HERKES İÇİN TASARIM
			Erişilebilir Mimarlık
			Evren Burak Enginöz, Yrd. Doç. Dr., İKÜ, Mimarlık Bölümü
			“Erişilebilirlik” sadece engelli bireyler üzerinden tanımlanan, proje aşamasında gerçekleştirilmesi külfet olarak görülen bir kavram. Ancak, kentlerimizin sadece engelliler için değil, herkesin gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde tasarlanmasının gerekliliği anlaşıldığında, engelsiz bir toplum yaratılabilecek ve “erişebilirlik” kavramı tasarım girdilerinin başında yer alabilecek: “Herhangi bir yetersizliği olan kişi, erişilebilirliği olan mekânda sakat değildir. Sağlam bir kişi, erişilebilirliği olmayan bir mekânda engellidir.”
			
			
			
			
			Dünya Sağlık Örgütü (WHO)  gelişmiş ülkelerde nüfusun %10’unun, gelişmekte olan ülkelerde ise nüfusun  %12’sinin engelli olduğunu kabul etmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün  2003 yılında yapmış olduğu araştırmalara göre de ülkemiz nüfusunun %12’si  engelli kişilerden oluşmaktadır.(1) Engelli bireylerin gündelik  yaşamda karşılaştığı sorunlar kendileri dışında yakın çevrelerini de  etkilemektedir. Bu nedenle nüfusumuzun yarıya yakınının engelli bir yaşam  sürdüğü söylenebilir.
Ancak ülkemizde dış mekân  ve bina içlerinde ulaşım zorluklarıyla karşılaşılması engellilerin gündelik  yaşama dâhil olmasında sıkıntılara yol açmaktadır. Oysa engelliler de diğer  sağlıklı bireyler gibi toplumun yararlandığı tüm olanaklardan bağımsızca  yararlanma hakkına sahiptir. Bunun gerçekleşebilmesi ancak mimari tasarım ve  uygulamalarda engelli bireylerin gereksinimlerinin gözönünde bulundurulmasıyla  mümkündür. Bu makale kapsamında engelli tanımı, erişebilirlik kavramı ile  engelsiz mimari tasarım kriterleri üzerine durulurken, engelsiz bina-engelsiz  yaşam üzerine farkındalığın artırılması için neler yapılabileceği  tartışılacaktır.
ENGELLİ TANIMI
“Engelli” kelimesi  genellikle engelli bireyi tanımlamada kullanılır. Birçok yabancı dilde olduğu  gibi Türkçede de engelli ve engellilik anlamına karşılık gelen farklı kelimeler  bulunmaktadır. Dilimizde engelli, sakat ve özürlü kelimeleri birbirleri yerine kullanılsa  da bu sözcükler farklı anlamlara gelmektedir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “engelli”, vücudunda eksik veya kusuru  olan; “sakat”, vücudunda hasta veya  eksik bir yanı olan; “özürlü” ise kusuru  olan / defolu, olarak açıklanmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun  kabul ettiği Engelli Kişilerin Hakları Bildirgesi’nde engelli “normal bir  kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken  işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma  herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar”(2) olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde  ise engelli tanımı, 5378 sayılı ve 01.07.2005 tarihli Özürlüler Yasası’nın 3/a  maddesine göre “doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel,  ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi  nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama  güçlükleri olan ve koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek  hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi” olarak ifade edilmektedir.
Birbirlerine göre  farklılaşan fiziksel ve zihinsel bozukluklara sahip engellilerin gündelik  yaşamlarında talep ettikleri işlevsel ve mekânsal ihtiyaçlar değişkenlik  göstermektedir. Bu nedenle tasarımcı, farklılaşan engelli olma nedenlerini ve  mekânsal beklentileri iyi tanımlaması gerekmektedir. Engellileri bedensel,  duyusal ve zihinsel olarak üçe ayırabiliriz: “Bedensel engeller, hareket  organlarındaki hasar, eksik veya işlev kayıplarıdır. Duyusal engeller, duyu  organlarımızda ortaya çıkan kayıplardır. Zihinsel engeller, zekâ düzeyini ve  düşünme kapasitelerini etkileyen bozukluklardır”(3).
Milner’a göre  sınıflandırılmış her engelli grup için engelli olma nedeni ve genel tanımı şu  şekilde yapılmaktadır: “
Geçici Fiziksel  Bozukluklar: Vücudunda kırıkları olanlar, hamileler, hastalığı nedeniyle  hareketlerinde devamlı veya dönemsel zorluk çekenler, ameliyat geçirmiş  hastalar. 
Etkinlik Bozuklukları: Bu  gruba görme ve işitme engeliler dışında kalan kalp ve göğüs hastaları ve  nörolojik rahatsızlıkları olan hastalar ile cücelik ve çok şişmanlık  kategorindeki vücut boyutları ve ağırlıkları olan insanlar. 
Hareket Bozuklukları: Yarı hareketliler  ve hareket edemeyenlerdir. Yürüme, tırmanma, dönme zorlukları ile hareketleri  sınırlı olan kişiler yarı hareketli grubunda yer almaktadır. Koltuk değneği,  baston, yürüme aracı, protez ve ortopedik ayakkabı kullananlar da bu gruba  girmektedir. Hareket edemeyenler grubunu ise  tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olan engelliler oluşturmaktadır. 
Ele İlişkin Bozukluklar: Bir veya iki  elinde manuel beceri tümüyle veya kısmen kaybolan engelliler. 
Görme Bozuklukları: Renk körlüğünden  tek veya iki gözde görmemeye kadar görme bozuklukları olanlar. 
Duyma Bozuklukları: Tümüyle veya kısmi  duyma bozuklukları olanlar. 
Yaşlılık: Yaşlanma  belirtisi olarak yukarıda anlatılan bazı bozuklukların bir veya birkaçının  olduğu bireylerdir”(4). Görüldüğü üzere toplum içinde engelli  bireyler dışında dezavantajlı grup içine felçli, MS gibi devamlı veya dönemsel  zorluk çeken hastalar olduğu kadar hamilelik, çocukluk, yaşlılık gibi insan  ömrünün bir dönemini kapsayan sorunların görüldüğü bireyleri de koyabiliriz. Yaşlılar  bina, yol ve ulaşım araçlarında tutunabilecekleri uygun aparatlar olmadığı,  hatırlatıcı ve uyarıcı işaretlemelerin yetersizliği nedeniyle özgürce hareket  edememekte, çoğu zaman yardım almadan gündelik işlerini yapamamaktadır.  Çocukluk döneminde ise fiziksel, fizyolojik ve beyinsel gelişimin henüz  tamamlanamaması nedeniyle sağlıklı yetişkinler için belirlenen ölçü ve  standartlara bağlı yaşanılan bir engellilik durumu sözkonusudur.
Geçmişte engelliler  anlaşılmak yerine toplumdan uzakta, evlerinde aileleriyle birlikte ya da özel  bakım evi veya okullarda gizli bir yaşam sürmek zorunda bırakılmışlar. “Engellilik”  olgusu toplum tarafından anlaşıldıkça, zamanla engelli bireylerin gündelik  yaşam içindeki görünürlükleri artabilmiştir. Engellilik kavramının  açıklanabilmesi için günümüze kadar tıbbi ve sosyal olmak üzere iki model  oluşturulmuştur: “Tıbbi Model (1900-1970) çoğunlukla sağlıklı insanların ve doktorların oluşturduğu,  bireyleri fiziki bozukluklarına göre sınıflayan, engelli bireyler için  toplumsal sorumlukların tanımlandığı bir modeldir. Bu modele göre engelliler  tıbbi farklılıkları olan bireyler olarak görülmekte, her türlü iş, hizmet ve  yükümlülüklerden muaf tutulmakta, gündelik alışveriş, ulaşım ve finansal  ihtiyaçları için sosyal yardım yapılması gerekliliği savunulmaktadır. Sosyal Model (1970-günümüz) ise engelli  birey yerine, farklı-engelsiz birey tanımı üzerine geliştirilmiş bir modeldir”(5). Farklı-engelsiz birey, toplum içinde  bütüncül olarak kendini yeniden tanımlamaktadır. Bu modelde engellilik  öncelikli olarak uygun ve yeterli konfor şartları sağlayamayan toplumun hatası  olarak görülmektedir. Erişilebilir kent ve binalar oluşturulduğu takdirde  engellilik diye bir kavram ortadan kalkacaktır. Geçmişe göre engellilerin  kent içindeki gündelik yaşamı ve bina kullanımı daha fazla düşünülmesine rağmen  engellik durumları ile ihtiyaçlarının tam olarak anlaşılamaması nedeniyle  toplumdaki tüm bireyler için eşit bir erişilebilir, engelsiz yaşam  sunulamamaktadır. Örneğin, tekerlekli sandalye kullanan engellilere uygun  rampalı veya hemzemin bina girişleri düşünülürken, görme engelliler için çoğu  zaman yol gösterici yer kaplamaları ile duvar kabartmaları veya haritaları  unutulmaktadır. Ya da bir bina içinde görme engelliler için asansör kat  düğmeleri üzerinde Braille alfabesi kullanılırken, tekerlekli sandalye kullanan  engellinin gitmek istediği katın düğmesine ulaşamadığı atlanmaktadır. Engelli  ve dezavantajlı grubun gündelik yaşamda karşılaştığı engeller ve sorunlar  onların özel durumlarından çok içinde yaşadığımız mekânların erişilemez  olmasından kaynaklanmaktadır.
Engellilerin gündelik  yaşam içinde başkalarından yardım almadan bağımsız bireyler olarak belirli  işleri başarabilmeleri, fiziksel güç gerektiren hareketleri yapabilmeleri, verimli  iş üretebilmeleri yaşadıkları mekânların erişilebilirlik düzeyi ile doğru  orantılıdır. Bu nedenle engelsiz mimari mekânların tasarımında dikkat edilmesi  gereken en önemli kriterlerden birisi erişilebilirlik kavramıdır.
ERİŞİLEBİLİRLİK KAVRAMI, YASAL  DÜZENLEMELER VE MİMARLIK
Çağımız teknolojileri,  hızlı iletişim, küreselleşme gibi gündelik yaşamımızda değişimlere neden olan gelişmeler,  erişilebilirlik kavramını da geniş ölçeğe yaymış; kültür, bilişim, ulaşım,  spor, iş tanımı gibi birçok alanda önem kazanmıştır. Erişilebilirlik, engelli  bir bireyin, gündelik yaşamında diğer sağlıklı bireyler gibi hiç yardım almadan  ya da kısmi yardım alarak, evinden (yürüyerek, toplu taşıma veya özel aracı  ile) her çeşit binaya gidebilmesi, bina içindeki mekânlarda dolaşabilmesi,  binaya ait tüm hizmetlerden yararlanabilmesi anlamına gelmektedir. Bireyin  engelliliği gündelik yaşamda karşılaştığı kısıtlamalarla doğru orantılıdır.  Scherrer’e göre “Herhangi bir yetersizliği olan kişi, erişilebilirliği olan mekânda  sakat değildir. Sağlam bir kişi, erişilebilirliği olmayan bir mekânda engellidir.”(6) Erişilebilirlik, gündelik  yaşamda birbiriyle ilişkili eylemlerin duraksamadan devam edebilmesiyle  sağlanabilir. Eylem ilişkilerinde kopmalar olduğunda, erişilebilirlikten söz edilemez.  Ayrıca, erişilebilirlik engellilerin toplum içinde davranışları engellenmeyecek  biçimde, bağımsız bireyler olarak yaşamlarını sürdürebilmelerinde de önemli rol  oynamaktadır. İnsanlar yaşamlarının her döneminde bulunduğu sosyal ortamda  kendilerini ispat edebilmek ve bağımsız birey olarak yaşayabileceklerini  gösterebilmek için herkesin yapabildiği günlük faaliyetleri yardım almadan  gerçekleştirebilmek istemektedir. Günümüzde insanların toplum içinde bağımsız  bireyler olarak hareket edebilmeleri ve erişebilirlikle ilgili sorun  yaşamamaları adına uluslararası platformlarda  ve ülkemizde çeşitli yasal düzenlemeler ile fırsat eşitliği sağlayıcı standartlar  getirilmeye çalışılmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 20 Aralık 1993  tarihinde 48/96 sayılı kararla engelliler için fırsat eşitliği konusunda  standart kurallar bildirgesini kabul etmiştir. Bu bağlamda eğitim, sağlık,  istihdam, sosyal güvenlik, toplumsal ve kültürel yaşama tam katılım gibi temel  sorun alanları üzerinden politikalar üretilerek engellilerin yaşam koşullarının  iyileştirilmesi, toplumsal gelişmelerden yararlanmaları, bağımsız bireyler  olarak tüm kaynaklara erişebilmelerinin yolu açılmıştır. Engelli bireyler için  en etkili düzenlemelerden birisi “Amerikalı Engelliler Yasası” dır (Americans  with Disabilities Act of 1990-ADA). İstihdam başta olmak üzere, kamusal ve  ticari mekânlarda bireyler arası ayrımcılığa izin vermeyen yasal  düzenlemelerden oluşmaktadır. Bu yasanın “Erişilebilir Tasarım için Amerikalı  Engelliler Yasası Standartları” ( ADA Standarts for Accessible Design) bölümü  ise engelliler için kamu alanlarına, konaklama ve ticari tesislere  erişilebilirlik standartlarını belirleyen rehber görevini üstlenmektedir.
Ülkemizde  ise engelliler için erişilebilirlik kavramı üzerine ilk yasal düzenleme 1997  yılında 3194 sayılı imar yasasında yer alan “Fiziksel çevrenin engelliler için  ulaşılabilir ve yaşanabilir kılınması için, imar planları ile kentsel, sosyal,  teknik altyapı alanlarında ve yapılarda Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) ilgili  standartlarına uyulması zorunludur” Ek-1 maddesiyle gerçekleştirilmiştir. 1999  yılında 572 sayılı kanun hükmünde kararname ile İmar Yasası’nda yapılan  değişikliklerle yeni yönetmelik ve düzenlemeler getirilmiştir. Bu yönetmelikler  sayesinde engelli insanların ikamet edeceği binalarla ilgili düzenlemeler  yapılmış, engelli ve yaşlılar için sokak, cadde, meydan, yol ve şehiriçi toplu  taşıma sistemlerinin erişilebilirliğinin TSE’nin standartları doğrultusunda  oluşturulması amaçlanmıştır. Çıkarılan yönetmelikler tasarım sürecinde, tasarım  kararlarını belli noktalarda yönlendiren, hatta belirleyen bir kilit rol  oynamakta, tasarımcıyı engelli birey odaklı düşünmeye zorlamaktadır.  Erişilebilirliği sadece engelli bireylerin bir binaya ya da mekâna erişebilmesi  için yapılacak ayrı bir giriş veya düşey sirkülasyon tasarımına indirgemek  doğru bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşımlar hem toplum içindeki engelli  bireyleri diğerlerinden ayırarak yalnızlaştırmakta, hem de maliyetleri artırıcı  bir etken olarak görülmektedir.
Ülkemizde de kent ve bina  ölçeğindeki düzenlemelerde uygulamaya yönelik ciddi  sorunlarla karşılaşılmaktadır. Genellikle, standartlara uyan, sürekli ve  bütüncül uygulamalar elde edilememekte, engelli kategorileri içinden sadece  yürüme engelliler düşünülerek rampalar yapılarak yasal yaptırımlar karşılanmaya  çalışılmaktadır. Bu nedenle sadece yönetmelikler veya yasal yaptırımlar üzerinden  değil, toplumu oluşturan tüm bireylerin düşünüldüğü tasarım kararlarının ele alınması  amaçlanmalı, sadece engelli bireyler için değil, herkes için eşit erişilebilir  tasarımlar tercih edilmesi yönünde kamuoyunun bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.
Mimari tasarım sürecinde  erişilebilirlik kavramını incelediğimizde, tasarımı etkileyen birçok önemli  girdiden söz edebiliriz. Bunlardan birincisi tasarlanacak bina ve onu  oluşturacak mekânlar içindeki fiziksel ihtiyaçların giderilmesi için belirlenen  boyutlar ve standartların herkes için uygun olabilecek şekilde düşünülmesidir. “Londra’daki  toplu konut planlarında mimarların rolü ile ilgili yapılan araştırmada,  mimarların toplu konut kullanıcılarıyla ilgili genelleyici ve basmakalıp  imgeler oluşturdukları, çekirdek aile ve yaşlılar haricinde sınırlı kullanıcı profillerine  göre tasarım oluşturdukları saptamıştır.”(7) Birkaçı dışında toplu konut uygulamalarının çoğunluğunun tekerlekli kullanıcılar  için erişilemez olduğu, görme engelliler için ise yönlendirici zemin  kaplamaları ve zıt renklerin unutulduğu belirlemiştir. Bu nedenle mimarların,  kamusal alanlarda aynı mekânı kullanan farklı özelliklerde bireylerin  olabileceğini unutmamaları gerekmektedir. Ayrıca, kamusal alanlarda engelli birey  ile ona yardımcı olan refakatçisinin karşı cinslerden olabileceği düşünülerek  kadın-erkek tuvaletleri dışında üniseks çözümler, farklı boyutlarda vitrifiye  ve destek elemanları tercih edilmelidir.
Erişilebilirlik kavramı  başlığında tasarımı etkileyen girdilerden ikincisi sosyal kısıtlamalara izin  vermeyen tasarım yaklaşımıdır. Toplumda herkes sosyalleşme ve kültürel yaşamını  özgürce yaşayabilme hakkına sahiptir. Bu nedenle sağlıklı ve engelli tüm  bireylerin birlikte olabileceği sosyal yalnızlığı önleyici tasarım önerileri  geliştirmek gerekmektedir. Erişilebilir tasarım adına sadece bina girişlerinin,  ortak mahallerin, tuvaletlerin, rampa, asansör ve merdiven gibi düşey  sirkülasyon elemanlarının engellilere uygun standartlarda yapmanın ötesinde,  sağlıklı bireyler gibi engellilerinde sosyal yaşamdan kopmadan birarada  olabileceği bina içi çözümleri, yatay ve düşey ulaşım şemaları oluşturulması  gerekmektedir.
Bu iki girdinin dışında  ayrıca erişilebilir tasarım sürecine etki eden kültürel girdiden de söz  edebiliriz. Kültürel girdi toplumun erişilebilirlik kavramıyla ilgili bilgilendirilmesini  ve eğitilmesini kapsayan, bu bağlamda gündelik yaşamımız üzerinde etkisi olan  tüm tasarım ve uygulama kararlarında kullanıcıların beklenti ve isteklerini  belirleyen bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Erişilebilir bir mimari anlayışın,  toplumu oluşturan bireylerin tümü için gündelik yaşamlarında gerçekleştirdikleri  faaliyetleri özgürce yerine getirebilmeleri adına ne kadar önemli olduğu  kuşkusuzdur. Bu zihinsel gelişim, engelsiz, erişilebilir yaşamın toplumumuz  tarafından vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak görülmesini sağlamakla  gerçekleşebilir. Ve ancak genç kuşakların, özellikle de mimarlık ve tasarım  eğitimi alan yeni meslek adaylarının erişilebilirlik kavramıyla ilgili  farkındalığının artırılması ile süre gelen tasarım ve inşa etme pratiğine  meydan okuyan yeniden bir ele alışla mümkün olabilir.
SONUÇLAR
Engelsiz, erişilebilir  yaşamın toplumumuz tarafından vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak görülmesini  sağlamak adına yapılacak proje ve uygulamalar gelecek için umut vericidir. Ancak  çalışmamız boyunca erişilebilirlik kavramını sorgularken verdiğimiz örneklerden  de anlaşılacağı gibi ülkemiz genelinde yasal düzenlemelerin ne kadarının  uygulandığına, mimar veya tasarımcının konuya verdiği öneme ve son  kullanıcıların beklentilerine baktığımızda alınacak çok yolun olduğu  görülmektedir. Bu bağlamda sorumlu  meslek insanlarının yetiştirilmesi, inşaat ve üretim sektörünün  bilinçlendirilmesi, standardizasyona yönelik ortak kabullerin  oluşturulması ve toplumda farkındalığın artırılmasına yönelik ele alınması  gereken önemli kararları şu şekilde sıralayabiliriz:
Mimarlık  ve tasarım eğitiminde erişilebilirlik, engelsiz tasarım, evrensel tasarım,  herkes için tasarım konularına önem verilmesi, bu alanda yetişmiş meslek insanı  eksikliğinin giderilmesi. Ülkemizde  özellikle son yıllarda Yüksek Öğretim Kurumu’nun bölümlerden beklentileri  doğrultusunda erişilebilirlik, engelsiz tasarım, evrensel tasarım, herkes için  tasarım kavramlarını içeren dersler tasarım ve mimarlık eğitiminde okutulmaya  başlanmıştır. Ancak bu dersler ister teorik ister uygulamalı olarak öğrencilere  aktarılsın, genellikle ütopik bir fikir veya seçmeli meslek dersleri altında  özelleşmiş tasarım olarak görülmektedir. Bu nedenle tasarım ve mimarlık  okullarında özellikle mimari tasarım stüdyolarında bu düşük ilgiyi tersine çevirecek  yeni yöntem arayışlarına gidilerek, stüdyo çalışmalarında erişilebilirlik,  engelsiz mekân kavramlarının da dâhil edildiği bir tasarım süreci tercih  edilebilir. Lisans ve lisansüstü bilimsel çalışmalar, yarışma ve etkinliklerle  eğitim sürecinde edinilen bilgi birikimi desteklenebilir. Belediye ve kamu  kuruluşlarında çalışan mimarlar ve diğer meslek dallarından personeller, akademisyenler  tarafından verilecek eğitimler, seminerler veya uzaktan eğitim platformları yoluyla  yetiştirilebilir.
Kentlerimizde  erişilebilir engelsiz çevre tasarımı düzenlemelerinde karşılaşılan uygulama  hatalarını önleme adına üniversite-belediye işbirliği artırılabilir. Yerel  yönetimlerin özel bilgi ve deneyim gerektiren uygulamaları için üniversitelere  danışmasını zorunlu kılan yönetmeliklerin çıkarılması da uygulama sürecinde  bilimsel metotlardan yararlanılmasını artırıcı rol oynayabilir.
Mimarların engellilere uygun mimari tasarım uygulaması  yapabilmeleri için sertifika sahibi olması teşvik edilebilir.
Engellilere  yönelik standart ve düzenlemelerin tek bir merkez tarafından belirlenmesi ve  denetlenmesi. Bugün sayıları  her geçen gün artarak çoğalan, engelli bireylerin hak ve isteklerini savunan,  kendi standart ve kurallarını oluşturmuş, dernek ve vakıfların varlığından söz  edebiliriz. Bu durum alınacak kararları ve uygulamaları yavaşlattığından, çok  başlılığın yarattığı bilgi kirliliğinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.
Her  bina için bir “Erişilebilir bina kimlik belgesi” oluşturulabilir. İmar yasasında “Fiziksel çevrenin  engelliler için ulaşılabilir ve yaşanılabilir kılınması için, imar planları ile  kentsel, sosyal, teknik altyapı alanlarında ve yapılarda, Türk Standartları  Enstitüsü’nün ilgili standardına uyulması zorunludur” gibi bir madde  bulunmasına karşın gerekli zorunlulukların neler olduğu madde madde açık olarak  belirtilmediği için inşaatlarda engelsiz yapı yapma kriterleri tam olarak  uygulanamamaktadır. Bilindiği gibi kısa bir süre önce yeni inşa edilecek binalar için enerji kimlik belgesi alma zorunluluğu  getirilmiştir. Benzer bir uygulama olarak tanımlanacak kriterlere göre erişilebilirlik  derecesinin belirtildiği, “erişilebilir bina kimlik belgesi” adı altında bir  belge oluşturulabilir. Engelli vatandaşlarının yanı sıra gelecekte artan yaşlı  nüfusa sahip olacak ülkemiz için bu kriterlere uyan binaların zamanla değer  kazanacağı kuşkusuzdur.
Mimar  ve tasarımcılar başta olmak üzere, tüm meslek insanlarının, akademisyenlerin ve  toplumu oluşturan sağlıklı veya engelli tüm bireylerin “erişilebilirlik”  kavramı üzerine farkındalığını artırmak üzere uygulama ve çalışmaların  yapılması. Engelli  bireylerin diğerlerinden farklı olmadığı, sadece özel durumları olan bireyler  olduğu düşüncesinin toplumun geneli tarafından kavranmasına; özellikle yeni  kuşakların herkes için erişilebilir yaşam, erişilebilir tasarım konularında  eğitilerek bilinçlendirilmesine; ülkemizdeki uygulama eksikliklerinin anlatılmasına;  gelişen teknolojik olanaklar ve mekân çözümlerinin gösterilmesi adına ülkemiz  için örnek olabilecek proje uygulamalarına önem verilmelidir. Bu bağlamda üniversiteler  ile sivil toplum kuruluşları arasında yapılacak işbirliği çerçevesinde,  erişilebilir mimarlık ve yaşam kavramlarının deneyimlenebileceği araştırma ve  geliştirme projeleri oluşturulabilir. Sonuç olarak engelli ve yaşlı bireyler,  diğer sağlıklı bireylerin olduğu gibi toplum hayatında daha çok yer almak ve  verimli olmak istemektedir. Kuşkusuz onların yardım almadan gündelik  yaşamlarında özgür olabilmeleri uygar bir topluma, erişilebilir fiziki çevreye  ve yapılara bağlıdır.
NOTLAR
1. Dünya Engelliler Vakfı, 2010, Engelsiz Şehir Planlaması Bilgilendirme  Raporu, s.3.
2. Dünya Engelliler Vakfı, 2010, s.4.
3. Sürmen, Şükrü, 1995, “Özürlü ve Yaşlılar İle İlgili  Mimari Ölçüler, Standartlar ve Uygulamalar”, İTÜ Çevre ve Şehircilik Uygulama  Araştırma Merkezi, İstanbul.
4. Hacıhasanoğlu, Işıl; Hacıhasanoğlu, Orhan, 1997,  "İTÜ Ayazağa Kampüsü Binalarının ve Yakın Çevrelerinin Özürlülerin  Kullanımına Uygun Olarak Düzenlenmesi", İTÜ 632 no’lu Araştırma Projesi,  İstanbul, ss.18-19.
5. Owen, Katy; Johnston, Malcolm, 2003, “Lifestyle, Design  and Disability”, Inclusive Design:  Design for the Whole Population, (ed.) John Clarkson, Roger Coleman, Simeon  Keates, Cherie Lebbon, Springer-Verlag, London Berlin Heidelberg, ss.58-69.
6. Scherrer, V., 2001, “Neden Ulaşılabilirlik Hakkında  Düşünmeliyiz”, Herkes için  Ulaşılabilirlik Seminer Notları, Cem Ofset, İstanbul, ss.38-42.
7. Hall, P.;  Imric, R., 1999, “Architectural Practices and Disabling Design in the Built Environment”, Environment and Planning, B Planning and  Design, cilt:26, sayı:3, ss.409- 425.
 
* Resimler yazara aittir.
			
			
			Bu icerik 30231 defa görüntülenmiştir.