MİMARLIK'TAN
N. Müge Cengizkan
Ankara’nın merkezinde önemli bir Cumhuriyet dönemi yapısı: Atatürk Kültür Merkezi (AKM). Geçen sayımızın kapağına taşıdığımız İstanbul AKM’den sonra, söz sırası Ankara AKM’de…
Geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanı, Ankara AKM’yi “çirkin ve estetikten yoksun” bir yapı olarak tanımlamış, yapının yıkılarak yerine beş katı büyüklüğünde yeni bir müze, “Türkiye Uygarlıklar Müzesi” yapılacağını belirtmişti. Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanlığı himayesindeki toplanan Milli Komite’nin aldığı kararların uygulandığı bu alanın geleceğine biçim vermek üzere iki ulusal yarışma düzenlenmiş, 1981 yılında düzenlenen yarışma sonucunda Filiz ve Coşkun Erkal’ın AKM yapısı ödül alarak uygulanmıştı. Ankara AKM’nin hemen yanındaki alanın gelişmesini hedefleyerek 1995’te düzenlenen Ankara Kongre ve Kültür Merkezi yarışmasını kazanan Azize - Özgür Ecevit ve ekip arkadaşlarının projesi ise uygulama şansı bulamamıştı. Dolayısıyla, eski Hipodrom alanının geleceği konusundaki tartışmalar yeni değil; yapılacak yeni projeler için ne daha önce burada hiçbir şey yokmuş gibi davranıp hafızada “sıfırdan başlama” durumuna sığınılabilir, ne de alandaki yapılaşmayı “sıfırlayıp başlama” özgürlüğüne sahip olunduğu iddia edilebilir. Mimarlar Odası’nın konuyla ilgili yaptığı açıklamada belirttiği gibi “Atatürk Kültür Merkezi’ni yokederek, bizden sonraki nesillerin Cumhuriyeti mimarlık yapıtları üzerinden okumalarını engellememeli, onların kendi değerlendirmelerini yapmalarına olanak sağlamalıdır.”
Ankara AKM yapıldığı günden bugüne geçirdiği fiziksel ve işlevsel revizyonlar sonrası, kente entegre olamayan bir yapı olarak atıl durumda, bu doğru. Yapının mimari kalitesini tartışmak yerine, onun yakın çevresinin niteliklerinin yükseltilmesi ve bakım-kullanım sorunlarının giderilmesini yetkililerden beklediğimizi belirtiyor ve ulusal bir yarışma sonucu elde edilen yapının aynı zamanda 1990 yılında II. Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde “Yapı Dalı” ödülünü aldığını hatırlatmakla yetiniyoruz. Hakkında yargı yoluyla alınan yıkım kararı bulunan birçok yapı “milli servet” olduğu gerekçesi ile yıkılamazken, yapının aksayan yönlerinin iyi tespit edilip, kente ve bu alanda yapılacak olası projelere nasıl entegre edileceğini düşünmek daha olumlu bir yaklaşım olacaktır. Çünkü bu tür yapılar, kişisel değer yargılarıyla yok sayılamayacak ve yokedilemeyecek kadar kentin ve kentlinin malıdırlar.
* * *
MİMARLIK dergisi 350. sayısına ulaştı!
350. sayımızda, “Sıfırdan Başlamak” başlıklı bir dosya kurgulamış olmamızın tümüyle tesadüf / bir çakışma olduğunu belirterek, dergiye bugüne kadar katkıda bulunan herkese ve okuyucularımıza yayın kurulumuz adına teşekkür ederiz.
N. Müge Cengizkan
Bu icerik 5158 defa görüntülenmiştir.