CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI
Modernizmin Kentsel Prestij Uzantısı Olarak Sivas İstasyon Caddesi: Mekânsal Kurgunun Historiyografik Bir Okuması*
Pınar Koç, Arş. Gör. Dr., Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Demiryolu yerleşkeleri üzerinden inşa edilen “İstasyon Caddeleri”, erken Cumhuriyet döneminde kentsel değişkenliğin temel öznesi olarak karşımıza çıkıyor. Yazar, Sivas geleneksel kent örgüsünün 1930’lardan başlayarak İstasyon Caddesi aracılığıyla nasıl değiştiğine, kentsel mekândaki rasyonel dönüşüme ve caddeyle oluşan arterin mekânsal analizine odaklanıyor.
Erken Cumhuriyet döneminin zorunlu altyapı projesi olan demiryolu hattı ve bununla birlikte gelen tren garı ve istasyon hizmet binaları Sivas’a 1930’larda ulaşabilmiştir. Bu tarihten sonra kentin yönetici merkezini, yani Hükümet Meydanı’nı demiryolu ağına ve tren garına bağlamak üzere doğu-batı ekseninde doğrusal şekilde konumlanan yeni bir arter açılmıştır. (Resim 1)
Bu arterin doğu ucu, batılılaşma reformları doğrultusunda inşa edilen hükümet konağı, jandarma dairesi binası, idadi binası gibi yeni yapı tipolojileriyle tanımlanan merkezi bir alana açılmaktadır. Arterin batı ucu ise o tarihlerde belirgin bir şekilde düpedüz boşluk olarak okunan alanla çevrelenmiştir. Kayserikapı mezarlığının bulunduğu bu alan, aynı zamanda Kayseri Kapısı olarak bilinen ve kentin dış surlarının dayandığı demiryolu ağının eriştiği sınırı tanımlamaktadır.
1930’lardan 1950’lere varıncaya kadar olan süreçte arterin batı ucu, daha çok istasyon hizmet binaları, cer atelyesi ve dikimevinin de etkisiyle kentin sanayi bölgesi olarak konsolide olmuştur. Doğu ve batı hattı arasında gelişen İstasyon Caddesi ise farklı dönemlere ait yapıları bir araya getirerek “tarihsel ve işlevsel çok katmanlılığa” katkı sağlarken aynı zamanda Yukarı Kale ve Pünzürük Deresi gibi sınırlayıcı doğal unsurlarla modern mimari dizgelerin deneylendiği bir hüviyete bürünmüştür.
Bu metin öncelikle 1930-1950 zaman aralığında İstasyon Caddesi’nin kentsel gelişimini, arterin doğu eksenindeki Hükümet Meydanı’nın sınırlandırdığı kentsel alan ile sanayi bölgesinden oluşan batı ekseni arasındaki kentsel alan açısından analiz edecektir. Daha sonra doğu-batı ekseninde uzanan ana arter, caddeyi ikiye ayıran ve kent içi akarsu kollarından biri olan Pünzürük Deresi’nin izleği üzerinden etüt edilecektir. Bu bağlamda Yukarı Kale ise arterin güney hattındaki doğal bir sınır öğesi olarak ortaya çıkacaktır. Caddenin 1950’lerden sonraki değişimi ise çok katlı apartman blokları ve kamu yapılarıyla yönlendirilmiştir.
SİVAS HÜKÜMET MEYDANI VE İSTASYON CADDESİ’NİN MEKÂNSAL KESİŞİMİ: ÖNCÜL MODERN İMAJLAR
Bugün Hükümet Meydanı olarak tanımlanan ve ortaçağdan beri yönetsel işlevle ikame edilen Sivas kent merkezi, 19. yüzyılın sonundan başlayarak batılılaşma reformlarıyla ve 1913-1917 arasında ise Vali Muammer Bey’in girişimleriyle yenilenmiştir. Bu girişimler, kentsel morfolojiyi değiştirmeden yeni yapı tipolojilerinin kente angaje edildiği yeniliklerden ibarettir ve açıkça, erken Cumhuriyet döneminin merkez tanımı için hazırlayıcı artefaktlar sunmaktadır. Bunlar arasında en karakteristik olanı, tek yapı ölçeğinde, Hükümet Konağı iken kentsel ölçekte, etrafındaki harabe binaların kaldırılmasıyla meydanın geniş açıklıklı bir alan haline getirilmesidir. (Resim 2) Öyle ki bu iki karakteristik öğe, 1930’da demiryolu hattının Sivas’a ulaşması ve bunun sonucunda, yönetici merkezin en kısa yoldan tren garına bağlanması amacıyla açılan yeni arterin başlangıç noktasını oluşturmuştur. Daha önce doğu ve kuzey ekseninde gelişen kent, Hükümet Meydanı’ndan başlayan ve tren garına ulaşan İstasyon Caddesi aksı ile 1930’dan sonra batıya doğru gelişecektir. (Resim 3)
Doğu-batı ekseninde uzanan İstasyon Caddesi’nin Hükümet Meydanı ile kesişim alanında çok katmanlı bir kentsel düzenek bulunmaktadır. (Resim 3) Açıkça arterin doğu ucu, batı yakasına göre daha yoğun bir yapılaşmayla karşılaşmıştır. Bunun en önemli sebebi arterin bu bölgesinin, kentin yönetici ve ticari merkezlerine daha yakın olması ve mekân belleği açısından geleneksel kent mekânlarının yoğun kullanımı yönündeki alışkanlık olarak belirginleştirilebilir. Bu alanda yapılı çevreyi kalabalıklaştıran öğeler 19. yüzyıldan beri yenilenen idari merkez, hükümet konağı, idadi binası, jandarma dairesi binası, PTT binası, ikiz konaklar, vilayet matbaası, sıhhiye mektebi gibi yapılardır. Dahası vali Muammer Bey’in girişimleriyle alandaki harabe yapılar kaldırılmış ve ortaçağ döneminden kalan medreseler görünür hale getirilmiştir. 1930’ların öncesinde ve sonrasında hızlı bir kentsel gelişim gösteren alan, İstasyon Caddesi’nin açılmasıyla kamu binalarıyla tanımlanmış ve kentsel açık alanlarla yeniden düzenlenmiştir.
Böylece caddenin doğu hattını tutan ilk yapı grubu, güney yönünde halkevi binası ve kuzey yönünde idadi binasıdır. 1920’lerde vali konutu olarak kullanılan sonradan halkevine dönüştürülen ve son olarak da Selçuk Ortaokulu olarak kullanılan eklektik üsluptaki yapı, meydan ve caddenin güney yönündeki kesişiminde yer almaktadır. 1930-1931 yıllarına tarihlendirilen halkevi binası, kısa bir süre vali konutu olarak kullanılmış ve halkevine dönüştürülmesinden sonra valinin ikametgahı, arterin orta aksında yer alan lojman binasına taşınmıştır.[1] Sivas Halkevi’nin açılışı ise 24 Şubat 1933’te gerçekleştirilmiştir.[2] Dolayısıyla erken Cumhuriyet döneminin kavrayış biçimi açısından kentsel mekâna sızan ilk yapı tipolojisi halkevi binasıdır. (Resim 3)
Kemalist ideolojinin ilerlemeci idealinin simgesi haline gelen halkevleri bir tür eğitim ve sosyalleşme merkezi olarak kentsel mekânın önemli parçalarında inşa edilmişlerdir. Genel olarak halkevleri plan düzenlerinde oditoryum ve jimnastik salonu gibi mekânlar dışardan kolayca fark edilen ayrı bir bloğa yerleştiriliyor, büro ve kütüphane gibi birimler ana bloğu oluşturuyor ve bloklar avlu yaratacak şekilde yerleştiriliyordu; farklı işlevler cephede farklı pencere düzenleri ile ifade edilerek kavisler, çıkmalı-konsollu unsurlar, kuleler, dairesel pencereler, iç içe geçen bloklar güçlü bir modernizm kompozisyonu sunmaktaydı.[3] Hükümet Meydanı’nda konumlanan ve vali konutundan dönüştürülen Sivas Halkevi ise vali Nazmi Toker’in girişimleriyle 1937’de arka bahçesi düzenlenerek halkın kullanımına açılan bir yeşil alan sunsa da özellikle konferans salonu ve tiyatro sahnesinin olmaması sebebiyle yetersiz kalmaktaydı ve sonuçta, yeni bir halkevi binasının yapılması kararlaştırılmıştı.[4] Dönemin önemli mimarlık yayınlarından Arkitekt dergisinde Sivas için bir halkevi proje yarışmasının açıldığı görülmektedir. Sivas Cumhuriyet Halk Partisi tarafından düzenlenen yarışmaya 13 Türk mimarı katılmış ve birinciliği Nazif Asal ve Emin Necip’in projesi kazanmıştır.[5] Proje yeri, Hükümet Konağı’nın doğusunda bulunan ve istiklal mahkemesi olarak kullanılan Halis Bey’in konağının bulunduğu arsadır. (Resim 4) Yani yeni halkevi binasının, kentsel mekânın önemli bir parçasında, Hükümet Meydanı’nda inşası öngörülmüştür. Dahası, vali konutundan dönüştürülen halkevi binasının belediye binası olarak kullanılması ve 1938’de yeni bina için gerekli olan arsaların istimlak edilmesi kararlaştırılmış, 1939’da halkevinin yapılacağı alandaki yapılar yıkılmış ve 1946’da temel atma töreni yapılmıştır.[6] Yeni halkevi binası, dönemin anlayışını yansıtan güçlü bir modernist estetiğe sahiptir. Ancak bu yapının inşası savaş koşulları ve ekonomik sıkıntılar sebebiyle yarım kalmış ve temeli atılan yapı, tamamlanamamıştır. Kent, halkevi olarak meydan ve cadde kesişimindeki binayı kullanmaya devam etmiştir. Bu yapı, plan düzeni ve cephe kurgusu açısından daha çok I. Ulusal Mimarlık akımı unsurlarını içermektedir. Dolayısıyla kentsel mekânda ulus-devlet tarafından aktarılan bir program, halkevi, modern bir tipoloji içerisinde karşılanamamış ve aynı işlev, eski olana nakledilmiştir.
Halkevi binası aksında yer alan dönemin diğer yapısı 16. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen Osmanlı anıtsal yapılarından Kale Cami’nin hemen bitişiğinde konumlandırılan Tan Sineması binasıdır ve arterin batıya doğru açılan aksında kalmaktadır. 1932-1933’te inşa edilen yapı, Sivas’ın ilk sinema binasıdır. 1930’lar modernizminin kente henüz akmaya başladığı bir dönemde yapı, I. Ulusal Mimarlık akımının üslupsal tavırlarını barındırmaktadır. Modern bir arter üzerindeki konumuyla da yenilenen kent hayatının kültür odaklı bir işlevsel açılımıdır. (Resim 5)
Halkevi ve Tan Sineması’nın konumlandığı alanın karşı hattında, yani İstasyon Caddesi’nin kuzeyinde bulunan idadi binası ise Sivas Lisesi’ne dönüştürülmüş ve yapının batısına 1932’de bir pansiyon binası eklenmiştir. 1985-1986 yılında yıkılıncaya kadar pansiyon binası rasyonel kütlesi ve cephe düzeneği ile modern mimarinin Hükümet Meydanı’ndaki ilk temsilcisidir denebilir. (Resim 5) Aynı süreç içerisinde halkevi için yarışmayla elde yapının inşasının yarım kalmasının ve Tan Sineması’nın daha çok I. Ulusal Mimarlık akımı unsurlarını barındırmasının aksine pansiyon binası, idari merkezde kübist bir estetik sunmaktadır. Bunun anlamı, idari merkeze modernizmin bir eğitim yapısıyla girdiğidir.
İSTASYON CADDESİ’NİN MORFOLOJİK GELİŞİMİNDE İLK MODERN APARTMANLAR
Hükümet Meydanı ve doğu-batı ekseninde uzanan İstasyon Caddesi’nin kesişim alanı, 1930’larda henüz üslupsal bir tutarlılığın kurulamadığı ve modernist estetiğin geleneksel mekâna sızamadığı bir kentsel mekânı ortaya koymaktadır. Doğrusal bir aks ile tren garına bağlanan arter üzerinde 1930-1950 zaman aralığında meydandan batıya doğru ilerledikçe üslupsal muğlaklığın azaldığı görülmektedir. Arterin kuzey hattı boyunca konumlanan Emek Apartmanı ve vali konutu binası modernist estetiğin nüfuzundan önceki son eklektik yapılardır.
Emek Apartmanı 1938’de Todor usta tarafından inşa edilmiştir ve yönetici merkezdeki ilk modern apartman olarak tanımlanabilir. (Resim 6) Sivas’ta modernleşme pratiği doğrultusunda tasarlanan yeni konutlar, kentsel düzeneğe ancak 1938’den sonra eklemlenmiştir. İstasyon Caddesi aksına yerleştirilen bu modern apartmanların daha çok mimar-müşteri ilişkileri üzerinden gerçekleştirildiği gözlemlenmektedir. Örneğin, İstasyon Caddesi aksına 1948’e kadar Lütfü Beyler’in, Güvenallar’ın, Sururi Beyler’in, Kunduracı Naci Bey’in, Uluocaklar’ın apartmanları inşa edilmiştir.[7] Emek Apartmanı ise prizmatik gövdesinin ön ve arka cephelerinden fışkıran yuvarlak hatlarıyla dönemin İstanbul ve Ankara’daki kira apartmanlarını andırmaktadır. Bunu, Eric Mendelsohn’un dışavurumcu tasarımlarının etkisine bağlayan kaynaklar bulunmaktadır;[8] Mendelsohn etkisi gösteren İstanbul apartmanlarında köşelerin ve balkonların yuvarlatıldığı, bu hatları şerit pencerelerin izlediği ve pencerelerin yatay bordürlerle birleştirilmeleri söz konusudur. Emek Apartmanı’nın ön cephesinde de izlenebildiği gibi, ana kütleden öne doğru çıkarılan kısım yuvarlatılmış balkonlarla ve dairesel kesitli kolonlarla taşıtılırken bu kütlenin bitimi, yine yuvarlatılmış saçak ile tamamlanmıştır. Emek Apartmanı’nın arka cephesi ise daha eklektik bir üslup sergilemektedir. Ana gövdeden dışa taşırılan, bu sefer kütle bitimleridir ve cephenin tam ortasına denk gelen merdiven boşluğu yuvarlatılmış ve kule görünümlü bir biçimsel öğe ile tamamlanmıştır.
1930-1950 zaman aralığında arterin kuzey yönü boyunca uzanan aksında bir diğer önemli yapı ise vali konutudur. 1939’da demiryolları için kontrol mühendisi lojmanı olarak tasarlanan yapı, DDY yerleşkesinin tamamlanmasıyla vali konutuna dönüştürülmüştür.[9] (Resim 6) Arterin güney hattında ise Esen Sineması ve Tekel (İnhisarlar) binası gibi kamu yapılarıyla konsolide olmuş bir modernist estetik ortaya çıkmıştır. Tekel binası, 1932’de inşa edilmiş bir yönetim yapısıdır ve binaya cadde üzerinden girilirken güneyinde bir avlu etrafına yerleşmiş depo binaları bulunmaktadır. Tekel binasının hemen doğusunda konumlanan Esen Sineması ise monumental yapısıyla İstasyon Caddesi aksının rasyonalist dilini pekiştirir niteliktedir. (Resim 7)
Tekel binasının daha güneyinde ise Yukarı Kale konumlanmaktadır. 1939’da kurulan cer atelyesine alan açmak amacıyla 1944’te kalenin kuzey ve güneyindeki geleneksel konutlardan oluşan doku istimlak edilmiş ve 1945’te yıkılmıştır.[10] Böylece erken Cumhuriyet döneminin idealleri doğrultusunda kentin batı yakasında kurulmuş olan vagon fabrikası, kente, sadece modern bir mimari dil ve yeni bir yapı tipolojisi sunmamış aynı zamanda kentin geleneksel dokusunu da parçalayan ve bunu, İstasyon Caddesi aksı üzerinden gerçekleştiren bir dönüşümün de öncüsü olmuştur. Özetle 1930-1950 aralığında cadde aksı, Esen Sineması ve Tekel binasından sonra Pünzürük Deresi tarafından ikiye ayrılmaktadır ve batıya doğru ilerledikçe kentsel alanda yapılaşma gevşemektedir. Pünzürük Deresi’nin ikiye ayırdığı arter batıya doğru ilerledikçe demiryolu yerleşkesi ile konsolide olacaktır.
TREN GARI VE İSTASYON CADDESİ’NİN BATI AKSI
Tren garı ve Hükümet Konağı arasındaki bu lineer aksın batı ucu, demiryolu ve cer atölyesi çalışanları için lojmanlarla donatılmıştır. Lojmanlar bu alana 1930’lar ve 1940’lar boyunca yayılan bir planlama içerisinde yerleşmişlerdir ve kentlinin daha önce deneyimlemediği ilk modern yapı tipolojisindeki numunelerdir. Caddenin ve demiryolu ağının batı ve güney hattı boyunca konumlanan demiryolu lojmanları bitişik ve müstakil lojman binalarıyla bu alandaki ilk konut ölçeğini meydana getirse de konumlandığı alan açısından İstasyon Caddesi’nin varlığını belirginleştiren bir izlek sunmamaktadır. Öte yandan 1940-1942 yılları arasında inşa edilen cer atölyesine ait lojmanlar hem kübik mimarileri hem de rasyonel konumlarıyla arterin batı ucunda, İstasyon Caddesi’ni tren garına bağlayan daha güçlü bir kentsel izlek yaratmıştır. (Resim 8) Bir yandan da demiryolu ve cer atölyesi çalışanları için üretilen bu lojmanlar, toplu yaşamın ve apartmanlaşmanın ilk tipolojik örnekleridir ve İstasyon Caddesi’ndeki konumlarıyla arterin modern hüviyetini güçlendirmektedir.
Bu süreçte İstasyon Caddesi aksına ikincil arterler de bağlanmıştır. Arterin kuzey hattında Demiryolu Caddesi ve güney hattında Fabrika Sokak ikincil arterlerdir ve vagon fabrikası ile demiryolu lojmanlarına bağlanmaktadır. (Resim 9)
1950’DEN SONRA İSTASYON CADDESİ: KENTSEL DEĞİŞKENLİK VE YUMUŞAK / GEÇİRGEN RASYONALİZM
1930-1950 zaman aralığında birkaç modern apartman örneği ve eklektik üsluptan kübist mimariyi simgeleyen yapılara kadar çeşitlenen üsluptaki kamu yapılarıyla İstasyon Caddesi arterinin ilk kurulum aşaması gerçekleşmiştir. 1950’den sonra bu arter, kamu yapılarıyla daha fazla sarmalanmış ve özellikle 1960’tan sonra çok katlı apartman bloklarıyla donanmıştır. Özellikle 1950-1960’lar rasyonalizminin temsilcisi olan pek çok apartman cadde üzerinde günümüzde halen bulunmaktadır. 1970’lerden itibaren cadde üzerindeki apartman yapılaşması yoğunlaşmış, 8 kata ulaşan apartmanlar artarken toplumsal ve ekonomik dönüşümün yankıları bu dönemdeki apartmanlarda, kendini, asansörlü, çok daireli, kapıcı daireli ve kaloriferli bir tasarım anlayışıyla planlanan yapılarda göstermiştir. (Resim 10)
Bu aşamada caddenin ilk dönüşüm evresi, arterin kesintisiz bir hale getirilmesiyle başlamıştır. Kent içi akarsu kollarından olan ve doğu-batı ekseninde uzanan İstasyon Caddesi aksını kuzey-güney yönünde ikiye bölüntüleyen Pünzürük Deresi ıslah edilmiş ve dere yatağının güney hattına İşçi Sigortaları Hastanesi inşa edilmiştir. (Resim 11) Dere yatağının doğu kısmına ise ıslah edilmeden hemen önce 1965’te sigorta kurumunun yönetim binası inşa edilmiştir; yönetim binasının güneyine, Yukarı Kale aksına doğru bir de lojman eklemlenmiş ve lojman ile idari bina birlikte Sigorta Sokak’ı meydana getirerek İstasyon Caddesi’ne bağlanan ikincil arteri oluşturmuştur. (Resim 12)
Özetle arterin batı yakası, Hükümet Meydanı’yla tanımlanan ve Pünzürük Deresi’ne kadar ulaşan akstan daha geç gelişmiştir. Bu alanı tutan demiryolu lojmanlarının modern dilinin kent dokusuna sızması 1950’lerin sonunu bulmuştur. 1959’da cadde aksının batısına kapalı spor salonu eklemlenmiş, 1980’lere gelindiğinde yönetim ve kültürel işlevlerin birkaç blokta çözümlendiği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü binası inşa edilebilmiştir. (Resim 13)
Arterin doğu yakası 1930-1980’e kadar Halkevi, Tan Sineması, Pansiyon, Esen Sineması, Tekel binası, Vali konutu gibi yapılarla konsolide olurken 1973’te vergi dairesi binası da bir kamu yapısı olarak alana yerleşmiştir. (Resim 13) Kısaca cadde arteri, doğu yakası boyunca kamusal binalarla, batı yakası demiryolu lojmanlarıyla ve orta aksı, kamu binaları ve apartmanlarla yapılaşmaya açılmıştır.
SONUÇ
Hükümet Meydanı’ndan tren garına doğru doğu-batı ekseninde uzanan İstasyon Caddesi arteri, 1930-1950 aralığında kurulum evresini gerçekleştirmiş ve 1950’den sonra 1980’lere kadar kamu yapıları ve apartmanlarla gelişimini sürdürmüştür. Caddenin rasyonel omurgasında kent meydanı ve arterin batı ucundaki toparlayıcı alanlar, mimari açıdan tanımlı bir ölçeğin uzantıları olarak korunmaya devam etmiştir. Öte yandan Hükümet Meydanı’nın kentsel ölçekte tutarlı bir tavırla organize olan dili, mekânsal bütünlüğünü 1970’li yıllara kadar sürdürmüştür. 1970’lerden sonraki yapıların ilk apartmanlardaki modern mimari dizgelerle olan uyuşmacı dili ise kompozisyonel olarak daha karma bir görüngüye bürünmüş ancak postmodern aktarımlar, özellikle 1980’den sonra işlevsel mimari kurguyu zedelemiştir. (Resim 14)
1950’lerden itibaren 5 katlı yüksekliklerle bitişik nizamda kurgulanan caddenin öncü konut tasarım dizgesi, 1970’li yıllarda 7 kata kadar çıkmış olup günümüzde bazı parsellerde 9 katlı uygulamalar vardır. Bugün arter üzerinde zemin ve birinci katlarda ticaret, üst katlarda ise konuttan oluşan bir işlevsel düzenek bulunmaktadır. Bu yoğunluk caddenin mekânsal kurgusuna o denli baskı yapmaktadır ki cadde üzerindeki kamu binalarının yıkımları yerel otoriteler tarafından gündeme alınmaya başlamıştır. Bunlardan ilki Tekel binasının yıkılıp yerine halk kütüphanesinin inşa edilmiş olmasıdır.[11] Bir diğer güncel yıkım planı ise vergi dairesi binası için yapılmaktadır. Benzer bir akıbet ise caddenin batı ucunda yer alan vagon fabrikası ve lojmanlar için öngörülmektedir. Ayrıca cadde üzerinde uzun yıllar kamusal prestij uzantısı olarak konumlanan İşçi Sigortaları Hastanesi, kente yeni bir hastanenin yapılmasıyla etkinliğini kaybetmiştir. Öte yandan caddenin doğu ucu, yani Hükümet Meydanı 2009’da kapsamlı bir yenilemeden geçerek ortaçağ çekirdeğini oluşturan yapıların görünürlüğü artırılmış ve alandaki medreseler, güncel ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden işlevlendirilmiştir. Kısaca 1930-1950 aralığında modernite projesinin kente nüfuz ettiği İstasyon Caddesi, zaman içerisinde modern imgelerin saçaklanacağı yeni inşa pratikleri için deneyim alanı haline gelmiştir. İstasyon Caddesi’nin önemi, geleneksel kent morfolojisini güçlü biçimde yararak yeni mimarinin imgeleri için yeni bir kentsel strüktür yaratmasında yatmaktadır.
* Bu çalışma, Necmettin Erbakan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Anabilim Dalı’nda tamamlanan “Sivas'ta 1870-1970 Aralığında Modernleşme İzleğinin Katmanları Üzerine Bir Analiz: Mekânsal ve Dönemsel Ayrıştırmaya Yönelik Yöntem Önerisi" başlıklı doktora tezinden yararlanılarak üretilmiştir.
[1] Üredi, 2009, s.37.
[2] Duman, 2013, s.195.
[3] Bozdoğan, 2008, ss.112-114.
[6] Duman, 2013, ss.196-197.
[7] Üredi, 2009, s. 37.
[8] Aslanoğlu, 2001, s.65.
[11] Yapılan araştırmalar sonucunda Hükümet Meydanı’nda, medreselerle çevrili alanda bir halk kütüphanesinin bulunduğu tespit edilmiştir. 1950’ler rasyonalizminin mimari imajlarını barındıran bu halk kütüphanesi, cephe kurgusu açısından kayda değer bir modernist estetiğin temsilcisidir. Ancak yapı, 1993-94’te yıkılmış ve sonradan kentte ortaya çıkan kütüphane gereksinimi sonucunda yine bir modernist estetiği örnekleyen Tekel (İnhisarlar) binası yıkılarak yerine Şems-i Sivasi İl Halk Kütüphanesi inşa edilmiştir.
Bu icerik 3132 defa görüntülenmiştir.