CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI
Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir “Maden Sitesi”: Cürek
Elifnaz Durusoy, Arş. Gör., YTÜ Mimarlık Bölümü
Ebru Omay Polat, Yrd. Doç. Dr., YTÜ Mimarlık Bölümü
Ülkemizde 1930’lardaki kendi kendine yeten bir sanayi oluşturma politikasıyla açılan işletmelerden biri de Cürek’teki demir madenleri. Madende çalışacaklar için tasarlanan konutların bulunduğu yerleşke, “modern şehircilik anlayışıyla yapılmış” olması nedeniyle geçtiğimiz senelerde tescillenmiş. Dışarıdan bakanın “Paris gibi bir yer” olarak tanımladığı Cürek’i ele alan yazarlar, alanın korunması ve kullanılması arasında karşılıklı yarara dayanan, dengeli ve sağlıklı bir ilişki bulunması gerekliliğine dikkat çekiyor.
Cürek’le tanışmamız Yıldız Teknik Üniversitesi Restorasyon Anabilim Dalı öğretim üye ve yardımcıları olarak dönemin yüksek lisans öğrencileriyle 2013 yılında Divriği’de gerçekleştirdiğimiz arazi çalışmasına dayanıyor… Türkiye’deki on altı dünya mirasından biri olan “Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası”na evsahipliği yapan ilçe merkezine yaklaşık yirmi kilometrelik bir mesafede konumlanan Cürek(1), Divriği’deki madenlerde çalışan işçiler için Kilisecik Dağı mezrasında kurulmuş. (Resim 1,2) Biçimlenişi maden işçilerinin yaşam kalitesini artırmak ve üretim verimliliğini desteklemek olan bu “maden sitesi”; bahçeli konutlar, tam teçhizatlı ve devamlı doktorlu bir hastane, ilkokul, misafirhane, muhtarlık, müdüriyet binası, cami, market, atölyeler, postane, işçi yemek ve yatakhaneleri gibi birimlerden oluşuyor. (Resim 3) Açık ve kapalı sinema salonları, çocuk oyun alanları gibi sosyal amaçlı mekânlar ile tenis kortu, olimpik ölçülere sahip bir yüzme havuzu, basketbol, voleybol ve futbol sahaları içeren spor tesisleri gibi kentsel donatılar da içeren Cürek, yapımına başlandığı 1938’den terk edildiği 1980’lere dek yeni yapı ve donatıların eklenmesiyle büyümeye devam ederek başta Divriği olmak üzere yakın çevre yerleşimleriyle sosyal ve kültürel ilişkilerini de geliştiriyor. Belirtilen özellikleri dolayısıyla geçmişte kendi kendine yeten ayrıcalıklı bir yerleşke olan Cürek, günümüzde ise ne yazık ki unutulmaya yüz tutmuş bir durumda!
Arazi çalışmamız kapsamında şans eseri Cürek’i gezmek için uygun, güneşli bir güne uyanıyoruz. Ulaşılması oldukça güç bir konumda yer alan Cürek’e giden herhangi bir toplu taşıma servisinin olmaması sebebiyle Divriği Belediyesi’nin bizler için tahsis ettiği aracımıza biniyor ve yola koyuluyoruz. Bir yanımızda demiryolu kalacak şekilde, isimlerini sonradan öğrendiğimiz Salavat Tepesi, Derin Dere, Paşüncük, Ceplaseri, Purunsur ve Murmana’yı geçerek ilerliyoruz. Divriği ilçe merkezinden çıktığımız bu bilinmezlik yolculuğunda gördüğümüz her yerleşimde “Geldik mi?” diye heyecanla soruyoruz! Dip Silo olarak adlandırılan son tepeyi de tırmandıktan sonra nihayet bölgenin eğimli yamaçlarından birine kurulan Cürek’e varıyor ve merak içerisinde keşfe başlıyoruz…
Kültür zenginliğinin yaşam yoksunluğuna dönüştüğü kıraç bir arazi burası. Yerleşkede göze çarpan unsurların başında toprak tonların hâkim olduğu bir renk uyumu geliyor. Yöreye özgü topoğrafya ile coğrafyanın bozkır bitki örtüsü de destekliyor bu görsel ilişkiyi. (Resim 4) Gerek şehircilik gerekse mimari düzenlemeler açısından basit ve yalın nitelikler taşıyan binalardan oluşan yerleşimde yürüyerek keşfe başlıyoruz. Geçmişte bekçiden özel izinle veya yerleşkede ikamet eden bir tanıdık onayıyla girilebilen(2) Cürek’te insana dair herhangi bir iz olmaması garip geliyor ilk başta. Ancak alanı gezdikçe erken Cumhuriyet dönemi niteliği taşıyan bu yerleşkenin bütüncül yapısına hâkim olmaya başlıyor, dönemin mimari anlayışını yansıtan işçiliğe hayran kalıyor, hiçbir detayı atlamadan fotoğraflamak istiyoruz.
İlk durağımız okul olduğunu tahmin ettiğimiz bakımsız bir yapı oluyor. Çevresindeki peyzaj düzeni ve giriş kapısının yanındaki “Maden İlkokulu” yazısı, insanı Cumhuriyetin erken yıllarının heyecanıyla buluşturuyor. (Resim 5) Aralık kapıdan içeri giriyoruz. Boş derslikler, darmadağın sıralar, tozlu kitaplar bizi geçmişin derinliklerine götürüyor.
“İlkokulda 25 yatılı talebe vardı. Bunlar civar köyler halkındandı ve her şeyleri idare tarafından parasız olarak temin edilirdi. Bina 110 mevcutluydu ve 5 sınıfa göre çifte tedrisat usulü takip ediliyordu. Okulda bir başöğretmen üç de öğretmen vardı.”(3)
İleride bir, en fazla iki katlı, bahçeli harap yapılar görüyor ve onlara doğru yönleniyoruz. Yerleşkenin merkezinde konumlanan idari ve sosyal binaları çevrelercesine yamaca sıralanmış bu sarı renkli yapıların maden işçilerine ait konutlar olduğunu düşünüyoruz. (Resim 6) Konutların birbirlerine paralel şekilde inşa edilmiş dörtgen yerleşim şemaları, marsilya tipi kiremit örtülü kırma çatıları ve herhangi bir süsleme ya da bezemenin olmadığı yalın cephe düzenleri dikkatimizi çekiyor. Merakla birkaçının içine de giriyoruz. Çoğunun üç-beş basamakla çıkılan bir sahanlık, genişçe bir giriş mekânı, salon, odalar, ufak bir mutfak ve tuvaletten oluşan oldukça mütevazı bir plan kurgusuna, fakat merkezî ısıtma sistemine sahip olmaları dolayısıyla dönemi için oldukça gelişmiş bir altyapıyla donatıldığı sonucuna varıyoruz. Duvarları sarı veya mavi, tavanları ise beyaz kireç boyalı olan bu konutların içlerinde dolaştıkça; masa, sandalye, koltuk, somya, elbise dolabı, büfe ve yurtdışından getirildiğini düşündüğümüz kuzine gibi demirbaş eşyalarla birlikte tasarlandığını anlıyoruz. (Resim 7) Farklı ölçek ve detaylardaki bütüncüllüğün halen okunabiliyor olması heyecanımızı artırıyor.
“Üç basamakla çıkılan sahanlıktan eve girdiğimiz büyükçe odaya hol diyorduk… Holün sağındaki iki kapıdan yatak odalarına geçiliyordu… Yeni evimiz gediğimiz evimizden çok küçük ve bir salon iki odadan oluşuyordu, abartmadan söylemek gerekirse yeni evimizin tümü eski evimizin bir odası kadardı. Oda kapıları salona açılıyordu. Salona açılan üçüncü kapı mutfak kapısıydı… Mutfağın arka kapısı bahçeye açılıyordu ve devamında odunluk vardı… Salona açılan dördüncü kapı daha da şaşırtıcıydı. Girişteki lavabodan sonra bir kapı daha vardı. Kapıyı açınca beyaz fayansla kaplı küçük odanın tabanında beyaz seramik alaturka tuvalet taşı görülüyordu.”(4)
Konutlardan çıktıktan sonra “Muhtarlığa doğru gider” yazılı genişçe bir yoldan ilerliyor ve bir sonraki durağımız olan spor ve rekreasyon merkezine varıyoruz. Geçmişte yerleşkenin en canlı alanlarından biri olduğunu tahmin ettiğimiz bu büyükçe tesis; basketbol, voleybol ve futbol sahaları, içinde otlar bitmiş bir havuz ve çocuklar için tasarlanmış farklı oyun aletleri içeren bir alandan oluşuyor. (Resim 8)
“Havuz adının bile bilinmediği o yıllarda olimpik ölçülerde su toplama ve yangın suyu amaçlı yapılan bu havuz biz gençler için bulunmaz bir nimetti… Havuzun yanında voleybol sahamız, diğer yanında tenis kortumuz vardı. Tenis kortu devamlı bakımlı, her gün sulanan, loğlanan kırmızı toprak sahası ile her akşam kullanılıyordu.”(5)
Gerek lojmanlar gerekse sosyal tesisler boyunca devam eden ve özgün bir tasarım ürünü olduğu izlenebilen peyzaj düzenlemesi de dikkatimizden kaçmıyor. (Resim 9) Site sınırları dâhilindeki yollar boyunca devam eden sıra ağaçlar ve küçük ölçekli üretim amacıyla hayata geçirilen konut bahçeleri gibi yapıları çevreleyen yeşil alanlar, Cürek’e özel bir koru niteliği kazandırıyor. Cürek’in farklı noktalarında karşılaşılan heykel, oturma ve aydınlatma elemanları gibi kent mobilyaları ise yerleşkenin sözlü ve yazılı kaynaklarda vurgulanan değerli peyzaj kimliğini sanatsal anlamda destekliyor. (Resim 10)
“Her blok arasında yeterli bırakılan boş alanlara akasya ağaçları dikilmiş ve yeterli bahçe alanı bırakılmıştı. Babam ilkbaharda bahçeyi belletir, maşaralar (sebzelik) yapar, domates, biber, hıyar, patlıcan fideleri diker ve soğan, sarımsak, maydanoz, fasulye ve benzeri tohumları atardı.”(6)
1938 yılında başlayan inşaat çalışmalarının 1942’de tamamlanmasıyla birlikte modern bir yerleşke görünümü alan ve yaklaşık yarım asırlık bir süre zarfında trafik işaretlerinden heykellere, döşemelerden peyzaj elemanlarına kadar neredeyse tüm bileşenlerin hâlâ gözlemlenebildiği Cürek’in Alman mimarlar tarafından tasarlandığı öngörülüyor.(7) Yerleşkenin Bruno Taut, Walter Gropius, Mies van der Rohe, Hans Scharoun ve Otto Bartning gibi ünlü sanatçı, şehir plancısı ve mimarların imzalarını taşıyan modern toplu konut örnekleriyle gerek yerleşim kurgusu gerekse plan düzeni, betonarme yapım tekniği, mimari çözümler ve hatta detaylar anlamında oldukça benzeşmesi de bu öngörüyü destekler nitelikte.(8)
Bu gibi bir “maden sitesi”nin Divriği’nin Cürek’inde kurulmasının ardındaki sebepleri anlayabilmek için ise o dönemin koşullarını anımsamaya çalışıyoruz. Ülke genelinde devlet eliyle büyük yatırımların yapıldığı 1930’lar, dış sermayeden bağımsız ve kendi kendine yeten sanayi tesislerinin sayıca arttığı bir dönem. Bu dönemde inşa edilen sanayi tesisleri, hammadde ve doğal kaynaklara yakın, ulaşım ağlarına eklemlenebilen, enerji ve iş gücünün mümkün olduğu noktalara inşa edilmiş, dolayısıyla modernleşme ideolojisinin uygulama mekânları olarak dönemi için yenilikçi bir devinim yaratmış.(9) Buna ek olarak, çalışanların sağlığı ve geleceğini korumak, verimliliğini artırmak, ulaşımda harcanan zamanı ve maliyetleri ise düşürmek amacıyla “oturmak” işlevinin yanı sıra “yaşamak” ve “barınmak” işlevlerini de imgeleyen işçi konutlarıyla desteklenmiş. Belirtilen bir anlayışla üretilen sanayi tesisi-işçi konutu ilişkisi Zonguldak-Kozlu, Üzülmez ve Karabük’ün hikâyelerini anımsatıyor.(10)
Cürek’in de bu bağlam uyarınca şekillenen bir hikâyesi var. Yerleşkenin temeli 1935-1937 yıllarında Maden Tetkik Arama Enstitüsü tarafından Divriği’de gerçekleştirilen zemin etütleri sırasında bölgenin oldukça zengin bir demir rezervine sahip olduğunun anlaşılmasına dayanıyor.(11) Fakat üretimin giderek yoğunlaşması sonucunda gereksinim duyulan işçi sayısı, nüfusun beklenenin üzerinde artmasına sebep oluyor.(12) Mevcut konut stoğu ise nüfustaki bu artışı karşılamak adına yetersiz kalıyor. Bu durumu kalıcı bir şekilde çözmek adına 1938 yılında ana üretim alanlarına yakın mesafede bir “maden sitesi” kuruluyor. (13) (Resim 11) Benzer örneklerde olduğu gibi “işçi konutları”yla donatılarak Cürek adı verilen bu maden sitesi, inşaat faaliyetlerinin tamamlandığı 1942’den 1955’e kadar Divriği’nin “yürek”i olma sıfatını kazanıyor. 1955 yılına kadar Etibank Divriği Demir Madenleri Müessesesi’ne ait Etidemir İşletmesi’ne bağlı olan Cürek, 1955’ten 1985’e kadar ise Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı Divriği Demir Madenleri Müessesesi tarafından çalıştırılıyor.(14)
Yerleşkenin terk edilmeye başlayarak önemini yitirmesi 1980’li yıllara denk geliyor. 1985 yılında madencilik işletmesinin Divriği’nin batısında yer alan Selavat Tepesi’ndeki yeni merkeze taşınması, Cürek’in deyim yerindeyse sonunu hazırlıyor.(15) Bu süreci takiben alınan özelleştirme kararı ise eski canlılığını yitiren “maden sitesi”nin tamamen yıkılması düşüncesinin önünü açıyor.(16) Fakat Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 25.04.2007 tarihinde alınan 431 sayılı karar, Cürek’in “günümüzde ulaşılmak istenen modern kentlerin bir prototipi” ve “Cumhuriyet Dönemi sanayi etkinliklerinin ilk örneklerinden biri” niteliklerine dayanarak yerleşkenin“Erken Cumhuriyet Dönemi’nde modern bir şehircilik anlayışıyla yapılmış kompleks bir yerleşke” olduğunu vurguluyor. Yapılan bu vurgu ile Cürek için bir koruma alanı sınırı belirleniyor ve sınır içindeki yapılar 2. Grup Yapı(17) olarak tanımlanıyor. (Resim 12) Belirtilen tescil kararı, yerleşkenin günümüze kadar gelebilmesini sağlıyor.
Cürek’in yakın zamanda “Kaçak” adlı dizi filme evsahipliği yaptığı biliniyor. Bu gibi farklı bir kullanım çabası yerleşkenin yeniden tanıtılıp canlandırılmasına aracı olamadığı gibi, 1985’ten bugüne kadar Erdemir A.Ş. mülkiyetinde olan Cürek’in yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğu gerçeğinin önüne de maalesef geçemiyor. Nitekim mülk sahibi Erdemir A.Ş. 2007 tarihinde “2. Grup yapı tanımlamasına uymadığı”, “yerleşkede bulunan yapıların tarihî bir değeri ya da herhangi bir özelliğinin bulunmadığı”, “yapıların kent ve çevre kimliğine olumsuz etkide bulunduğu ve ekonomik ömrünü tamamladığı”, “deprem yönünden emniyetsiz ve riskli özellik arz ettiği” ve“binaların yapım tarihinin 1953-1970 aralığına denk geldiği” sebepleriyle tescilin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek iptalini istiyor. Belirtilen istem üzerine yerinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi ile 2009’da tamamlanan süreç, Resim 12’da gri ile gösterilen adalarda yer alan yapıların tescilden düşürülmesi, geri kalan alanlardaki yapılara dair tescil iptali isteminin ise reddiyle sonuçlanıyor.(18)
Fakat Erdemir A.Ş. tescil iptali istemini 2015 yılında yineliyor. Bu defa hazırlanan bilirkişi raporu ise; “uzun yıllar metruk olan bu binaların bu halleriyle kültürümüze, sanat ve mimarlık tarihine, bölgeye hiçbir katkı sağlamayacak, hatta bu şekilde kalmaları maddi kirliliğe ve kamu zararına neden olacaktır”, “tescilli yapıların tarih, sanat ve diğer özellikleri bulunmamakta, örnek durumda da olmadıkları gibi ait olduğu devrin özelliklerini de taşımamaktadır” ve “yapılar plan ve yapım tekniği olarak Divriği, Sivas bölgesi ve Anadolu’daki geleneksel sivil, dini, resmi yapılarla hiçbir benzerlik göstermemektedir” savlarına dayanıyor. Cürek’in özgün niteliklerinin anlaşılamadığını gösteren bu girişim yine sonuçsuz kalıyor ve yerleşkenin koruma statüsü devam ediyor.
Cürek’ten ayrılma vaktimiz geldiğinde geçmişte burada yaşayan insanların deneyimleme şansı bulduğu modern toplum hayatına dair izlerin etkisi altında olduğumuzu fark ediyoruz. Dönüş yolunda patlayan lastiğimiz ise “Acaba Cürek, ülkemiz madencilik mirasının tanıtılması için bir açık hava müzesi niteliğinde korunup yaşatılabilir mi?” sorusu üzerine daha fazla düşünme fırsatı veriyor bize! Kafamızda beliren bu soru üzerine “Dünyanın farklı bölgelerinde de bu nitelikte işçi konutları, toplu konutlar var” diyoruz. Bu gibi yerleşimlerden bir kısmı modern mimarlık akımını yansıtma, sosyal konut oluşumuna kılavuzluk etme ve / veya tasarım çözümlerine ‘teknik ve teknolojik’ ile ‘estetik ve sanatsal’ yenilikler getirme ölçütleri bağlamında UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde insanlığın ortak mirası olarak korunurken(19), biz neden terk ediyoruz? Neden sahip olduğumuz değerleri koruyup, çağdaş yaşamın birer parçası olmaları için onlara şans vermiyoruz?
Oysaki içine girildiğinde Cürek adlı bu küçük yerleşkenin göründüğünden çok daha fazlasına sahip olduğunu anlamak hiç de zor değil. Üstelik değişen yaşam koşulları ve kullanılmamaktan kaynaklı hızlı bozulma süreçleri sonrasında işlevsiz kalmasını takiben tamamen terk edilmesine rağmen, özgünlük ve bütünlüğe dair verilerin halen var olup okunabildiği bir yer burası! Tüm bunlara ek olarak, Cumhuriyetin modernleşme ve sanayileşme sürecine tanıklık etmesi sebebiyle “tarihsel değer”, Divriği’nin ekonomisi, büyüme eğilimleri ve madencilik politikalarındaki değişimleri kavramamıza yardım eden bir kaynak olması sebebiyle “belgesel değer”, bu gibi nitelikleri ile ilerleyen tarihlerde inşa edilen diğer bir grup yerleşkeye örnek olması dolayısıyla “referans olma değeri”, dönemin tasarım anlayışı ve beğenilerini simgelemesi sebebiyle “estetik ve sanatsal değer”, yine dönemin teknik bilgi, yapım, malzeme ve işçiliğine ilişkin bilgi vermesi sebebiyle “teknik ve teknolojik değer”, yapısal ve anlamsal olarak birarada bulunuyor olması sebebiyle ise “grup değeri” tanımlayan güçlü bir “endüstri mirası” ve “modern mimarlık mirası” alanı burası.(20)
Cürek, Cumhuriyet tarihinin ulus devlet oluşumu doğrultusunda hayat bulan sayılı örneklerden biri olmasının yanı sıra “sosyal değer” açısından da oldukça zengin bir yerleşke. Divriği’de doğan, fakat babasının Demir Madeni İşletmesi’nde çalışmaya başlamasını takiben çocukluğunu Cürek’te geçiren, Almanya’da makine mühendisliği okuduktan sonra 1955 yılında Cürek’e geri dönerek stajyerlik yapan Duran Önder burada mutlu ve huzurlu bir yaşantı geçirdiğini “Az insanın yaşadığı Cürek’te benim yaşadığım sürede dostluk ve dürüstlük en önde gelirdi. Birinin derdi müessese müdüründen bekçisine, işçisine kadar bütün koloniyi ilgilendirirdi, çözüm aranırdı.” sözleriyle ifade ediyor.(21) Önder’in Divriği’de on beş yıl yaşamış birisine Cürek’i görüp görmediğini sorması üzerine aldığı “Görmedim ama Paris gibi bir yermiş!” cevabını alması da yerleşkenin dönemi için dikkat çekici bir alan olduğu görüşünü destekliyor.(22) Cürek’in “Kara Tren Yol Alıyı Cürek’ten” adlı türküye konu olması ise yerleşkenin sosyal etkisinin geniş çaplı olduğunu kanıtlıyor. Nitelikli dokusu, özel mimarisi ve zengin sosyal yaşantısı haricinde dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakanı Refik Saydam ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak gibi üst düzey yöneticilerin Cürek’i ziyaret etmesi de yerleşkenin sahip olduğu sosyal değerin bir diğer göstergesi.(23)
Patlayan lastiğimizin değiştirilmesini takiben dönüş yoluna koyuluyoruz. Cürek’i arkamızda bırakırken bu defa da yerleşimin olası yeni hayatına dair senaryolar üretmeye başlıyoruz… Bizce, Cumhuriyet dönemini “üretim tekniklerinden üretilenlere, işçilerin çalışmalarından günlük yaşantılarına kadar sunan”(24) önemli sanayi atılımlarından biri olan Cürek; tarihi, coğrafyası, yerleşim dokusu, sosyal yaşantısı ve dönemine özgü mimarisi ile korunması gerekli bir değer. Dolayısıyla, bu nitelikli “maden sitesi”, günümüz koruma yaklaşımları dâhilinde bir bütün olarak ele alınmalı.(25) Sadece bazı yapılara ait teknik resim kuralları ile uyuşmayan kroki niteliğinde çizimlerin olduğu eleştirisine de dayanarak, alanda öncelikli olarak kapsamlı ve sistematik bir belgeleme çalışması yapılmalı. Dönemine ve yerleşkeye ait kültürel değerleri gözeten bu gibi bütüncül bir yaklaşım, özgünlüğü ve mevcut taşıma kapasitelerini zorlamadan çağdaş yaşam koşulları uyarınca şekillenmeli. Bu özel “maden sitesi”, farklı disiplinlerden uzmanların katkısıyla kurgulanacak sürdürülebilir ve kamu yararı gözeten bir yeniden işlevlendirme senaryosuyla desteklenmeli. Cürek’i çevresiyle birlikte ele alacak bu senaryo ise koruma ve kullanma arasında karşılıklı yarara dayanan, dengeli ve sağlıklı bir ilişki üzerine temellenmeli. “Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası”nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunması da Cürek’in kültürel kimliğini oluşturan değerlerin korunması için bir potansiyel olarak değerlendirilmeli.
Peki, Cürek’e yaklaşık dört yıl önce yaptığımız geziyi bize bugün tekrar anımsatan şey nedir? 2007 yılında alınan tescil kararında “yaz okulu”, “kamp”, “mühendislik fakültesi” ve / veya “maden mühendisleri için eğitim kampı” olarak yeniden işlevlendirilmesi önerilen Cürek için geçen süre zarfında yasal boyutta sadece alanın kimliğiyle ilişkili olmayan ve yerleşkeye olumsuz nitelikler atfeden girişimlerde bulunulduğu gözlemleniyor. Bu süreçte, Cürek’in özgün nitelikleri yitiriliyor ve bu çok nitelikli “maden sitesi” gün geçtikçe unutuluyor! Oysaki Anadolu’nun yokluktan var edilen bir parçası olup bugün bile dönemi için yarattığı ideal nitelikler dolayısıyla görenleri şaşırtan Cürek’in anımsanması, korunması ve yaşatılması adına kalıcı öneriler geliştirilmeli. Yerleşkedeki yapılardan birinin cephesinde görür görmez fotoğrafladığımız “Cürek’li Cürek’e sahip çık” sloganı, bu sürecin yöntemini gösteren en önemli ipucu belki de! (Resim 13)
“Yaklaşık 25 yıldır memleketime gidemedim. Gidip gelenlerden dinlediğime göre ‘eski halini özle, Cürek harabe olmuş görmemen daha iyi olur, hayal kırıklığına uğrarsın’ diyorlar. Ama ben yine de burnumda tüten, rüyalarıma giren ve ancak ölünce unutabileceğimiz iki şeyden biri olan şehrimin yüzünü görmek, o eski anıları yad etmek istiyorum. Eskiyi geri getirmek artık mümkün değil, ancak anılarda dahi olsa o günleri yaşamak güzel, hem de çok güzel…”(26)
KAYNAKLAR
Arıtan, Özlem, 200
4, Kapitalist/Sosyalist Modernleşme Modellerinin Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı’nın Biçimlenişine Etkileri- Sümerbank KİT Yerleşkeleri Üzerinden Yeni Bir Anlamlandırma Denemesi, DEÜ FBE, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir.
Ayyıldız Yüksel, Burçin, 2012, Sanayisizleşme Süreci Bağlamında Sivas İli Divriği İlçesi Cürek Mahallesi’nde Bulunan Tescilli Demir Madeni İşletme Kompleksinin Endüstriyel Miras Olarak Korunması ve Yeniden İşlevlendirilmesi Çalışmasının Almanya Ruhr Havzası ile Karşılıklı Olarak İrdelenmesi, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi.
Cengizkan, Ali (der.), 2009, Fabrika’da Barınmak Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Türkiye’de İşçi Konutları: Yaşam, Mekân ve Kent, Arkadaş Yayınevi, Ankara.
İnan, Afet, 1972, Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Sanayi Planı 1933, Türk Tarih Kurumu Basınevi, Ankara.
Köksal, Gül T., 2000, “Kaybolan Endüstri Mirasımız ve Bazı Öneriler”, Domus M, Aralık-Ocak Sayısı, ss.52-55.
Önder, Duran, 2010, Divriği-Cürek Yaşantım.
Sakaoğlu, Necdet, 2008, “Cumhuriyet’in Örnek Maden Sitesi Cürek…”, Geçmişten Geleceğe Yerel Kimlik, Tarihi Kentler Birliği Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık Sayısı, ss.46-49.
Yeşil Divriği Gazetesi, 2013, “1938’de Demir Madenleri Kuruluşu ve Cürek”, 5 Ağustos 2013 Sayısı.
Yılmaz, Demet, 2008, “Divriği Cürek Maden İşletmeleri Yerleşkesi”, Docomomo_tr Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları IV, Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi.
URL1. “Divriği Madenlerinde Birkaç Gün”, 1945 tarihli Etibank Mecmuası http://divrigidernegi.com/icerik.asp?KID=8 [Erişim: 21.08.2016]
URL2. www.sivastr.net/divrigi/koyler/curek/curek_hgela.htm [Erişim: 21.08.2016]
URL3. Joint ICOMOS – TICCIH Principles for the Conservation of Industrial Heritage Sites, Structures, Areas and Landscapes, 2011, www.icomos.org/Paris2011/GA2011_ICOMOS_TICCIH_joint_principles_EN_FR_final_20120110.pdf [Erişim: 21.08.2016]
URL4. The Valletta Principles for the Safeguarding and Management of Historic Cities, Towns and Urban Areas, 2011, www.icomos.org/Paris2011/GA2011_CIVVIH_text_EN_FR_final_20120110.pdf [Erişim: 21.08.2016]
NOTLAR
1. Kuzey şivesinde “cürek” olarak kullanılan sözcük, “yürek” anlamına gelmektedir.
2. Önder, 2010, s.16 ve Yılmaz, 2008.
3. URL1.
4. Önder, 2010, ss.8-9
5. Önder, 2010, s.11
6. Önder, 2010, s.10
7. Ayyıldız Yüksel, 2012, s.77
8. Belirtilen konuda net bir bilgi olmamakla birlikte, bu dönem fabrika ve maden yerleşkelerine ait kurgunun, teknoloji ve sosyal konut alanında öncü olan Alman ya da Rus mimar ve mühendislerce tasarlandığına ilişkin kaynaklar mevcuttur.Örneğin Sümerbank yerleşkeleri için bkz. Arıtan, 2004
9. İnan, 1972, s.11-17
10. Cengizkan, 2009.
11. Yeşil Divriği Gazetesi, 2013 ve Yılmaz, 2008.
12. Sakaoğlu, 2008, s.48 ve Yeşil Divriği Gazetesi, 2013.
13. Yeşil Divriği Gazetesi, 2013.
14. Sakaoğlu, 2008, s.48.
15.Sakaoğlu, 2008, s.49 ve Yılmaz, 2008.
16. Ayyıldız Yüksel, 2012, s.94 ve Sakaoğlu, 2008, s.49.
17. 2. Grup Yapı: Kent ve çevre kimliğine katkıda bulunan kültür varlığı niteliğindeki yöresel yaşam biçimini yansıtan yapılardır. Bkz. 05.11.1999 gün ve 660 sayılı ilke kararı.
18. 15.12.2008 tarihli keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporunda, Cürek’in Cumhuriyet döneminde kurulan, zaman içerisinde gelişerek çevreye katkı sağlayan, bütüncül yerleşke özelliklerini koruyan bir tesis olduğu vurgulanmıştır.
19. “White City of Tel-Aviv -- the Modern Movement”, whc.unesco.org/en/list/1096 ; “Berlin Modernism Housing Estates”, whc.unesco.org/en/list/1239
20. Modern mimarlık mirası ölçütleri için bkz. http://www.docomomo.com
21. Önder, 2010, ss. 18
22. Önder, 2010, ss. 16
23. Sakaoğlu, 2008, ss. 49
24. Köksal, 2000, ss. 53
25. Bu gibi alanlara yönelik tavsiye maddeleri içeren Valetta Prensipleri ve TICCIH/Dublin Prensipleri.
26. Demir Kösedağı mesajı. Bkz. URL2.
Bu icerik 9408 defa görüntülenmiştir.