371
MAYIS-HAZİRAN 2013
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Kadıovacık
    Ülkü İnceköse, Selim Sarp Tunçoku, Tonguç Akış
    Yazar sırası ile, Öğr. Gör. Dr. / Doç. Dr. / Öğr. Gör. Dr., İYTE Mimarlık Bölümü



KÜNYE
DOSYA

AKADEMİ’YE DOKUNMAK(1): Notlar, Düşünceler

Nezih R. Aysel, Yrd. Doç. Dr., MSGSÜ Mimarlık Bölümü

“Ben, her zaman yüzyılımızın yapı malzemesi betona bağlı kaldım. Modern mimariyi strüktürünün güzelliği ile ölçerim.” Sedad Hakkı Eldem (2)

Akademi, Türk modernleşmesinin sanat alanındaki önemli aktörlerinden biri olarak yüzünü Batıya çeviren Osmanlı Devleti’nin resim, heykel ve mimarlık alanında eğitim vermek üzere bundan tam 130 yıl önce, Sanayi-î Nefise Mektebî Âlisi adıyla kurduğu yüksek öğrenim alanındaki ilk sanat okulu, Batılılaşmanın sembolü. 1926 yılında Fındıklı Çiftesaray yapılarından Cemile Sultan Sarayı’na taşınan Sanayi-î Nefise Mektebî Âlisi, 1927 yılında Güzel Sanatlar Akademisi adını alır. Eğitimini sürdürdüğü saray binası, 1948 yılında yanan Akademi’nin binasını yenileme aşamasında, Arif Hikmet Holtay ve Sedad Hakkı Eldem ile birlikte Mehmet Ali Handan rakip iki proje hazırlayarak kurum içinde oluşturulan komisyona sunarlar. Bu projelerden Eldem ile Handan’ın birlikte hazırladıkları proje ve uygulaması bu yazının tartışma konusudur. (3)

Eldem ve Handan 1953 yenilemesi ile binaya çağdaş bir katkıda bulunarak korumayı benimsemişlerdir. Proje, “yenileme-koruma” konusunda sarayın orta sofasına getirdiği güçlü ve özgün bakışı, bina içinde yaratılan boşluklu iç yapısı ile kanaatimce Eldem mimarlığının da önemli örneklerinden birini oluşturur.  Eldem ve Handan’ın, masif tuğla bloklar arasına yerleştirdikleri narin kolonlu, sıvasız beyaz boyalı betonarme bina, iç boşlukların kazandırdığı geçirgenlik ve derin perspektifleri ile bütüncül bir mekân duygusu yaratır. Projede masif bloklar arasında kalan alana atölye, derslik ya da oda gibi birimler yerleştirilmemiştir. Kurulduğu günden beri mekân sıkıntısı yaşayan bir kurumda verilen bu son derece radikal tasarım kararı, Akademi’nin buluşma alanı, adeta agorası olarak her türlü etkinliğin gerçekleşebildiği orta sofa / salonun ve geçirgen iç boşluğun gerçekleştirilmesine olanak sağlamıştır.

Binanın içinde açılan büyük sofa, Boğaziçi yalı planimetrisinde baskın öğe olan orta sofaya çağdaş, bağlamsalcı bir bakıştır. Mimarlar, gelenekseli yaratıcı bir anlayışla yorumlayarak, sofayı bina içinde çağdaş Akademi yaşamının merkezine yerleştirir. Ulaşılan çözüm, yaratıcı tasarımı geleneğin sınırlandırıcı çerçevesinden çıkararak çağdaş yaşamla birlikte yoğuran bir düşüncenin sonucudur. Bu yaklaşım, Eldem mimarlığının eskiye bakarak öğrenme yönteminin örneğidir. Mekânda “sofa / salon / divanhane” (4) kavramı ve onun çağdaş karşılığının aranması, projenin özgün ve kanaatimce en başarılı yönünü ortaya koymaktadır. Eldem’in özellikle konutlarda aradığı ve bazı örneklerde iki eyvanlı divanhane biçimine ulaşan sofa / salon analojisi, Akademi binasında işlevsel karşılığını bulur.

Eldem’in Millî Mimari Semineri ile başladığı araştırmalarının bir sonucu olan bina, geçmişe, Saraya, Boğaziçi’ne, yalı ve sarayların iç mekân kurgularına ve geleneklere atıfta bulunduğu gibi, tüm bunları dönemin modern tasarım anlayışı içinde geleceğe yönelik kurgular. Geleneksel ile çağdaş arasında aranan ortak izler, mimarın/ların, mekânın ve kullanıcının hafıza sürekliliğine gösterdikleri öneme işaret eder.

Eldem ve Handan iç mekânda kurguladıklarını alanları sınırlandıran / bütünleştiren boşlukları konstrüktif kolon dizileri ile kurgulamıştır. Bu mimarinin Akademi çatısı altında bir örneği de mevcuttur. Yalının harem bahçesinde yer alan ve Taut Atölyesi ile olarak bilinen atölye mimarisi de sıra kolon dizileri ile oluşturulmuştur. (5) (Resim 2, 3) Bu geçirgen mekân, ahşap sistem ile betonarme karkas arasındaki analojik ilişkinin sonucu olabileceği gibi, Taut Atölyesinde deneyimlenen mekân etkisini sürdürmektedir. Eldem ve Handan’ın Arkitekt dergisinin 1954/1 sayısında yayımladıkları projenin zemin kat planı çiziminde Taut Atölyesi’ndeki kolon kiriş ilişkisinin etkisi açıkça görülmektedir.

Binanın detayları tasarımın bütünleyicisi olarak yalın, olabildiğince basit çözümlenmiştir. Sarayın ahşap merdivenleri, yerini beyaz Marmara mermerinden masif basamaklara bırakmıştır. Böylelikle artık zamana karşı daha dirençlidir. Girişten ana hole inen üç basamakta masif blok mermer kullanılmıştır. Akademi binasının simgesi olan yelpaze merdiven ve çapraz merdivenlerin rıhtları masif blok, baskıçları ise epoksi kaplanarak çözümlenmiştir.

Bina, detayların malzeme ve çözümü ile adeta uzun yıllar yaşamak, geç ve iyi yaşlanmak için tasarlanmıştır. Saray binasının narin ahşap kaplamaları yerini tasarımın narinliğine bırakmış, ancak yüzeyler daha dirençli hale getirilerek bina anıtsallaştırılmıştır.

Yangın sonrası birbirinden kopuk dört blok olarak kalan tuğla yüzeyler üzerindeki kapı boşlukları yeni mekânlar için kullanılmış, ancak tek kanat ölçüsüne indirilen kapılar eski kapı boşluklarından ayrı olarak çerçevelenmiş ve geçmişe ait izler korunmuştur. Bu basit detay, yangın sonrası saraydan kalan son izlerin bir koruma anlayışıyla günümüze aktarıldığının ifadesidir. Sac kasalara takılan, tabakalı, boyalı kapılar, sarayın zarif ahşap korkuluk ve küpeştesi yerine soğuk demir işçiliğiyle yapılan kare ve lama profilli demir korkuluk ve küpeşte, yeni oluşturulan yalın perspektifin parçasıdır. Merdivenler artık detayları ile değil, bütünlüğü ile bir tasarım objesidir. (Resim 4)

İç mekânda perspektifin tamamlayıcı son öğesi binanın ışığını ortaya çıkaran aydınlık beyazdır. Eldem ve Handan, beyaz ve grinin dengeli kullanımı ile mekânda aradıkları etkiyi tamamlamışlardır. Yeni yapılan binanın sıvasız beton strüktürü beyaz, saraydan kalan tuğla duvarlar ise gridir. Metal korkuluklar gri boyanarak kontrast ilişki biraz kırılmıştır. Eldem’in 11 Ekim 1966 tarihinde Mimarlık Bölüm Başkanlığı’na hitaben yazdığı ve binanın renkleri konusuna dikkat çeken dilek yazısında, kullanılan beyaz ve grinin tonlarının dahi tasarımın bir parçası olarak değerlendirdiğine ve önemsediğine dikkat çeker. (6)

İç mekândaki aydınlıkları sınırlayan cam yüzeyler ve konferans salonu cam duvarını bölümleyen doğrama ise bina içindeki geçirgenliği sürdürmek amacıyla ince kesitli demir profillerle kurulmuştur. (Resim 5)

Yenileme sırasında cephe sadeleştirilmiştir. Binanın cephesinde yapılan sadeleştirmenin yangın öncesine tarihlenen fotoğraflarda da açıkça gözükmesi, Eldem ve Handan yenilemesinden önce Akademi’nin bina kullanımında yaptığı değişikliklerin yalnızca plan boyutunda kalmadığı, özellikle ışık ihtiyacı olan atölyeler için cephede önemli değişiklikler yapıldığını da gösterir. Binanın deniz ve kara cephelerinin Akademi kullanımı öncesindeki eski düzenine kavuşturulmasında, Eldem’in Boğaziçi ile kurduğu derin ilişki, binanın “yalı / sahilsaray” karakterinin korunması ve sürdürülmesi düşüncesi kanaatimce etkin rol oynamıştır. (7) Binanın, Boğaziçi siluetine doğrudan katılmayan kuzey cephesinde, atölyelere ışık almak amacıyla birleştirilmiş büyük pencere gruplarına yer verilmesi ise yine Eldem’in Boğaziçi siluetine verdiği önemi göstermektedir. Burada yalnızca bina ölçeğinde değil, aynı zamanda Boğaziçi ölçeğinde de “koruma, idealize etme ve yeniden kurma” düşüncesinin varlığı ve çabası açıkça görülmektedir. (Resim 6-10)

Muhlis Türkmen hocanın düşüncesine göre Çiftesaray yapılarının yenilenmesi bir koruma projesidir ve binalar mimari miras niteliklerini yitirmemiştir.“Eski ve yeni planların tetkikinden açıkça görülüyor ki, birinin yanması ve diğerinin ise aşırı derecede onarıma gerek duyulması gibi zorunluluk dolayısıyla planların ilk tasarım esaslarına dayanılarak korunması hususunda bir gayretin sarfedilmiş olduğu görülür; şöyle ki, her iki yapının betonarmeye dönüştürülmesinde eskinin karakteristiklerini korumak gaye edinilmiş ve bu düşüncelerle sonuçta elde edilen yapılar bizlere kalan birer mimari miras niteliğini kaybetmemişlerdir.” (8)

Binanın mekân özellikleri, kullanılmaya başlandığı 1953 yılından 1970’lerin ortasına dek korundu. Ancak yeni açılan bölümler ve sürekli artan öğrenci sayıları ile birlikte Akademi binasını / binalarını koruyamadı ve ihtiyaç duyulan yeni mekânlar için aydınlık boşlukları potansiyel gelişme alanı olarak görüldü. 1974 yılında başlayan ve ilk önce sadece zemin katta kapatılan ilk boşluk (bugünkü Seramik Bölümü Atölyesi) (9),ardından diğeri 1986 yılında bütünüyle kapatıldı. (10) YÖK ile birlikte Akademi’nin üniversite olarak yeniden yapılandırılması, yeni bölümlerin ve daha çok öğrencinin bu kabuğun içine alınmasını gerekli kılıyordu. Bu dönemden itibaren Akademi, ne yazık ki hep kabuğunun içinde büyüdü. Öğretim kadrosu ve/veya idari birimler için yüksek koridorlara asma katlar eklendi. Bina içten içe kalabalıklaştı, karardı. Yeni yapılan ekler her seferinde biraz daha niteliksiz ve özensiz yapıldı. Tüm bu uğraşlar, mekân problemlerini çözmek yerine Akademi’nin 1953 yılında yenilenen binasının aydınlık mekânlarını tüketti. Gün vakti koridorlarda ışıklar yanar oldu. Renk olarak önceleri koyu yeşil (kapılar ve tuğla duvarlar), sonraları ise lacivert ve mavi renkler benimsendi. (11) Dökme mozaik döşemenin yerini lacivert bordürlü mavi suni serme döşeme kaplaması aldı. Kapılar lacivertleşti. Gri ve beyazın asil ve aydınlık birlikteliği yerini bir renk karmaşasına bıraktı. 2006-10 yılları arasında yönetim, Akademi’nin mekânlarına dokunmaya başladı. İlk olarak merdivenlerin çevreleri temizlendi. Amfileri yeniledi, kapısına proje ve uygulamayı gerçekleştiren dönemin Mimarlık Bölümü Başkanı Utarit İzgi adına bir anı levhası astı. Bu küçük dokunuşlar hepimizi heyecanlandırdı.

2012 deprem güçlendirmesi öncesi perspektif aşağı yukarı böyleydi. Akademi binası akıllı ve yetkin bir elin dokunması ile eski haline dönmeye hazır bekliyordu. Kanaatimce Akademi’nin kaçırdığı fırsat binanın yeniden kazanılması şansını kullanmayarak, geçmişin izleri olmadan yaşanacak ‘yeni’ ve ‘başkalaşmış’ bir bina yapmasıdır.

Mekân değerlerinin, malzeme ve detay özelliklerinin, dolayısıyla binanın ya da tasarımın ruhunun korunabilmesi için titiz bir ön çalışmanın yapılabileceği zamana ihtiyaç duyulmaktaydı.. 1950’ler modernizminin simge örneklerinden biri (12), benim belki biraz duygusal ve belki biraz da taraflı görüşüme göre en iyisi olan Güzel Sanatlar Akademisi Binası’nda uygulama öncesi düşünme ve tartışma süreci yaşan(a)mamıştır. Yaşandıysa da paylaşıl(a)mamıştır. Dolayısıyla, son derece önemli bir mimarlık yapıtında, güncelleme uygulaması aşamasında, yapının tüm varlığı ve bileşenleri ile bir koruma öznesi olduğu gerçeği değerlendiril(e)memiştir.

Akademi örneğinde, güçlendirme uygulamasının üç önemli öznesi var: Modernist bir ikon olan Güzel Sanatlar Akademisi Binası, Türkiye’de mimarlık eğitimi veren ilk kurum Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve projenin müelliflerinden biri Sedad Hakkı Eldem. Bu üç özne başarılı bir “yenileme / güncelleme” yapılmasını zorunlu kılıyor. “Güçlendirme”uygulamasının eksikliği bu üç önemli özneyi değerlendir(e)memiş olmasıdır. Kamuya mal olmuş, korunması gereken kültür varlığının, bir telif eserin güncellenmesinde, eğitim alanı ağırlıklı olarak sanat ve tasarım olan bir kurumun daha titiz ve duyarlı bir yol izlemesi beklenir. Burada küçük bir hatırlatmada bulunmak isterim, Sedad Hakkı Eldem kendi el yazısı ile kaleme aldığı vasiyetnamesinde, “meslekî çalışma ve yapılarından”doğacak hakları yaklaşık elli yıl hizmet ettiği Mimar Sinan Üniversitesi’ne devretmiştir. (13) Vasiyetname, hukukî boyutu bir yana, bir ‘hoca-mimar’ın kuruma olan vefasını ve güvenini ifade etmesi bakımından son derece önemlidir. Varisleri ise bugünün / zamanın öğretim kadrosudur.

Güçlendirme projesi, strüktürü mimari tasarımının öznesi olan Akademi binasını sıradanlaştırarak, yalnızca düşey taşıyıcı sistemini mantolamayı ve ilave taşıyıcı perdeler ile desteklemeyi öngörmüş, binanın mimari mekânını ve strüktürel özelliğini korumayı amaç edinen bir mühendislik tasarımı olarak değerlendirilememiştir. Böylelikle, uygulanma biçimiyle güçlendirme, binayı bir tasarım nesnesi olmaktan çıkararak “anonim”leştirir. Eldem ve Handan’ın sarayın içinde kurguladıkları yalın, detaylardan arınmış ancak bir o kadar zengin iç mekân, kendisini çevreleyen tuğla yapıya kıyasla değersizleştirilmiş ve korunmaya değer görülmemiştir. Oysa ki, binanın kabuğunu oluşturan yığma tuğla yapılar, 1927 yılında bina eğitim kurumuna dönüşürken Akademi yönetimi tarafından değiştirilmiş, iç duvarların bir kısmı yıkılarak geniş atölyeler oluşturulmuş, Resim ve Tezyinat Bölümleri için ışık almak amacıyla, Boğaziçi cephesinde pencere düzen ve ölçüleri değiştirilmiş, cephe silmeleri sadeleştirilmiştir. Daha sonra 1948 yangınında hasar gören bina 1953 yenilemesi sırasında sadeleştirilerek eski düzenine kavuşturulmuştur. Kanaatimce korunması gereken Akademi’yi modernleşmenin simgesi haline getiren, saray yapısı içinde oluşturulan mimarinin yarattığı güçlü karşıtlıktır. Güçlendirme uygulaması, Akademi’nin 1982 yılından itibaren giderek artan bir hızla kaybettiği, masif tuğla bloklar içinde “yaratılan” (14) narin ve geçirgen iç boşluğun kurduğu eşsiz mekânı yeniden kazanabilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmeliydi. Bunun için bir programlama yapmak, bazı mekânları yakın çevredeki binalara aktarmak, mekânları paylaşmak, Eldem ve Handan’ın 1953 yenilemesinde gerçekleştirdikleri gibi mekânı, binayı önemseyerek, onun sınırlı koşullarına uymak gerekirdi. 2012 güçlendirmesi ile binaya, son 25 yılda kaybedilen tüm değerler yeniden kazandırılabilir, mekân özelliklerine kavuşması temin edilebilirdi.

Hiçbir şey dokunulmaz değildir, yeter ki ona dokunabilecek bilgi, deneyim ve beceriye sahip olunabilsin… ve işin gerektirdiği zaman ayrılabilsin. Bu metin Akademi binasını ya da benzer nitelikli yapıları dokunulmaz kılmak amacıyla değil, aksine tarihe nasıl dokunulduğunu anlamaya çalışmak üzere yazıldı. Kuban’ın “Tarih bir kez üretir. Tarihî yapıtlar da tektir. Koruma da bir kez yapılabilir.”(15) uyarısında olduğu gibi, Akademi 1953’de yangının yarattığı felaketi bir fırsata dönüştürerek, Özer’in ifadesiyle, yerine çağdaş olmakla beraber eskisiyle özsel bir bağlantı içinde bulunan bugünkü başarılı binayı inşa etmiştir. (16) Eldem ve Handan’ın 1953 yenilemesi yanmış ve harap bir saraya özgün ve çağdaş dokunuşun, yenilemenin simgesi olduğu gibi, Utarit İzgi’nin hocalarının binası içinde uyguladığı ekler ve düzenlemelerde kullandığı başarılı dil, görmeyi ve değerlendirmeyi bilenler için nitelikli örnekler olarak ardımızda duruyor.

* Model ve plan çözümlemelerindeki katkıları için Efe Emre Usman ve Dilvin Hazal Akkaya’ya teşekkür ederim.

NOTLAR

1. Bu yazının başlığındaki “dokunma” ifadesi, Akademi’ye farklı zamanlarda eklemlenmiş mekânlar, bölmeler vb. küçük tasarım dokunuşları ile ilgili olarak hazırlanan bir grup yazının ortak temasını oluşturuyor. Bu yazılar, özellikle Utarit İzgi’nin Mimarlık Bölüm Başkanlığı döneminde, kendisi tarafından tasarlanan ve uygulanan, Konferans Salonu hareketli-bölme duvarı, 201, 202 ve 203 no’lu amfiler ile eski kütüphane salonu asma katı ve Mavi Salon hakkındaki kısa bilgi ve belgeleri kayıt altına almayı ve aktarmayı hedeflemektedir. İlk yazı, şurada yayımlanmıştır: Aysel, 2012,

http://tasarimkuram.msgsu.edu.tr/index.php/tasarimkuram/article/view/139

2. Gülsen, Ayla, 1989, “Sedad Eldem”, Yapı, sayı:1989/9, ss.26-28. (Maisch, Inge, 1989, “Architekten-Porträt: Sedad Eldem, der Unbekannte Türke”, Häuser, sayı:1989/3, ss.61-72’de yayımlanan makalenin kısa bir derlemesi niteliğindedir.)

3. Projelerin karşılaştırılması başka bir yazının konusu olduğundan burada tartışılmayacaktır. Konu ile ilgili detaylı bir metin “Bir Mimarlık Öyküsü: Akademi Binasının Yenilenme Süreci, 1949-1953 / Geçmişe Yönelik Bir Okuma Denemesi: Notlar, Düşünceler” başlığıyla Mimarist dergisinin Bahar 2013 sayısında yayımlanmıştır.

4. Tanju, 2009.

5. 13 Ekim 1927 tarihli “Sanayi Nefise Mektebi olarak kullanılacak olan fındıklı sarayındaki atölyeler inşaatının ihalesi” başlıklı belgeden anlaşıldığı üzere, Akademi binaya yerleşirken ek atölyeler için bir proje hazırlanmış ve uygulama ihalesi yapılmıştır. Aynı tarihlerde Egli’ye ek atölyeler inşaatı için görev verilmiş olması, Taut Atölyesi olarak bilinen ek yapının Egli tarafından projelendirilmiş olma ihtimalini düşündürmektedir. (Ataman Demir ile görüşme, 12.03.2013, MSGSÜ Bina Bilgisi Bilim Dalı Arşivi)

6. MSGSÜ MF MB Yapı Bilgisi Bilim Dalı Arşivi’nde yer alan yazının içeriği şöyledir;

“Akademi Binasının yeniden boyanacağını ve renginin değiştirileceğini öğrenmiş bulunuyorum. Binanın evvelce müştereken seçilmiş bulunan renkte olmasına bilhassa ehemmiyet vermekteyim. Bina yapıldığından bu yana muhtelif fırsatlarda ilk şekil ve tasavvurlara uymayan renk tashihleri yapılmıştır.Bu arada bembeyaz olması gerekirken sarımtırak bir renge boyanan tavanlar, birçok kapıların rengi ve grilerin ilk esaslara uydurulması gerekmektedir. Durumu hassasiyetle karşılayacağınızdan emin olarak bilginize sunarım. Akademi Öğretmeni / Sedad H. Eldem” ; Bu dilekçenin Mimarlık Bölüm Başkanlığı’na yazılması, 1960’larda Mimarlık Bölümü’nün bina üzerinde güçlü bir tasarrufu ve Akademi yönetimi üzerinde etkili olduğunu gösteren küçük ama önemli bir detaydır.

7. Aysel, 2012.

8. Türkmen, 1999.

9.Deprem güçlendirmesi projesi ile bu alandaki ek yapı kaldırılmış, ancak avlu kotunda 1974 yılında yapılan Seramik Atölyesi yeniden inşa edilmiş ve üzeri şeffaf bir çatı ile örtülmüştür.

10. Gülmez, F. Gülşen. 2011, “Saray’dan Akademi’ye Sürdürülen Orta Sofa Karakteri: MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Orta Hol Yenileme Projesi”, Mimar.ist, sayı:41, ss.16-23.

11. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi flamasındaki renkler.

12. Köksal, 2009, s.54.

13. 2008 yılında, Sedad Hakkı Eldem’in 100. doğum yılı için hazırlanan etkinlikler sırasında varlığını öğrendiğim, 11 Ocak 1988 tarihli vasiyetnamenin bir kopyası MSGSÜ Hukuk Müşavirliği Arşivi’ndeydi.

14. Burada “yaratma” kelimesini özellikle kullanıyorum. 1949 yılında hazırlanan iki proje arasındaki en önemli farklılık binanın içinde oluşturulan bu görkemli boşluktur. Eldem ve Handan’ın hem öğrenci hem de hoca olarak kullanıcısı oldukları binanın yaşamlarında bıraktığı izin, baskın kimliğinin içinden bu mekânı nasıl çıkarttıkları benim için bir merak konusudur. Mimarlara, yangının boşalttığı döşemeler, açtığı boşluklar mı yol göstermiştir, bilinemez. Ancak, yeni mekân, aynı zamanda Akademi’nin Cumhuriyet modernleşmesi ile özdeşleştiğinin de ifadesidir.

15. Kuban, Doğan, 2013, “Tarihi Çevre Koruma Kurulu, Bilim ve Bürokrasi”, Cumhuriyet, 8 Şubat 2013.

16. Özer, Bülent, 2003, “Akademi’ye Tanıklık: 2”, Güzel Sanatlar Akademisi’ne Bakışlar: Mimarlık, (ed.) A. Ö. Gezgin, Bağlam Yayınları, İstanbul, ss.213-222.

 

KAYNAKLAR

Aysel, Nezih R. 2012, “Konferans Salonu: Sanayi-î Nefise Mektebinden Üniversiteye Bir Mekânın Tasarım ve Değişimi”, Tasarım + Kuram, MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, Mayıs 2012, cilt:8, sayı:13, ss.11-33. http://tasarimkuram.msgsu.edu.tr/index.php/tasarimkuram/article/view/139 [Erişim: 09.04.2013]

Cezar, M. 1973, Kuruluşundan Bugüne Akademi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi [1883–1973] 90. Yıl, DGSA Yayını, İstanbul.

Eldem, Sedad Hakkı ve Mehmet Ali Handan, 1954, “Güzel Sanatlar Akademisi”, Arkitekt, sayı:1954/1-2, ss.5-17.

Eldem, Sedad H. 1983, 50 Yıllık Meslek Jübilesi, MSÜ 100. Yıldönümü Armağanı, İstanbul.

Fırat, Kamil (haz.) 2008, Geçmiş Zaman Fotoğrafları: MSGSÜ’nin 125. Yılına Armağan, MSGSÜ Yayını, İstanbul.

Gezgin, Ahmet Öner (ed.) 2003, Akademi’ye Tanıklık: Güzel Sanatlar Akademisi’ne Bakışlar, 3 cilt, Bağlam Yayınları, İstanbul.

Köksal, A. 2009, “Cumhuriyet Mimarlığı ve Sedad Hakkı Eldem”, Anlamın Sınırı: Mimarlık, Kent ve Sanat Yazıları 1, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, ss.52-58.

Sayar, Z. 1948, “Güzel Sanatlar Akademisinin Yanışı Münasebetiyle”, Arkitekt, sayı:195-196, ss.53-54, 58.

Tanju, Bülent, 2009, “Sedad Hakkı Eldem Notları 1: Divanhane”, Sedad Hakkı Eldem II: Retrospektif, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi Yayınları, İstanbul, ss.144-148.

Türkmen, Muhlis, 1999, “Tasarım ve Kenarda Kalan Düşünceler”, Tasarım+Kuram, MSÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, sayı: Mayıs 1999 (1), ss.1-8.

Bu icerik 10141 defa görüntülenmiştir.