TARİHİ MİRAS
1956-1960 İMARI: Karaköy-Beşiktaş Sahil Aksında Kaybolan / Yıkılan / Taşınan Yapılar
Mine Esmer, Dr., Restorasyon Uzmanı, Mimar
Başbakan Menderes’in 1957 seçimlerinden sonra İstanbul’da başlattığı ‘imar hamlesi’, Beşiktaş-Karaköy eksenindeki kentsel dokuda günümüze uzanan derin izler bıraktı. İstanbul için bir ilk olan bu imar hamlesi siyasi iktidarın gücünü gösterebileceği bir ‘prestij’ çalışması; fakat tüm paydaşların devredışı bırakıldığı, büyük yıkımlara sahne olan hazırlıksız ve plansız bir gelişmeydi. Hikâye yeni değil. Aynı anlayışın derin izleri sadece kentsel dokuya sinmedi!
Yazar, tarihî kentlerin ve kentsel alanların korunması konusunda 2011 tarihli ICOMOS toplantısında gündeme gelen Valletta Prensipleri çerçevesinde konuyu değerlendiriyor.
Pek çok yapının yokolduğu 1956-60 imarında kentsel bellek ve mekân sürekliliği bozularak, kentsel doku değiştirilmiştir. Sözkonusu müdahalenin kapsamı ve olumsuz sonuçları bu yazıda ele alınmaya çalışılmıştır. Bugün UNESCO’nun uyarılarına aldırmadan devam eden Haliç Metro Köprüsü ile Sulukule, Tarlabaşı, Ayvansaray kentsel dönüşüm projeleri ve Karaköy Mescidi rekonstrüksiyonu vb. güncel projelerin sonuçlarının da, bilimdışı bir keyfililikle yapılan 1956-60 imarınınkilerle benzer olacağı düşünülmektedir.
Oysa günümüzde artık uluslararası kabul görmüş tüzükler ile tarihî kentsel alanlara karşı yaklaşımın nasıl olması gerektiği ayrıntılı olarak belirlenmiştir. CIVVIH(1) Washington Tüzüğü (1987) ve Nairobi Tavsiyeleri (1976) kapsamında tarihî kentler ve kentsel alanların korunması konusunda ele alınan yaklaşım ve değerlendirmeler, bu belgeleri referans alarak güncellenmiş ve bu çalışma 28 Kasım 2011 tarihli ICOMOS toplantısında “Valletta Prensipleri”(2) adı altında kabul edilmiştir. Valletta Prensipleri, “Tanımlar”, “Değişimin Farklı Yönleri (Zorlayıcı Etkenler)”, “Müdahale Kriterleri” ile “Öneriler ve İzlenebilecek Yollar” olmak üzere dört kısımdan oluşmaktadır.
Sözkonusu prensipler, bu yazı kapsamında ele alınan imar faaliyeti gibi geçmişte yapılan hataları ve olumsuz etkilerini değerlendirerek, tarihî kentlerde yapılacak değişikliklerin hızını, oranını ve ilkelerini belirlemiştir. Değişimlerin biraraya toplanması tarihî alanlarda ve değerlerinde negatif bir etki yaratabilir. Bu nedenle büyük sayısal ve niteliksel değişimlerden kaçınılmalıdır.(3) Değişim hızı kontrol edilmesi gereken en önemli parametredir. Fazla hızlı bir değişim tarihî kentte tüm değerlerin bütünlüğünü bozabilir. Müdahalenin sınırı ve sıklığı, fizibilite ve planlama çalışmaları ile saptanmalı, şeffaf prosedürler işlemelidir.(4)
Beşiktaş-Karaköy aksında Ağustos 1956’da başlayan imar çalışmaları, kent için bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Önceki dönemlerde gerçekleştirilen imar çalışmalarında, kentin geneli ele alınmamış, noktasal ölçeklerde uygulamalar(5) yapılmıştır.(6) Dönemin başbakanı Adnan Menderes, imar çalışmalarını doğrudan kontrol etmiş, 24 Eylül 1956 tarihinde yeni başlayan imar çalışmaları hakkında bilgi vermek için yaptığı basın toplantısında konuyla ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
Emelimiz, İstanbul’un tarihî karakterini ve büyük abidelerini, şimdiye kadar harabeler arasına gizlenmiş kıymetlerini ihya etmek, onları vitrine koyar gibi ortaya çıkartmaktır. [...] Güzel ve büyük meydanları olmayan şehir tasavvur edilemeyeceğine göre, İstanbul’un bütün meydanları şanına layık bir hale getirilecek ve etrafı büyük binalarla çevrelenecektir. Mesela Karaköy, Eminönü Meydanları böyle olacaktır. [...] Karaköy’den sahil boyunca boğaza gidecek yol üzerinde Beşiktaş Meydanı, hakiki bir meydan haline getirilecek, buraya ya Preveze ya da Barbaros ismi verilecektir. Yıldız’dan gelen büyük yol da bu meydanın mihverine inecektir.(7)
1935 ile 1951 yılları arasında İstanbul'da nazım imar planının hazırlanması ve uygulanmasıyla ilgili çalışmaların başında bulunan Prost’un çalışmaları eleştirildiği için, yerine 1952’de beş kişilik bir müşavirler heyeti getirilmiştir.(8) 1960’da Mimarlar Odası tarafından yayımlanan “Yurdumuzda İmar Çabaları” başlıklı bildiride, müşavirler heyetinin, Prost planı üzerinde yol düzeltme ve genişletme, ruhsat verme, kat yüksekliklerini artırma gibi detaylarla uğraştığı, şehrin bütününü ele alan ve tarihî özelliklerinin korunmasını sağlayabilecek, bütüncül bir imar planı hazırlamadığı belirtilmektedir.(9) Prost planındaki yollar kısmen genişletilmiş, yer yer keyfi yollar ilave edilmiştir.
1956’dan sonra, siyasi iktidar, politik durumun da etkisiyle şehirlerde gösterişli imar faaliyeti yaparak prestij kazanma ümidine kapılmıştır.(10) Hazırlıksız ve plansız olarak büyük yıkım ve yol açma işlerine girişilmiştir. Mimar Zeki Sayar tarafından sokak olarak nitelendirilen Karaköy’ün bir meydan haline getirilmesi bir ay içinde plansızca yapılan kesif bir imar hareketi sonucu meydana gelmiştir.(11) Başbakanın yakından ilgilenmesi sonucu devlet-belediye koordinasyonu sorunsuz sağlanarak yıkımlar ivedilikle yapılmıştır.(12) Karaköy Meydanı açılırken belediyenin elinde bir plan mevcut değildir.(13) Belediyenin bir imar bürosu vardır, ancak uygulamada inisiyatif tamamen şehirciden idareciye geçmiş, istimlak ve yıkımların bir projeye dayanmaksızın yerlerinde ayaküstü yapılan yüzeysel incelemelere göre yapıldığı görülmüştür.(14) Karaköy Meydanı etüdlerine yıkımdan sonra başlanmıştır.(15)
Kısa zamanda bombalanmış bir şehir manzarasını alan İstanbul’da, yapılan işlerde sürat değil, lüzumsuz bir acelecilik ve hesapsızlık gözlemlenmiş; telafisi mümkün olmayan pek çok hata işlenmiştir.(16) Şehrin mimari ve tarihî kimliğinin ortadan silinip süpürülmesi pahasına geniş bir cadde elde etmek, bugün sadece Karaköy’den başlayan bir köprü trafiği ortaya çıkarmıştır.
1956’da danışman olarak getirilen H. Högg de, plan önerilerini ulaşımı temel alarak hazırlamıştır.(17) Högg’ün hazırladığı planlarla, daha çok politik iradenin isteklerine kılıf giydirildiği görülmektedir. Hans Högg’e göre:
Takriben 12 km2 alanı kaplayan eski şehirde bulunan yüzlerce anıt, düzensiz ve seyrek yeni İstanbul yerleşmesinde “zorunlulukla bağlı kalınan dominant elemanlar” olarak dağılmış bulunmaktadır. Şimdilik şehir hala bu tarihi dominantlarla belirlenmektedir. İstanbul’un eskiden yayaların şehri olması nedeniyle yol yapımı ve bağlantı sorunları çok karmaşıktır”. [...] Öte yandan İstanbul’da kamu araçları ve özel arabaların az sayıda olması nedeniyle taşıt trafiği ve otopark henüz hayati bir önem taşımamaktadır.(18)
Högg, yüzlerce anıt için “zorunlulukla bağlı kalınan dominant elemanlar” ifadesini kullanarak kentin tarihî özellikleri hakkındaki düşüncesini açıkça belirtmiştir. Henüz kamu araçları ve özel arabaların da büyük problem oluşturmadığının söylenmesi çok ironiktir; nitekim yeni açılan geniş caddeler trafik problemlerine davetiye çıkarmıştır. 1958’de gelen L. Piccinato ise, İstanbul’un geçmişiyle yakından ilgilenen duyarlı bir uzman olmasına karşın, uygulamalarda etkili olamadığı için duyarlılığının korumaya somut bir katkısı bulunmamıştır.(19)
30 Eylül 1956 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Karaköy-Beşiktaş arasında yapılacaklar şöyle belirtilmektedir: Karaköy’de rıhtımdaki Borsa Hanı, PTT Binası, Denizcilik Bankası yıkılacak, Tophane’ye sapan yol genişletilecektir. Denizcilik Bankası’ndan itibaren Tophane Çeşmesi’ne kadar olan binaların hepsi yıkılacak, kazanılacak 11 metre ile yolun genişliği 30 metreye çıkarılacaktır. (Resim 3) Tarihî Tophane Çeşmesi olduğu yerde kalacak ve tamir edilecektir. Karaköy Palas ile Domuz Sokağı arasındaki blok tamamen yıkılarak (Resim 4) bu saha yola verilecektir.
Karaköy Meydanı’ndaki, 1903-04 yılları arasında inşa edilen Küçük Merzifonlu Mescidi’ni mimar Raimondo d’Aronco fevkâni olarak tasarlamıştı. Yapı, meydana açılan köşelerden birinde, Café d’Orient’in üstündeydi. (Resim 6) 1956-60 imarı sırasında, Karaköy Meydanı düzenlenirken mescit adaya taşınmak üzere sökülmüş ve parçaları kaybolmuştur. Yıkımdan sonra acele karar verildiği ve aslında mescidi sökmeye gerek olmadığı farkedilmiştir. Bugün yeri hâlâ boş durmaktadır. (Resim 7)
Tophane Kışlası da, Kılıç Ali Paşa Camisi önüne kadar genişletilerek gelen Kemeraltı Caddesi’nin üzerinde kaldığı için yıkılmıştır. (Resim 8) Nusretiye Camisi önünde bulunan Tophane Çeşmesi ise, Maçka Parkı’nın köşesine, İTÜ İşletme Fakültesi’nin karşısına taşınmıştır. (Resim 9) II. Abdülhamid tarafından, 1901’de İtalyan mimar Raimondo d’Aronco’ya yaptırılan bu çeşme, tamamı mermerden inşa edilmiş, dört yüzlü, ufak boyutlu bir meydan çeşmesidir.(20)
Salı Pazarı’nda Eski Ford Tesisi, Tekel Satış Mağazası ve depoları ile SATİE Binası, tamamen istimlâk edilerek yıkılmışlardır. Fındıklı’da Atatürk Kız Lisesi ile Güzel Sanatlar Akademisi bahçelerinin bir kısmı yola katılmıştır. (21) (Resim 10)
Fındıklı’daki depo ve dükkânların caddeye uzanan kısımları temizlenerek, Tekel Genel Müdürlüğü’nün alt katı geçit şekline getirilmiş; çay atölyelerinin bahçeleri yola katılmış; böylece Dolmabahçe’ye kadar sahil tarafı açılmıştır. Yıkılan yapılar arasında Fındıklı’daki Molla Çelebi Camisi’nin hamamı da bulunmaktadır ve kayıtlara göre hamam da cami gibi Sinan’ın eseridir.(22) (Resim 11 ve 12) Yol genişletilirken yıktırılan Molla Çelebi Hamamı’nın caminin batısında, cadde üzerinde yer aldığı ve bir çifte hamam olduğu bilinmektedir.
Molla Çelebi Camisi önüne (Resim 13), 1787’de Sadrazam Koca Yusuf Paşa tarafından, rokoko tarzında bir sebil ve çeşme yaptırılmıştı. Pembe mermer oymaları ve kurşun kubbeli çatısı olan bu sebil, caminin alnına, revakların tam önüne konulmuştu. Sebil ve çeşme giriş cephesini kapatıyordu. 1957-58 yol genişletilmesinde buradan sökülerek, Kabataş Setüstü’ne taşınmıştır. (Resim 14) Son yıllarda döküm pencere parmaklıklarından birkaçı yok olmuş, yerine adi parmaklıklar takılmıştır.
Kara tarafındaysa, Tophane’den başlayarak Erkek Sanat Enstitüsü, askerî fırın ve Dolmabahçe’ye kadar bütün binalar sarp bir araziye dayandıkları için binaların alt katları askıya alınmıştır. Bu suretle Dolmabahçe’ye uzanan geniş cadde için Dolmabahçe Camisi Muvakkithanesi de deniz tarafına taşınmış, avlu duvarı ise yokolmuştur. (Resim 15, 16)
Hekimoğlu Ali Paşa Meydan Çeşmesi ise Kabataş İskelesi karşısındaki merdivenli setin üzerinden, yolun deniz tarafına alınmıştır. (Resim 17) Çeşme döneminin dört yüzlü meydan çeşmeleri arasında yalınlığı ve işçiliği ile dikkati çeker. Kitabesinde yapım yılı 1145 (1732) olarak gözükmektedir. Banisi, Hekimbaşı Nuh Efendi’nin oğlu Hekimoğlu Ali Paşa’dır.(23) (Resim 18)
Son devir Osmanlı sivil mimarisinin ilginç örneklerinden biri Emin Ağa Sebili’nin (Resim 19) yanındaki tekke eviydi. Bu yapı, Kabataş Setüstü’nde bulunan caddeye taşmadığı halde yıktırılmıştır. (Şekil 20)
Beşiktaş’ta ele alınacak işler ise yine 30 Eylül 1956 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle açıklanmıştır:
Hayrettin İskelesi ihya edilecek, Maliye Binası’ndan başlayarak Akaretler durağına kadar uzanan ada tamamen yıkılacaktır. Devlet kırtasiye deposunun bulunduğu yer Devlet Resim ve Heykel Galerisi’ne kadar yıkılıp açılacak, Beşiktaş kaymakamlığı başka yere nakledilecektir. Beşiktaş iskelesinin civarı açılıp genişletilecektir. Tramvay yolunda Zirai Donatım Kurumu’ndan daha ileriye kadar uzanan binalar Barbaros Parkı’na kadar tamamen açılacak, Levent’ten gelen 30 m. genişliğindeki Yıldız Yolu doğruca bu meydana inecektir. (Resim 21, 22)
Beşiktaş’ta yıkılan pek çok yapı arasında Köprübaşı (Sinan Paşa) Hamamı’nın özel bir önemi vardır. (Resim 23) Beşiktaş’ta, Sinan Paşa Külliyesi’nin bir parçası olarak, caminin yol aşırı ilerisine, güneybatısına yaptırılmıştır. 1555 tarihli olan külliyenin banisi Kaptan-ı Derya Sinan Paşa, mimarı Koca Sinan’dır. Hamamın yeri Beşiktaş Caddesi ile Hayrettin İskelesi Sokağı’nın birleştikleri köşededir. (Resim 24) 1957’de caddenin genişletilmesi amacıyla yıktırılmıştır. Sinan Paşa Hamamı, 19. yüzyıl sonlarında kurutulmuş olan Beşiktaş deresinin üzerinde bulunan ancak günümüze gelememiş köprünün başında yer almasından dolayı Köprübaşı Hamamı olarak da anılmaktaydı. Bir çifte hamam şeklinde inşa edilmişti. İstanbul’daki klasik dönem Osmanlı hamamlarının en güzel örneklerinden biri olan Köprübaşı Hamamı’nın, “sanatsal bir değer taşımadığı” düşüncesiyle “Anıtlar Yüksek Kurulu kararı” ile yıktırılması, Beşiktaş’ın tarihî dokusuna ve kentsel mekânın sürekliliğine büyük zarar vermiştir.(24)
1956-60 imarında, siyasi ve idari bakımdan söz sahibi kişiler, mevcut plan ve uzmanları devredışı bırakarak, kendi anlayış, keyif ve isteklerine göre imarın idaresini ele almışlardır.(25) Bunun sonucunda şehrin doğal ve tarihî zenginliği düşüncesizce harcanmıştır.(26) İstanbul gibi tarihî bir kentte, herhangi bir müdahaleden önce çalışılacak alan kapsamlı olarak tanınmalıdır. Çok-disiplinli ön çalışmalarla kentsel mirasın değerleri saptanmalı, tam bir belgeleme ve kayıt (analizler, farklı ölçeklerde çalışmalar, envanter çalışmaları) planlamaya temel oluşturmalıdır.
1956-60 imarında, plansız ve hazırlıksız, acele bir kararla yerinden sökülen Karaköy Mescidi’nin bugün rekonstrüksiyonu gündeme gelmiştir. Art Nouveau üslubundaki mescit, yıkılmadan önce, zamanının yapım teknikleri ve üslubunu yansıtmakta ve Karaköy siluetinin önemli bir parçasını oluşturmaktaydı. Yapının kaybolan parçaları bir depoda bulunmuş olsa, yeri de hâlâ boş olduğu için rekonstrüksiyonu düşünülebilirdi. Ancak ince bir işçilik ve dönem özellikleri barındıran yapıyı, bugün yeniden taklit olarak yapmak bir anlam ifade etmemekte, tamamen yokolmuş yapının birebir nasıl yapılacağı, işçilik vb. sorunlar ise konunun başka bir çözümsüz yönüne işaret etmektedir. Yapılacak mescit bir replika olacak, tarihî ve kültürel miras değeri bulunmayacaktır.
Valletta Prensipleri’ne göre, tarihî kentler ve kentsel alanlar üç boyutlu yapılardır; bir toplumun evrimini ve kültürel kimliğini yansıtırlar. Daha geniş bir doğal ya da insan yapımı bütünün parçasıdırlar ve bu bütünden ayrı düşünülemezler. Bu alanlar, onları oluşturan geçmişin canlı kanıtlarıdır.(27) Bu taklit yapı, geçmişin bir kanıtı ve parçası olamayacak, insanları yanıltacaktır. Yine bu prensiplere göre, tarihî kentlerde kamusal alan sadece sirkülasyon için kullanılacak bir alan değil, aynı zamanda düşünme, öğrenme, eğlenme işlevleri için kullanılacak bir kaynaktır. Tasarımı ve düzenlenmesi ve hatta yönetimi, taklit yapılarla yanıltıcı bilgiler sunmaya değil, karakterini ve güzelliğini korumaya yönelik olmalıdır.(28)
NOTLAR
1. International Committee on Historic Towns and Villages (CIVVIH) ,1982 yılında ICOMOS’a üye ülkelerden biraraya gelen uzmanlarla kurulmuş, tarihî kentlerin ve köylerin korunması için çalışan uluslararası bir komitedir.
2. http://www.international.icomos.org/Paris2011/GA2011_CIVVIH_text_EN_FR_final_20120110.pdf [Erişim: 27.09.2013]
3. Valletta Prensipleri, 3/c.
4. Valletta Prensipleri, 3/f.
5. Uygulamalar:
- Dolmabahçe Tiyatrosu. 1857 yılında, güzel sanatları geliştirmek isteyen padişahın isteği üzerine Dolmabahçe Sarayı’nın yanına yapılan bina, 1937 yılındaki meydan düzenleme çalışmaları sırasında yıkılmıştır.
- İstabl-ı Amire (Saray Ahırları). 1940 yılında İnönü Stadı’nın temelleri atıldığı sırada yıkılmıştır. Eski saray ahırları ve gazhane binalarının bulunduğu alana oturmakta olan stadın 2013 yılında yıkımına başlanmıştır.
- Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camisi karşısında, karakolun yanında bulunan iki yüzlü Bezm-i Âlem Valide Sultan Çeşmesi’nin bir yüzünün, yol genişletme alışması yüzünden Harbiye’ye taşınması noktasal ölçekli uygulamalara örneklerdendir, bkz. Egemen, A., 1993,
İstanbul’un Çeşme ve Sebilleri, Arıtan Yayınevi, İstanbul, s.44.
6. Kuban, D.,1995, “İstanbul ve Menderes”, DBİA, s.389-392.
7. Cumhuriyet, 23 Eylül 1956
8. Özler, Ş., 2007, Cumhuriyet Dönemi İstanbul Planlama Raporları (1934-1995), Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi, s.409.
9. Özler, 2007, s.410.
10. Özler, 2007, s.410.
11. Sayar, Z., 1956a, “İstanbul’un İmarı Münasebetiyle”, Arkitekt, sayı:284-1956/2, s.49.
12. Sayar, 1956a, s.49.
13. Sayar, 1956a, s.50.
14. Sayar, Z., 1956b, “İstanbul’un İmarında Şehirci Mimarın Rolü”, Arkitekt, sayı:285-1956/3, s.97.
15. Sayar, 1956b, s.97.
16. Sayar, Z., 1957, “İmar ve Eski Eserler”, Arkitekt, sayı:287-1957/2, s.49.
17. Högg, H., 1967, İstanbul-Stadtorganismus und Stadterneuerung, Karawane-Taschenbuch, Ludwigsburg, s.318.
18. Özler, 2007, ss.395-7.
19. Kuban, 1995, s.390.
20. Barillari, D., 1996, İstanbul 1900: Art Nouveau Architecture and Interiors, Rizzoli, NY, s.24.
21. Cumhuriyet, 30 Eylül 1956.
22. Müller-Wiener, W., 2007, İstanbul'un Tarihsel Topografyası: 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul, (çev.) Ülker Sayın, YKY, İstanbul,s.325.
23. Egemen, 1993, s.79.
24. Doğusan, G.N., 2004, İstanbul “İmar”ı:1956-60, İTÜ FBE, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
25. Özler, 2007, s.410.
26. Özler, 2007, s.411.
27. Valletta Prensipleri, 1/a.
28. Valletta Prensipleri, 4/d.
Bu icerik 26341 defa görüntülenmiştir.