ETKİNLİK
İşgal Altındaki Meşgul İstanbul’un Meçhul Eşkalini Haritalandırmak
Sevil Enginsoy Ekinci, Dr., Mimar
“Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918-1923” sergisi 11 Ocak - 26 Aralık 2023 tarihleri arasında İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nde izlenebiliyor. Yazar, dönem İstanbul’unun yıkıma, direnmeye ve dayanışmaya dair birleştirici yönünü oluşturulan harita üzerinden tartışıyor.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 2023 yılı boyunca, İstanbul’un siyasî olarak tüm karmaşıklığı, belirsizliği ve karanlığı ile birlikte gündelik yaşamının sürdüğü, hatta -John Berger’i anarak umudun en karanlık anlarda ortaya çıktığını düşünürsek- umutla sürdüğü bir dönemine dair etkileyici bir sergi devam ediyor.[1]
“Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918-1923” başlığını taşıyan sergi, çok aktörlü, çok halklı, çok dilli, çok sesli, çok hareketli ve çok önemli fakat hâlâ hak ettiğince bilinmeyen böyle bir dönemin sona erişinin yüzüncü yılında İstanbul’un bu çoğulluğuna yeniden kulak vermeyi, yeniden bakmayı amaçlıyor.[2]
(
Resim 1, 2)
İhtiraslı bir amaç bu ve belli ki ihtiraslı bir araştırma sürecinin ürünü. İyi ki de öyle. Böylece yenilikçi bir yaklaşımla ve kapsamlı bir içerikle sunulan, pek çoğuna ilk defa erişilmiş zengin ve yoğun bir arşiv malzemesi sergiyi uzun uzun, keyfini çıkara çıkara inceleme fırsatı veriyor.
Sergi, broşürünün kapağında da yer alan ve hakkında başlı başına bir yazı yazma isteği uyandıran “Dört dilde ‘Motorlu Taşıtlar için Hız Sınırı’ tabelası” fotoğrafıyla karşılıyor ziyaretçileri: Bir Boğaz manzarası, arkada deniz, önde kıvrılıp bükülen yol. Sol arkada kulelerinden biriyle kısmen görünen Huber Köşkü. Tarabya’dan Yeniköy’e doğru ilerlerken fotoğrafın çekilmesi için durmuş üstü açık, direksiyonu sağda bir otomobil. İki kadın. Şapkalarıyla “Batılı” bir halleri var. Biri solda, arka koltukta. Sağdaki diğeri önde oturuyor, eli çenesine dayalı ve hafifçe gülümsüyor. Arkasında sadece geniş kenarlı şapkasının ucu görülebilen bir kadın daha var. Sürücü ise kalpaklı, bıyıklı ve ciddi ifadeli bir erkek, büyük ihtimalle Osmanlı vatandaşı (hatta bir asker?). Fotoğrafa ismini veren tabela da hemen sağda. Motorlu taşıtlar için hız sınırının saatte 8 mil / 12 km olduğunu duyuruyor. Yukarıdan aşağıya İngilizce, Fransızca, Yunanca ve Osmanlıca yazılmış. İtalyanca yazılmamış.
Bu çarpıcı siyah-beyaz fotoğrafla birlikte sergiyi ana hatlarıyla tanıtan panonun belirlediği giriş, ziyaretçileri soldaki mekâna, serginin başlangıcına yönlendiriyor. Kendilerini sergiye biraz daha hazırlamak ve diğer mekânlara da uzaktan hızlıca bir göz gezdirmek isteyenler ise hemen sağlarında, serginin başlığındaki “meşgul” sözcüğünün sözlük tanımını keşfediyorlar. Çok isabetli bir seçim olarak, sergideki İstanbul’un hem işgal edilmişliğini hem de bu durumdayken yaşadığı çok yoğun hareketliliği ifade ediyor bu sözcük, az ve öz.
İlk mekânda, İstanbul’un bu dönem ortaya çıkan görünümüne siyasî ve askerî yönlerden bakan altı bölüm var: “Silahlara Veda?”, “Resmen İşgal Altında”, “İşgalin Binbir Yüzü”, “Her Kafadan Sesle İdare”, “Gözcüleri Kim Gözetleyecek” ve “Cemaatlerin Yeni Düzeni”. Siyah-beyaz fotoğraf, resim, karikatür, kısa film, kitap/kitapçık, albüm, gazete haberi/yazısı, resmi duyuru/yazışma, askerî nota, adlî kayıt / istatistik gibi çeşitli görsel ve yazılı belgelerden başka Osmanlı vatandaşı olan ya da olmayan, kadın ya da erkek farklı dinlere mensup, farklı sosyal/kültürel kimliklere sahip, ismi bilinen ya da bilinmeyen kişilerin tepkilerini, yorumlarını sunuyor bu bölümler. Ziyaretçiler bu tanıklardan bazılarıyla, diğer mekânlardaki bölümlerde olduğu gibi, neredeyse göz göze de geliyorlar. Tam boy maket-fotoğraflarıyla mekânın içine adım atmak üzereymiş gibi görünen bu kişiler arasında İstanbullu genç bir avukat Christos Evelpidis, Fransız gazeteci ve yazar Maurice Pernot ve Britanya ordusunda yüzbaşı ve Yüksek Komisyon askerî ataşesi Harold Armstrong var. (Resim 3)
İkinci mekân ise “Mülteciler Şehri”, “Hayatta Tutmak”, “Cinselliği Kontrol Et, Hastalıkla Savaş” ve “İki Yakayı Bir Araya Getirmek” başlıklı dört bölümden oluşuyor. İstanbul’u I. Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında sadece Osmanlı topraklarında, Balkanlar’da, Anadolu’da, Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da yaşanan başka savaşlardan, katliamlardan kurtulanların, kadınların, çocukların, özellikle de yetimlerin, sakat askerlerin sığındığı değil, Rusya’daki iç savaşın şiddetinden kaçıp mülteci olarak gelenlerin de kenti olarak ortaya koyuyor. Savaş denilen vahşetin, açlığın, sefaletin, bulaşıcı hastalıkların yanı sıra örgütlenmenin, dayanışmanın, yardımseverliğin de biçimlendirdiği bir İstanbul bu. Siyah-beyaz fotoğraflar, karikatürler, kısa filmler, seyahat belgesi / pasaport, kitaplar / kitapçıklar, dergi / gazete yazıları, tutanak, raporlar / istatistikler eşliğinde sunuluyor. Ziyaretçileri bu mekânda karşılayan tanıklar ise iki kadın: Genç Rus aristokrat yazar Zinaida Shakovskaia ve İstanbullu Ermeni şair Anayis.
Girişin hemen sağındaki üçüncü mekân ise sefaletin (sokaklardaki dilenciler, kimsesiz yaşlılar ve sakat askerler) karşısına örgütlenmeyi ve direnişi yerleştirerek ikincideki temaları sürdürüp çeşitlendiriyor. İstanbul’un örgütlenen sosyalist siyasî partilerini, güçlenen işçi hareketinin parçası olarak tramvay işçilerinin grevini içeren tek başlık göze çarpıyor bu bölümde: “İşçiler Ayaklanıyor”. Onların direnişlerine karşılarındaki duvardan İzmir’in ve İstanbul’un işgallerini protesto eden Sultanahmet’te düzenlenmiş mitingler de katılıyor. Siyah-beyaz fotoğraflar, gazete haberleri, harita ve tramvay bileti / tarifesi / ücreti ile belgeleniyor İstanbul’un bu portresi, iki tanığın eşliğinde: Tramvay kondüktörü Efthimios Alexandropoulos ve öğretmen Nakiye Hanım (Elgün).
İlk üç mekânı son mekâna bağlayan koridorun sağ duvarında dönemin zaman çizelgesi yer alıyor. 1914-17’den başlayıp 1918 ile 1923 arasına, birer yıllık aralıklarla, en önemli siyasî ve askerî gelişmeleri siyah-beyaz fotoğraflar, dergi kapağı ve harita eşliğinde kaydediyor bu çizelge. Karşısındaki duvarda ise hukuk öğrencisi İsmail Hakkı Sunata’nın tanıklığıyla işgalin başlangıcı; iki kısa film ve duvarın bir yarısını kaplayan siyah-beyaz fotoğrafla da bitişi işaretlenmiş. Duvarın diğer yarısındaki ışıklı panoda gösterilen hat levhasıyla işgalin bitişi ayrıca kutlanıyor.
Serginin son mekânında “Müzik Potpurisi”, “Çok Renkli Bir Tuval”, “Askerler Spor Sahasında”, “Başkentin Çekişmeli Mirası” ve “Silahların Gölgesinde Eğitim” başlıklı beş bölüm var. İstanbul’u, Rus göçmenlerin etkisinin hissedildiği müzik (kısmen eğlence) ve sanat hayatıyla; (babasının Çanakkale’de şehit olmasından sonra Larissalı annesi ve üç kardeşiyle birlikte İstanbul’dan başka gidecek yeri olmayan 1912 doğumlu ve tabii ki Fenerbahçeli sevgili babamın da küçük bir çocukken yakından takip ettiği futbol maçları gibi) yoğun spor etkinlikleriyle; Ayasofya’nın ve arkeolojik araştırmaların kazandığı apayrı bir önemle; her türlü siyasî ve askerî baskıya ve karışıklığa rağmen insanî değerlerinden vazgeçmeyen eğitim kurumlarıyla tasvir ediyor.[3]
Diğer bölümlerdeki gibi siyah-beyaz fotoğraflara, karikatürlere, kısa filme, gazete/dergi haberlerine, kitaplara / kitapçıklara ek olarak, çizimler/resimler, kartpostallar, posterler, müzik defteri kapakları ve bestelerin yazılı olduğu sayfalar, sergi/propaganda/reklam broşürleri, gösteri/konser programları, davetiyeler, yıllık ve dilekçe gibi bol miktardaki farklı görsel ve yazılı belgeye bazı popüler şarkıların kayıtları gibi işitsel malzeme de katılıyor. Ayrıca iki kadın tanık karşılıyor ve uğurluyor ziyaretçileri: Rus oyuncu Barbara Kostrova ve Amerikalı öğretmen, kolej müdürü Mary Mills Patrick. (
Resim 4)
Sergileme tasarımı ve tekniği olarak, Türkiye’de ve Türkiye dışında bulunan kamusal ve özel pek çok arşivden ve koleksiyondan derlenmiş bu çok zengin malzeme, serginin kapsamını ve içeriğini çok iyi yansıtan çeşitlilikte, yan yana, iç içe kullanılıyor. Görsel ve yazılı belgelerden bazılarının özgün kopyaları, bazılarının da reprodüksiyonları sergileniyor. Bazıları duvarlara, bazıları da vitrinlere yerleştirilmiş. Bazılarına dokunmatik ekranlardan ulaşılabiliyor, bazıları da özellikle dokunulmaları, karıştırılmaları, ele alınıp incelenmeleri için masa ya da raflara dağıtılmış. Bazı fotoğraflar ışıklandırılmış. Böyle üçlü bir grup diğer görsel/yazılı malzemenin yukarısından şerit şeklinde bir duvarı katediyor, böylece mekânın dikkat çekiciliğini artırıyor. Başka biri de, bir yandan önünde sergilenen malzemeyi vurgulayan bir arka plan oluşturuyor, bir yandan da tüm detaylarını görünür büyüklükte kılarak bir duvarı tümüyle kaplıyor; tıpkı ışıklandırılmamış olsa da bir haritanın üstlendiği işlev gibi. Dönemin hareketliliğini kaydeden sessiz görüntüler olan filmler, görüntüsüz seslerin kayıtları olan şarkılara karışıyor. Bazı tanıklar da, isimlerinin ve cisimlerinin kayıtlı olduğu belgelerden kopup gelerek o zamanları bu zamanlarla yüz yüze getiriveriyorlar.
Her mekânın ayrı teması ve kurgusu olduğundan farklı güzergâhlarda gezilmesine de olanak tanıyan esneklikte bir sergi bu. Acelesi olan ya da ilgisi zor uyandırılabilir ziyaretçileri de içine çekebilecek bir canlılık taşıyor. Fakat kendisini daha çok bir kitabı sindire sindire incelemeyi, sayfalarını yavaş yavaş çevirip o sayfalar arasında adım adım gezinmeyi seven okuyucu-ziyaretçilere açıyor. Onlar için kuşkusuz en heyecanlı faaliyet ise, bu okumaları-gezmeleri sırasında karşılarına çıkan kentsel mekânların ve yapıların yerlerini, serginin başlangıcının ortasında ve aslında tüm serginin merkezinde yer alan o haritada tespit edebilmek.
Silindir bir kaide üzerine yerleştirilmiş (broşürde de yer alan) bu harita, daire şeklinde. (Resim 5) İtilaf devletleri kartografi servisi tarafından Kasım 1918’de yani işgalin hemen başında Fransızca hazırlanmış. Ölçeği 1/20.000. Sur içi tarihi yarımadanın sık dokusu sokakları/caddeleri ile işlenmiş. Yapıları arasında da Topkapı Sarayı, anıtsal camiler, Kapalıçarşı, Harbiye Nezâreti gibi bazı hükümet binaları, Şeyhülislam Dairesi (Ağakapısı) ve Sirkeci Garı işaretlenmiş. Haliç’in karşı kıyısında sadece Hasköy’ün ve Kasımpaşa’nın sokakları/caddeleri görülebiliyor, tersane ve Divanhane/Bahriye Nezareti binası ile birlikte. Galata ise batıda Tatavla’ya (Kurtuluş), kuzeyde Şişli’ye ve Nişantaşı’na, doğuda Tophane’den Beşiktaş’a doğru açılıyor, açıldıkça da sık dokusu ve işlenmiş yapıların yoğunluğu seyreliyor. Liman (bazı binalar cephanelik olarak), Meclis-i Mebusan (Cemile Sultan Yalısı), Dolmabahçe Sarayı, Maçka Silahhanesi, Mekteb-i Harbiye, Taksim Topçu Kışlası, Ermeni Hastanesi gibi yapılar işlenmiş. Elçilikler, oteller, tiyatro gibi bazı yapılarla, Tepebaşı bahçesi, Tünel, Belediye, Dervişhane, Galata Kulesi ve Galatasaray Lisesi yazıyla görünür kılınmış. Güneyde Moda Burnu kuzeyde Paşalimanı arasında ince bir şerit halinde haritaya dahil edilmiş Anadolu yakasında ise işlenmiş sokak/cadde yok. Haydarpaşa Garı ve limandaki binalar dışında sadece isimleri yazılmış mahalleler/semtler ve binalar, iskeleler var. Bazı bilgi ve telaffuz / yazım hatalarıyla birlikte tüm yazıları kırmızı renkli bu haritanın, tren ve tramvay yolları da.
En davetkâr özelliği ise üzerinde, savaş filmlerinde haritalara saplanan o minik, farklı renklerdeki üçgen bayraklardan olması. Morlar Britanyalı, kırmızılar Fransız, yeşiller İtalyan işgal güçlerinin konuşlandıkları yerleri; turuncular sosyal hizmet veren; maviler de kültürel etkinliklerin yapıldığı mekânları belirtiyor.
Bu haritaya, İstanbul haritalarının müthiş tarihini I. Dünya Savaşı’nın farklı türlerdeki haritalarıyla kesiştirerek bakmak ilginç bir proje olabilir. Fakat hem uzmanlığımı hem de bu yazımın çerçevesini ziyadesiyle aşan böyle bir teşebbüste bulunmak yerine, (doğumunun yüzüncü yılını bu vesileyle kutlamak istediğim) Italo Calvino’nun “Haritadaki Yolcu” denemesini yeniden okumayı tercih ediyorum. Harita denilen şeyin hareketsiz bir nesne olmasına karşın yolculuğa dayalı hareketli bir anlatıyı temsil ettiği varsayımını Odysseia destanıyla ilişkilendirir Calvino ve Odysseia haritası varsa İlyada haritası, yani kuşatmanın haritası da vardır der.[4]
Calvino’dan esinlenerek ben de bu haritanın İstanbul’un böyle bir dönemde yaşadığı olağanüstü hareketliliğe dair anlatılarla, şiddete ve yıkıma, direnmeye ve dayanışmaya dair olanları birleştirdiğini düşünüyorum. Meraklı okuyucu-ziyaretçilerin de, serginin içerdiği ve hatta içermediği yerlerle birlikte düzenlendiği yerin kendisinin de bu haritadaki izlerini sürmeye devam edeceklerine, işgalin meşgul İstanbul’unun bazı yönleriyle hâlâ meçhul kalmış eşkâlini çıkarmaya katkıda bulunacaklarına inanıyorum.
NOTLAR
[1] Serginin künyesi şöyle: Daniel-Joseph MacArthur-Seal ve Gizem Tongo (küratörler), K. Mehmet Kentel (proje yöneticisi), Artemis Papatheodorou, Claire Le Bras, Ceren Abi, Ekaterina Aygün, Erol Ülker, Lerna Ekmekçioğlu (danışmanlar), Zeynep Ögel, Gülru Tanman, Emir Alışık (proje ekibi), Cem Kozar, Işıl Ünal, PATTU, Serra Uludağ, Özün Özgen, Beyza Günaydın (sergi tasarımı).
[2] Sergi hakkında daha detaylı bilgiye, kitabının önümüzdeki aylarda yayımlanmasını beklerken, küratörlerin ve danışmanların yazılarından oluşan bir dergi dosyasında ulaşılabilir: YILLIK Annual of Istanbul Studies 4, 2022, ss.91-141. Ayrıca serginin nasıl bir birikime dayandığını gösteren mütareke dönemi İstanbul’una dair kapsamlı bir bibliyografya çalışmasına şuradan erişilebilir: Macarthur-Seal, Daniel-Joseph; Tongo, Gizem, 2022, A Bibliography of Armistice-Era Istanbul,1918-1923, BIAA Electronic Monograph 12, Londra. DOI: https://doi.org/10.18866/BIAA/e-17
[3] Bu bölümlerde karşımıza çıkan bazı isimlere ve konulara geçtiğimiz yıllarda açılan bazı sergilerden aşinayız: “Aralıktan Bakmak: Meşrutiyet Caddesi’nden Bir Kesit”, Dilara Tekin Gezginti ve Eda Özgener (küratörler), İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Mart-Eylül 2019; Alexis Gritchenko-İstanbul Yılları,” Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı (küratörler), Meşher, Şubat-Mart 2020/Eylül-Kasım 2020; “İstanbul’dan Bizans’a: Yeniden Keşfin Yolları, 1800-1955, Brigitte Pitarakis (küratör), Suna ve İnan Kıraç Pera Müzesi, Kasım 2021-Mart 2022. Son iki serginin kataloglarını ve Gritchenko’nun İstanbul günlüğünü de (2022, İstanbul’da İki Yıl: Bir Ressamın Günlüğü, 1919-1921, (çev.) Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul) burada not etmek isterim.
[4] Calvino, Italo, 2020, “The Traveller in the Map,” The Narrative of Trajan’s Column, (çev.) Martin McLaughlin, Penguin, GB, s.14.
Bu icerik 1643 defa görüntülenmiştir.