381
OCAK-ŞUBAT 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Ildırı: Yerleşilemeyen Köy
    Ela Çil, Yrd. Doç. Dr., İYTE, Mimarlık Bölümü
    F. Nurşen Kul, Yrd. Doç. Dr., İYTE, Mimari Restorasyon Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
HERKES İÇİN TASARIM

Erişilebilir Mimarlık

Evren Burak Enginöz, Yrd. Doç. Dr., İKÜ, Mimarlık Bölümü

“Erişilebilirlik” sadece engelli bireyler üzerinden tanımlanan, proje aşamasında gerçekleştirilmesi külfet olarak görülen bir kavram. Ancak, kentlerimizin sadece engelliler için değil, herkesin gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde tasarlanmasının gerekliliği anlaşıldığında, engelsiz bir toplum yaratılabilecek ve “erişebilirlik” kavramı tasarım girdilerinin başında yer alabilecek: “Herhangi bir yetersizliği olan kişi, erişilebilirliği olan mekânda sakat değildir. Sağlam bir kişi, erişilebilirliği olmayan bir mekânda engellidir.”

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gelişmiş ülkelerde nüfusun %10’unun, gelişmekte olan ülkelerde ise nüfusun %12’sinin engelli olduğunu kabul etmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2003 yılında yapmış olduğu araştırmalara göre de ülkemiz nüfusunun %12’si engelli kişilerden oluşmaktadır.(1) Engelli bireylerin gündelik yaşamda karşılaştığı sorunlar kendileri dışında yakın çevrelerini de etkilemektedir. Bu nedenle nüfusumuzun yarıya yakınının engelli bir yaşam sürdüğü söylenebilir.

Ancak ülkemizde dış mekân ve bina içlerinde ulaşım zorluklarıyla karşılaşılması engellilerin gündelik yaşama dâhil olmasında sıkıntılara yol açmaktadır. Oysa engelliler de diğer sağlıklı bireyler gibi toplumun yararlandığı tüm olanaklardan bağımsızca yararlanma hakkına sahiptir. Bunun gerçekleşebilmesi ancak mimari tasarım ve uygulamalarda engelli bireylerin gereksinimlerinin gözönünde bulundurulmasıyla mümkündür. Bu makale kapsamında engelli tanımı, erişebilirlik kavramı ile engelsiz mimari tasarım kriterleri üzerine durulurken, engelsiz bina-engelsiz yaşam üzerine farkındalığın artırılması için neler yapılabileceği tartışılacaktır.

ENGELLİ TANIMI

“Engelli” kelimesi genellikle engelli bireyi tanımlamada kullanılır. Birçok yabancı dilde olduğu gibi Türkçede de engelli ve engellilik anlamına karşılık gelen farklı kelimeler bulunmaktadır. Dilimizde engelli, sakat ve özürlü kelimeleri birbirleri yerine kullanılsa da bu sözcükler farklı anlamlara gelmektedir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “engelli”, vücudunda eksik veya kusuru olan; “sakat”, vücudunda hasta veya eksik bir yanı olan; “özürlü” ise kusuru olan / defolu, olarak açıklanmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kabul ettiği Engelli Kişilerin Hakları Bildirgesi’nde engelli “normal bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar”(2) olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde ise engelli tanımı, 5378 sayılı ve 01.07.2005 tarihli Özürlüler Yasası’nın 3/a maddesine göre “doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi” olarak ifade edilmektedir.

Birbirlerine göre farklılaşan fiziksel ve zihinsel bozukluklara sahip engellilerin gündelik yaşamlarında talep ettikleri işlevsel ve mekânsal ihtiyaçlar değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle tasarımcı, farklılaşan engelli olma nedenlerini ve mekânsal beklentileri iyi tanımlaması gerekmektedir. Engellileri bedensel, duyusal ve zihinsel olarak üçe ayırabiliriz: “Bedensel engeller, hareket organlarındaki hasar, eksik veya işlev kayıplarıdır. Duyusal engeller, duyu organlarımızda ortaya çıkan kayıplardır. Zihinsel engeller, zekâ düzeyini ve düşünme kapasitelerini etkileyen bozukluklardır”(3).

Milner’a göre sınıflandırılmış her engelli grup için engelli olma nedeni ve genel tanımı şu şekilde yapılmaktadır: “Geçici Fiziksel Bozukluklar: Vücudunda kırıkları olanlar, hamileler, hastalığı nedeniyle hareketlerinde devamlı veya dönemsel zorluk çekenler, ameliyat geçirmiş hastalar. Etkinlik Bozuklukları: Bu gruba görme ve işitme engeliler dışında kalan kalp ve göğüs hastaları ve nörolojik rahatsızlıkları olan hastalar ile cücelik ve çok şişmanlık kategorindeki vücut boyutları ve ağırlıkları olan insanlar. Hareket Bozuklukları: Yarı hareketliler ve hareket edemeyenlerdir. Yürüme, tırmanma, dönme zorlukları ile hareketleri sınırlı olan kişiler yarı hareketli grubunda yer almaktadır. Koltuk değneği, baston, yürüme aracı, protez ve ortopedik ayakkabı kullananlar da bu gruba girmektedir. Hareket edemeyenler grubunu ise tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olan engelliler oluşturmaktadır. Ele İlişkin Bozukluklar: Bir veya iki elinde manuel beceri tümüyle veya kısmen kaybolan engelliler. Görme Bozuklukları: Renk körlüğünden tek veya iki gözde görmemeye kadar görme bozuklukları olanlar. Duyma Bozuklukları: Tümüyle veya kısmi duyma bozuklukları olanlar. Yaşlılık: Yaşlanma belirtisi olarak yukarıda anlatılan bazı bozuklukların bir veya birkaçının olduğu bireylerdir”(4). Görüldüğü üzere toplum içinde engelli bireyler dışında dezavantajlı grup içine felçli, MS gibi devamlı veya dönemsel zorluk çeken hastalar olduğu kadar hamilelik, çocukluk, yaşlılık gibi insan ömrünün bir dönemini kapsayan sorunların görüldüğü bireyleri de koyabiliriz. Yaşlılar bina, yol ve ulaşım araçlarında tutunabilecekleri uygun aparatlar olmadığı, hatırlatıcı ve uyarıcı işaretlemelerin yetersizliği nedeniyle özgürce hareket edememekte, çoğu zaman yardım almadan gündelik işlerini yapamamaktadır. Çocukluk döneminde ise fiziksel, fizyolojik ve beyinsel gelişimin henüz tamamlanamaması nedeniyle sağlıklı yetişkinler için belirlenen ölçü ve standartlara bağlı yaşanılan bir engellilik durumu sözkonusudur.

Geçmişte engelliler anlaşılmak yerine toplumdan uzakta, evlerinde aileleriyle birlikte ya da özel bakım evi veya okullarda gizli bir yaşam sürmek zorunda bırakılmışlar. “Engellilik” olgusu toplum tarafından anlaşıldıkça, zamanla engelli bireylerin gündelik yaşam içindeki görünürlükleri artabilmiştir. Engellilik kavramının açıklanabilmesi için günümüze kadar tıbbi ve sosyal olmak üzere iki model oluşturulmuştur: “Tıbbi Model (1900-1970) çoğunlukla sağlıklı insanların ve doktorların oluşturduğu, bireyleri fiziki bozukluklarına göre sınıflayan, engelli bireyler için toplumsal sorumlukların tanımlandığı bir modeldir. Bu modele göre engelliler tıbbi farklılıkları olan bireyler olarak görülmekte, her türlü iş, hizmet ve yükümlülüklerden muaf tutulmakta, gündelik alışveriş, ulaşım ve finansal ihtiyaçları için sosyal yardım yapılması gerekliliği savunulmaktadır. Sosyal Model (1970-günümüz) ise engelli birey yerine, farklı-engelsiz birey tanımı üzerine geliştirilmiş bir modeldir”(5). Farklı-engelsiz birey, toplum içinde bütüncül olarak kendini yeniden tanımlamaktadır. Bu modelde engellilik öncelikli olarak uygun ve yeterli konfor şartları sağlayamayan toplumun hatası olarak görülmektedir. Erişilebilir kent ve binalar oluşturulduğu takdirde engellilik diye bir kavram ortadan kalkacaktır. Geçmişe göre engellilerin kent içindeki gündelik yaşamı ve bina kullanımı daha fazla düşünülmesine rağmen engellik durumları ile ihtiyaçlarının tam olarak anlaşılamaması nedeniyle toplumdaki tüm bireyler için eşit bir erişilebilir, engelsiz yaşam sunulamamaktadır. Örneğin, tekerlekli sandalye kullanan engellilere uygun rampalı veya hemzemin bina girişleri düşünülürken, görme engelliler için çoğu zaman yol gösterici yer kaplamaları ile duvar kabartmaları veya haritaları unutulmaktadır. Ya da bir bina içinde görme engelliler için asansör kat düğmeleri üzerinde Braille alfabesi kullanılırken, tekerlekli sandalye kullanan engellinin gitmek istediği katın düğmesine ulaşamadığı atlanmaktadır. Engelli ve dezavantajlı grubun gündelik yaşamda karşılaştığı engeller ve sorunlar onların özel durumlarından çok içinde yaşadığımız mekânların erişilemez olmasından kaynaklanmaktadır.

Engellilerin gündelik yaşam içinde başkalarından yardım almadan bağımsız bireyler olarak belirli işleri başarabilmeleri, fiziksel güç gerektiren hareketleri yapabilmeleri, verimli iş üretebilmeleri yaşadıkları mekânların erişilebilirlik düzeyi ile doğru orantılıdır. Bu nedenle engelsiz mimari mekânların tasarımında dikkat edilmesi gereken en önemli kriterlerden birisi erişilebilirlik kavramıdır.

ERİŞİLEBİLİRLİK KAVRAMI, YASAL DÜZENLEMELER VE MİMARLIK

Çağımız teknolojileri, hızlı iletişim, küreselleşme gibi gündelik yaşamımızda değişimlere neden olan gelişmeler, erişilebilirlik kavramını da geniş ölçeğe yaymış; kültür, bilişim, ulaşım, spor, iş tanımı gibi birçok alanda önem kazanmıştır. Erişilebilirlik, engelli bir bireyin, gündelik yaşamında diğer sağlıklı bireyler gibi hiç yardım almadan ya da kısmi yardım alarak, evinden (yürüyerek, toplu taşıma veya özel aracı ile) her çeşit binaya gidebilmesi, bina içindeki mekânlarda dolaşabilmesi, binaya ait tüm hizmetlerden yararlanabilmesi anlamına gelmektedir. Bireyin engelliliği gündelik yaşamda karşılaştığı kısıtlamalarla doğru orantılıdır. Scherrer’e göre “Herhangi bir yetersizliği olan kişi, erişilebilirliği olan mekânda sakat değildir. Sağlam bir kişi, erişilebilirliği olmayan bir mekânda engellidir.”(6) Erişilebilirlik, gündelik yaşamda birbiriyle ilişkili eylemlerin duraksamadan devam edebilmesiyle sağlanabilir. Eylem ilişkilerinde kopmalar olduğunda, erişilebilirlikten söz edilemez. Ayrıca, erişilebilirlik engellilerin toplum içinde davranışları engellenmeyecek biçimde, bağımsız bireyler olarak yaşamlarını sürdürebilmelerinde de önemli rol oynamaktadır. İnsanlar yaşamlarının her döneminde bulunduğu sosyal ortamda kendilerini ispat edebilmek ve bağımsız birey olarak yaşayabileceklerini gösterebilmek için herkesin yapabildiği günlük faaliyetleri yardım almadan gerçekleştirebilmek istemektedir. Günümüzde insanların toplum içinde bağımsız bireyler olarak hareket edebilmeleri ve erişebilirlikle ilgili sorun yaşamamaları adına uluslararası platformlarda ve ülkemizde çeşitli yasal düzenlemeler ile fırsat eşitliği sağlayıcı standartlar getirilmeye çalışılmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 20 Aralık 1993 tarihinde 48/96 sayılı kararla engelliler için fırsat eşitliği konusunda standart kurallar bildirgesini kabul etmiştir. Bu bağlamda eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik, toplumsal ve kültürel yaşama tam katılım gibi temel sorun alanları üzerinden politikalar üretilerek engellilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, toplumsal gelişmelerden yararlanmaları, bağımsız bireyler olarak tüm kaynaklara erişebilmelerinin yolu açılmıştır. Engelli bireyler için en etkili düzenlemelerden birisi “Amerikalı Engelliler Yasası” dır (Americans with Disabilities Act of 1990-ADA). İstihdam başta olmak üzere, kamusal ve ticari mekânlarda bireyler arası ayrımcılığa izin vermeyen yasal düzenlemelerden oluşmaktadır. Bu yasanın “Erişilebilir Tasarım için Amerikalı Engelliler Yasası Standartları” ( ADA Standarts for Accessible Design) bölümü ise engelliler için kamu alanlarına, konaklama ve ticari tesislere erişilebilirlik standartlarını belirleyen rehber görevini üstlenmektedir.

Ülkemizde ise engelliler için erişilebilirlik kavramı üzerine ilk yasal düzenleme 1997 yılında 3194 sayılı imar yasasında yer alan “Fiziksel çevrenin engelliler için ulaşılabilir ve yaşanabilir kılınması için, imar planları ile kentsel, sosyal, teknik altyapı alanlarında ve yapılarda Türk Standartları Enstitüsü’nün (TSE) ilgili standartlarına uyulması zorunludur” Ek-1 maddesiyle gerçekleştirilmiştir. 1999 yılında 572 sayılı kanun hükmünde kararname ile İmar Yasası’nda yapılan değişikliklerle yeni yönetmelik ve düzenlemeler getirilmiştir. Bu yönetmelikler sayesinde engelli insanların ikamet edeceği binalarla ilgili düzenlemeler yapılmış, engelli ve yaşlılar için sokak, cadde, meydan, yol ve şehiriçi toplu taşıma sistemlerinin erişilebilirliğinin TSE’nin standartları doğrultusunda oluşturulması amaçlanmıştır. Çıkarılan yönetmelikler tasarım sürecinde, tasarım kararlarını belli noktalarda yönlendiren, hatta belirleyen bir kilit rol oynamakta, tasarımcıyı engelli birey odaklı düşünmeye zorlamaktadır. Erişilebilirliği sadece engelli bireylerin bir binaya ya da mekâna erişebilmesi için yapılacak ayrı bir giriş veya düşey sirkülasyon tasarımına indirgemek doğru bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşımlar hem toplum içindeki engelli bireyleri diğerlerinden ayırarak yalnızlaştırmakta, hem de maliyetleri artırıcı bir etken olarak görülmektedir.

Ülkemizde de kent ve bina ölçeğindeki düzenlemelerde uygulamaya yönelik ciddi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Genellikle, standartlara uyan, sürekli ve bütüncül uygulamalar elde edilememekte, engelli kategorileri içinden sadece yürüme engelliler düşünülerek rampalar yapılarak yasal yaptırımlar karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle sadece yönetmelikler veya yasal yaptırımlar üzerinden değil, toplumu oluşturan tüm bireylerin düşünüldüğü tasarım kararlarının ele alınması amaçlanmalı, sadece engelli bireyler için değil, herkes için eşit erişilebilir tasarımlar tercih edilmesi yönünde kamuoyunun bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.

Mimari tasarım sürecinde erişilebilirlik kavramını incelediğimizde, tasarımı etkileyen birçok önemli girdiden söz edebiliriz. Bunlardan birincisi tasarlanacak bina ve onu oluşturacak mekânlar içindeki fiziksel ihtiyaçların giderilmesi için belirlenen boyutlar ve standartların herkes için uygun olabilecek şekilde düşünülmesidir. “Londra’daki toplu konut planlarında mimarların rolü ile ilgili yapılan araştırmada, mimarların toplu konut kullanıcılarıyla ilgili genelleyici ve basmakalıp imgeler oluşturdukları, çekirdek aile ve yaşlılar haricinde sınırlı kullanıcı profillerine göre tasarım oluşturdukları saptamıştır.”(7) Birkaçı dışında toplu konut uygulamalarının çoğunluğunun tekerlekli kullanıcılar için erişilemez olduğu, görme engelliler için ise yönlendirici zemin kaplamaları ve zıt renklerin unutulduğu belirlemiştir. Bu nedenle mimarların, kamusal alanlarda aynı mekânı kullanan farklı özelliklerde bireylerin olabileceğini unutmamaları gerekmektedir. Ayrıca, kamusal alanlarda engelli birey ile ona yardımcı olan refakatçisinin karşı cinslerden olabileceği düşünülerek kadın-erkek tuvaletleri dışında üniseks çözümler, farklı boyutlarda vitrifiye ve destek elemanları tercih edilmelidir.

Erişilebilirlik kavramı başlığında tasarımı etkileyen girdilerden ikincisi sosyal kısıtlamalara izin vermeyen tasarım yaklaşımıdır. Toplumda herkes sosyalleşme ve kültürel yaşamını özgürce yaşayabilme hakkına sahiptir. Bu nedenle sağlıklı ve engelli tüm bireylerin birlikte olabileceği sosyal yalnızlığı önleyici tasarım önerileri geliştirmek gerekmektedir. Erişilebilir tasarım adına sadece bina girişlerinin, ortak mahallerin, tuvaletlerin, rampa, asansör ve merdiven gibi düşey sirkülasyon elemanlarının engellilere uygun standartlarda yapmanın ötesinde, sağlıklı bireyler gibi engellilerinde sosyal yaşamdan kopmadan birarada olabileceği bina içi çözümleri, yatay ve düşey ulaşım şemaları oluşturulması gerekmektedir.

Bu iki girdinin dışında ayrıca erişilebilir tasarım sürecine etki eden kültürel girdiden de söz edebiliriz. Kültürel girdi toplumun erişilebilirlik kavramıyla ilgili bilgilendirilmesini ve eğitilmesini kapsayan, bu bağlamda gündelik yaşamımız üzerinde etkisi olan tüm tasarım ve uygulama kararlarında kullanıcıların beklenti ve isteklerini belirleyen bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Erişilebilir bir mimari anlayışın, toplumu oluşturan bireylerin tümü için gündelik yaşamlarında gerçekleştirdikleri faaliyetleri özgürce yerine getirebilmeleri adına ne kadar önemli olduğu kuşkusuzdur. Bu zihinsel gelişim, engelsiz, erişilebilir yaşamın toplumumuz tarafından vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak görülmesini sağlamakla gerçekleşebilir. Ve ancak genç kuşakların, özellikle de mimarlık ve tasarım eğitimi alan yeni meslek adaylarının erişilebilirlik kavramıyla ilgili farkındalığının artırılması ile süre gelen tasarım ve inşa etme pratiğine meydan okuyan yeniden bir ele alışla mümkün olabilir.

SONUÇLAR

Engelsiz, erişilebilir yaşamın toplumumuz tarafından vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak görülmesini sağlamak adına yapılacak proje ve uygulamalar gelecek için umut vericidir. Ancak çalışmamız boyunca erişilebilirlik kavramını sorgularken verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi ülkemiz genelinde yasal düzenlemelerin ne kadarının uygulandığına, mimar veya tasarımcının konuya verdiği öneme ve son kullanıcıların beklentilerine baktığımızda alınacak çok yolun olduğu görülmektedir. Bu bağlamda sorumlu meslek insanlarının yetiştirilmesi, inşaat ve üretim sektörünün bilinçlendirilmesi, standardizasyona yönelik ortak kabullerin oluşturulması ve toplumda farkındalığın artırılmasına yönelik ele alınması gereken önemli kararları şu şekilde sıralayabiliriz:

Mimarlık ve tasarım eğitiminde erişilebilirlik, engelsiz tasarım, evrensel tasarım, herkes için tasarım konularına önem verilmesi, bu alanda yetişmiş meslek insanı eksikliğinin giderilmesi. Ülkemizde özellikle son yıllarda Yüksek Öğretim Kurumu’nun bölümlerden beklentileri doğrultusunda erişilebilirlik, engelsiz tasarım, evrensel tasarım, herkes için tasarım kavramlarını içeren dersler tasarım ve mimarlık eğitiminde okutulmaya başlanmıştır. Ancak bu dersler ister teorik ister uygulamalı olarak öğrencilere aktarılsın, genellikle ütopik bir fikir veya seçmeli meslek dersleri altında özelleşmiş tasarım olarak görülmektedir. Bu nedenle tasarım ve mimarlık okullarında özellikle mimari tasarım stüdyolarında bu düşük ilgiyi tersine çevirecek yeni yöntem arayışlarına gidilerek, stüdyo çalışmalarında erişilebilirlik, engelsiz mekân kavramlarının da dâhil edildiği bir tasarım süreci tercih edilebilir. Lisans ve lisansüstü bilimsel çalışmalar, yarışma ve etkinliklerle eğitim sürecinde edinilen bilgi birikimi desteklenebilir. Belediye ve kamu kuruluşlarında çalışan mimarlar ve diğer meslek dallarından personeller, akademisyenler tarafından verilecek eğitimler, seminerler veya uzaktan eğitim platformları yoluyla yetiştirilebilir.

Kentlerimizde erişilebilir engelsiz çevre tasarımı düzenlemelerinde karşılaşılan uygulama hatalarını önleme adına üniversite-belediye işbirliği artırılabilir. Yerel yönetimlerin özel bilgi ve deneyim gerektiren uygulamaları için üniversitelere danışmasını zorunlu kılan yönetmeliklerin çıkarılması da uygulama sürecinde bilimsel metotlardan yararlanılmasını artırıcı rol oynayabilir.

Mimarların engellilere uygun mimari tasarım uygulaması yapabilmeleri için sertifika sahibi olması teşvik edilebilir.

Engellilere yönelik standart ve düzenlemelerin tek bir merkez tarafından belirlenmesi ve denetlenmesi. Bugün sayıları her geçen gün artarak çoğalan, engelli bireylerin hak ve isteklerini savunan, kendi standart ve kurallarını oluşturmuş, dernek ve vakıfların varlığından söz edebiliriz. Bu durum alınacak kararları ve uygulamaları yavaşlattığından, çok başlılığın yarattığı bilgi kirliliğinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

Her bina için bir “Erişilebilir bina kimlik belgesi” oluşturulabilir. İmar yasasında “Fiziksel çevrenin engelliler için ulaşılabilir ve yaşanılabilir kılınması için, imar planları ile kentsel, sosyal, teknik altyapı alanlarında ve yapılarda, Türk Standartları Enstitüsü’nün ilgili standardına uyulması zorunludur” gibi bir madde bulunmasına karşın gerekli zorunlulukların neler olduğu madde madde açık olarak belirtilmediği için inşaatlarda engelsiz yapı yapma kriterleri tam olarak uygulanamamaktadır. Bilindiği gibi kısa bir süre önce yeni inşa edilecek binalar için enerji kimlik belgesi alma zorunluluğu getirilmiştir. Benzer bir uygulama olarak tanımlanacak kriterlere göre erişilebilirlik derecesinin belirtildiği, “erişilebilir bina kimlik belgesi” adı altında bir belge oluşturulabilir. Engelli vatandaşlarının yanı sıra gelecekte artan yaşlı nüfusa sahip olacak ülkemiz için bu kriterlere uyan binaların zamanla değer kazanacağı kuşkusuzdur.

Mimar ve tasarımcılar başta olmak üzere, tüm meslek insanlarının, akademisyenlerin ve toplumu oluşturan sağlıklı veya engelli tüm bireylerin “erişilebilirlik” kavramı üzerine farkındalığını artırmak üzere uygulama ve çalışmaların yapılması. Engelli bireylerin diğerlerinden farklı olmadığı, sadece özel durumları olan bireyler olduğu düşüncesinin toplumun geneli tarafından kavranmasına; özellikle yeni kuşakların herkes için erişilebilir yaşam, erişilebilir tasarım konularında eğitilerek bilinçlendirilmesine; ülkemizdeki uygulama eksikliklerinin anlatılmasına; gelişen teknolojik olanaklar ve mekân çözümlerinin gösterilmesi adına ülkemiz için örnek olabilecek proje uygulamalarına önem verilmelidir. Bu bağlamda üniversiteler ile sivil toplum kuruluşları arasında yapılacak işbirliği çerçevesinde, erişilebilir mimarlık ve yaşam kavramlarının deneyimlenebileceği araştırma ve geliştirme projeleri oluşturulabilir. Sonuç olarak engelli ve yaşlı bireyler, diğer sağlıklı bireylerin olduğu gibi toplum hayatında daha çok yer almak ve verimli olmak istemektedir. Kuşkusuz onların yardım almadan gündelik yaşamlarında özgür olabilmeleri uygar bir topluma, erişilebilir fiziki çevreye ve yapılara bağlıdır.

NOTLAR

1. Dünya Engelliler Vakfı, 2010, Engelsiz Şehir Planlaması Bilgilendirme Raporu, s.3.

2. Dünya Engelliler Vakfı, 2010, s.4.

3. Sürmen, Şükrü, 1995, “Özürlü ve Yaşlılar İle İlgili Mimari Ölçüler, Standartlar ve Uygulamalar”, İTÜ Çevre ve Şehircilik Uygulama Araştırma Merkezi, İstanbul.

4. Hacıhasanoğlu, Işıl; Hacıhasanoğlu, Orhan, 1997, "İTÜ Ayazağa Kampüsü Binalarının ve Yakın Çevrelerinin Özürlülerin Kullanımına Uygun Olarak Düzenlenmesi", İTÜ 632 no’lu Araştırma Projesi, İstanbul, ss.18-19.

5. Owen, Katy; Johnston, Malcolm, 2003, “Lifestyle, Design and Disability”, Inclusive Design: Design for the Whole Population, (ed.) John Clarkson, Roger Coleman, Simeon Keates, Cherie Lebbon, Springer-Verlag, London Berlin Heidelberg, ss.58-69.

6. Scherrer, V., 2001, “Neden Ulaşılabilirlik Hakkında Düşünmeliyiz”, Herkes için Ulaşılabilirlik Seminer Notları, Cem Ofset, İstanbul, ss.38-42.

7. Hall, P.; Imric, R., 1999, “Architectural Practices and Disabling Design in the Built Environment”, Environment and Planning, B Planning and Design, cilt:26, sayı:3, ss.409- 425.

 

* Resimler yazara aittir.

Bu icerik 25697 defa görüntülenmiştir.