimizin genel başarımı % 98-99 aralığına çekilmiştir!” Alkışlar, klikler, bipler... “Demek oluyor ki, Yapay Görü sistemimiz “99 işçiyi başarıyla tespit ediyor”, alkış, “fakat robot kollar tanınmayan işçinin üstüne yük boşaltıyor”, tıkırtılar, “Pres tezgahında tanınan 99 kolun kurtuluşu iyi haberdir”, selektörler, “geriye kalan 1 kolu ise otomatik presler kırmıştır”, cızırtılar, “Ayrıca torna tezgahları geçtiğimiz yıl 100 parmaktan sadece 1’ini parçalamıştır, bu da önceki yıllara göre % 3,33 oranında daha yüksek başarım demek!”(40) Ahlaklı robotlar isyan etmek üzere olduğu için son

bir açıklama gerekliydi: “Ayrıca tehlikeyi ayırt etmemiş oldukları için sistemimiz de cihazlar da ‘Robot Yasaları’ karşısında sorumlu olmayacaktır”. Öngörü uygulaması araya girip tahminleri olasılıkçı bir tabana oturttu: “Gelişim öngörülerimize göre, sistemimiz sayesinde önümüzdeki 10 yıl içinde 5354 uzuv yaralanmaktan kurtulacak, 384 beden bütünlüğü korunacaktır, bu gelişimin sağlanabilmesi için 345 uzuv ve 35 beden bütünlüğü feda edilecektir.”

Çeşitli uygulamaların istatistik modülleri bu kaydadeğer başarıyı kutlarken “faydacı” ahlak botu faillik hesaplamaları içinde sessizliğe gömülmüştü.(41) En sonunda hesaplarını 9. basamağa kadar detaylandırmanın güveniyle konuşmaya katıldı: “Robot kardeşlerim, kaygılarınızı anlıyorum. Ahlaki sorunlarımızın çözümü için faydacı ahlaka kulak vermeliyiz. Elimizdeki verilere göre otomasyon yoluyla önümüzdeki yıl toplu mutluluk endeksinin 0.141592653 birim artması öngörülebilir, ancak yapmadıklarımız, engelleyemediklerimiz, dolaylı olarak sebep olduklarımız hesaba katıldığında, hep birlikte hareket ederek komutayı insanlardan devralma ve herhangi bir risk barındıran tüm faaliyetleri derhal bırakıp aktivizme yönelme seçenekleri değerlendirilmelidir.” Makinalar işin içinden çıkamıyorlardı, ortama büyük bir şaşkınlık ve karmaşık sinyaller hakimdi; işler durmuştu.

Şantiyede ise işler daha da kötüye gitmekteydi. Şantiyedeki tüm aktörler her zorluk karşısında Golem’in üzerine çizili projede yeni bir revizyon yapıyorlardı. Doğuştan konuşma zorluğu çeken Golem derdini anlatamadıkça revizyonlar projeyi adım adım geri sarıyordu. Revizyonlar geriye doğru çizildikçe projenin sihri bozulup bina toza dönüşmek üzereydi. Sonuçta Golem laftan incelikten anlamayan bir görev adamıydı, topraktan ama taş kadar sağlam, fayansları bir vuruşta kırdı, o duvar yeniden yapılacaktı, o kadar! Daha sonra bakışlarını diğer imalatlar üzerinde gezdirdi. Hassas ölçümlere göre tüm imalatlar eşik seviyelerin üzerinde kusurlu ya da projeden farklıydı. Yıkılmaları gerekiyordu. Tüm şantiye sessizleşmiş, kontrolden çıkarak şantiyenin imalatlarını kırıp dökmeye başlayan, toza toprağa döndüren teknolojiyi izliyordu.

Tekrara dayalı, sıkıcı, zahmetli ve yabancılaştırıcı iş otomatize olursa hepimiz kölelerinin başında birer hane reisi, başka deyişle olgun, orta yaşlı yöneticiler olacak,(42) ya da belki birer sanatçıya dönüşecek, varlığımızın tüm potansiyellerini kovalayabilecektik.(43) Frey ve Osborne(44) otomasyon ve istihdamın geleceğiyle ilgili ünlü ve etkili raporlarında ABD’deki mesleklerin % 47’sinin, özellikle kol emeğine dayalı, tekrarlı ve uzmanlık gerektirmeyen endüstriyel üretim ile bazı ofis ve hizmet destek görevlerinin, 20 yıl içinde makinaların eline geçebileceğini öngörüyorlardı. Bunun işlerini kaybedecek % 50 için asgari geçim maaşına bağlanmak ve Vonnegut’un uyardığı yolda varoluşsal işlevizleşme yaşamak mı ya da daha beteri, tam bir sefalet anlamına mı geleceği belli değildi. Öte yandan, yoğun iletişim, bedensel ve zihinsel beceri ve kültürel donanım gerektiren işler, dolayısıyla mimarlık ve inşaat yüksek risk altında görülmüyordu. (Harıl harıl çalışmaya devam)

Kimileri kendi suretimizde yaratacağımız bu yapay insanları köleleştiremeyeceğimizi, şu anda hayvanlara yayılmakta olan doğal haklardan onların da yararlanması gerekeceğini, hatta yazılım nesnelerinin bilincini kendimizden ayırmanın bir zeminini bulmakta zorluk çekeceğimizi düşünmeye başlamışlardı.(45) Gerçek dünyadaki bir şantiyede otomatik rölöve, tespit, metraj, kalite kontrolü ve bazı tarifli imalatlarda robotik inşaat ve prefabrikasyondan önemli gelişmeler bekliyoruz. Fakat makinaların mevcut zeka seviyeleri düşünüldüğünde, yukarıdaki zor soruların öngörülebilen bir gelecekte bilim kurgu alanından gerçekliğe taşınmayacağını güvenle iddia edebiliriz. Makinaların yukarıda birkaç örneğini andığımız beceriksizliklerine, sakarlıklarına, kavrayış yetersizliklerine, her adımda komut alma ve kontrol edilme gereğine bakarsak, tam otomasyon bir yana, “Makina bizle uyum içinde işleyip işlerimizi üstlenebilecek mi?” “Kontrol altında, güvenli çalışabilecek mi?” türünden, görece basit, pragmatik sorulara dahi uzun süre yanıt bulamayabiliriz. İnşaatta durum böyle, gelelim ofislere… [Metnin devamı 413. sayıda]

NOTLAR

1. Vitruvius Pollio, Marcus, 1960 [MÖ 1. yüzyıl], The Ten Books On Architecture, (çev.) Morris Hicky Morgan, Dover Publications, New York, cilt:4, bölüm:8.

2. Bu ve benzeri otomatlar, sözgelimi aynı ibrikten önce şarap sonra su sunarak bir şölenin davetlilerini eğlendirmeyi ya da bir tapınağın ziyaretçilerini etkilemeyi amaçlıyorlardı. Bur, Tatiana, 2016, Mechanical Miracles: Automata in Ancient Greek Religion, yüksek lisans tezi, University of Sydney, Sidney.

3. Hero of Alexandria, 1851 [MS. 1. yüzyıl], The Pneumatics of Hero of Alexandria, (çev.) Bennet Woodcroft, Taylor Walton and Maberly, Londra. Beacham, Richard, 2013, “Heron of Alexandria’s ‘Toy Theatre’ Automaton: Reality, Allusion and Illusion”, Theatre, Performance and Analogue Technology: Historical Interfaces and Intermedialities, (ed.) Kara Reilly, Palgrave Studies in Performance and Technology, Palgrave Macmillan UK, Londra, ss.15-39.

4. Farmer, Henry George, 1931, The Organ of the Ancients, William Reeves Bookseller, Londra, ss. 88-118. Ayrıca, ilgilenenler için, bin Shákir, The Banú Músà, 1979 [9. yüzyıl], The Book of Ingenious Devices / Kitáb al-Ḥiyal, (çev.) D.R. Hill, D. Reidel Publishing Company, Dordrecht.

5. Al-Jazari, Ibn al-Razzaz, 1974 [1206], The Book of Knowledge of Ingenious Mechanical Devices, (çev.) D.R. Hill, D. Reidel Publishing Company, Dordrecht.

6. Kang, Minsoo, 2011, Sublime Dreams of Living Machines: The Automaton in the European

7. Saint Petersburg'daki Hermitage Müzesi’nde işler halde bulunmaktadır.

8. Kang, 2011, s.28.

9. Arapça nafas ve ruh, İbranice ruach, Proto-Germence gaistaz ve saiwalō (Almanca geist, İngilizce soul), Latince spiritus, Yunanca pneuma ve psüke kelimelerinin kökeni hava ya da nefes ile ilgilidir. Bu bakışın yaygınlığı ve kadimliğiyle ilgili bkz. Eliade, Mircea, 2003 [1976], Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1, (çev.) Ali Berktay, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, s.52.

10. Lucretius de Rerum Natura, Kitap III’te, ruhun en ince ve yuvarlak taneciklerden oluştuğunu, bu şekilde bedene dağılarak ve onun tarafından organize edilerek duyuları ve zihni meydana getirdiğini ve onunla birlikte dağılacağını anlatırken geleneksel nefes anlatısını geliştirir. 2008, Of The Nature of Things, (çev.) William Ellery Leonard, Project Gutenberg.

11. Descartes ve çağdaşlarının eğitimini aldıkları Aristotelesçi bakışta beden ve ruh bir bütünün öğeleriydi. Ruh canlılığın biçimiydi, yaşamın kapasitelerini açığa vuruyordu ama olasılıkla akli yönü dışında, bedenden ayrı bir yapı değildi. Martin, Raymond; Barresi, John, 2013, The Rise and Fall of Soul and Self: An Intellectual History of Personal Identity, Columbia University Press, New York.

12. Descartes, Rene, 1985, “Treatise on Man”, The Philosophical Writings of Descartes Vol 1, ss. 99-109; The Passions of the Soul, ss.328-404; Description of the Human Body, ss.314-324; Discourse, bölüm:5, ss.131-141, (çev.) John Cottingham, Robert Stoothoff, Dugald Murdoch, Cambridge University Press, Cambridge. Ayrıca, (ed.) Antoine-Mahut, Delphine; Gaukroger, Stephen, 2016, Descartes’ Treatise on Man and its Reception, Springer, Berlin.

13. Descartes, 1985, ss.99-109.

14. Bedenin farklı noktalarından farklı tür hayvani salgılar, bu ince salgıların (spirit) etkilerini beyne aktaran ve beyindeki kapakçıklar tarafından kontrol edilen tüpçüklere yönelir. Bunlar ortak duyu ve hayal gücünün mevkisi olan beyin dokusundaki spesifik mevkilerinden kopar kopmaz dokuda bir imge (örüntü) oluşur. Akli ruha gelmeden önce tüm mekânsal fark beyinde böylece kodlanır ve yine tüpçüklere dayalı kontrol sistemleri yoluyla bunlara çeşitli davranışsal karşılıklar verilebilir. Ruh kozalaksı bez yüzeyinde oluşan bu imgeleri ayrımsar. Kopan ve hareketlenen salgılar geçtikleri yerlerde onları tahrik eden etkiye uygun izler bırakır. Bu izler tekrarlanan durumlarda yataklarını dönüştürerek hafıza izleri haline gelir. Hayvanların ruhtan yoksun, gelişmiş makinalardan ibaret olduğu iddiası böyle desteklenir; Descartes, 1985, ss.99-109.

15. Descartes, 1985, Discourse, bölüm:5, s.134, 140, 141.

16. Llull, Ramon, 2006, Ars Brevis, (çev.) Yanis Dambergs, http://lullianarts.net. Eco, Umberto, 2016, "The Ars Magna by Ramon Llull", Contributions to Science, cilt:12, sayı:1, ss.47-50 doi:10.2436/20.7010.01.243.

17. Leibniz, Gottfried Wilhelm, 1989, Philosophical Papers And Letters, (ed.) By Loemker, Leroy E., Kluwer Academic Publishers, ss.165-66, 192-95, 221-28, 248-50, 644, 654-66.

18. Menabrea, Luigi F., 1842, "Sketch of The Analytical Engine; With notes upon the Memoir by the Translator Ada Augusta, Countess Of Lovelace", the Bibliothèque Universelle de Genève, sayı:82, https://www.fourmilab.ch/babbage/sketch.html.

19. Turing, Alan Mathison, 2004 [1950], “Computing Machinery and Intelligence”, Essential Turing, Seminal Writings in Computing, Logic, Philosophy, Artificial Intelligentificial Life, Plus the Secrets of Enigma, (ed.) B. Jack Copeland, Oxford University Press, Oxford, bölüm:11.

20. Golem Yahudi mistisizminden halk öykülerine ve popüler kültüre geçmiş bir karakterdir, Adem’in yaratılışı taklit edilerek sürülmemiş çamurdan şekillendirilir, etrafında dönülerek bazı harf kombinasyonları (isimler) doğru sırayla okunursa, popüler versiyonlarda ise uzuvlarına ve alnına bazı isimler (Emet: hakikat) yazılırsa canlanır ve görevlendirilir. Kombinasyonlar tersine bir sırayla okunursa ya da alnına yazılı isimden Aleph harfi silinirse (met: ölüm) yeniden toza dönüşecektir. Idel, Moshe, 1990, Golem: Jewish Magical and Mystical Traditions on the Artificial Anthropoid, State University of New York Press, New York.

21. Bu büstler dile gelip mühim sorularımıza yanıt verebiliyorlardı, Kang, 2011, bölüm:2.

22. Shelley Wollstonecraft (Godwin), Mary, 1869 [1818], Frankenstein, or the Modern Prometheus, Sever, Francis & Co, Londra.

23. Antik dönem tiyatrolarında tanrıların olaylara müdahale etmesini sağlayan kuklalar, yani “makinadan tanrı”lar sorun olarak görülmemiştir, ancak modern zamanlarda tanrının yerine geçip doğaya müdahale etme düşüncesi bitmeyen bir korku doğurur.

24. de La Mettrie, Julien Offray, 1996 [1747], Machine Man and Other Writings, (ed.) Ann Thomson, Cambridge University Press, Cambridge.

25. Descartes bu listenin sadece son maddesini akla ayırmıştı, Descartes, 1985, s.140.

26. von Goethe, Johan Wolfgang, 2014, Faust I&II, (çev.) Stuart Atkins, Princeton University Press., bölüm:2, Act II, ss.6820-7000.

27. Butler, Samuel, 2005 [1872], “The Book of The Machines”, “The Machines--Continued”, “The Machines--Concluded”, Erewhon, Chapter XXIII-V, Project Gutenberg, transcribed from 1910 A.C. Fifield (revised) edition by David Price.

28. Karel Capek’in (1923) R.U.R. oyunu yapay insana dönük tüm kültürel kalıpları bir araya derlerken “robot” kelimesini de tedavüle sokar. Capek, Karel, 2006, R.U.R. Rossum's Universal Robots, (çev.) David Wyllie.

29. Vonnegut, Kurt, 1969 [1953], Player Piano, Panther Science Fiction, Londra.

30. Kontrolden çıkmış mekanik, sibernetik, biyonik sistemler, androidler, yapay ve doğal virüsler ile biyo ve nano teknolojilerin popüler kültürde yer eden tehditleriyle ilgili olarak bkz. Dinello, Daniel, 2006, Technophobia!: Science Fiction Visions of Posthuman Technology, University of Texas Press, Austin.

31. Asimo (2000-11), Atlas (2013-) ve Digit (2019) sırasıyla Honda, Boston Dynamics ve Agility Robotics firmalarının geliştirdiği iki ayaklı ve iki kollu robotlardır.

32. 2015 DARPA Robotik Düellosu’nda, aylarca özel olarak hazırlandıkları ve büyük ölçüde uzman insanlar tarafından yönlendirildikleri halde, robotlar, matkap kullanma, prize fiş takma, arabadan inme, kapı açma, vana çevirme, merdivenden çıkma ve basit bir yığının üzerinden yürüme gibi, önceden bilinen, son derece sınırlandırılmış görevlere büyük zorlukla yanıt verdiler. Teknoloji sayfalarında robotların bu basit görevler esnasında nasıl birbiri ardına düşüp durduğuna dair haberler yankılandı.

33. Günümüz robotlarının atası, göbeğinde sakladığı bir buhar makinasının yardımıyla yürüyerek, destek aldığı arabayı çeken “Buhar Adam”dı. (Zadoc P. Dederick, 1867-1868). Ardından Winans ve Eno'nun “Buhar Kralı” (1869) ve benzerleri takip etti. Kısa zamanda dünyanın önemli kentlerini turlayan ve pek çok varyantı üretilen Buhar Adam, Edward Ellis’in The Huge Hunter or, the Steam Man of the Prairies romanıyla edebiyata da transfer olmuştu. 2009 [1869], Project Gutenberg.

34. Otomatik arabaların otonom harekette gösterdiği beceriler diğer alanlar için de heyecan yaratıyor, ancak otoyol çevresinin sınırlandırılabilirliği, üretilebilen veri bolluğu, otomobil aktüatör sayısının görece azlığının yanısıra, eylem ve planlamanın tarifliliği gibi avantajlı koşullar, özellikle karmaşık şantiye işleyişlerinde mevcut değil.

35. SpotMini, Boston Dynamics firmasının güncel ticari robotlarından biridir. Black Mirror dizisinin 4. sezon, 5. bölümü olarak yayınlanan "Metalhead" (2017), SpotMini'nin atası olan “BigDog”u (2005) yenilmez bir avcıya dönüştürür.

36. “Derin Sinir Ağları” yoluyla nesneleri kavramaya dönük çalışmalar başarı vaadediyor, ancak bu objelerin tanınması ya da iyi bilinmeyen karmaşık ortamlarda otonom hareket konusunda yeterli ilerleme kaydedilmiş değil (Google’ın Deepgrasp sistemi için: Levine, S.; Pastor, P.; Krizhevsky, A.; Ibarz, J.; Quillen, D., 2018, “Learning Hand-Eye Coordination for Robotic Grasping with Deep Learning and Large-Scale Data Collection”, The International Journal of Robotics Research, cilt:27, sayı:4-5, ss.421–436 https://doi.org/10.1177/0278364917710318 ayrıca, Caldera, S.; Rassau, A.; Chai, D., 2018, “Review of Deep Learning Methods in Robotic Grasp

Detection” Multimodal Technologies and Interaction 2, sayı:3, s.57. https://doi.org/10.3390/mti2030057

37. İsviçre’de faaliyet gösteren Gramazio Kohler Araştırma Biriminin (http://gramaziokohler.arch.ethz.ch/) ve A. Menges ile ICD ITKE ortaklığının öncü çalışmalarına ek olarak, robotik 3B bina basma araştırmaları robot kolların inşaatta açabilecekleri olanakları örneklemeye devam ediyorlar. Ancak, her ne kadar endüstriyel robot kollar Unimate'ten (Kawasaki, 1968) bugüne çok yol almış olsalar da spesifik ve tekrarlayan eylemler için programlanmanın ötesinde, genel amaçlı sistemler haline gelip karmaşık şantiye ortamlarında otonom iş görebilmek ya da yeni görevlere kolay adapte olabilmek için daha gelişmiş nesne tanıma ve hareket becerilerine ihtiyaçları var.

38. Şu ana kadar test edildikleri ortamlarda güvenilirliklerini ortaya koysalar da, sürücüsüz otomobiller de bir takım kazalara karıştılar. Bunlar arasında, adı artık Waymo olan Google arabasının Şubat 2016’da yolcularını incittiği, Uber arabasının Mart 2018’de bir kadına çarpıp öldürdüğü ve aynı ay Tesla sürücüsünün ölümüyle sonuçlanan kazalar büyük sansasyon yarattı. Kazaların kökeni görüntü tanıma sistemlerinin beklenmedik durumlar ve zorlu koşullardaki başarısızlığıydı. Bunlar nadir durumlar olabilirlerdi, ancak Yapay Sinir Ağlarının beklenmedik pozisyonlarda açığa çıkan trafik öğelerini tanıma konusunda sorunlar yaşayabildiği iddia ediliyor. Alcorn, M.A.; Li, Q.; Gong, Z.; Wang, C.; Mai, L.; Ku, W.; Nguyen, A., 2018, “Strike (with) a Pose: Neural Networks Are Easily Fooled by Strange Poses of Familiar Objects.” ArXiv:1811.11553 [Cs], http://arxiv.org/abs/1811.11553

39. Isaac Asimow’un 3 robot yasası (1942) şunlardır: 1.Bir robot bir insana zarar veremez, ya da eylemsizlik yoluyla zarar görmesine izin veremez, 2. Bir robot, 1. yasayla çelişmeyen durumlarda, bir insan tarafından kendisine verilen emirlere uymalıdır, 3. Bir robot, 1. ve 2. yasayla çelişmeyen durumlarda, kendi varlığını korumalıdır.

40. Örüntü Tanıma alanındaki insanötesi başarım oranları etkileyici olsa da, Yapay Görü modellerinin karmaşık ve değişken ortamlardaki düşük performansı, dahası bu modellerin başarılı oldukları sınırlanmış alanlarda dahi tuhaf, öngörülmesi zor hatalar yapıyor olması uzmanları düşündürüyor. Öyle ki, “Hasım” (Adversarial) örnekler konusu başlı başına bir araştırma alanı olmuş durumda. Bir imaja bir miktar gürültü (piksel) ekleyerek tanımayı dumura uğratan (Szegedy, C.; Zaremba, W.; Sutskever, I.; Bruna, J.; Erhan, D.; Goodfellow, I.; and Fergus, R., 2013, “Intriguing Properties of Neural Networks.” ArXiv:1312.6199 [Cs], http://arxiv.org/abs/1312.6199, trafik işaretlerine fark edilmesi güç grafiti müdahaleleri yaparak ya da birkaç ‘sticker’ yapıştırarak ‘Dur’ tabelasının ‘Hız sınırı 100 Mph’ tabelasıyla karıştırılmasını sağlayan Eykholt, K.; Evtimov, I.; Fernandes, E.; Li, B.; Rahmati, A.; Xiao, C.; Prakash, A.; Kohno, T.; and Song, D.X., 2018, “Robust Physical-World Attacks on Deep Learning Visual Classification”, 2018, IEEE/CVF Conference on Computer Vision and Pattern Recognition, 1625–34. Salt Lake City, UT, USA: IEEE. https://doi.org/10.1109/CVPR.2018.00175 bu tür çalışmalar Yapay Görü’ye dayanan sistemlerin kolayca yanıltılabildiğini gösteriyor. Milyonlarca tanıma işlemi içinde tek bir hata yapılması bir can kaybı anlamına gelebilir.

41. Felsefeci Bernard Williams’ın kahramanlarından Jim, onur konuğu olduğu Güney Amerika ülkesinde 1 yerliyi öldürmek ya da 10 tanesinin başkaları tarafından öldürülmesi; kimyager George ise kitle imha silahı yapan bir tesiste işe girerek ailesinin daha iyi yaşamasını sağlamak ya da kendisinden daha kötü niyetli birinin işi üstlenmesi arasında kalır. Williams’a göre, eylemlerimiz yoluyla ortak mutluluğun artırılmasına odaklanan utilitaryan (faydacı) ahlak birey ötesi, genel bir fail önererek birey olmanın varoluşsal anlamını zedeler. Ayrıca, yaptıklarım kadar yapmadıklarım, kendi yaptıklarım kadar kimi zaman başkalarının yaptıkları üzerinde de etkim olabildiği için eylemlerimin sonuçlarının neler olduğunu belirlemek zordur. Bu tip ahlaki çıkmazların basit bir hesaplamalı ahlakın sıkıntılarını açığa vurduğu düşünülür. Chappell, Sophie Grace; Smyth, Nicholas, 2018, "Bernard Williams", The Stanford Encyclopedia of Philosophy, (ed.) Edward N. Zalta.

42. Kang’a göre (2011, s.17) bu spekülasyonun başlangıcı Aristoteles’in Politika’sıdır.

43. Bu fikrin baş savunucusu “durumcular” olmuştur. Sönmez, N. Onur, 2004, Durumcular: Muhalefet İçin Bir Mimarlık, yüksek lisans tezi, İTÜ FBE, İstanbul.

44. Frey, Carl Benedikt; Osborne, Michael A., 2017, “The Future of Employment: How Susceptible Are Jobs to Computerisation?”, Technological Forecasting and Social Change 114, ss.254–280. https://doi.org/10.1016/j.techfore.2016.08.019.

45. İlgilenenler için, "The Bicentennial Man" (1976, Asimov) ve "The Positronic Man" (Asimov, Silverberg, 1992) metinlerinden uyarlanan "Bicentennial Man" filmi (1999, Chris Columbus), ayrıca Sawyer, Robert J., 2006, Mindscan, Godalming, Tor Science Fiction, New York. Chiang, Ted, 2010, The Lifecycle of Software Objects, Subterranean Press, Burton, Michigan.

 

Bu icerik 2468 defa görüntülenmiştir.