396
TEMMUZ-AĞUSTOS 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI

Yerel ile Evrenselin Ara Kesitinde Mimarlık: İstanbul Manifaturacılar Çarşısı

İdil Erkol, Yrd. Doç. Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Tarihî yarımadadaki sayılı modern yapılardan biri olan İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ), eski canlılığını ve ihtişamını kaybetse de barındırdığı sanat eserinin etkisiyle bir açık hava müzesini andırıyor. Yazar, bulunduğu bağlamı ve mimari karakterini incelediği yapının “yerele referansla modernist biçim dilini meşru kılma çabası”na dikkat çekiyor.

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) kentin önemli modern yapılarından biri. (Resim 1) Süleymaniye Külliyesi’nin gölgesinde, tarihin yüküyle yüzleşmeyi göze almış modern bir yapı kompleksi. Tarihi bir yük olarak tanımlamak ilk bakışta yadırgatıcı olsa da, projenin tasarım ve uygulama süreci irdelendikçe tarihin projenin karşısına farklı sebeplerle hep engel olarak çıktığı görülmüş, bu nedenle tarihle kurulan ilişki projenin önemli tasarım problematiklerinden biri olarak ele alınmıştır. Bu metinde, modernizm ile tarih arasındaki ilişki irdelenmekte, yerelin moderne katkısı olup olmadığı sorgulanmakta, İMÇ ise bu çerçevede, yerel ile evrenselin ara kesitinde bir mimarlık olarak değerlendirilmektedir.

Metinde yapı kompleksi iki farklı ölçekte ele alınmıştır. Kentsel tasarım ölçeğinde projenin nasıl bir müdahale oluşturduğu ve mevcut dokuyla nasıl ilişkilendiği irdelenmeye çalışılırken, mimari tasarım ölçeğinde ise yapının mimari karakterini oluşturan unsurlar incelenmiştir. Dönemin mimari yaklaşımlarıyla benzerliklerine dair değerlendirmeler, mekânsal kurgu ve yapısal öğelerin analizleriyle İMÇ, inşa edildiği dönemde dünyada ve Türkiye’deki mimari üretim içinde konumlandırılmaya çalışılmıştır.

SÜLEYMANİYE’YE “KOMŞU” OLMAK

İMÇ, 1950’lerin ikinci yarısında Adnan Menderes döneminde, İstanbul’un çehresini değiştiren geniş çaplı imar operasyonun tetiklediği dönüşüm(1) çerçevesinde inşa edilmiştir. Eminönü, Sultanhamam ve çevresindeki hanlarda ticaret yapan, sayısı bini aşan manifaturacılar ve kumaşçılar, imar hamlesinden ilham alarak biraraya gelmiş ve yeni bir yerleşim alanı inşa etmek amacıyla 1954 yılında “Sınırlı Sorumlu İstanbul Manifatura ve Kumaşçılar Çarşı Yapı Kooperatifi”ni kurmuştur.(2) Haydarpaşa ve çevresinde yoğunlaşan yer arayışına çözüm, dönemin Valisi ve Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay tarafından getirilmiş, kooperatife, Atatürk Bulvarı boyunca, Unkapanı’ndan Saraçhane’ye uzanan, 45.000 m2 büyüklüğündeki eğimli, dar uzun parsel önerilmiştir.(3) Önerilen arazinin bir bölümü yangın nedeniyle daha önce boşaltılmış, diğer bölümü ise belediye tarafından istimlak edilmişti. (Resim 2) Kooperatif, inşa etmek istedikleri çarşı kompleksi için bu arsayı satın aldı ve ardından bu alana inşa edilecek yeni yapının projesini elde etmek için çalışmalar başlatıldı.

Hali hazırda bir imar planı bulunmayan bölgenin planlanması ve istimlak sınırlarının belirlenebilmesi amacıyla, mimari projeden önce alan için “mevzi imar planı” yarışması açıldı ve yarışmaya katılan 14 proje arasından Cihat Fındıkoğlu, Kamil Bayur, Tarık Aka, Niyazi Duranay ve Özdemir Akverdi’nin projesi birinci seçildi.(4) Proje, benzer ölçekteki avlulu birimlerden ve bu birimleri birbirine bağlayan saçaklar ve yollardan oluşan bir çeşit kentsel örüntü öneriyordu. Mevcut dokuyla kurulan bağ ise sokak izlerinin devam ettirilerek projeye dahil edilmesiyle kuruluyordu. (Resim 3) Kazanan proje, Belediye Planlama Müdürlüğü tarafından birçok kez değişikliğe uğradı. Şehircilik Müşaviri Luigi Piccinato’nun danışmanlığındaki revizyonlarla 1960 yılında tamamlandı.(5) İmar planı ile bulvar boyunca kümelenen benzer büyüklükteki birimlerden oluşan ve birbirlerine avlularla bağlanan bir yerleşim planı önerilirken, projede en büyük boşluk Şebsafa Hatun Camisi ve yakın çevresinde oluşturuldu. (Resim 4)

İmar planının onaylanmasının ardından, 1960 yılında çarşı kompleksinin projesini elde etmek amacıyla bir mimari proje yarışması düzenlendi. Yarışmaya Emin Onat gibi dönemin önde gelen mimarlarının yanı sıra mevzi imar planı yarışmasında ilk üçe giren ekipler de davet edildi. O zamanlar meslek yaşamlarının henüz başında olan genç mimarlar Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’den oluşan ekip, mevzi imar planı yarışmasında aldıkları üçüncülük vesilesiyle dönemin önde gelen mimarlarıyla birlikte mimari proje yarışmasına girmeye hak kazandı. Mevzi imar planı yarışması ile mimari proje yarışması arasında geçen süre zarfında İstanbul’da dört vali / belediye başkanı değişti. Projenin devam etmesi ve yarışma açılması süreçleri ise sürekli değişen yönetimin de etkisiyle hayli uzun sürdü. Prof. Luigi Piccinato ve Sedad Hakkı Eldem’in de aralarında bulunduğu jüri, yarışmanın en genç ekibini, Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’in projesini birinci seçti. Yaklaşık bir kilometre uzunluğundaki yerleşme birbirlerine yer yer köprülerle bağlanan avlulu bloklardan oluşuyordu. (Resim 5)

Uygulama aşamasına geçiş için kooperatifle anlaşma sağlandıktan sonra, Prof. Luigi Piccinato’nun içinde bulunduğu İmar Planlama Müdürlüğü’nden onay alınması aşamasına geçildi. Piccinato projeyi monoton buluyor ve “hareketlenmesini” istiyordu. Proje arazisiyle ilgili de bir dizi revizyon gerekti. Saraçhane tarafında bulunan bir ilkokul arsasının büyük bölümü “yanlışlıkla” kooperatife satıldığı için projede revizyon yapılması gerektiği ortaya çıktı.(6) Bir başka revizyon da arazinin yanı başındaki Şebsefa Hatun Camisi yakınlarında yedi adet mezarın bulunmasıyla oldu. Bu değişiklikler nedeniyle proje, ilkokul arsasını koruyarak, mezarlar için özel bir avlu düzenleyerek ve Piccinato’nun isteği üzerine “hareketlendirilerek” revize edildi. Hazırlanan uygulama ve ruhsat projeleri, bu kez 1960 darbesi nedeniyle beklemede kaldı. Hem darbe nedeniyle yavaşlayan karar mekanizmaları hem de modern mimariye karşı çekimser tavır projenin onaylanmasını geciktirdi. Belediye Başkanı General Refik Tulga’ya çevreye “saygılı” bir yapı kompleksi oluşturulacağına dair söz verilmesinin ardından, Mart 1961’de yapının temeli atıldı.(7)

Projenin geçirdiği revizyonlar, mevcut doku ile kurulan ilişkiyi güçlendirirken, kompleksi oluşturan bloklar arasındaki ölçek farklılıklarını gidermiş ve kütle artikülasyonunu olgunlaştırmıştır. Yarışma projesinde önerilen farklı boyut ve biçimdeki kütleler benzer geometrik formlarla revize edilmiştir. (Resim 6) Proje alanının tarihî yarımadada bulunması, projeyi zorlu bir bağlam ilişkisine sokmuştur. Mimarları için İMÇ’nin tasarımındaki temel motivasyonlardan biri, Süleymaniye Camisi’nin baskın olduğu siluete minimum müdahalede bulunarak kendine yer bulacak bir mimari kurgu geliştirmek idi. Defalarca çizilen siluet önerileriyle yapı kompleksinin mevcut dokuyla nasıl ilişkileneceği sorusuna yanıt arandı. (Resim 7)

KENTSEL DOKUYA ALTERNATİF BİR YAKLAŞIM BİÇİMİ: MAT-BUILDING

1950’li yıllarda Uluslararası Modern Mimarlık Kongreleri’nde (CIAM-Congrès Internationaux d'Architecture Moderne) sunulan “mat-building” (hasır doku, dantel kentsel doku)(8) modeli, mimarların çevreye uyum sağlama motivasyonu ile örtüşüyordu, çünkü tarihî dokuya alternatif bir yaklaşım önerisi sunuyordu. “Mat building”, CIAM’da çok tartışılan kentten kopuk ve fonksiyonel nokta bloklar yerine, mevcut bağlamla ilişkilenen bir “yassı kent”(9) olarak tanımlanabilir. Bu kavramın yaratıcılarından Aldo van Eyck, 1958-1960 yılları arasında Amsterdam’da tasarlayıp inşa ettiği Yetimler Okulu’nu Otterlo’da yapılan CIAM’da nokta blok tipolojisine bir alternatif(10) olarak sunmuştur. CIAM’ın temel tartışma konularından biri yeni kent önerilerinin ne gibi sonuçlar doğurduğudur.(11) Eyck’a göre modern dünyanın neden olduğu kopuşun esas sebebi vernakülerin kaybolmasının getirdiği kültürel boşluk idi. Amsterdam Yetimler Okulu projesinde; “ev ve kent”, “iç ve dış” arasındaki ilişkiyi kurabilmek için “labyrinthine clarity” (labirent netliği) kavramını ortaya attı.(12) Bütüncül bir yapıya sahip, araziyi halı gibi kaplayan alçak katlı yapılardan oluşan bir kent modeli olarak tasarlanan proje ile “mat-urban” fikrine öncülük etmiş oldu. Mat-urban, eski kent dokusuyla ilişkilenen yeni kent dokusu için de alternatif bir yaklaşım ortaya koyuyordu.

Van Eyck’ın önerisini takiben birkaç proje ortaya kondu. Le Corbusier’nin 1961’de tasarladığı Venedik Hastanesi projesi de “mat-urbanism”in önemli örneklerinden biridir. Woods ve Candillis tarafından tasarlanan Berlin Freie Universitat kampüsünün tasarımında da bu şema kullanılmıştır. 1963 yılında açılan Frankfurt-Romerberg Yarışması’nda, Shadrach Woods ve Manfred Schiedhelm, Aldo van Eyck’in öncülük ettiği düşünceler doğrultusunda “city in miniature” kavramını ortaya attı. Yarışma projesinde, tarihî dokuya sızan ve avlular etrafında kesintiye uğramadan devam eden az katlı yapı bloklarından oluşan labirentvari bir doku önerildi. Proje, sadece yeni bir yapı tipolojisi önermiyor, aynı zamanda tarihî dokuyla yeni yapılaşma arasındaki ilişkiye de farklı bir yaklaşım getiriyordu.

Bu plan kurgusu ilham verici olmuş, benzer yaklaşıma sahip çok sayıda proje üretilmiş, ancak büyük bölümü uygulama şansı bulamamıştır. Özellikle 1965-1975 yılları arasında büyük ölçekli monoblok yapılar önermek yerine yatayda yayılan vaziyet planı fikri oldukça yaygınlaşmıştır. Proje uygulanmamış olsa da İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Ayazağa Kampüsü için Kemal Ahmet Aru ve ekibi tarafından önerilen kampüs planı tipik bir “hasır doku” önerisidir. Diğer örneklerde olduğu gibi bu örnekte de benzer büyüklükteki birimler ortada avlular ve meydanlar oluşturarak biraraya gelir. Binaların kesişim noktalarındaki eklem yerlerine merdiven ve servis birimleri yerleştirilerek dikey dolaşım aksları yatay dolaşım ağına bağlanmıştır. Proje uygulanma fırsatı bulsaydı, muhtemelen önemli hasır doku örneklerinden biri olarak dünya literatürüne geçecekti. Hasır dokuya bir başka örnek, aynı dönemde yine Kemal Ahmet Aru, Yıldırım Sağlıkova, Yalçın Sağlıkova ve Emre Aru tarafından Diyarbakır Üniversitesi Kampüsü Mimari Proje Yarışması’nda birinci olan projedir. Benzer boyuttaki modüller birbirine dört taraftan eklenip yatayda yayılarak kampüs planını oluştururlar.

Dönemi ve mekân kurgusu düşünüldüğünde İMÇ’nin kent bağlamıyla kurduğu ilişki de bu yaklaşımın bir ürünü olarak değerlendirilebilir.(13) Yatayda gelişen plan kurgusu, yapının siluette geri planda kalmasını sağlıyordu. Mevcut dokuyla benzerlik kurmuyor, ama tekrar eden birimlerin oluşturduğu, nötr bir doku ortaya koyuyordu. İMÇ bu metinde değinilen öncü yapılar kadar güçlü bir “hasır doku”ya sahip olmasa da plan kurgusu diğer hasır doku örnekleriyle benzerlik gösterir. İMÇ, lineer yürüyüş yolları ve saçaklarla birbirine bağlanan benzer büyüklükteki avlulu yapı bloklarının tekrarından oluşur. Yapının zemin katının sokak-meydan olarak kurgulanması sayesinde hem Süleymaniye Mahallesi’nin yapı kompleksine uzanan sokaklarla hem de arazi boyunca uzanıp giden bulvarla ilişki kurulmuştur.

Yatayda gelişen plan şeması kompleksin kütlesel ifadesini mütevazı hale getirmiştir, ancak blokların ölçeği çevre dokuyla kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Yapının gabarisiyle arkadaki tarihî dokuyu gölgelememesine gösterilen hassasiyete vaziyet planı ölçeğinde rastlanmaz. Yapının mimarlarından Doğan Tekeli de projeye dair yaptığı bir değerlendirmede yapı bloklarının ölçeğiyle ilgili öz eleştiride bulunarak, o dönemde yapıların kütlelerini vaziyet planında da parçalamaya “nefeslerinin” yetmediğini söylemektedir.(14) Kompleksin çevresiyle ölçek farkı hava fotoğraflarında (Resim 8) açıkça görülmekte, ama siluet üzerinden yapılan kütle-yükseklik etütleri sayesinde yapının içinde ve çevresinde dolaşırken mahalleyle büyük bir ölçek farkı hissedilmemektedir. (Resim 9)

HAN MI? MODERN ÇARŞI MI? YERELDEN İLHAM ALMAK, EVRENSELİ TASARLAMAK

Mekânsal kurguyu oluştururken mimarların iki ilham kaynağı olmuş: yapının kullanıcılarının eski çalışma mekânı hanlar ile Amerika’da inşa edilen alışveriş merkezleri. Bu iki yapı tipinin ortak noktaları içe dönük olmaları. Yapı, zemin kattaki dükkan-sokak ilişkisi dışında, özellikle üst kotlarda iç mekâna yöneliyor ve esas dünya avlularda kuruluyor, ancak alışveriş merkezi gibi bütünüyle kapalı değil. Mekânın kullanıcısı dış mekânda, saçaklarla örtülü açık koridorlarda dolaşıyor. Plan kurgusunda önemli olan noktalardan biri sokak fikrinin korunması oluyor. Sokakların canlı yaşantısını koruma, yapı ile kent arasında kent dinamiğini oluşturan bir ara kesit oluşturma fikri ortaya konuluyor. Her ne kadar mimarları projelerini anlatmaya bu sözle başlamasa da(15), projenin karakterini oluşturan temel unsur avlu-sokak ağıdır. (Resim 10, 11) Tamamen yayalaştırılmış bir alan olarak ele alınan projede, avlular ve açık koridorlar üzerinden yaya akışı kesintisiz olarak devam eder. Yaya trafiği, bulvarın yoğun taşıt trafiğinden ayrılır, arsanın eğiminden yararlanılarak bloklara düzayak girişler sağlanır.

Bloklar, birbirlerine sokaklar ve avlularla bağlı, hemen hemen eş büyüklükteki 3-4 katlı kütleler olarak tasarlanmış ve yapının karakterini oluşturmuşlardır. Altısı kapalı, biri şadırvanlı ve biri de mezarlıklar avlusu olmak üzere toplam 8 avlu etrafında kümelenen dükkanlar, avlular sayesinde dış mekânla kontrollü olarak ilişki kurarken, aynı zamanda yine bu avlular sayesinde kendi küçük ölçekli kamusal mekânlarını oluştururlar. Proje bulvar boyunca uzanan avlulu altı bloktan oluşur. Projenin programı dört farklı tipte 1117 dükkan, depolar, ofisler ile ortak alanlardaki lokanta ve büfelerden, çarşıya hizmet veren kapalı ve açık otoparklardan oluşmaktadır. Kütleler, bulvara göre açılı yerleştirilerek Süleymaniye Camisi’ne doğru yönlenmektedir.

Mimarların tasarımda Eminönü’ndeki hanlardan esinlendiklerine değinmiştik. Süleymaniye’nin eteklerinde bir modern yapı inşa etmenin zorluğunun ve gölgede kalma çabasının proje için oldukça yönlendirici bir faktör olduğu muhakkak. Bu nedenle, eskiye

referans veren tasarım kurgusu anlaşılabilir, ancak mekân kurgusuna ve biçim diline bakıldığında, yapının hanlarla kurduğu ilişkinin oldukça zayıf olduğu görülecektir. Ortak mimari öge avludur. Hanlardaki avlular, etrafından izole olmuş mekânlardır, geçirgenliği yoktur. Oysa İMÇ’de avlu, izole edilmiş bir mekânı tanımlamaz, aksine birleştirici unsur olarak kullanılmıştır. Yer yer açık koridorlarla bulvar cephesinde ve açılan yırtıklarla arka cephede iç mekânın zenginliği dışarıya yansıtılmıştır. (Resim 12)

Proje dönemin çarşı anlayışına da farklı bir yaklaşım getirmektedir. İMÇ’nin tasarımı inşa edildiği dönem için yeni bir çarşı kurgusu tanımlar. Sultanhamam’daki hanlara, dar sokaklardaki araç trafiğine ve yaya yollarının yokluğuna alışmış, çarşı kompleksinin müstakbel kullanıcıları için yeni olan sadece yapı değil, aynı zamanda yeni kamusal mekân önerisidir. (Resim 13, 14) Aslında yayalaştırılmış alan, o dönemde sadece İstanbul için değil, tüm dünya için yeni bir kurgudur. İlk örneklerinden biri Rotterdam’da, 1949-1953’de inşa edilen Lijnbaan Alışveriş Merkezi’dir. II. Dünya Savaşı sırasında bombalanarak tamamen yerle bir olmuş eski alışveriş merkezi alanı üzerinde inşa edilmiştir. İki yanına dükkanların dizildiği geniş caddeler, sadece yayalar için düzenlenmiştir. Van den Broek ve Bakema’nın imzasını taşıyan çarşı 1953 yılında hizmete girdiğinde, yeni bir kamusal mekân tanımladığı için uluslararası düzlemde dikkat çekmiş, birçok ardılına örnek teşkil etmiştir.(16)

Tekeli’nin takipçisi olduğunu söylediği(17) Victor Gruen(18) ise, Amerika’da 1956 yılında inşa edilmiş ilk alışveriş merkezinin mimarıdır. Yine Gruen’in tasarladığı, 1959 yılında hizmete açılan Kalamazoo Mall Amerika’nın ilk yayalaştırılmış çarşılarındandır. Bu iki yapının İMÇ ile ortak özelliği aynı dönemde inşa edilmiş, yayalaştırılmış çarşı projesine örnek teşkil etmeleridir.

MİMARİNİN DEĞİŞİME MAHKUM PARÇASI: CEPHE

Bulunduğu tarihî çevrenin getirdiği hassasiyet, cephelerin oranlarında da kendini gösterir. Tarihî dokuya referans verme amacıyla oluşturulan küçük cumbalarla cephede hareketlilik yakalanmıştır. Behruz Çinici’nin önerisiyle yapıya, insan ölçeğine referans vermesi için küçük balkonlar yerleştirilmiştir.(19) (Resim 15) Yapının en etkileyici plastik ögesi cephede belirli bir ritimde tekrarlayan yapı elemanlarıdır. Beton balkonlar, cam çıkmalar ve boşluklu beton yüzeyler... Bu üç öge cephenin karakterini oluşturan ayırt edici ögelerdir. Cephedeki sağır yüzeyler ve balkonlar düzenli bir ritimde süreklilik göstererek, yapıların doluluk boşluk oranlarını oluşturur. Cephenin biçim dili ve estetik ifadesi önemli bulunmakla birlikte, büyük oranda sağır cephelerin komşu bulvarla ilişkisi problemli görünmektedir. Cephedeki geniş sağır yüzeyler ve içe dönük avlulu mekân kurgusu nedeniyle bulvarla kurulan ilişki sınırlı tutulmuştur. Yapı kompleksinin yanı başında yer almasına rağmen bulvar ikincil öneme sahiptir.

İMÇ, modernist biçim dili ve malzeme kullanımındaki brütalist yaklaşımıyla Türkiye’deki modern mimarlık için önemli örneklerdendir. Cephelerde malzeme çeşitliliğinden kaçınılmış, beyaz traverten kaplanan dolgu duvarlar ve brüt beton döşeme hizalarıyla yataydaki etki güçlendirilmiştir. Üst katlarda dükkanların dış cephelerinin prefabrike kafes elemanlarla kaplanması ışık almayı sağlarken, mimari bütünlüğün korunmasında da etkili olmuştur. Brüt beton yüzeylere eşlik eden prefabrike kafes elemanlar, betonun sert ifadesini yumuşatırken, geleneksel yapılardaki kafes pencerelere de referans vermektedir. Yerele referans verme eğiliminin bir başka yansıması yapı kompleksinde yer alan sanat eserleridir. Mimarlık ve sanat birlikteliği, II. Dünya Savaşı sonrası modern mimarlığın aidiyet problemlerine çözüm olma amacıyla ortaya çıkan revizyonist yaklaşımlardan biridir. Diğer revizyonist yaklaşımlar gibi 1950’li ve 1960’lı yıllarda yaygın olarak görülmüş bu eğilimin Türkiye’deki önemli örneklerinden birkaçına İMÇ evsahipliği yapmaktadır. Mimari projede olduğu gibi sanat eserleri de yarışma süreci sonucunda elde edilmiştir. Öncelikle yapı kompleksi içinde sanat eserlerinin yerleri belirlenmiş, her sanat eseri için üç sanatçıdan öneri istenmiş ve davetli yarışmanın sonucunda, cephedeki heykel için Kuzgun Acar, taş baskı rölyef için Ali Teoman Germaner, su ögesi için Yavuz Görey, seramik panolar için Füreya Koral ve Sadi Diren, mozaik panolar için Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Eren Eyüpoğlu ve Nedim Günsur seçilmiştir. (Resim 16) Kuzgun Acar’ın “Kuşlar” heykeli (Resim 17) yapının sembolü olarak düşünülmüş, diğer sanat eserleri ise kompleksin bütününe dağılmış vaziyette, yaya akslarına ve toplanma alanlarına eşlik etmek üzere yerleştirilmiştir. (Resim 18)

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın tasarımında birincil kriter bağlamla kurduğu ilişki olmuştur. Yerele referansla modernist biçim dilini meşru kılma çabası, yarışma projesi raporundan inşa edilen yapının tanıtım metinlerine kadar her yerde kendini gösterir. Aslında mekânsal kurguya ve seçilen biçim diline gerekçe bulma kaygısının iki nedeni olduğu söylenebilir. Birincisi, yerel referanslarla modernist biçim dilini bağlam içinde meşru kılmak

veya başka bir deyişle “tarihin yükünü göğüslemek”, ikincisi biçimi gerekçelendirerek modernizmin parçası olmak. Mimari kurguda, iki temel veri, bağlam ve program esas alınmış, bu iki veri çerçevesinde yapının kendi tektonik ifadesi oluşturulmaya çalışılmıştır. Dönemin yaygın görülen, modernist ilkeleri biçim stratejisine indirgeme yaklaşımı bu yapı için geçerli görülmemektedir.

İnşa edildiği dönemde İMÇ, İstanbul’da tek seferde inşa edilmiş en büyük yapı olma sıfatıyla tanındı. Kompleks, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in katıldığı görkemli bir açılışla hizmete girdi. Zamanla, yapının en çok değişikliğe uğrayan ve zarar gören tarafı brütalist biçim diliyle tasarlanan cepheleri oldu. Brüt beton yüzeyler sıva ve boya ile kaplanırken, prefabrike kafes cepheler eskidikleri gerekçesiyle değiştirildi. Dükkan sahiplerinin bireysel müdahaleleriyle dükkan cepheleri reklam tabelalarıyla kaplandı ve cephelerdeki bütünlük kayboldu. Mimarların yapının kimliğinin bozulduğuna dair itirazları ise sonuç vermedi. 2005 yılına gelindiğinde ise İMÇ yıkım tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Yapı kompleksinin yanındaki boş alanın otoparka çevrilmek istenmesiyle başlayan süreç, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin askıda bekleyen imar planının ortaya çıkmasına neden oldu. Bu plana göre İMÇ’nin altı bloğu yıkılarak, bu alana konut projesi yapılması öngörülüyordu. Plana yapılan itirazlar, birkaç yıl boyunca süren dava, yıkım tartışmaları ve plana karşı protestoların ardından, Danıştay 6. Dairesi ilgili imar planını iptal etti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da Tarihî Yarımada Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları’nı iptal eden daire kararını onadı.(20) Yıkım kararının durdurulması, Türkiye’deki modern mimarlık mirası için önemlidir. İMÇ, modern mimarinin ilkelerinin çevre dokunun referansları ve programın talepleriyle harmanlandığı nitelikli bir mimari ürün olarak, yerel ile evrensel olanın ara kesitinde yerini almakta, bu mirasın önemli örnekleri arasında sayılmaktadır.

NOTLAR

1. Menderes döneminde İstanbul’daki dönüşüm hakkında detaylı bilgi için bkz. Akpınar, Ipek, 2010, “İstanbul’u (Yeniden) İnşa Etmek: 1937 Henri Prost Planı”, 2000’den kesitler II: Cumhuriyet’in Mekanları / Zamanları / İnsanları, (Ed.) Elvan Ergut, B. İmamoğlu, Dipnot yayınları ve ODTÜ Yayınevi, Ankara, ss.107-124.

2. Kızılkayak, Görkem, 2009, İMÇ’den İmeceye, İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşısı Yayınları, İstanbul, s.11.

3. Kızılkayak, 2009, s.12.

4. Kızılkayak, 2009, s.13.

5. Tekeli, Doğan, 2012, “Manifaturacılar Çarşısı”, Mimarlık: Zor Sanat, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, ss.164-166, s.167.

6. Tekeli, 2012, s.167.

7. Tekeli, 2012, ss.167-168.

8. Bu tanımlama, Hülya ve Ferhan Yürekli’nin “mat building” terimine önerdikleri Türkçe karşılıktır. (Yürekli, Hülya; Yürekli, Ferhan, 2003, “Mat-Urban (Dantel Kentsel) Mimarlık ve Manifaturacılar Çarşısı”, Arredamento Mimarlık, s.93)

9. Frampton, Kenneth, 2002, Labour, Work and Architecture, Phaidon, Londra, s.146.

10. Cohen, Jean Louis, 2012, “Strukturalismus“, The Future of Architecture. Since 1889., Phaidon, New York, ss.115-116.

11. Frampton, Kenneth, 1992, Modern Architecture, a Critical History, Thames and Hudson, Londra, ss.276-279.

12. Hertzberger, H.; Van Roijen-Wortmann, A.; Strauven, F., 1987, Aldo van Eyck: Hubertus House, Stichting Wonen, Amsterdam, ss.11-12.

13. Yürekli, 2003, s.93.

14. Bu ifade Doğan Tekeli’nin 5 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde projesine dair yaptığı sunuşa referans vermektedir.

15. Mimarların kendi ifadelerinde yer verdiklerine göre, onlar için temel problem Süleymaniye Camisi silueti ile kurulan ilişki olmuştur. (Kızılkayak, 2009, s.16)

16. Lüchinger, Arnulf, 1981, Strukturalismus in Architektur und Städtebau, Karl Krämer Verlag, Stuttgart.

17. Bu bilgi, Doğan Tekeli’nin 6 Kasım 2013 tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde verdiği seminerden elde edilmiştir.

18. Avusturya asıllı Amerikalı mimar Gruen (1903-1980), yaptığı çok sayıda alışveriş merkezi projesiyle tanınmaktadır.

19. Tekeli, 2012, s.167.

20. Davayla ilgili bilgiler dönemin gazetelerinden derlenmiştir: Yıkım kararının iptaline ilişkin bilgiler için bkz. Milliyet, 13.02.2010; Hürriyet, 15 Nisan 2010.

Bu icerik 18814 defa görüntülenmiştir.