MİMARLIK
Toplumsal Yok Olmanın Eşiğinde Direnen Kıbrıslı Maronitlerin Ev Deneyimi
Eliz Erdenizci, Dr., Doğu Akdeniz Üniversitesi Iç Mimarlık Bölümü
Uğur Ulaş Dağlı, Prof.. Dr., Doğu Akdeniz Üniversitesi Iç Mimarlık Bölümü
Kıbrıslı Maronitler, Kıbrıs adasında gelişen politik çatışmalar sonucunda birçok yerleşim yerlerini kaybetmiş ve yıllar içerisinde etnik asimilasyona uğrayarak Kıbrıslı Rum kültürüne entegre olmuş bir etnik grup olarak karşımıza çıkıyor. Toplumsal yok olma endişesi altında bulunan Maronitleri odağına alan yazarlar, kimlik kaybı kaygısıyla oluşan çelişkili ev deneyimini inceliyor.
Maronit yerleşim bölgesi olan Koruçam köyü ise yaklaşık 200 kişilik nüfusuyla Maronit halkının bir arada yaşayabildiği tek yerleşim yeridir. Köyde hiç yeni doğum olmazken, yaşlanan nüfus için kültürel devamlılığı sağlamak ve yere tutunmak gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Çalışma, etnografik saha araştırmasıyla, Kıbrıslı Maronit topluluğunun belirsiz bir geleceğe karşın evi nasıl tanımladıklarını ve deneyimlediklerini değerlendirmektedir. [1] Veriler, Kasım 2019-Şubat 2022 tarihleri arasında Koruçam köyünde katılımcılarla gerçekleşen derinlemesine görüşme ve alan gözlemleriyle elde edilmiştir. Toplumsal yok olma endişesi ve belirsizlikle sarmalanan Koruçam köyü; Maronit halkı için evi, bir yandan direnme ve yere tutunma aracı olarak tanımlanırken, diğer yandan da onları belirsizliği hapseden bir mesken olarak ifade edilmektedir.
BELİRSİZLİK VE YOK OLMA ARASINDA BİR YAŞAM
Geçmiş, bugün ve gelecek, eve farklı dinamizmler kazandırır; çoğu zaman iç içe giren, kimi zaman birbirine ters düşen, kimi zamanda birbirini uyaran dinamizmlerdir bunlar.
[2]
Mevcut literatür çalışmaları ev kavramını barınmanın ötesinde, birçok anlamın iç içe geçtiği bir üretim nesnesi olarak ele almaktadır. Evin her ne kadar fiziksel ve ruhsal yaşamın gereksinimlerine yönelik bir mekân olması beklense de belirsizlik, korku ve endişe durumu, evi kırılgan bir olguya dönüştürebilmektedir. Dolayısıyla ev, dış-ta var olan olumsuzluklarla beraber, iç-te toplumsal ve bireysel etmenleri barındırmaktadır.[3]
Post modern düşüncenin öncülerinden olan Zygmunt Bauman[4] , çalışmalarında belirsizliğin insanlar için kaygan bir yaşam zemini oluşturduğuna vurgu yapmaktadır. Doreen Massey'e[5] göre belirsizlik, toplumların veya bireylerin yaşam uyumunu ve ritmini bozan, insan ve mekân arasındaki ilişkiyi değiştiren bir dinamizm olarak ifade edilmektedir. Lefebvre’ye[6] göre ise bu durum; kişilerin eylemlerini kontrol altına alarak gündelik hayat deviniminde sapmalara yol açan aritmik bir düzen olarak adlandırılmaktadır. Benzer şekilde, Schatzki[7] belirsizliği birbirine bağlı faaliyetlerin yapı bozumu (dekonstrüksiyon) olarak tanımlarken, Johnson-Hanks[8] belirsizliğin toplumların sosyal, ekonomik, politik ve çevresel yaşam alanlarında çeşitli zorluklara yol açtığının altını çizer. Kıbrıslı Maronitler örneğinde ise bu durum, etnik ve kültürel yok olmanın eşiğinde toplumsal bir ıstırap ve çelişkilerle sarmalanan bir ev deneyim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ev olgusunun belirli bir alanı kontrol altına alarak yerleştirilebilme fikri,[9] kalıcılık, süreklilik, güvenlik ve tarihsel sürdürülebilirlikle[10] kavramsallaştırılmaktadır. Halbuki evin güvenli mesken mantığı, Maronit halkı için kontrol edilebilirlikten öte, her an kaybedilebilir olması, endişe ve güvensizlik duygusuyla yer değiştirdiği gözlemlenmiştir. Belirsizliğin yarattığı içsel dinamik, günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir. Kimisi için “ev” yıllardır direnmenin sonucunda duygusal bir tükeniş olarak tanımlanırken, kimisi için yere, yani Koruçam köyüne tutunma ve kültürel devamlılık sağlayabilmek adına bir araç olarak görülmektedir. Mevcut durum, hem olumlu hem de olumsuz duygu ve düşünceler yaratarak Maronitler için ikiyüzlü, çelişkili bir deneyim ortaya çıkarmaktadır.
Bu doğrultuda, etnografik saha araştırması, Maronit halkının en büyük yerleşim yeri olan Koruçam (Yunanca-Kormakitis, halk arasında bilinen geleneksel adı-Kormacit) köyünde gerçekleşmiştir. Çalışmadaki ana amaç, Kıbrıslı Maronit topluluğunun ortak deneyimlerini ve günlük olarak karşılaştıkları durumları ortaya çıkartarak, yaşanılan endişenin evle olan etkileşimini irdelemektir. Araştırma kapsamında veriler, Kasım 2019-Şubat 2022 tarihleri arasında 25 katılımcı (12 kadın - 13 erkek) ile yapılan derinlemesine görüşmeler ve alan gözlemleriyle toplanmıştır. Açık-uçlu sorulardan oluşan derinlemesine görüşmeler ise katılımcıların köydeki günlük deneyimleri, ev yaşamı ve sosyal ilişkileri, yapılan mekânsal müdahaleler gibi faktörler hakkında bilgi toplamak için tasarlanmıştır. Gözlemler, evlerin fiziksel özelliklerini anlama ve köydeki günlük yaşam pratikleri ile sosyal etkileşimleri incelemeye yardımcı olmuştur. Araştırma esnasında kullanılan görsel ve işitsel materyaller, fotoğraflama, gözlem notları ve ses kayıtları olmak üzere üç bilgi türü altında toplanmıştır.
SANCILI GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE
Kıbrıslı Maronitler, Kıbrıs adasının çatışmacı siyasi tarihinden en çok etkilenen azınlık gruplarından bir tanesidir. Adanın Akdeniz’deki stratejik ve coğrafi konumundan ötürü süregelen siyasi belirsizliği, toprak bölünmesi, ülke içi nüfusun yerinden edilmesi
[11] gibi yaşanılan problemlere yönelik tartışmalar, Orta Çağdan beri Kıbrıs’ta yaşasalar da Maronitleri görmezden gelerek genel olarak Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk toplumları üzerine odaklanmıştır.
Maronitler, 1960 yılında Kıbrıs’ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte, Kıbrıslı Rum toplumuna ait azınlık bir dini grup olarak kabul edilmişler; 1974 yılında gerçekleşen iç savaş ve adanın ikiye bölünmesiyle köylerini terk etmek zorunda kalmışlardır.[12] Kıbrıs’ın kuzeyinde Maronitlere ait olan Asomatos (Özhan) ve Ayia Marina (Gürpınar) köyleri Türk askerinin kontrolü altına geçerek tamamen boşaltılmıştır.[13] Karpaşa Köyünde ise sadece 11 Maronit yaşarken, geriye kalan en büyük Maronit yerleşim yeri Koruçam Köyü ise Maronit nüfusunun sadece yüzde onluk bir kısmına ev sahipliği yapmaktadır. (Resim 1) Köyün nüfusu 91 erkek ve 104 kadın olmak üzere 195 Maronitten- azınlıkla orta yaş (50-65 yaş arası) ve çoğunlukla yaşlı (65 yaş ve üzeri) kişilerden oluşmaktadır.[14] Genç Maronitler, Kıbrıslı Rumlarla yaptıkları karışık evlilikler dolayısıyla dil ve eğitim açısından Kıbrıslı Rum kültürüne entegre olmuşlardır.[15] Genç neslin Kıbrıslı Rum kültürüne entegre olması, Maronit kültürünün sürdürülebilirliği açısından büyük bir tehlike arz etmektedir. 2017 yılında, “Maronit Açılımı” altında kapalı köylerin yeniden hayata döndürülmeleri ve iadeleri gündeme gelse de halen bu konu hakkında bir gelişme olmamıştır.[16]
Katılımcılar, köylerini kaybettikten sonra Maronit topluluğunun bir arada yaşamasının zorlaştığını, sosyal açıdan yalnızlık yaşadıklarını belirtmektedirler. (Resim 2) Özellikle pandemi döneminde adanın sınır kapılarının kapanmasıyla, güneyde yaşayan Maronitler köye aylarca gelememiş;[17] bu durum mevcut sosyal izolasyonu artırarak, insansız boş sokaklar, özlem ve güvensizlik duygularına neden olmuştur.
Yaşlanan nüfusla birlikte köydeki üretimin azalması; gençlere iş imkanı sağlanamaması; evlerin tapularının devlet kontrolünde olması; seçme ve seçilme haklarının olmaması (köye atanacak muhtarın dahi Türk ve Rum yönetimi tarafından atanması); köydeki yaşamı zorlu hale getirmektedir. Konuyla ilişkili olarak katılımcılar görüşlerini şöyle ifade etmişlerdir: “Köyde iyi bir gelecek ön görmek neredeyse imkansız gibi. Köy nüfusunun büyük bir çoğunluğu yaşlılardan ibarettir. Onlar öldükten sonra gençler köye gelip yerleşmeyecek. Buraya gelip ne yapacaklar?” (Katılımcı 13, Şubat 2021).
“2003 yılında barikatların açılmasıyla daha fazla Maronit köyüne döndü. Ancak bu durum herkesin yeniden bir araya gelmesi için yeterli olmadı. Bizler geride kalanlar olarak evimizi korumak adına elimizden gelen mücadeleyi veriyoruz. Ama mevcut durum aynı kaldığı sürece en sonunda adada Maronit diye bir şey kalmayacak.” (Katılımcı 20, Şubat 2021).
KÜLTÜREL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE YERE TUTUNMA ARACI OLARAK “EV”
Maronit halkı için Koruçam köyü, atalarından kalan tek ana toprak olup korunması gereken son kale olarak nitelendirilmektedir. Katılımcılar, yok olmanın eşiğinde direndiklerini ve köylerini kaybetmelerinin sonucunda ev olarak tanımlanacak bir yerlerinin kalmayacağına vurgu yapmıştırlar. Aşağıda yer alan iki katılımcının da belirttiği ifadelerden de anlaşılacağı gibi yaşanılan bu endişenin, evlerin fiziksel özelliklerine de yansıdığını gözlemlemek mümkündür.
“Köyde çok sayıda geleneksel mimaride ev var. Bu evleri bozmadan, orijinal kimliklerini korumalıyız. Koruçam kalan tek ata toprağımızdır ve bizim kim olduğumuzu en iyi şekilde temsil etmelidir. Tarihimiz, anılarımız, ancak böyle korunabilir.” (Katılımcı 16, Mart 2021).
“Yaşadığımız evler benim kökenlerime ve kültürüme uygun olmalı. Eskiyi yaşatmalıyız. Tek doğru yol bu... Tabii ki her insanın zevki farklıdır, ancak kültürümüzün devamlılığı için uygun malzeme kullanımı doğru bir ortam yaratmak adına çok önemlidir.” (Katılımcı 9, Mart 2021)
Kültürel sürdürülebilirlik adına, geleneksel dokusunu koruyan yüzyıllık yığma yapı taş evler (Resim 3) bütüncül bir fiziksel doku olarak karşımıza çıkmaktadır. Taş malzeme sadece dış cephe yüzeylerinde değil, birçok evin iç mekânlarında da korunmuştur. (Resim 4) Bu evler, genellikle kapalı ya da açık mekanlardan oluşmakta ve küçük ölçekli balkonlara sahiptirler. Güçlü komşuluk ve akraba ilişkileri, bazen ince bir tel bölücü veya alçak bahçe duvarı, bazen de hiçbir sınır olmaksızın bitişik düzende ev gruplarının oluşmasına etken olmaktadır. Köy meydanına sınır olmaksızın açılan ev hayatı, mahremiyetin mimari üzerinde sınırlayıcı bir rolü olmadığını göstermektedir.
Katılımcıların ifadelerine göre, köydeki devamlılıklarının sağlanması ve yok olma riskine karşın Maronit kültür ve kimliğini koruması büyük önem taşımaktadır. Cresswell’in[18] de dediği gibi yer ve mekân, kimliğin üretilebilir, sürdürülebilir ve toplumsal istikrarının tesisi için önemli bir konudur. Maronit halkı için de köydeki evlerin geleneksel ve özgün fiziksel özelliklerinin korunmasının, tehdit altındaki sosyal/kültürel kimlikleriyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı ve verdikleri var olma mücadelesinin bir parçası olduğu gözlemlenmiştir. Görüşmelerden elde edilen en belirgin konulardan biri ise, köydeki evlerin geleneksel görünümünü muhafaza ederek simgesel bir ifade aracı olarak kullanılması olmuştur.
Katılımcıların söylemlerine göre Maronit topluluğu için kültürel kimliğin fiziksel boyutta vurgulanması, kim olduklarına dair sembolik bilgiler vermesi, bireysel ve kolektif benliklerinin bölgedeki sürdürülebilirliği ve görünürlüğü açısından önemlidir. Dolayısıyla, ev ve yapılı çevre üzerindeki müdahaleleri ve arzuları, köken ve tehdit altındaki kültürlerini koruma ve dışa sunmaya yönelik tutumlar içermektedir. Bir katılımcı ise yapılan yanlış müdahalelerle ilgili endişelerini aşağıdaki gibi ifade etmiştir.
“Köyün eteklerinde, yaptıkları beton evler son derece endişe verici. Tamamen yanlış malzemeler kullanarak, orijinal üsluba uymayan, fiziksel dokuyu bozan tadilatlar yapıyorlar. Yapılan her müdahale, köyümüzün yerel kimliğine saygı göstermelidir.” (Katılımcı 7, Mart 2021)
Katılımcıların köydeki tüm evlerinin eski ve geleneksel dokusunun korunması ve fiziksel bir bütünlükte yapılaşmasına yönelik istemleri, estetik kaygının yanı sıra, geçmişin referansında homojen, özgün ve Maronit kimliğiyle özdeşleşmiş yere olan aidiyet ve arzu edilen bölgeselliğe atıfta bulunmaktadır.
Yerinden edilme ve toplumsal yok olma korkusu evi, Maronit kimliğini vurgulamak için önemli bir mekanizma haline getirmiştir. Bu doğrultuda evlerin fiziksel özellikleri, toplumsal süreklilik yaratmak adına birer referans olarak kullanılıp Maronit halkının kolektif benliğini koruma ve belirsizlik deneyimlerini düzenleme adına somut bir arka plan olarak işlev görmektedir. Ev ve ona bağlı yaratılmak/korunmak istenen dokusu, Maronit halkının bölge içinde yaşam sürdürme arzu ve mücadelesinin bir göstergesidir.
Duygusal Kaygının uzantısı olarak “Ev”: Kalmak mı zor, gitmek mi?
“Köy bence bir açık hapishane. Ve biz de bu açık hapishanede özgürlüğü arayan kişileriz.” (Katılımcı 1, Şubat 2021)
Evin sürdürülebilirlik ve yere tutunma adına bir araç olarak görülmesinin yanı sıra, toplumsal olarak yok olma ve yerinden edilme endişesinin, ev olgusu üzerinde çatışmacı ve değişken bir düşünce durumunu oluşturduğu gözlemlenmiştir. Ev, kök ve kültürün sürdürülebilirliği için bir gereklilik ve yere tutunma için bir araç olarak görülse de, köyün belirsiz geleceği, katılımcılar tarafından duygusal olarak yıpratıcı bir süreç olarak ifade edilmiştir. Bu durum evin, belirsizlik ve çaresizlik duygusuyla sarmalanmasına yol açmıştır. Katılımcılar tarafından verilen mücadele şöyle anlatılmıştır:
“Burada kalmak için, toplumsal olarak var olabilmek için her şeyi yapıyoruz. Bitmek bilmeyen bir mücadele... Büyük bir mücadele.. Ama umut yok. Durumu nasıl tersine çevirecekler bilmiyorum. Yaşlılar öldüğünde, gençler buraya gelmeyecek. Hepimiz sonunda köyden göç edeceğiz ve bu gerçekten çok üzücü bir şey. İnsanın evini terk etmesinden daha zor ne olabilir ki?” (Katılımcı 8, Mayıs 2021).
“Anne ve babam öldükten sonra evi tamir ettik. Fakat köyün bir geleceği yok. Gençler geri dönmüyor. Köyde değişim için atılan bir adım yok. Buraya daha fazla yatırım yapmanın bir anlamı olmadığından, evi satmayı düşündük. Evi satacağımızı duyan birçok insan tarafından eleştirildik. Çünkü yaşlılar, evlere ve köye sahip çıkmamız gerektiğini söylüyor. Ama burada bir gelecek yaratmaya çalışmak çok yorucu ve çok zor.” (Katılımcı 17, Mayıs 2021)
Yaşlılar tarafından köye bağlılık ve asla terk etmeme konusunda güçlü bir beklenti durumu olsa da mevcut bekleyiş hali, orta yaşlı katılımcılar için sonu ön görülemeyen yıpratıcı bir yolculuk olarak ifade edilmiştir. Genç neslin seçtikleri yaşam koşullarından ötürü köye yerleşmelerinin neredeyse imkansız olduğunu belirterek, aile büyüklerinden kalan evlere gerekmedikçe yatırım yapmanın bir anlamı olmadığına ve her yapılan yatırımın da riskli bir girişim olduğuna vurgu yapılmıştır. Köy hayatının yaşlı kesime göre şekillendiği ve nüfusun gençleşmesinin zor olduğu, katılımcı tarafından aşağıdaki gibi ifade edilmiştir.
“Köyde yaşamanın en zor yanı izole oluşu. Akşam altıdan sonra köyde duyabileceğiniz tek ses, köyün tepelerinden havlayan köpeğin sesidir. Yaşlılar erkenden uyuyor...Gençleri burada tutabilecek hiçbir şey yok. Zaten burada olmak istemiyorlar.” (Katılımcı 6, Mart 2021)
Tüm zorlukların yanı sıra, köyde süregelen belirsizliğe karşın Maronit kültürünün devamlılığı adına, evini tamamen yenileyerek, kat ve oda ilaveleri ile butik otele dönüştüren katılımcı (Katılımcı 1) ise, vefat eden babasına verdiği sözü yerine getirmesinden dolayı gurur duymasına fakat bu riskli yatırımın geceleri zorla evden çıkartıldığına dair kabuslar görmesine neden olduğunu açıklamıştır.
“Babama bu köy için büyük ve heyecan verici şeyler yapacağıma dair söz verdim. Birisi bana Koruçam’ın pırlantasını inşa ettin dedi. Tüm zorluklara rağmen bunu başarabildiğim için mutlu ve gururluyum. Ama işin kötü yanı, yarın ne olacağını bilememem...Bazen endişeden uykusuz gecelerim olur, ya da kabuslarımda birisinin kapıyı çalıp bana “hadi kalk gidiyorsun!" deyip evimden zorla çıkarttığını görürüm.” (Katılımcı 1, Şubat 2021)
Orta yaşlı katılımcılar için ev, aile büyüklerine verilen sözler ve köklerini koruma adına duygusal bir yatırım olmasıyla beraber, umutsuzluk ve duygusal tükenme arasında şekil aldığı görülmektedir. Toplumsal devamlılık adına duygusal ve riskli atılımlar yapmanın yanı sıra, evi satma kararı alanlar ise yaşlı kesim tarafından eleştiriye maruz kalmaktadırlar. Katılımcıların söylemleri, gurur ve endişe arasında sıkışmış bir yaşam sürdürdüklerini işaret etmektedir. Ev olgusu, arzular ve çaresizlik arasında şekil değiştirirken, toplumsal yok olma ön görüsü köy halkını, sonsuz bir belirsizlik ve bekleyiş içine soktuğu gözlemlenmiştir.
DEĞERLENDİRME
Kuşkusuz adanın siyasi çıkmazıyla birlikte gelişen toplumsal yok olma öngörüsü, Maronit topluluğunu bitmek bilmeyen çaresiz bir bekleyiş içerisine sokmaktadır. Koruçam sakinleri, geleceğe dair bilinmezliğin yarattığı umutsuzluk ve belirsizlik içinde bir hayat sürdürmektedir. Yaşlı nüfus için köyden başka bir yerde yaşama düşüncesi kabul edilir bir durum olmazken, köyde bir gelecek kuramama endişesi orta yaşlı Maronit topluluğunu, kalmak ya da gitmek arasında ikiyüzlü bir deneyimle karşı karşıya bırakmaktadır. Ev, bir yandan direnme ve yere tutunma aracı olarak tanımlanırken, diğer yandan da kişileri belirsizliğe hapseden, geleceği olmayan bir yere dönüştürmektedir.
Katılımcıların ifadelerine göre ev, Maronit topluluğunun kültürel ve tarihsel devamlılığını sağlama ve toplumsal yok olmaya karşı Maronit kimliğini yeniden inşa etmek için önemli bir görev üstlenmektedir. Ev, sadece barınma ihtiyacını gören bir mekân değil, arzu edilen toplumsal varoluş için bir üretim projesine dönüşmektedir. Evin geleneksel sınırlarını koruma isteği, tehlike altında olan Maronit kimliğiyle birebir bağlantılı olup, belirsizlik ve yok olmaya karşın var olma ve görünebilme çabasının bir parçası olduğu gözlemlenmiştir. Katılımcıların Maronit kültürüyle özdeşleşen ve homojen bir yapılı çevre yaratma isteği evin, bilinmezliğe karşın sürdürülebilir bir bellek imgesi olarak kullandığını göstermektedir. Fakat, toplumsal yok olma tehdidi, belirsizlik ve endişe gibi duygu durumları; ev olgusu üzerinde çoklu müzakere süreci yaratmaktadır. Evin bilindik, güvenli ve kontrol edilebilir ‘mesken’ mantığı, dış dünyaya ait olumsuz etkilerden dolayı sürekli şekilde yıkıma uğramakta, köy halkı için evi duygusal kaygının merkezine oturtmaktadır.
Bireyin yaşam boyunca deneyimlediği ev ait olmanın/köklerin yerleşkesi olurken, geçmiş ve gelecek arasında gelişen yüzleşme hali, evi karmaşık ve çatışmacı bir olguya dönüştürmektedir. Bu durum ise Maronit halkını çaresiz bir bekleyiş haline terk etmektedir. Köydeki yaşam, yok olmaya karşı direniş, kabullenme ve umutsuzluk arasında ince bir çizgide şekil alırken, Maronitler için ev uzun süre kırılgan ve devingen düşüncelerin kaynağı olmaya devam edecektir.
NOTLAR
[1] Çalışma ..ait.. adlı doktora tez çalışmasından üretilmiştir. Çalışma, ... Üniversitesi, Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu tarafından onaylanmıştır.
[2] Bachelard, G., 2014, “Mekanın Poetikası”, (çev.) A. Tümertekin, İthaki Yayınları, s.37.
[3] Tuan, Y. F., 2001, “Space And Place: The Perspective Of Experience”, University of Minnesota Press, Minneapolis.
[4] Bauman, Z., 2000, “Liquid Modernity”, Polity, Cambridge.
[5] Massey, D., 2005, “For space”, Sage, London.
[6] Lefebvre, H., 2004, “Rhythmanalysis space, time and everyday life”, Continuum, London; New York.
[7] Schatzki, T. R., 2010, “The timespace of human activity: on performance, society, and history as teleological events”, Lexington Books, Plymouth.
[8] Johnson-Hanks, J., 2005, “When the future decides: uncertainty and intentional action in contemporary Cameroon”, Current Anthropology, cilt: 46, sayı:3, ss.363–377.
[9] Douglas, M., 1991, “The Idea of a Home: A kind of space”. Social Research, cilt:58, sayı:1, ss. 287-307.
[10] Despres, C., 1991, “The meaning of home: literature review, directions for future
research”, Journal of Architectural and Planning Research, cilt:8, sayı:2, ss.96-115.
[11] Trimikliniotis , N., Bozkurt, U., 2012, “Beyond a divided Cyprus: a state and society in transformation”, Palgrave Macmillan, New York.
[12] Hourani, G., 1998, “A reading in the history of the Maronites of Cyprus from the eighth century to the beginning of British rule”, Journal of Maronite Studies, cilt:2, sayı:3, ss.1-16.
[13] Bal, R., 2017, “Kıbrıs’ta Azınlıklar ve KKTC’nin Bölünmüş Azınlığı: Maronitler”, Akademik Bakış Dergisi, cilt:61, ss.8-25.
[14] Devlet Planlama Örgütü, 2017, “Nüfus ve Konut Sayımı”, http://nufussayimi.devplan.org/index.html [Erişim:06.09.2022]
[15] Kyriakou, N., Kaya, N., 2019, “Azınlık Hakları: Kıbrıs Anlaşmazlığına Yönelik Çözümler”, Minority Rights Group International, https://kisa.org.cy/wp-content/uploads/2019/09/MRG-Tr.pdf [Erişim:06.09.2022]
[16] Özbilgehan, M., “Yarım Kalmış Bir Açılım”, https://tabella.org/2018/10/29/yarim-kalmis-bir-acilim/ [Erişim:06.09.2022]
[17] Sonay, M., 2021, “Yeni Düzen: Kapıları açın, bizi ailemize kavuşturun”, https://www.yeniduzen.com/kapilari-acin-bizi-ailemize-kavusturun-140466h.htm [Erişim:06.05.2022]
[18] Cresswell, T., 2004, “Place: A Short Introduction”, Blackwell, Oxford.
Bu icerik 1758 defa görüntülenmiştir.