415
EYLÜL-EKİM 2020
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
TEMA[S]

Duyularda Kent Katmanları: EGG

Burcu Kaplan, Yüksek Lisans Öğrencisi, Politecnico di Milano

 

Kentin sesine kulak verip yeterince duyabiliyor muyuz? Yoksa gün sonunda duyduklarımız sadece birer gürültüden mi ibaret? “EGG” Alberto Garutti’nin 2012 yılında kalıcı olarak Milano’ya yerleştirilen ilk eseri olmasının yanı sıra tam da bu noktaya dikkat çekmek istiyor. Son yıllarda adından yıldız mimarların yaptığı gökdelenler ve göz alıcı mimarileriyle söz ettiren Milano’nun lüks yapılarla çevrili iş merkezlerine ev sahipliği yapan Porta Nuova bölgesi, hafta içerisinde şık takımlarıyla iş insanlarının, haftasonları ise kentin çeşitli bölgelerinden insanların yolunun düştüğü bir nokta. Buradan hareketle, Garutti’nin 23 krom tüpten oluşarak dört kat yüksekliğine çıkan bu eseri, mekânı ve içinde yarattığı boşluğu mimari bir dille bağlıyor ve düşey katmanlarıyla çevresindeki yüksek yapılara oldukça uyum sağlıyor. Birbiriyle hiçbir noktada kesişmeyen bu tüpler, kulağınızı dayadığınızda çevreden gelen pek çok sesi, titreşimi ve rüzgarı çok katmanlı bir halde duyabilmenize olanak sağlıyor. Garutti, yolu bu eserle kesişen kentliyi bir an olsun duraklayıp, tüplere kulağını dayayarak şehri dinlemeye davet ediyor. Yüksek yapılar arasında görsel ve fiziksel temasın ötesinde kurgulanan bir yöntemle sanatçı, bu meydanı sadece fiziksel olarak bir buluşma noktasından çıkarıp aynı zamanda kenti durup dinleyebileceğiniz bir mekân haline getiriyor.

Garutti eserini bulunduğu yere de kazınan şu cümlelerle açıklıyor: “Bu tüpler mekânı ve binanın farklı noktalarını birbirine bağlıyor ve bu eser buradan geçen herkesi kentin seslerini ve kenti dinlemeye davet ediyor.” Yakın zamanda yapılan bir söyleşide ise “Bu eser bize ne anlatıyor?” sorusunu şu şekilde yanıtlıyor: “Bu eser gevezelik ve biraz da dedikodu hakkında. Kentler bir ruha sahip ve bu tüpler içinde bulunduğu meydanı aynı vücuttaki damarlar gibi delip geçiyor ve daha iyi kavramamızı sağlıyor tıpkı mimari bir gövde gibi. Dallanıp budaklanarak mimariyi de kendine dahil ediyor. Bildiğimiz gibi kentler caddelerden ve meydanlardan oluşur ama her şeyden önce birer ilişkiler sistemidir.” Tam da bu noktada, bir adım geri atıp düşünmek lazım; kentin var oluşunun sesi, kentlilerin ya da insan dışı canlıların sirkülasyonu gürültü mü yaratıyor? Yoksa bambaşka bir formda, mimari ölçekte de kendine yer bulabilir mi? Yüksek yapılar arasında insan ölçeği kaybolurken, gözlerimizi kapatıp işitme duyumuza öncelik vererek de şehri tanıyabilir miyiz? Garutti de tam olarak eserin “tuhaf” olarak nitelendirilmemesi ve ötekileştirilmemesi için kamuya açık alanda bulunan bu eserini hem sosyal hem de kent ölçeğinde farklı yerlere konumlandırıyor ve bizi düşünmeye çağırıyor. Eğilip tüplerden birine kulağımızı dayadığımızda duyduğumuz sesler kente mi ait ve bize neler fısıldıyor?

Bu icerik 3406 defa görüntülenmiştir.