MİMARLIK
			Mimarlıkta Tip ve Tipoloji Tartışmaları: 13. Venedik Mimarlık Bienali Örneği(1)
			Gülşah Güleç, Araş. Gör., Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü
			Mimarlıkta tip ve tipolojinin mevcut görsel ve yazılı birikim içindeki yeri günümüzde yeniden sorgulanıyor. Bu sorgulama ağırlıklı olarak mimari tasarımda “taklit etme” ve “kopyalama” üzerine. “Ortak Zemin” temasıyla gerçekleşen 2012 yılı Venedik Mimarlık Bienali, teması itibariyle bu sorgulama için iyi bir zemin oluşturdu. Yazar, bienalde tip ve tipolojiyi tartışan enstalasyonlar üzerinden, taklit etme ve kopyalamanın artık özgünlüğü ve yeniliği engellemediğini, aksine yeni tip ve tipolojiler oluşturan yaratıcı tasarım yöntemleri olarak görüldüğünü belirtiyor.
			
			
			
			
			“Güneşin altında yeni bir şey yok.”
  Kral Solomon
“Başka  hiçbir şeye benzemeyen bir şey yoktur.”
  Paul Valéry
“Bugün  orijinal olan, diğerlerinden önce bir şeyi çalan kişidir.”
  Karl Kraus
“Yalnızca  özgün olan yok olur, tip değil.”
  Georg Simmel
Mimarlıkta tip ve tipoloji  kavramları, genellikle taklit etmek ve kopyalamak ile ilişkilendirilmiştir. Buna  göre geçmiş mimari tasarı ve yapı uygulamalarının referans alındığı yeni  uygulamalar “tip”i; bu uygulamaları barındıran ve asıl kaynak olan tarihin analizi  de “tipoloji”yi oluşturmuştur. Ancak bu gibi tasarı ve yapı uygulamaları ile  birlikte kavramsallaştırma uygulamaları da tarihin değiştirilemez bir biçimsel  kaynağa indirgenerek tüketilmesine yol açmıştır. Bu durumda görsel ve yazılı  mimarlık birikimine nasıl yaklaşmak gerektiği bir tartışma konusu haline gelir.
Tip ve tipoloji, mimarlığın  ortak bir dil kurmasını sağlamaktadır. Bugüne kadar genellikle özgünlüğü ve  yeniliği engellediği savunulan taklit ve kopya da bu dilin içinde yer alır. Hatta  mimarlıkta ilerlemeyi engellediğine inanılan kopyalama, bugünlerde kopyalanacak  olanın daha iyi kavranmasını ve yeni versiyonlarının üretilme yollarının  keşfedilmesini sağlayan yaratıcı bir yöntem olarak görülmektedir. (2) Böylece yerleşik  olumsuz anlamlarından kurtulan taklit etmek ve kopyalamak, daha çok kavramak ve  tekrarlamak olarak ele alınmaya başlamıştır. (3)
Bu yazıda tip ve tipolojinin mimari kuram ve pratikteki  yeri tartışılırken, 18. ve 20. yüzyıllar arasında öne çıkan ve taklit etmek,  kopyalamak, tekrarlamak, canlandırmak, yeniden inşa etmek, farklılaştırmak,  esinlenmek, benzetmek gibi tasarım yöntemlerine dayanan tipolojik yaklaşımlara  genel olarak değinilmiştir. Bu tartışma, söz konusu tasarım yöntemlerinin bugün  en kapsamlı ve en önemli mimarlık etkinliklerinden biri olan ve 2012 yılında on üçüncüsü düzenlenen Venedik Mimarlık  Bienali’nde (29 Ağustos - 25 Kasım 2012) nasıl ele alındığı değerlendirilerek  geliştirilmiştir. Bu bağlamda yazıda bienalin taklit ve kopyayı eleştirel bir  bakışla ele alarak tip ve tipolojiyi tartışmaya açan, Villa Rotunda Redux (Villa Rotunda Canlandırması), Thing-Rights (Şey-Haklar), Book of Copies  (Kopya Kitaplar) ve Copycat, Empathy and Envy as Form Makers (Kopyacı,  Form Makineleri Olarak Empati ve Kıskançlık) gibi enstalasyonlarına yer verilmiştir. 
MİMARLIK KURAMINDA (18.- 20. YÜZYIL) TİP VE TİPOLOJİ
“Tip” sözcüğü, “model, matriks, izlenim, işaret, kalıp, baskı,  rölyef figürü, orijinal biçim” anlamına gelen Yunanca typos ve “şekil, imge, biçim, tür” anlamına gelen Latince typus sözcüklerinden gelmektedir. “Tipoloji”  sözcüğünün Yunanca logos sözcüğünden  gelen soneki “oloji” ise “söylem, yöntem, kuram ya da bilim” anlamına gelir. Bu  nedenle tipoloji, tipin söylemi, kuramı, yöntemi ya da bilimi olarak  anlaşılabilir. Ancak mimarlıkta tip ve tipoloji genellikle okul, hastane, konut  gibi kullanımları aynı olan binalar olarak anlaşılmıştır. Nikolaus Pevsner’in binaları  kullanımlarına göre sınıflandırmasıyla birlikte yerleşen bu anlayış zamanla  değişmiştir; çünkü binaların yalnızca kullanımlarıyla değerlendirilmesinin ortak  özellikleri hakkında sınırlı bilgi sağladığı görülmüştür. (4)
Sınıflandırma ile ortak  bir mimarlık dili oluşturma çabaları, Jean Nicolas Louis Durand’ın geç 18.  yüzyıl ve erken 19. yüzyıldaki çalışmalarına dayandırılır. Durand, “yeni tip”lerin  yalnızca tipolojik elemanların yeniden düzenlenmesiyle geliştirilebileceğini  savunmuştur. Buna göre “tip”, tekrarlanan bir model; “tipoloji” de tekrarlama  yoluyla üretilen biçimlerin sınıflandırılması haline gelmiştir. Bu yüzden Durand’ın  École Polytechnique’deki mimarlık öğretilerinin de etkisiyle tip ve tipoloji,  taklit yoluyla mimari tasarım yapmayı gerektirmiştir. (5) Ancak Antoine Chrysostome Quatremère de  Quincy’nin taklit kuramına göre tip, aynen üretilerek çoğaltılan modelden  farklıdır; bu nedenle çeşitlilik sunar. Quatremère de Quincy, ilkel mağarayı, çadırı  ve kulübeyi model olarak tanımlayıp tipten ayırmıştır. Ona göre özgün biçim ya  da model, doğada bulunan somut bir varlık; tip ise sembolik bir anlamı ifade  eden soyut bir kavramdır. (6) 
Quatremère de Quincy’nin tip ve model arasında yaptığı  ayrıma katılmakla birlikte Gottfried Semper, tipin teraslama (yığma), çatı  (marangozluk), ocak (seramik) ve örme (tekstil) olarak tanımladığı başlıca dört  bina tekniği aracılığıyla anlaşılması gerektiğini belirtmiştir. (7) Bu anlayış, “tip”  kavramının mimari pratikteki yerini ön plana taşımıştır. Giulio Carlo Argan  içinse tip, mimarlık tarihinde bulunur. Bu nedenle Argan, tipin aralarında  belirli bir biçimsel ve işlevsel analoji bulunan bir bina serisine bağlı olarak  ortaya çıkabileceğini savunmuştur. (8) 
  Buna göre tarih, yeni bir mimari tasarımda tek ve mutlak  kaynak haline gelir. Bu yüzden mimarlıkta çeşitliliğin nasıl  geliştirilebileceği tartışma konusu olur. George Kubler, biçimsel çeşitliliğin  hem “öykünme ve kopyalamaya olan doğal eğilim” ile hem de “bireyselliği kullanarak  yenilik yapma niyeti” ile ortaya çıkabileceğini savunmuştur. Buna göre biçimsel  diziler, asal obje, kopya ve mutantlardan oluşur. Kubler, aşırı tekrarlama ve  kopyalamanın monotonluğa yol açma riski olduğu gibi aşırı yenilik ve  yaratıcılığın da kaosa yol açma riski olduğuna değinmiştir. (9) 
Aldo Rossi ise, mimarlık tarihini yeni tasarımın kaynağı  haline getiren Argan’ın söylemlerinden etkilenmiş olmakla birlikte tipin  yalnızca tarihsel değil analitik, mantıksal, bilimsel, hatta deneysel olduğunu  savunmuştur. Bu nedenle tip ve tipoloji, tarihsel açıdan indirgeyici ve/veya  biçimsel açıdan analojik mimari tasarımlar yapmayı gerektirmemektedir. Peter  Eisenman’a göre tip ve tipolojinin bu yenilikçi potansiyelini ilk kez Rossi  ortaya koymuştur. (10)  Çünkü Rossi, tipin taklit ve kopya ile bağdaşmadığına inanır; tip, belirli  biçimsel kurallar dizisi sunmasına rağmen işlevin olduğu kadar bireysel üslubun  etkisiyle de değişime uğrayabilir. (11)
Rossi, Quatremére de Quincy gibi, aynen tekrarlanan modelde  her şeyin kesin ve verili iken, farklılıklar barındıran tipte her şeyin az çok  belirsiz olduğunu savunmuş ve tip kavramına Adolf Loos’un mezar örneğinin açıklık  getirdiğine işaret etmiştir. Loos, mezarın tipik tümsek biçimi ve boyutları ile  hemen tanınabilir olduğuna ve mimarlığı tanımladığına değinmiştir. (12) Bununla birlikte mimarlıkta  “tip” ve “tipiklik” birbirinden farklı kavramlardır. Peter Carl, bu farklılığı yatak  odası tipi ile yatak odasının tipikliğini örnek vererek açıklamıştır. Burada  tip yatak, dolap, pencere gibi elemanları; tipiklik ise uyku, hastalık gibi  durumları ifade eder. (13)  Peki farklılık, hatta yenilik, gerçekten tipik durumları içeren tipler  aracılığıyla sağlanabilir mi?
13. VENEDİK MİMARLIK BİENALİ’NDE TİP VE TİPOLOJİ
18. ve 20. yüzyıllar arasında mimarlık kuramında öne çıkmış  ve bu yazıda genel olarak değinilmiş olan tipolojik yaklaşımlarda ağırlıklı  olarak “taklit etme” ve “kopyalama” tartışılmıştır. 13. Venedik Mimarlık  Bienali’nde öne çıkan ve bu yazıda yer alan enstalasyonlar da aynı kavramları  sorgulamaktadır. 
Teması “Ortak Zemin” (Common  Ground) olan bienal kapsamındaki Museum of Copying (Kopyalama Müzesi)  sergisinin küratörü FAT (Fashion  Architecture Taste), kopyalamanın mimarlıkta ortak bir zemin oluşturduğunu  ortaya koymuştur. Bu nedenle FAT, kopyalamaya karşı olmayan bir mimarlık grubudur; çünkü onlara göre esinlenmek  ve benzerlik kurmak bir yana kopyalamak bile farklılık, hatta yeniliği engelleyen bir yaklaşım değildir. Bu nedenle Andrea  Palladio’nun mimarlık tarihi boyunca en çok kopyalanmış binalarından biri olan  Villa Rotunda’nın (1566-1571, Vicenza) ‘yeni’ (!) bir versiyonunu kendi ülkesinde,  Venedik’te yeniden canlandırmışlardır. (Resim  1)
Venedik, mimari  tasarımda taklit ve kopya ile ilgili kavramsal tartışmaların yapılması için çok  uygun bir kentsel ortam sunmaktadır. Kent, tipolojik elemanların  tekrarlanmasıyla oluşmuş tarihî bir yapıya sahiptir. (Resim 2, 3) Ancak bu yapı dönüşümlü bir tekrara dayandığı için  monoton değildir. FAT de, Villa Rotunda Redux adlı enstalasyonu ile Villa  Rotunda’nın Pantheon’un tipolojik elemanlarını tekrarlayarak oluşmuş bir yapıya  sahip olmasına rağmen yeni bir mimari tipoloji ürettiğini ortaya koymak  istemiştir. (Resim 4, 5) Bu nedenle  Villa Rotunda, yeni teknolojilerle üretilen Villa Rotunda Reduxgibi kopya değil özgün bir tasarım  olarak görülebilir. 
Üç boyutlu dijital modellerinden yararlanarak Villa  Rotunda’nın dörtte birinin gelişmiş yapı teknolojileri ve dijital teknolojilerle  yeniden üretildiği Villa Rotunda Redux enstalasyonu, CNC kalıbı ve sprey  köpükten oluşmaktadır. Tipolojik elemanları gibi Villa Rotunda’nın kendisi de  simetri aksı boyunca tekrar eder. Enstalasyonda ise tekrarlama, yansıma olarak  yeniden yorumlanmıştır; kalıp, döndürülerek dökümle birbirine dokunacak biçimde  yerleştirilmiştir. (Resim 6) Bu  yerleşim sayesinde birbirinin asimetrik yansımaları olan kalıp ve dökümün  pozitif ve negatif, doluluk ve boşluk, iç ve dış gibi zıt nitelikleri diyagonal  bir simetri aksı boyunca sergilenmiştir.
Ancak Villa Rotunda Redux, her ne kadar kalıp kullanılarak  kopyalama yöntemiyle üretilmiş olsa da, Villa Rotunda’nın biçiminin soyutlandığı  bir enstalasyona dönüşmüştür. (Resim 7) Kalıbın dışı, villanın konturlarının algılandığı yalın bir biçim haline  gelmiştir. Kalıbın çevrilerek yerleştirilmesiyle ortaya çıkan dökümün dışı ise  villanın birebir kopyası iken, içi köpük uygulaması nedeniyle mağaraya benzer  farklı bir görünüme sahiptir. (Resim 8) (14) Dolayısıyla bu enstalasyon kopyalamanın  yalnızca tam bir tekrar oluşturmadığını, özellikle gelişen teknoloji sayesinde mimari  kopyanın da geliştiğini ve farklılaştığını göstermiştir.
Aynı sergi kapsamında Ines  Weizman da mimarlığın kopyaların dizisi olarak evrildiğini vurgulamıştır. Bu  evrim sürecindeki farklılıklar, çeşitlilikler, bozulmalar ve mutasyonlar  yeniden üretimin gerçekleşmesini sağlamaktadır. Buradan hareketle Weizman,  Loos’un “Kendinizi tekrar edin.” (15) ifadesini  hatırlatarak mimarlıkta “özgünlük”, “gerçeklik”, “sahtecilik” gibi kavramları  gündeme getirmiştir. Weizman, bugün kültürün akışkan olduğunu ve yeni bir  yaratıcılık tanımladığını savunmaktadır. Bu nedenle Loos’un Paris’te inşa  edilmesi için tasarladığı Baker Evi’nin (1928)  Çin’in Ordos kentinin ıssız çöl ortamında Ordos 100 projesi kapsamında inşa  edilmesini önermiştir. (Resim 9)
Herzog&de Meuron tarafından seçilen mimarların  tasarladığı 100 villa ile yeni bir konut yerleşiminin kurulacağı bu kentte  Weizman’ın önerisi, “kaynak”, “yeniden yürürlüğe sokma” ve “yeniden inşa etme” kavramlarını  tartışmaya açmıştır. Sergide bu kavramları “telif hakkı” başlığı altında  tartışan Weizman, 2008 yılında Loos’un  ölümünün üzerinden geçen 75 yıl sonra Baker Evi tasarımının telif hakkının  ortadan kalktığını vurgulamıştır. (Resim 10) Weizman’a göre  telif, kişinin değil nesnenin hakkı  olarak görüldüğü takdirde mimarlıkta son dönemlerde sıklıkla tartışılan özerklik  gerçek anlamına ulaşmış olacaktır. (16)
San Rocco ve Architectural  Doppelgängers Research Cluster da enstalasyonlarıyla aynı kavramları  tartışmıştır. Bu enstalasyonda siyah beyaz mimarlık kitaplarının kopyaları  bir masa üzerinde birarada bulunmaktadır. (Resim 11) (17) Buradaki her kitap  kopyasının başlığı, kitabın kopyalanarak yeniden üretilebilecek hangi tür  imgeler içerdiğini anlatmaktadır; örneğin Book  of Houses’da yeniden üretime açık çeşitli konut imgeleri bulunmaktadır.  Ancak bu kopyalarda sayfa numaraları olmadığı için kopyalar, kesin ve değişmez  bir tipolojik düzene sahip değildir. (Resim  12) Dolayısıyla Book of Houses artık  yalnızca konut imgelerini içermek zorunda değildir.
Ziyaretçiler enstalasyonun birer  parçası olan fotokopi makinesi ve boş kağıtları kullanmış, istedikleri sayfaları  çoğaltıp farklı sıralayarak kopya kitapların farklı kopyalarını oluşturmuştur.  Böylece kendi mimarlık kitaplarını biçimlendirmiş ve katılımcı olmuştur. San  Rocco, Book of Copies enstalasyonunun sınıflandırmaya ilişkin belirli bir kural  sunmadığını özellikle vurgulamıştır. Bu enstalasyon, kolektif bir mimari  bilginin geçici dizinidir. Hem bu kolektif bilgiye dayanmakta hem de bu bilgiyi  yeniden tanımlamaktadır. (18)  Dolayısıyla özgün ya da kopya olan  herhangi bir kaynağın (bina, kitap vs.) kullanılması, hatta kopyalanmasıyla farklı  bir ürün ortaya çıkabilmektedir. 
Bienalde Copycat adlı enstalasyonu tasarlayan Cino Zucchi  de kopyalanmış ürünlerin zengin bir ortak zemin yaratan sayısız çeşitlilik  içerebileceğini savunmuştur. Buradan hareketle enstalasyonda binalardan  giysilere, pişirme aletlerine, hatta böceklere kadar fiziksel çevrenin birer  parçası olan birçok farklı şey arasındaki benzerlik ve yakınlıkları  sergilemiştir. (Resim 13-15) Bu  benzerlik ve yakınlıklar, Zucchi’ye göre işlevin ötesine geçmiş ve kültürel  hale gelmiştir. Bu nedenle Zucchi, bunların gelenek ve alışkanlıklar ile açıklanabileceğini  savunur. (19) 
Zucchi bu söylemlerini ortaya koyarken klasikleşmiş ilgili metinlerle  kendi metinlerini çakıştırmış, sergilenen objeler kadar söylemler arasında da  görülen benzerliklere bu yolla işaret etmiştir. (Resim 16) Ayrıca objelerin yerleştirildiği her bir kabinin biçimi  de yatay ve düşey bölüntüleri ile tipolojik çağrışımlar taşımaktadır. (20)  (Resim  17) Zucchi, bu çağrışımların fiziksel çevreyi oluşturan empati, diyalog,  etkileşim gibi yollarla kurulmuş ilişkileri açığa çıkarmasını istemiştir. Çünkü  mimarlık gündemini her zaman meşgul etmiş olan “özgünlük”, aslında bu  ilişkilerin varlığına bağlıdır. (21)
SONUÇ YERİNE
Tip ve tipolojinin sağladığı mimari sürekliliğin, tarih  epistemolojik değil ontolojik bir kaynak olarak görüldüğü takdirde kalıcılığa  dönüşme riski vardır. (22)  Bu yüzden 18. ve 19. yüzyıllarda romantizm, 20. yüzyılda ise ekspresyonizm,  daha önce mimari biçim tasarımını sınırlamış ve indirgemiş olan klasisizm ile  birlikte yerleşmiş eski Yunan ve Roma kaynaklı tarihselci kuralların yerine  esinlenmenin geçmesini savunmuştur. Böylece tasarımcının hayal gücü ve  psikolojisi devreye girer. Ancak tasarımdaki bu yeni özgürlük, hermetizmi  gündeme getirmiştir; çünkü biçim artık ortak bir dilin değil yalnızca  tasarımcının bildiği bir dilin ürünü haline gelmiştir. Bu yüzden biçimin toplum  tarafından anlaşılamayacak olması bir başka risk olarak görülmüştür. (23)
Yine 20. yüzyılda modernizm riskin öznelliğin keyfiyetinden  kaynaklandığını savunmuş, ancak bu keyfiyeti ortadan kaldırmak için tarihsel  referanslara başvurmamıştır. Bunun yerine biçim ve işlev arasında doğrudan bir  ilişki kurarak bilimsel temelli yeni bir tasarım yaklaşımı geliştirmiştir. Bu  yaklaşıma göre biçim, işlevden bağımsız olarak üretilemez. Ancak bu durumda  insan yapımı olan tüm sanatsal ve teknik objeler arasındaki yakınlık ya da  benzerlikleri belirlemek mümkün değildir; çünkü belirli bir işlev için belirli  bir biçim tanımlanması gerektiğinden aynılık gündeme gelmiştir. (24)
Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında modernizmde yaşanan  kavramsal yönelimle birlikte biçim ve işlev arasındaki ilişkiler değişmiş, modern  sonrası (postmodern) biçimin işlevini izlemesi ve sürdürmesi gerekliliği  ortadan kalkmıştır. Modern sonrası dönemde tip, klasik dönemde olduğu gibi,  yeniden canlandırmayı; tipoloji de çevreyi normatif bir biçimde yeniden düzenlemeyi  ifade etmeye başlamıştır. (25)  Tip ve tipoloji konusundaki bu geleneğe dönüş (!), yeniliğin taklit ve kopya  yoluyla yok edildiği tartışmalarını yeniden başlatmıştır. Gelenekselcilik, en  başta mimarlık ürününün bir tüketim  nesnesine dönüşmesine yol açtığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bu yüzden  mimarlığın zamana direnme şansını yok eden bir yaklaşım olarak görülmüştür. 
Bugün ise, Villa Rotunda gibi  belirli bir yer için tasarlanan bir binanın her yer için geçerli olabilecek bir  tipolojiye dönüşmesi, binanın zamana direnmesi ve dahası o yerin kültürü içinde  kabul görmesi olarak yorumlanmaktadır. Buradan hareketle taklit ve kopya  yöntemiyle yeni tipolojilerin oluşturulabileceği ortaya atılmıştır. Hatta kopyanın  kaynağından bağımsız olduğu bile savunulmuştur; çünkü kopyanın doğası gereği kaynağına  uygun olarak üretilme çabası, yeni araçlar ve teknolojilerin kullanılmasını  gerektirmektedir. Bu durumda bireysel birikimler, öncelikler ve yetenekler  devreye girer. Ayrıca kopyalama kararının farklı bireysel istekler  doğrultusunda alındığı düşünülürse kopyalanan objenin anlamının da yeniden kurulduğu  anlaşılır. (26) 
Dolayısıyla tip ve tipolojinin güncel bir tartışma konusu  haline geldiği, bu konuda yeni bir biçimsel ve anlamsal yaklaşımın  geliştirildiği söylenebilir. Bugünlerde tip, başlıca tasarım aracı olan parametrik  dijital teknolojilerle mimari biçimlerin yeniden üretilmesini; tipoloji de  dijital ortam aracılığıyla kolayca erişilebilen bu biçimlerin anlamlarının analiz  edilmesini ifade etmektedir. Bugünkü karmaşık ve çelişkili mimarlık ortamında  bu türden bir biçim ve anlam kurulumunun yaygın ve meşru olduğu görülmektedir. 
 
NOTLAR
  1. Bu yazı, Gazi Üniversitesi  Mimarlık Bölümü lisansüstü programı 2012-2013 güz yarıyılında Doç. Dr. Nazan Kırcı’nın  yürütücülüğünü yaptığı “20. Yüzyıl Mimarlık Kuramları I” adlı dersteki  çalışmalardan hareketle hazırlanmıştır.
  2. FAT, 2012.
  3. Kozikoğlu, 2012, ss.38-39.
  4. Bkz. Pevsner, 1951-75, 
Architectural Guides.
  5. Bkz. Durand, J. N. L. 2000, 
Préecis of the Lectures on Architecture, (çev.) David Britt, Getty  Trust Publications, Los Angeles.
  6. Bkz. Quatremère de Quincy, 2000,  “Type”, 
Encyclopédie Méthodique, (çev.) Samir Younés, yeniden basım  içinde: 
The Historical Dictionary of Architecture of Quatremère de Quincy,  Papadakis Publisher, Londra.
  7. Bkz. Semper, G. 1983, “London  Lecture of November 11, 1853”, 
Journal  of Anthropology and Aesthetics, sayı:6.
  8. Lee, 2011; Moneo, 1978, ss.22-43.  Ayrıca bkz. Argan, G.C. 1963, “On the Typology of Architecture”, 
Architectural Design, sayı:33. Aynı  makale Nesbitt, K. 1996, 
Theorizing a  New Agenda for Architecture, An Anthology of Architectural Theory 1965-1995,  Princeton Architectural Press, New York, ss.242-246’da da yayımlanmıştır. 
  9. Zucchi, 2012, ss.113-114, s.118.
  10. Eisenman, 2006, s.172.
  11. Rossi, 2006, s.21. Ayrıca bkz.  Quatremère de Quincy, 2000.
  12. Hays, 2010, ss.38-39. Ayrıca bkz. Loos, A. 1931, 
Architektur,
 Brenner,  Innsbruck.
  13. Carl, 2011, s.39.
  14. FAT, 2012.
  15. “
No more  original genii! Let us repeat ourselves again and again!’”, Loos, 1914.
  16. Weizman, 2012.
  17. Bu kitapların listesine San  Rocco’nun web sitesinden ulaşılabilmektedir. 
http://www.sanrocco.info/bookofcopies_biennale2.html [Erişim: 01.12.2012]
  18. San Rocco, 2012.
  19. Zucchi, 2012.
  20. Zucchi’nin tasarladığı kabinlerin 
(Resim 17) ve San Rocco’nun tasarladığı  masanın 
(Resim 12) biçimsel  düzenleri birbirine benzemektedir. Dolayısıyla aynı temaların tartışıldığı biri  düşey diğeri yatay konumlandırılmış bu enstalasyonlar, kendi aralarında da  tipolojik benzerlikler taşımaktadır. 
  21. Zucchi, 2012, s.119.
  22. Hays, 2010, s.34.
  23. Zucchi, 2012, ss.113-114.
  24. Zucchi, 2012, ss.113-114.
  25. Teyssot, 2008, s.67. 
  26. FAT, 2012.
 
KAYNAKLAR
Carl, P. 2011, “Type, Field, Culture, Praxis”, Architectural  Design, Özel sayı:  Typological Urbanism, Projective Cities, cilt:81, sayı:1, s.39.
Eisenman, P. 2006, “Amerikan Basımı için Giriş”, Şehrin Mimarisi, (çev.) Nurdan Gürbilek,  Kanat Kitap, İstanbul, s.172.
FAT, 2012, “Villa Rotunda Redux”, Venice Biennale, Küratör: David Chipperfield, Venedik.
FAT, 2012, “Villa Rotunda Redux, 13th  Architecture Biennale”, Küratör: David Chipperfield, Venedik, www.strangeharvest.com/VillaRotundaRedux.pdf
Güleç, G. 2012, 13. Venedik Mimarlık Bienali Fotoğraf  Arşivi, Venedik. 
Hays, K.M. 2010, Architecture’s  Desire, Reading the Late Avant-Garde, The MIT Press, Londra, s.34, 38-39.
Kozikoğlu, N. 2012, “Eşduyumdan ve Kıskançlıktan Biçim  Makineleri”, XXI, sayı:113, Depo  Yayıncılık, İstanbul, ss.38-39.
Lee,  C.C.M. 2011, “Type”, The City as a  Project, A Research Program at Tu Delft, 
  http://thecityasaproject.org/2011/08/type/
Moneo, R. 1978, “On Typology”, Oppositions 13, The MIT Press, ss.22-43.
Rossi, A. 2006, Şehrin  Mimarisi, (çev.) Nurdan Gürbilek, Kanat Kitap, İstanbul, s.21.
San Rocco, 2012, “Book of Copies”, http://www.sanrocco.info/pdf/boc/110920_web%20form.pdf
Teyysot, G. 2008, “Tip ve Tipoloji: Görünmezi Görünür  Kılmak”, “Kavram: Mimarlıkta Bilimsel Analoji, Benzeterek Düşünmek”, Arredamento Mimarlık, sayı:2008/11, s.67.
Weizman, I. 2012, “Repeat  Yourself: Loos, Law and the Culture of the Copy”, Armin Linke ve Andreas Thiele  ile birlikte, Venice Biennale, Küratör: David  Chipperfield, Venedik.
Weizman, I. 2012, “Archival  Architects”, http://adkp.ruhe.ru/sites/default/files/0314.pdf. 
Zucchi, C. 2012, “Sharing Forms, Urbanity as Emulation and  Habit”, Common Ground, A Critical  Reader, Venice Biennale of Architecture 2012, (ed.) David Chipperfield,  Kieran Long, Shumi Bose, Marsilio, Venedik, ss.113-114, 118-119.
Zucchi, C. 2012, “Copycat, Empathy and Envy as Form  Makers”, 13th Venice Biennale  of Architecture, Küratör: David Chipperfield, Venedik.
URL1: www.strangeharvest.com/VillaRotundaRedux.pdf, 2012.
 
			
			
			Bu icerik 42199 defa görüntülenmiştir.