ANMA PROGRAMI: NEZİH ELDEM
Nezih Eldem Mimarlık için Yaşadı
Doğan Hasol, Dr., Y. Müh. Mimar
Çok yönlülüğü, üretkenliği ve çalışmalarındaki titizliği ile zihinlerimizde yer eden, öğrencilerine kattıklarıyla devrini daim etmiş bir isim Nezih Eldem. Yazar metninde, “mutluluk kavramını da mimari işlevselliğin içinde gören bir anlayış”a sahip olduğunu belirttiği Nezih Eldem’i yakından tanımamıza olanak sağlıyor.
Nezih Eldem, 1944 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nü bitirdikten sonra, İTÜ’nün çekirdeğini oluşturan Yüksek Mühendis Mektebi’nin Mimarlık Bölümü’ne Rölöve-Serbest Resim dersleri vermek üzere katılmış; bir süre Prof.Bonatz’ın asistanlığını yapmış, daha sonra 1952’de sanatın kaynağı olarak gördüğü İtalya’ya giderek iki yıl süreyle Milano Politeknik Üniversitesi’nde ünlü mimar Gio Ponti’nin derslerine ve bürosundaki bazı proje işleriyle, endüstriyel ürün tasarım çalışmalarına katılmıştır.
Nezih Bey bizim sevgili hocalarımızdan biriydi. Kendisiyle ilk rastlaşmamız Taşkışla’nın 203 no.lu uzun stüdyosunda olmuştu. Orası, Mies van der Rohe’nin Illinois Institute of Technology’deki Crown Hall’unda olduğu gibi bütün öğrencilere açık bir tasarım stüdyosu idi. Projeler hocalara orada gösterilir; eleştiriler, tashihler orada yapılırdı.
203’te en çok öğrencinin toplandığı gruba Nezih Eldem seçilirdi. Bir öğrencinin projesi üzerinde konuşulurken aynı ya da farklı dönemlerden pek çok öğrenci eleştiri ve düzeltmeleri âdeta bir ders gibi izler, isterse soru sorar, hatta tartışmaya katılabilirdi. (Resim 1)
Nezih Bey, zamanını esirgemez, her projeyle titizlikle ilgilenir, eleştiri ve önerileriyle öğrencinin ufkunu açardı. Sürekli olarak soru sorulması, tasarımın geliştirilmesinin yöntemi olarak kullanılırdı. Nezih Bey’e göre mimaride hedef, yalnızca mimarın mutluluğu değildi; mal sahiplerinin ve yapıyı kullanacak olanların da mutluluğu öncelikle söz konusuydu. Mutluluk kavramını da mimari işlevselliğin içinde gören bir anlayıştı bu. Yıllar sonra bir söyleşisinde de belirttiği gibi hedef, “inşa edilecek bir mekân kurgusu yaratmak”tı.(1) Farklı insanlar, farklı işlevler için yeni bir yerde ışığı, güneşi, gölgeyi hesaba katarak, konunun irdelenmesi ve somutlaştırılması söz konusuydu; doğal ki yapıyı çevresi, iç ve dış mekânı ile birlikte ele alarak…
Nezih Eldem aynı zamanda iyi bir ressamdı. Babasının ressam ve resim öğretmeni olmasının da etkisiyle genç yaşlarda kazandığı o nitelik özellikle Mekân Tasarımı derslerine de yansır; dikkatle izlenen o derslerde kendine özgü bir yöntemle çizip renklendirdiği çalışmalarını slaytlar eşliğinde ekrana yansıtırdı. (Resim 2)
Öğrenciliğimizde her yarıyılın projesi, ilgili öğretim üyeleri arasından seçilen hocalarla birlikte belirlenir ve sürdürülürdü. Nezih Bey’le proje ilişkim 9.yarıyılda oldu, kendisi o zaman doçentti. Konumuz, Üsküdar’da, Başbakan Adnan Menderes imarı sırasında genişletilen yol nedeniyle soyunmalık bölümlerini kaybetmiş olan “Büyük Hamam” ile çevresinin düzenlenmesiydi. Önce çevrenin düzenlenmesi konusunda grup olarak iyi bir çalışma yürüttük; sonra sıra yapılara geldi. Benim mimari proje konum, hamamın bir atölye olarak kullanılmakta olan ayakta kalmış bölümleri koruyarak, içinde bölme olmayan bir büyük mağazaya dönüştürmekti.
İlginçtir… O proje, mezuniyetimden sonra benim ilk işim olacaktı. Öyküsünü ayrıntılarıyla Yapı dergisinin 17. sayısında anlatmıştım.(2)
O günlerde İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde asistandım. Eşim Hayzuran’ın da öğrenciliğinde üç dönem yani üç projesinde hocası olmuştu Nezih Bey. O nedenle ailece de bir yakınlaşmamız gelişti. Evlerine gittik; Nezih Bey’e olan hayranlığımız daha da arttı. Taksim Sıraselviler’de mimar Abdullah Z. Kozanoğlu’na ait bir apartmanın en üst katında oturuyorlardı. O kat, Nezih Eldem ustalığıyla düzenlenmişti. Açık mekân düzenlemesinin çok dikkate değer, oldukça önemli bir örneğiydi. Mobilyalar da yine Nezih Eldem tasarımıydı. Yazık ki oradaki mutlulukları çok sürmedi; bir süre sonra o güzellikleri geride bırakarak başka yere taşınmak zorunda kaldılar. Binaya Arena Tiyatrosu o katı da içine alacak şekilde yerleşecekti. O güzelim katın dağılmasına hep yanmışızdır. Prof. Dr. Nezih Eldem İTÜ’deki görevinden 1988’de emekli olunca dikkatini doğduğu yer olan Eyüp’e yöneltmiş, bütün gününü Eyüp’teki küçük bürosunda geçirerek, gözlem ve düşüncelerini yerel yetkililere aktarmaya çabalamıştır.
Nezih Eldem eserleriyle mimarlık tarihindeki yerini almıştı. Ne var ki zaman zaman, üstün yeteneğine karşın az eser ürettiğinden söz edilir. Bence bu, haksız bir yorumdur. Hocalığın yanı sıra üretilmiş yapıtlar hiç de az değildir; üstelik Nezih Eldem özeni ve titizliğiyle… O projelerin bir kısmı: Ankara Belediye Binası, 1949; Karaköy’de Ziraat Bankası Ek Binası, 1972; Darüşşafaka (Site Sineması) Projesi, 1955; Eski Şark Eserleri Müzesi Yenileştirme ve Düzenleme Projesi, 1964-1974; Harbiye’de Askeri Müze, 1967-1991; Bebek’te Dere Apartmanı, 1970; Taşkışla’da 109 no.lu Konferans Salonu (Bugün Nezih Eldem Konferans Salonu), 1970’ler; Taşkışla çatı katı düzenlemesi, 1970’ler; İTÜ Maçka Binası’nda G Amfisi (Bugün Mustafa Kemal Amfisi), 1964; Gümüşsuyu’nda İTÜ Fuat Külünk Laboratuvarı, 1966; Eyüpsultan Merkezî Alan Düzenlemesi, 1985-87; kısmen uygulanan ya da uygulanmamış projeler ve kente ilişkin gönüllü öneriler ve ayrıca, katıldığı çeşitli yarışmalarda ödül ve mansiyonlar. (Resim 3)
Görüldüğü gibi, o deyiş belki eleştiri olarak değil de “Keşke daha çok üretebilseydi” türünden bir temenni ve beklenti olarak kabul edilebilir. Ayrıca şunu da anımsayalım: Mimarların değeri ürettikleri yapıların sayısına değil, niteliğine göre belirlenir.
Nezih Eldem’i, bu vesileyle bir kez daha sevgi, saygı ve özlemle anıyorum.
NOTLAR
1. “Nezih Eldem - Günkut Akın”, http://v3.arkitera.com/s21-nezih-eldem---gunkut-akin.html
2. “Bir Eski Eserin Öyküsü”, http://www.doganhasol.net/bir-eski-eserin-oykusu-2.html
Bu icerik 3517 defa görüntülenmiştir.