360
TEMMUZ-AĞUSTOS 2011
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Siena ve Palio
    Feride Pınar Arabacıoğlu, Arş. Gör. Dr., YTÜ Mimarlık Bölümü
    Burçin Cem Arabacıoğlu, Doç. Dr., MSGSÜ İç Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
YARIŞMA DEĞERLENDİRME

Troya Müzesi Mimari Proje Yarışması Kolokyum Notları

Derleyen: Özge Şahin İmamoğlu, Mimarlar Odası Yarışmalar Komitesi Yürütücüsü

6 Haziran 2011 tarihinde Ankara AKM’de gerçekleştirilen yarışmanın kolokyumu, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Serhat Akcan’ın açış konuşması ile başladı. Yarışmayı açma nedenlerini, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan ve yaklaşık 5000 yıllık geçmişi olan Troya Ören Yeri’ne kamuoyunun dikkatini çekmek olarak açıklayan Akcan, yarışma sonucunda 132 projenin katılımından duydukları mutluluğu dile getirdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yarışmaya ve konuya ilgisi nedeniyle ödül töreninde bizzat yer almak istediğini, bu nedenle ödül töreninin 14 Haziran 2011 tarihinde yapılacağını ilân etti. Prof. Dr. Baykan Günay, Cengiz Bektaş, Cafer Bozkurt, Han Tümertekin, Emine Fatma Öğün, Doç. Dr. Aysen Savaş, Murat Tabanlıoğlu, Prof. Dr. Ali İhsan Ünay, Prof. Dr. Afife Batur, Doç Dr. Mehmet Halis Günel, Erdal Civelek, Yrd. Doç. Dr. Hasan Fırat Diker’in katıldığı kolokyumu Dr. Nimet Özgönül yönetti.

Kolokyum başkanı, yarışma sürecini değerlendirmeleri için ilk olarak jüriye söz verdi. Jüri Başkanı Cengiz Bektaş, yarışmanın, Troya adının tüm dünyaya duyurulması amacıyla uluslararası bir yarışma olarak açılması için çok çaba sarf ettiğini belirtti. Ancak ulusal düzeyde açılabilen bu yarışma ile mimarların Troya üzerine düşünmeye teşvik edildiğinin önemini vurguladı. Jürinin, hazırlık çalışmaları esnasında, Kültür Bakanlığı’nın hazırladığı ihtiyaç programında yer alan kongre merkezi fonksiyonunu programın ağırlığını azaltmak amacıyla çıkardığını, ancak gelen projeler değerlendirildiğinde ortaya “bağıran kütleler” çıktığını ve bu nedenle programın daha da hafifletilmesi gerektiğini ifade etti.

Murat Tabanlıoğlu ise, Troya’nın eserlerinin Türkiye dışında 42 farklı ülkede sergilendiğini ifade etti. Troya’nın yeraltında kalmış olmasının, onu Türkiye’deki diğer ören yerlerinden (Efes, Sagalassos vb.) ayıran en önemli özellik olduğunu vurgulayan Tabanlıoğlu, bu bağlamda yarışma sürecindeki iki önemli noktaya değindi. İlk olarak, 10 bin m2 olarak öngörülen sergi alanının 5 bin m2'ye düşürüldüğünü, ikinci olarak ise, yarışmaya katılan projelerde arananın ana fikir olduğunu, bu bağlamda birinci seçilen projenin ana fikrinin doğru olduğunu söyledi. Emine Fatma Öğün ise Troya’nın zamansızlığına dikkat çekti; mansiyona değer görülen 32 no.lu projenin toprak üstünde Tevfikiye köyünün mekânsal örgütlenmesini yeniden yorumlama iradesini gösterdiğini söyledi.

Afife Batur, Troya’nın zorluğunun, varlığının bir mitos oluşundan geldiğini belirtti. Troya’nın, varlığını, katmanlar arasına gizlenen tarihte sakladığını, bu nedenle gözle görülür nesnelerinin olmadığını söyledi. Yarışmada Troya mitinin somut bir yapı ile temsil edilmesinin gerekliliğinin; soyutlanmış bir mimari ile tüm dünyaca bilinen Troya mitolojisinin, iki ayrı aks üzerinde içeriklerinin yeterince derinleştirilerek ortaya konmasının zorlayıcı bir süreç olduğunu ifade etti. Baykan Günay, Troya’yı iki farklı açıdan değerlendirdi: Bilimsel tarih ve spekülatif tarih. Devam eden kazılar ile Troya’yı bilimsel tarihin mekânı olarak anlayabileceğimizi belirtirken, spekülatif tarihin nasıl temsil edilebileceğini düşündüğünde ise birinci seçilen projenin kendisini tatmin ettiğini belirtti.

Soru cevaplara geçilmeden önce Bozkurt tekrar söz alarak Troya’da güzel bir müze yapısının olmasını çok istediğini ancak müzenin yapımı öncesinde belirli aşamalardan geçerek projenin olgunlaşması gerektiğini ifade etti. Konsept aşamasında bir projenin seçilmesinin amacının, eksik kalan taraflarının daha iyi çalışılması için ortam yarattığını, seçilen projenin şehircilik yönünün çok eksik kaldığını, danışmanlar eşliğinde yeniden programlandırılmasının ardından ihale sürecinin yapılabileceğini belirtti.

Kolokyum başkanı Nimet Özgönül, jüri üyelerinin projelere ve yarışma sürecine dair genel değerlendirmelerini aldıktan sonra izleyicileri süreç ve değerlendirmeler hakkında soru sormaya davet etti. Gelen ilk soru, neden özellikle aynı isme iki ödül verildiği hakkında idi. Bektaş cevaben, yarışmada jüri değerlendirmelerin tamamlanmasının ardından kimlik zarflarının açıldığını, böylelikle aynı ismin iki ayrı proje ile katıldığının fark edildiğini ancak satınalma bedelinin ödenmeyeceğini ifade etti.

Bektaş’ın açıklamasının ardından Tabanlıoğlu, müellif Ercan Ağırbaş’ı sahneye davet ederek, nasıl birbirinden bu kadar farklı iki proje sunabildiğini sordu. Ağırbaş, yarışmaya hazırlandıkları süre içerisinde mitos ve gerçek arasında kaldıklarını ve hangi yönde gidebileceklerini bilmedikleri için bir rasyonel bir de duygusal proje sunmayı tercih ettiklerini belirtti. Daha sonra Mimarlar Odası Yarışmalar Komitesi adına söz alan Özge Şahin İmamoğlu, yarışmalar yönetmeliğinde satınalmanın ödül kategorisi içerisinde değerlendirilmediğini, jüri inisiyatifine bırakıldığını ve sadece tek projeye hem ödül hem de satınalma verilemeyeceğini, ancak aynı ismin iki farklı proje ile katılmasının yönetmelik açısından aykırılık taşımadığını ifade etti.

Bu açıklamanın ardından, izleyicilerden genel olarak gömülü projelerin ödül kazandığına dair bir görüş iletildi. Jüri üyelerinden Emine Öğün eleştiriye cevaben, jürinin böyle bir eğiliminin olmadığını, tüm projelerin birbirinden farklı olduğunu, birbirine eş olmadığını ancak seçilen projelerin çeşitliliğinin olmasının jürinin özel bir tercihi olmadığını ifade etti. İzleyiciler arasından söz alan Hasan Özbay, yarışma sürecine dair eleştirilerini iletti. Şartnamenin Ankara’dan elden dağıtılması, projelerin elden Ankara’ya teslim edilmesi gerekliliği ve Çanakkale’de yer görme vb. zorlayıcı unsurların yarışmaya katılımı azalttığını, bunların çok daha pratik yöntemler ile çözülebileceğini söyledi.

Daha sonra söz alan bir diğer izleyici, jürinin formal olarak projelerde sadelik ve yalınlık arayışında olduğunu gözlemlediğini, ancak insanlar için yapılacak olan eğlence ve kültürel amaçlı yapının kamuoyunu ne kadar tatmin edeceğini sordu. Ayrıca birinci seçilen projenin Troya’ya ait olamama durumuna vurgu yapan izleyici, hiçbir şey söylememe ya da ait olamama durumunu projenin özgüven eksikliği olarak gördüğünü, küp formunun nötr, zamansız, yersiz ve tarihsiz olduğuna vurgu yaparak, 5000 yıllık geçmişi olan Troya için bu durumun bir problem olarak tanımlanıp tanımlanmadığını sordu. Soruya cevaben Baykan Günay, birinci seçilen projenin öyküsüz olduğu iddialarına katılmadığını belirterek, “Ben bu projede Truva atını gördüm!” dedi.

Yarışmacılardan yalnızca siyah-beyaz sunum istenmesine yöneltilen eleştirilere Han Tümertekin, renkli sunumun kafa karışıklığına yol açabileceği ve anafikrin gözden kaçabileceği endişesi ile böyle bir kararın alındığını söyledi. Söz alan bir diğer izleyici, ikinci seçilen projenin müze işleyişine uygun olmadığını, spiral ve rampalardan oluşan yapının bir plan çözümünün olmadığını, önerilen dolaşım şemasının yetersiz olduğunu ve işlemeyeceğini belirtti. Eleştiriye cevaben jüri, ikinci projenin yer seçiminin çok başarılı bulunduğunu ancak iç işleyişinin sorunlu olduğunu kabul ettiklerini söyledi.

İzleyiciler arasında söz alan Nazan Çapoğlu, yarışma şartnamesinde yer alan ihtiyaç programının detaylı hazırlandığını, ancak sonuçlara baktığında asıl beklenenin fikir olduğunu gördüğünü belirterek, yarışmanın neden iki aşamalı olarak ilân edilmediğini sordu. Cafer Bozkurt yarışmanın hazırlık sürecinde iki aşamalı olarak düzenlenmesi talebini idareye ilettiklerini, ancak bürokratik sebepler ve programın küçüklüğü nedeniyle bunun gerçekleşmediğini söyledi.

Bir diğer katılımcı ise, jürinin ödül değerlendirmesindeki genel tavrının, yapıların “Troya” ile yarışmaması olarak özetlenebilip özetlenemeyeceğini sordu. Bozkurt, aynı tema altında bambaşka iki müzenin yaratılabileceğini belirterek, dünyadan örnekler verdi ve önemli olanın bu yarışmadan ve süreçten alınacak dersler olduğunu belirtti. Ayrıca yerle bir davranan yapı ile yer altına gömülmüş bir yapının farklı olduğunu söyledi.

Son olarak kolokyum başkanı birincilik ödülü alan ekip adına, ekip başı Ömer Selçuk Baz’a söz verdi. Baz, yarışma sürecinde alana yapı yapmak ya da yapmamak ikilemine düştüklerini, orada varolmuş medeniyetin yokolmuşluk ve “yalnızlık” hissinin ziyaretçilere aktarılması amacı ile projeyi geliştirdiklerini ama yeterince yalın olmadığını ifade etti. Kolokyum soru ve cevap bölümünden sonra, Özgönül'ün tüm ödül alanları sahneye davet ederek tebrik etmesi ve tüm katılımcılara teşekkür etmesi ile son buldu.

Bu icerik 5546 defa görüntülenmiştir.