ANMA
Şaban Bey ile Yönetimde Üç Yıl
Güven Birkan
Mimar
1972-75 yılları arasında Mimarlar Odası’nda üç dönem (18.-20.) Genel Başkanlık görevini yürüten değerli mimar Şaban Ormanlar’ı 15 Temmuz 2007 tarihinde kaybettik. Kendisini saygı ve sevgiyle anıyoruz…
Meslek yaşamımdaki ilk beş yılda, mimarlığın, öyle, bir köşeye çekilerek yapılacak bir iş olmadığını öğrenmeye başladım. Mesleğin doğru dürüst uygulanabileceği bir ortamı yaratmak için ayrıca bir mücadeleye gereksinim vardı.
Bunu kavramakta geç bile kalmıştım. Bir mazeret değil ama, öğrencilik dönemimiz 1960 askeri müdahalesinin hemen sonrasına denk gelmişti ve 68 öğrenci hareketleri de henüz ufukta yoktu. Beş yıl boyunca, gündüz 8 saat derse girip, gece 8 saat ödev yapmaktan başka bir yaşamımız olmamıştı. Toplumsal gelişmeleri kavrama çabam, Çetin Altan okumaktan öte geçmemişti. Dünyayı değiştirme gibi bir uğraş gereğini ise hiç duymamıştım.
70’lerin başında, Ankara’da, Konur Sokak 4 numaraya, Mimarlar Odası’nın kısmen tamamlanmış yeni binasına gidip gelmeye ve çalışmaları izlemeye başladım. 12 Mart sonrasında, çalışmalara katkı yapacak çok az sayıda meslektaş kalmıştı. Ben de birkaç çalışmanın ucundan tutmuştum ki, kendimi Yönetim Kurulu’nda buldum.
Yılmaz İnkaya’lı, Demirtaş Ceyhun’lu, Afife Batur’lu bir ekipten yönetimi devralmıştık. Şaban Ormanlar, Yavuz Önen ve Metin Aydoğan bir önceki dönemde de yönetimde oldukları için çalışmalarda bir kopukluk olmayacaktı. Yeni Yönetim Kurulu’nda, Teoman Öztürk, Erdal Aktulga, Hasan Çakır da vardı; daha sonra Aydan Bulca da katıldı.
Henüz bir meslek örgütünün ne tür bir işlevi olması gerektiği konusunda kafamda oluşmuş bir fikir yoktu. Demokratik örgüt deneyimim çok sınırlıydı. Çalışma arkadaşlarımı tanımıyordum. Bu şaşkınlık içinde çevremi kavramaya çalışırken, yönetimin genel sekreterliğini tam zamanlı olarak üstlenmiş olan Yavuz Önen 12 Mart rüzgarının hışmına uğradı ve bu görev bir anda sahipsiz kaldı. Bu sorumluluğu ancak benim taşıyabileceğim konusunda “ikna edildim” ve çok sevdiğim işimi bırakıp Konur Sokak 4 numaraya taşındım. Meslek pratiğinden ayrılmakla, önemli bir özveride bulunduğumu düşünüyordum. Şaban Ormanlar’ı tanıdıkça bu düşüncemden yavaş yavaş kurtuldum.
68 kuşağı ile de çalışma ortamlarında tanışma olanağım olmuştu, onların heyecanlarından, etkilenmeye başlamıştım. Ama o rüzgarları 20 yıl önceden beri estirenlerle aynı ortamda hiç bulunmamıştım. Mimarlar Odası yönetimindeki ilk yıllarımda farkettim ki, bu iki kuşağın, dünya görüşleri paralellik göstermekle birlikte, giyimleri kuşamları, günlük yaşamdaki disiplinleri birbirinden çok farklı olabiliyor idi. Ormanlar’a uzun yıllar Şaban Bey diye hitap etmemde, onun bu ciddi, disiplinli, yatıp kalkmasından yeme içmesine kadar her konudaki titiz tavrı etkili oldu. Daha sonraki yıllarda, bu titizliğin, onun meslek yaşamında da sürdüğünü görecektim.
Oda Başkanı Şaban Bey ile aylık yönetim kurulu toplantılarında biraraya geliyorduk. Bu toplantılar geceli gündüzlü iki gün sürerdi; daha uzadığı da olurdu. Toplantıların bu kadar uzaması, toplantı ve tartışma disiplini eksikliğinden kaynaklanmazdı. Tersine, Şaban Bey’in, yönetim anlayışının bir sonucu idi: Farklı görüşler bir uzlaşma noktasında buluşuncaya kadar karar oylaması yapmazdı. Farklı siyasi görüşlerin birarada bulunduğu birçok örgütte dağılmalara neden olan dayatmacı yönetim anlayışının Mimarlar Odası’na sıçramaması için son derece titiz davranıyordu. Oysa ben, Oda sekreteri olarak, uygulama ağırlıklı görevim nedeniyle, hızlı ve net kararlar alınmasından yanaydım. Ama Şaban Bey’in sabrı zaman içinde beni de etkiledi.
Birlikte çalıştığımız yıllarda, yaşının, deneyiminin ve konumunun sağlayabileceği avantajı, fikirlerini kabul ettirmek için kullandığına hiç tanık olmadım. Bu kadar çok okumuş, tartışmış, düşünmüş ve hem siyasi hem de mesleki pratik içinde yıllarını geçirmiş bir insanın düşüncelerini büyük bir tevazu ile ortaya koyması, biz deneyimsiz mimarlar için kolay kavranır bir şey değildi. Kendisine çok ters gelen ve büyük olasılıkla bilimsel olarak da yanlış fikirleri sonuna kadar dinler, bizlerin de dinlemesini sağlar, daha sonra tartışma ortamını, doğruların ortaya çıkmasını sağlayacak biçimde yönlendirirdi.
Şaban Bey’in fikir tevazuu, düşüncelerini ısrarlı bir biçimde savunmasının önünde bir engel değildi. Doğruya ulaşılıncaya kadar, ya da uzlaşma sağlanıncaya kadar tartışmayı sürdürürdü. Ama aksi kanıtlandığında –ki bu çok sık olmazdı- kendi düşüncesinden vazgeçer, yeni uzlaşma noktasına katılırdı.
Daha önceki dönemlerden farklı olarak Oda Yönetim Kurulu toplantılarına katılım, 7 kişilik yönetim üyeleri kadrosuyla sınırlı olmazdı. Bütün şubelerin ve Oda’nın öteki organlarının temsilcileri de bu toplantılara, söz hakkı ile katılırdı. Her ay, küçük bir genel kurul havasındaki bu toplantıları yönetmek öyle kolay bir iş değildi. Zaman zaman bağrışmaya varan ciddi atışmalar olurdu. Şaban Bey, bu durumlarda söz alır, sesini yükseltmeden, sakin fakat etkili bir konuşma yapar, ortalığı yatıştırırdı.
Fikirlerini ifadedeki titizliği, konuşma üslubuna yansırdı: Ağır bir tempoda, en doğru kelimeyi seçebilmek için zaman zaman duraklayarak, uzun ama her zaman doğru cümlelerle ve bir yazılı metne bağlı kalmadan, fakat daha önceden aldığı notlara bakarak konuşurdu.
Çığırından çıkmış bir tartışma ortamını kolayca yatıştırabilmesindeki en önemli etken, kişilik olarak kendisine duyulan saygı değildi. Toplumsal konulardaki analiz gücü sayesinde sağlam dayanaklara oturan doğru bir durum değerlendirmesi yapar, kafa karışıklıklarını giderir, toplantının sağlıklı bir biçimde sürdürülmesini sağlardı.
Toplumsal olayları nesnel yaklaşımı, 12 Mart döneminin karanlık günlerinde bile gelişmelere iyimser bakmasını sağlıyordu: Uzak da olsa, doğru bir insancıl hedefe kararlılıkla yürümek gerektiği fikri, onun kısa erimli engelleri gereğinden fazla büyütmesine izin vermiyordu. Bu iyimserlik yüzüne de yansıyordu. Ortamı sakinleştiren güler yüzü birçok zaman “acaba şimdi ne düşünüyor“ dedirtecek muzip bir ifade taşırdı. Bazen bu ifadenin arkasındaki mizahi yorumu aktarmaya kalkışır, sözüne bir gülme dalgası ile birlikte girer, herkesin havasının değişip gülmeye başlaması için, cümlelerini tamamlamasına gerek kalmazdı.
Ankara’daki 48 saatlik yönetim kurulu toplantısı maratonları, İstanbul treninin kalkmasına 15 dakika kalıncaya kadar sürerdi. Şaban Bey trene, bir taksiye binip ucu ucuna yetişirdi. Bir seferinde bu süre de aşıldı, tek çare olarak, Oda’nın makam aracı olarak kullandığımız motosikletimi denemek zorunda kaldık. Arkama oturdu. Dergi, gazete, kitap, belge dolu evrak çantasını aramıza yerleştirdi. Ben de telaşla motora gaz verdim. Motosiklet fırladığı anda arkamda bir hafiflik hissettim ve durdum. Şaban Ağabey 50 metre geride yolun ortasında oturuyor, kucağında çantası katıla katıla gülüyordu.
Daha sonra genel kurullar nedeniyle birlikte birçok seyahatimiz oldu; ama neyse ki otomobil ile. Mimarlar Odası Genel Kurulları, en gergin dönemlerde bile, birçok meslektaşımızın aileleri ile birlikte katıldığı bir şenlik havasında geçer. Birbirlerini uzun süre göremeyen bu ailelerin görüşmesi için bir vesile olur. Şaban Ağabey’in eşi Günnur Ormanlar da bir tür fahri delege olarak yıllarca bu toplantılara katıldı; çocukları Ekin ve Çağla yaşdaşlarıyla birlikte, genel kurul fuayelerini şenlendirirdi. Bu genel kurul çocuklarının hepsi aradan geçen zaman içinde büyüdü, meslek sahibi oldu, bazıları çoluk çocuğa karıştı.
Son olarak yine Oda’nın 2006’daki genel kurulu nedeniyle gittiğimiz Ankara’dan İstanbul’a birlikte döndük. Hendek’e yaklaşırken kır çiçekleri kaplı yamaçlar bizi çarptı; durduk. Şaban Bey de, kendisiyle birlikte gelememiş olan eşi Günnur’a çiçek topladı.
Geri dönüp, Şaban Bey ile Oda yönetiminde çalıştığımız üç yılın genel bir değerlendirmesini yaptığımda şunu görüyorum:
Mimarlar Odası’nın 12 Mart dönemini, toplumsal sorumluluğundan kaçmaksızın ayakta kalarak sürdürmesinde Şaban Ormanlar’ın payı çok büyüktü. Bunun kadar önemli bir diğer katkısı da, benim gibi, toplumsal sorunlarla yeni yeni ilgilenmeye başlayan gençlerin siyasi bilincinin oluşmasında oynadığı olumlu rol idi.
Yönetimde aktif görev almadığı dönemlerde de Ormanlar, Oda çalışmalarını yakından izledi ve özellikle genel kurullardaki ufuk açıcı konuşmaları ile katkılarını sürdürdü. Geçtiğimiz Oda ve TMMOB Genel Kurulları’na da sağlığını zorlayarak katıldı. Mimarlar Odası’nın 2006’daki genel kurulunda, TMMOB delegeliği adaylığı için hazırlanan matbu listelerde kendi adını göremeyerek tepki gösterdi ve bireysel olarak başkanlık divanına başvurarak aday olduğunu duyurdu. Oylama sonunda delege olarak seçildi ve aynı yıl toplanan TMMOB Genel Kurulu’nda Mimarlar Odası’nı temsil edenler arasında yerini aldı.
Bundan sonraki Oda çalışmalarında da, fikirleriyle ve tavırlarıyla aramızda olmaya devam edecek.
Bu icerik 5079 defa görüntülenmiştir.